Fransa’da Irkçı Yasa Tasarısı
Fransız ırkçılığını tam anlamıyla bir İslam düşmanlığına dönüştürmeye çalışan Macron yönetiminin İslam’a karşı savaşından daha önce de değişik vesilelerle söz etmiştik. Bu yönetim şimdi İslam’a karşı yürüttüğü savaşını yasal bir çerçeveye oturtmak istiyor. Bu amaçla hazırladığı yasa tasarısını Fransa parlamentosunun alt kanadı niteliğindeki Ulusal Meclis’e sundu ve bu mecliste 151’e karşı 347 oyla kabul edildi. Tasarı 30 Mart’ta Senato’nun onayına sunulacak. Orada da kabul edilmesi durumunda yeniden Ulusal Meclis’te görüşülüp aynen kabul edilmesi durumunda uygulamaya geçirilecek.
Yasa tasarısı özellikle Müslümanların hassas olduğu konularla ilgili yasaklar getiriyor. Örneğin bir kimsenin dini sebeple doktorların cinsiyetleri arasında tercih yapmasını yasaklıyor. Buna göre kadın hastalıklarından muzdarip olan ya da doğum yapmaya giden bir Müslüman kadının, kadın doktor istemesi yasak olacak ve böyle bir tercih yapmaya kalkışmak suç sayılacak. Ayrıca Müslüman ailelerin çocuklarını kendi inançlarına göre eğitmelerinin engellenmesi için onlara çocuklarını 3 yaşlarından itibaren örgün eğitime vermeleri şart koşulacak. Yasa tasarısının Senato’ya sunulan şekline ayrıca kamu kuruluşlarında başörtüsü yasağının getirilmesi hükmünün konması da kararlaştırıldı.
Yasa tasarısı özellikle Müslüman topluluğa ait sivil toplum kuruluşlarının ve camilerin sıkı bir denetim altına alınmasını istiyor. Yani tasarının yasalaşıp uygulamaya geçirilmesi durumunda Müslümanlara ait tüm kurumlar peşin “şüpheli” hükmünde olacak, dolayısıyla emniyetin ve istihbaratın onları sıkı bir denetime tabi tutma hakkı olacak.
Erbil’e Füze Saldırısı
15 Şubat Pazartesi akşamı yerel saatle 21.30 civarında Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) başkenti Erbil şehrinin, Amerikan üssünün de bulunduğu uluslararası havaalanına ve çevresine füze saldırıları düzenlendi. Verilen haberlerde saldırıda en az 14 adet füze fırlatıldığının tespit edildiği belirtildi. Bu füzelerden dört tanesinin hava üssünün bulunduğu alana ancak birçoğunun da civarındaki meskun bölgelere düştüğü belirtildi.
IKBY emniyet teşkilatı tarafından yapılan açıklamada saldırının İran yanlısı bir milis teşkilatı niteliği taşıyan Haşdi Şabi tarafından gerçekleştirildiği iddia edildi. Ancak saldırıyı Seraya Evliyai’d-Dem (Kan Koruyucuları Tugayları) adlı bir Şii örgütün üstlendiği açıklandı. Böyle bir örgütün veya buna benzer isim kullanan bir örgütün adının ilk kez Ağustos 2020’de duyulduğu ifade edildi. Fakat IKBY güvenlik uzmanları bu ismin sadece bir kamuflaj aracı olarak kullanıldığı, gerçekte saldırının arkasında Haşdi Şabi’nin olduğu iddiasında ısrarlı davrandı.
Olayda İran güdümlü Haşdi Şa’bi’nin şüpheli görülmesi ve saldırıda hedef alınan Amerikan üssünün, Kasım Süleymani’nin öldürülmesine karşı İran tarafından gerçekleştirilen intikam saldırılarında da birinci derecede hedef alınmış olması sebebiyle İran’a yönelik bazı suçlamalarda bulunuldu. Ancak İran, kendisinin bu olayla hiçbir ilgisinin olmadığını ileri sürdü.
Irak yönetimi bu saldırıyı gerçekleştirenlerin ülkeyi kaosa sürüklemeyi amaçladıklarına dikkat çekerek olayın soruşturulmasını ve suçluların ortaya çıkarılmasını istedi. IKBY Başbakanı Mesrur Barzani de saldırıyı şiddetle kınayarak olay hakkında soruşturma başlatılmasını istedi.
Suriye Konusunda Yeniden Soçi Görüşmeleri
Koronavirüs salgınının başlamasından sonra Suriye’yle ilgili ilk uluslararası toplantı 16-17 Şubat 2021 tarihlerinde Rusya’nın Soçi şehrinde gerçekleştirildi. Görüşmelere üç garantör ülke durumundaki Rusya, Türkiye ve İran’ın temsilcilerinin yanı sıra Suriye’deki muhalefeti, Baas rejimini ve Birleşmiş Milletler’i temsilen de birer heyet katıldı. Rusya, toplantıya ABD’nin de davet edildiğini ancak onun kendi meseleleriyle uğraşması sebebiyle katılmamayı tercih ettiğini bildirdi. Fakat görüldüğü kadarıyla ABD bu toplantıya gözlemci sıfatıyla katılmak istemedi.
Görüşmelerde daha çok bir anayasal çerçevenin oluşturulması, ülkelerinden çıkarılmış mültecilerin yeniden yurtlarına dönebilmeleri için şartların oluşturulması ve terör karşısında takınılacak tavır konuları üzerinde duruldu.

Libya’da Geçici Başkanlık Konseyi
Libya’da fitne örgütünün lideri Halife Hafter’in masa başı görüşmelere oturmayı kabul etmesinden sonra geçtiğimiz Kasım ayında Tunus’ta gerçekleştirilen anlaşmada, 24 Aralık 2021 tarihinde ülkede parlamento ve başkanlık seçimlerinin yapılmasının kararlaştırılmasından sonra bu seçimlere kadar ülkeyi yönetecek Geçici Başkanlık Konseyi’nin oluşturulması için İsviçre’de seçimler yapıldı. Libya Siyasi Diyalog Forumu’nun (LSDF) üyeleri arasında BM Libya Destek Misyonu’nun (UNSMIL) gözetiminde yapılan oylamalar sonucunda Muhammed el-Menfi başkanlığa, Musa el-Koni ve Abdullah el-Lafi başkan yardımcılığına, Abdülhamid ed-Dibeybe de başbakanlığa seçildi. Dibeybe’nin kuracağı hükümetin ayrıca Hafter’e bağlı Tobruk Meclisi’nin desteğini alması kararlaştırıldı.
Filistinli Grupların Seçim Konusunda Kahire’de Görüşmeleri
Filistin’deki direniş grupları arasında yürütülen diyalog görüşmelerinden sonra Filistin Yönetimi Başkanı Mahmud Abbas’ın seçim kararı alması üzerine, seçim konusunda izlenecek tutum ve dikkat edilecek hususlar hakkında genel kararlar almak amacıyla direniş gruplarının temsilcileri 8-9 Şubat 2021 tarihlerinde Kahire’de toplantılar düzenlediler. Toplantıların sonunda, alınan kararların kamuoyuna duyurulması amacıyla bir bildiri yayınlandı. Buna göre seçimle ilgili davaların takip edilmesi ve seçimlerin güvenilir olmasının sağlanması amacıyla bir seçim mahkemesi kurulmasının kararlaştırıldığı bildirildi. Seçimlerin dürüstçe olması için herkesin gereken gayreti göstermesi ve sonuçlarına da bütün tarafların razı olması istendi.
İşgal Rejiminin Filistinlilerin Arazilerini Tasfiye Alanı Olarak Kullanması
Siyonist işgal rejimi Filistin’in Batı Yaka ve Doğu Kudüs bölgelerinde sürekli Filistinlilerin arazilerini gasp ederek buralara yeni yahudi yerleşim birimleri inşa ediyor. Ancak Gazze bölgesinden, 2005 yılında tamamen çıkarıldıklarından bu bölgede deniz kenarına inşa etmiş oldukları villalarını kendi elleriyle yıkıp gitmişlerdi. İşgal rejiminin bu bölgeyi 15 yıldan beridir abluka altında tuttuğu biliniyor. Ayrıca bu bölgenin arazisini de, yağmur sularının toplanması için kurulan barajların fazla sularının tasfiye alanı olarak kullanıyor. Bu barajların kapaklarını zaman zaman açarak fazla suları Gazze’deki tarım arazilerine doğru akıtıyor ve bu da binlerce dönüm arazinin zarar görmesine, tamamen harabeye dönmesine neden oluyor. Geçtiğimiz ay da özellikle kar ve yağmur sebebiyle barajlarda biriken suların artması üzerine fazla suları Gazze’deki tarım arazilerine akıtarak binlerce dönüm arazinin zarar görmesine neden oldu.
Filistinli Esir Muhammed Kabha’nın Evinin Yıkılması
Siyonist işgal rejimi, işgalcilere karşı eylemlere karıştıklarından şüphelendiği Filistinlilerin ailelerinin evlerini yıkarak, aynı zamanda onların ailelerini cezalandırıyor. Bir yerleşimci kadının öldürülmesi olayına karıştığından şüphelenildiği için tutuklanan Muhammed Kabha’nın ailesinin evini de 10 Şubat 2021 tarihinde dinamit yerleştirerek havaya uçurdu.
Kabha’nın ailesi, işgal rejiminin suçlamasını reddederek onun yerleşimci kadının öldürülmesi olayına karışmadığını, olay günü işi gereği eylemin gerçekleştirildiği bölgede bulunduğunu dile getirdi. Zaten işgal yargısı da henüz davayı sonuçlandırmış ve onun olaya karıştığını belgelemiş değil.
Tüm hukuk sistemlerine göre cezanın ferdiliği esastır. Yani hiç kimse oğlu veya babası da olsa başkasının işlediği suçtan dolayı cezalandırılamaz. Ancak siyonist işgal rejiminin yargı sistemi bir kimseyi suçlu veya şüpheli gördüğü zaman onun bütün aile efradını ve yakınlarını cezalandırabiliyor, evlerini yıkabiliyor.
İkinci olarak tüm hukuk sistemlerine göre bir kimsenin suçluluğu kesinleşmediği sürece cezası da kesinleşmez. Ancak siyonist işgal rejiminin yargı sistemi Filistinlileri cezalandırmak için davanın sonuçlanmasını, mahkemenin karar vermesini beklemez. Tam anlamıyla Kel Ali hukuku yani “önce as sonra yargıla” anlayışı hakimdir.
Bu mantığın bir yansıması da sadece Filistinlilere yönelik başvurulan “idari tutuklama” sistemidir. Bu sisteme göre işgal rejimi savcısı bir Filistinliyi, hakkında herhangi bir dava dosyası açma ve ithamda bulunma ihtiyacı duymaksızın “idari tutuklama” adıyla altı aya kadar hapse atabilir. Sonra savcının yine hiçbir dava dosyası açmaya gerek duymadan bu idari tutuklamayı 10 kere altı aylık sürelerle uzatma böylece bir Filistinliyi hiçbir suçlama gerekçesi olmaksızın 5 yıl süreyle hapiste tutma imkanı vardır. Bu şekilde “idari tutuklama” ile yüzlerce Filistinli hapiste tutulmaktadır. Bunların ne gibi bir suç işlediğine dair dosya açılmış değildir. Sadece istihbarattan gelen bilgilere bakılır ve bu bilgilerin de açıklanmasına ihtiyaç duyulmaz.
Bu arada siyonist işgal rejiminin yargı sisteminin İsrail’in iç istihbarat teşkilatı olarak bilinen Shin-Bet (Şabak) örgütünün elemanlarına Filistinlileri sorgulama esnasında işkenceye başvurma hakkı tanıdığını da hatırlatalım. Dünyada soruşturma esnasında bir şüpheliye işkence yapmaya yasal olarak izin veren tek rejim de siyonist işgal rejimidir.
Ayrıca işgalci askerlerin Filistinlileri şüpheden dolayı öldürme hakları vardır. Örneğin bir asker bir Filistinliyi öldürür sonra da onun “bıçaklama eylemi” hazırlığı yaptığından şüphelendiğini iddia ederse beraat eder. Bunu ispat etmesine gerek yoktur. Şüphelendiğini söylemesi yeterlidir.
İşte böyle bir devlet güya hukuku ve insan haklarını öne çıkaran çağdaş dünyada tüm uluslararası kuruluşlara üye olabilmekte, istediği kurumda temsil edilebilmektedir. Avrupa ülkelerinin birçoğunda da bu katil ve vahşi rejimin eleştirilmesi “antisemitizm (yani yahudi düşmanlığı)” kabul edilip engellenebilmektedir. Örneğin İslam’a ve Müslümanlara karşı savaş açmış olan Fransa’da siyonist işgal rejimini hedef alan yayın faaliyetleri antisemitizim olarak görülmektedir.
Filistin’in 1948 Toprakları’nda Faili Meçhul Cinayetler
Filistin’in 1948’de işgal edilmiş bölgesi BM kararlarında “İsrail” olarak tanımlanmaktadır. Biz tabii ki siyonistlerin Filistin toprakları üzerindeki hakimiyetlerini tamamen işgal olarak gördüğümüzden İsrail derken toprakları değil bu topraklar üzerindeki gayri meşru işgali kastederiz. Filistin’in 1948’de işgal edilmiş topraklarını da “1948’de işgal edilmiş bölge” veya kısaca “1948 Toprakları” olarak isimlendiririz.
Ancak bu bölgede yaşayan Filistinlilere işgal rejimi tarafından İsrail vatandaşlığı sıfatı ve İsrail kimliği verilmektedir. O yüzden Filistinlilere özel olarak uygulamaya konan, “sorgulama esnasında işkence” ve “askerin ya da polisin şüpheden dolayı cinayet işleyebilmesi” ile ilgili yasalar “İsrail vatandaşı” sıfatı verilen Filistinlilere karşı rahatça uygulanamıyor.
Fakat işgal güçleri bu bölgedeki Filistinlilere karşı da istihbaratla bağlantılı cinayet çetelerinden yararlanarak faili meçhul cinayetler işliyor. Her yıl 1948 Toprakları’ndaki Filistinlilerden onlarca kişi bu şekilde faili meçhul cinayetlerde öldürülüyor ve işgal polisi bu cinayetlerin üzerine gitmiyor.
24 Ocak 2021 tarihinde de daha önce bu bölgede faaliyet yürüten ve liderliğini Şeyh Raid Salah’ın yaptığı ancak işgal rejimi tarafından resmen yasaklanan İslami Hareket’in Yafa temsilcisi Muhammed Ebu Necm böyle bir faili meçhul cinayetle şehit edildi.

Yazar
1962 Artvin Yusufeli doğumludur. İlk, orta ve lise öğrenimini kendi memleketinde tamamladıktan sonra Ankara Ünv. İlahiyat Fakültesi’ni bitirdi. İstanbul Marmara Ünv. İlahiyat Fakültesi’nde Hadis dalında yüksek lisans yapan Ahmet Varol, 1984’ten bu yana basın alanında çalışmaktadır. Bu alanda çalışmaya ilk olarak İslam mecmuasının Dış Haberler sorumlusu olarak görev yapmakla başladı. Daha sonra Altınoluk dergisine geçerek bu derginin “İslam Dünyası” bölümünü hazırladı. Bu dergide çalıştığı sırada Erkam Yayınları’nın da editörlüğünü yaptı. Aynı dönemde haftalık olarak yayınlanan Vahdet gazetesinin de Dış Haberler bölümünü hazırlıyor ve bu gazeteye İslam dünyasıyla ilgili yazılar yazıyordu. Ekim 1996 – Ekim 2000 arasında dört yıl süreyle, aylık olarak 48 sayı yayınlanan Vahdet dergisinin Yazı İşleri müdürlüğünü yaptı. Şimdiye kadar birçok periyodik yayın organında İslam dünyası ve genelde dış politikayla ilgili yazıları neşredilen Ahmet Varol’un, Yeni Akit gazetesinde dış politikayla ilgili haftada üç gün yazısı yayınlanmaktadır. Aylık Ribat, Vuslat ve Davet Mektebi dergilerinde de düzenli şekilde yazıları yayınlanıyor. Bunların dışında değişik İslami yayın organlarında farklı zamanlarda İslam dünyasındaki gelişmelerle ilgili yazıları ve Özel FM adlı radyoda da “Dünya Döndükçe” başlıklı periyodik programı yayınlanıyor.
Yazara Yaz
×
blank
1962 Artvin Yusufeli doğumludur. İlk, orta ve lise öğrenimini kendi memleketinde tamamladıktan sonra Ankara Ünv. İlahiyat Fakültesi’ni bitirdi. İstanbul Marmara Ünv. İlahiyat Fakültesi’nde Hadis dalında yüksek lisans yapan Ahmet Varol, 1984’ten bu yana basın alanında çalışmaktadır. Bu alanda çalışmaya ilk olarak İslam mecmuasının Dış Haberler sorumlusu olarak görev yapmakla başladı. Daha sonra Altınoluk dergisine geçerek bu derginin “İslam Dünyası” bölümünü hazırladı. Bu dergide çalıştığı sırada Erkam Yayınları’nın da editörlüğünü yaptı. Aynı dönemde haftalık olarak yayınlanan Vahdet gazetesinin de Dış Haberler bölümünü hazırlıyor ve bu gazeteye İslam dünyasıyla ilgili yazılar yazıyordu. Ekim 1996 – Ekim 2000 arasında dört yıl süreyle, aylık olarak 48 sayı yayınlanan Vahdet dergisinin Yazı İşleri müdürlüğünü yaptı. Şimdiye kadar birçok periyodik yayın organında İslam dünyası ve genelde dış politikayla ilgili yazıları neşredilen Ahmet Varol’un, Yeni Akit gazetesinde dış politikayla ilgili haftada üç gün yazısı yayınlanmaktadır. Aylık Ribat, Vuslat ve Davet Mektebi dergilerinde de düzenli şekilde yazıları yayınlanıyor. Bunların dışında değişik İslami yayın organlarında farklı zamanlarda İslam dünyasındaki gelişmelerle ilgili yazıları ve Özel FM adlı radyoda da “Dünya Döndükçe” başlıklı periyodik programı yayınlanıyor.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?