Siyonist İsrail Filistin’de kurulduğu ilk günden beri bir hastalık bir ur gibi acıları katlatarak büyütüyor. Bu düşmanımızı iyi tanımamız iyi anlamamız teşhisi doğru koymamız gerekiyor ki ona göre doğru önlemler alalım. Bu düşmanı kim başımıza bela etti. Kimler tarafından bu düşman besleniyor. Bunu en iyi şekilde bilmemiz gerekiyor.
ABD; Siyonist İsrail kurulduğu günden beri bu ülkeye ekonomik, askeri ve diplomatik alanda olağanüstü bir şekilde destek vermektedir. Bu destek ikili ilişkilerin çok ötesinde ciddi bir boyuttadır. Bu destek bazen ABD ve müttefik ülkelerinin güvenliğini ve çıkarlarını tehlikeye atmasına rağmen ABD hiçbir şekilde vazgeçmemektedir. ABD’yi bu politikalara sürükleyen asıl neden ülkenin iç politikasıdır. Yani ülkenin siyasetini ele geçiren Yahudi lobisidir.
ABD 1967 yılından en çok ekonomik, askeri ve diplomatik desteği diğer tüm ülkeleri geride bırakarak Siyonist İsrail’e yapıyor.
ABD diğer müttefik ülkelere nakdi yardım yaptığı zaman, verilen paranın nerde nasıl kullanacağını şarta bağlıyor. Diğer yandan da verdiği parayı da zamana yayarak taksitle veriyor. Ancak bir eyaleti gibi gördüğü İsrail’e her mali yılın başında İsrail’in ihtiyacına uygun olarak yardımı peşin ve çoğu zaman karşılıksız olarak veriyor. Bu parayı verirken de hiçbir şart aramıyor. Siyonist İsrail de almış olduğu bu para ile Filistin topraklarını işgal ederek yerleşim yerlerini kuruyor. Bakın savaş başlar başlamaz arka arkaya Siyonist İsrail’e yardım paketleri arka arkaya ABD kongresinden geçerek onay aldı.
ABD, çocuk katili Siyonist İsrail’in güvenliğini sağlamak için tüm askeri varlığını sahaya sürüyor. ABD en büyük savaş gemisini Akdeniz’e gönderildi. Bu gemi üzerinde yaklaşık 90 tane en gelişmiş uçak var. Bu geminin günlük maliyeti milyon dolarlarla ifade ediliyor. F-16 filosunu, Petriot Hava Savunma Sistemlerini bölgeye kaydırdı. Gazze’ye atılan otuz bin ton mühimmatın çoğunu nakliye uçaklarıyla İsrail’e gönderdi. İsrail’i HAMAS roketlerine karşı koruyan, İsrail’in can damarı olan Demir Kubbe Hava Savunma Sistemini, İsrail Lobisi ABD’ye yaptırdı ve İsrail’e hibe etti. Hamas’ın attığı ev yapımı roketleri imha etmek için, Demir Kubbe Hava Savunma Sisteminin kullandığı her bir füzenin yaklaşık maliyeti seksen bin dolar civarı olarak belirlenmektedir. Bu maliyetler de ABD tarafından karşılanmaktadır.
Diplomatik olarak da ABD’nin İsrail’e desteği olağanüstü bir durumda. Bünyesi altında bulunan BMGK aracılığıyla İsrail aleyhinde olan her tasarıyı veto ediyor. İsrail Uluslararası Cenevre Sözleşmesine aykırı olarak yasaklı olan FOSFOR bombasın kullanıyor, Hastahaneler, Camiler, kiliseler, okullar, sivil yerleşim yerleri bombalanıyor. Bu durum BMGK gittiğinde hemen veto ediliyor. Çünkü BMGK’de yer alan ABD, İngiltere ve Fransa’yı İsrail lobisi ele geçirmiş.
Bu koltukta oturanlar, koltuklarını bu lobiye borçlular. Savaş başlar başlamaz bu liderler biatlerini tazelemek için, borçlarını yerine getirmek için apar topar hemen efendilerinden almış oldukları emir ile İsrail’e gitmek için sıraya girdiler. Koskoca Almanya başbakanını havaalanında sirenler çaldırarak süründüre süründüre uçağa bindirdiler. Dolayısıyla BMGK İsrail’i koruyan diplomatik bir şemsiye görevini görmektedir.
Soru şu: ABD’yi kim yönetiyor? Yönünü bulamayan, Robotik kodlama şeklinde hareket eden bunak Biden mi? ABD Kongresi mi? ABD Temsilciler Meclisi mi? hiç biri değil, ne Biden ne kongre ne temsilciler meclisi ABD’yi yönetiyor. Bunlar hepsi gerçekleri örtmek için demokrasinin maskesi.
ABD’yi İsrail Yahudi Lobisinin bünyesinde bulunan, İsrail asıllı Yahudi ailelerin sahip olduğu sermaye şirketleri yönetiyor. Bu şirketlerin yönetiminde Yahudi lobisi ya mutlak kontrol gücüne sahip ya müşterek kontrol gücüne sahip ya da bu şirketlerin yönetiminde önemli bir etkiye sahiptir. Dolayısıyla para kimde ise güç ondadır. İsrail Yahudi lobisi Bu para ile kongre üyelerini, temsilciler meclisi üyelerini satın alıyor. Bu nedenle ABD başkanı sadece bir piyon bir kukla olarak koltukta oturuyor ve bu lobi ne derse ABD siyaseti o yönde karar alıyor. Bu güç ortadan kaldırmadıkça ABD’den Siyonist İsrail’e ekonomik, askeri ve diplomatik yardımlar olağanüstü bir biçimde devam edecektir.
İsrail Yahudi Lobisi bu parayı nerden buluyor. ABD Merkez Bankasi (FED) toplamda on iki büyük bankanın birleşiminden oluşuyor. Bu bankaların sekiz tanesi Yahudi lobisinin etkisi altında. ABD’nin finansal sistemini Yahudi asıllı Rohtcheeld ailesi tarafından kurulmuştur. Bankacılık sistemi, finans kuruluşları, kredi derecelendirme kuruluşları bu ailenin kontrolü altındadır. FED karşılıksız olarak dolar basarak Dünya’da paraya ihtiyacı olan ülkelere, kurumlara, şirketlere, hane halklarına FAİZ ile para borç veriyor. 2019 yılında sadece Afrika ülkelerinden ödenen faiz parası yaklaşık olarak 100 milyar doları geçiyor. Dolar artık bir değişim aracı değil bir sömürü aracına dönüşmüş durumda. Dünya genelinde tedavülde olan dolar, ABD”dedeki dolardan daha fazladır. Dolayısıyla ABD dışında olan para faiz getiren paradır. 1945 yılından beri Dünya ölçeğinde geçerli olan para birimi DOLARDIR. SİLAH-İLAÇ –ENERJİ satışı olduğu zaman bunun ödemesi dolar üzerinden olmak zorunda.
Hepimizi ilgilendiren önemli bir konu kredi kartları Türkiye’de yeni doğan çocuklar dahil kişi başına düşen kart miktarı 4,5 bankamatik kartı ve kredi kartıdır. Toplamda ise 366 milyon civarı kart Türkiye’de kullanılmaktadır. Bu alanda Avrupa da birinci sıradayız. Bu kartların ödeme sistemleri (yazılımları) ABD Yahudi Lobisinin etkisi altında. Her kart kullandığımızda ödeme sistemi Visa ve Mastercard olduğundan bu şirketlere komisyon, harç ödüyoruz. Diğer yandan da yazılım sahipleri paranın akış yönünü takip ederek ilgili sektörlerde yeni markalar çıkartılarak faaliyet alanları açmaktadır. Bununla ilgili bu yazılım şirketleri 2023 yılanda bir istatistik yayınladılar. Türkiye’ye gelen yabancı turistlerden hangi ülkenin vatandaşları daha çok para harcıyor diye. Evet istatistiğe göre en çok Küveyt, Katar, Sudiarabistan vatandaşları harcama yapıyor. Dolayısıyla düşmanı uzaklarda aramaya gerek yok cebimizde dolaşıyor. Bunun önüne geçmenin en önemli yolu sahip olduğumuz kartların müşteri hizmetlerini arayarak ödeme sisteminin yerli yazılım TROY yapmamızdır.
Ancak bir iktisadi değerin ortaya çıkabilmesi için sermaye, işgücü ve hammaddenin olması gerekiyor. İsrail Yahudi Lobisinde sermaye var ancak reel piyasada maddi bir değerin oluşması için hammade ve işgücünün olması gerekiyor bu da Yahudi lobisinde yok. Eğer bugün İslam ülkeleri, İslam ümmeti elindeki hammadde ve işgücüne tam anlamıyla bir boykot uygularsa, Yahudi Lobisinin elinde sadece kâğıt dolar kalır. İslam Ümmeti petrol, doğalgaz ve yer altı kaynaklarının akışını keserse o devasa şirketlerin batışına şahit olabiliriz. Yahudilerin hammaddesini biz temin ediyoruz, işgücünü biz karşılıyoruz. Kazandığımız parada bizimle ortaklar. Bunun için Marka, yazılım, lisans, patent, Pazar payı, telif hakkı gibi maddi olmayan duran varlıklarla dünyayı sömürmeye çalışıyorlar. Çünkü Yahudiler maddi duran varlıklara yönelirse her bir firmanın başına bir Yahudi’yi yönetici tayin etse buna nüfusları yetmeyecektir. Öncelikle Yahudi lobisi bünyesinde yer alan şirketler tüketicilerde marka imajını oluşturarak zihinlerini işgal ediyor. Tüketicilere şunu söylüyorlar eğer sen bu markayı kullanmasan sen eziksin, sen kendini gerçekleştirmeyen bir bireysin, senin toplumda bir karşılığın yok, sen ikinci sınıf vatandaşsın izlenimini veriyorlar. Bundan dolayı tüketici giyinirken, içerken, yiyorken fonksiyonuna, kullanışlılığına, özelliklerine, faydalılığına bakmıyor. Hangi marka olduğuna bakıyor. Ne yazık ki bu markalar zihnimizi işgal etmiş, midemizi esir almış, bedenimizi hapsetmiştir. Cebimizde kullandığımız kartla düşmanımızı besliyoruz, Midemizde yediğimiz yemekle düşmanımızı besliyoruz. Bedenimizi örten elbise ile düşmanımızı besliyoruz. Evdeki eşyalarımızla düşmanımızı besliyoruz. Kullandığımız malzemelerle düşmanımızı büyütüyoruz. Düşmanımızı uzaklarda aramaya gerek yok düşmanımızı cebimizden besliyor.
İslam Alimler Birliği cihad fetvası yayınladı. Bildiğimiz kadarıyla bir İslam beldesi kâfirlere karşı kendini savunamıyorsa, kâfirler tarafından işgale uğramışsa tüm Müslümanlara o beldeyi savunmak vacip olur. Şu anda GAZZE’ye askeri olarak müdahale edemiyoruz, Maddi olarak bir destek sağlayamıyoruz, temel ihtiyaç olan ilaç ve su bile veremiyoruz.
Peki biz cihad vazifemizi ne ile yapacağız, bizim bugün en büyük cihadımız düşmanımızı besleyen ana damarlarını kesmektir. Bu da ancak birgün değil her gün boykotla olabilir. Bu eylem Hamas’ın attığı füzeler kadar etkilidir. Neden diyeceksiniz bu kadar etkili. Çünkü biz bu düşmanla daha öncede savaşmışız ve bu düşmanı bu şekilde yenmişiz. Hayber kalesi aylarca kuşatılıyor. Bir türlü ele geçirilemiyor. Ne zamanki İslam ordusu Yahudilerin hurma ağaçlarını kesiyor, kalede bulunan Yahudiler bahçelerimiz giderse biz ne işe yararız deyip teslim oluyorlar. Mesele bu kadar basittir.
Allah muhafaza eğer biz bu cihadı yanı boykot işini hafife alırsak, sağır, dilsiz ve duyarsız olursak; şunu çok iyi bilelim ki; cehennem zebanileri de sağır yaratılmıştır. Onlar da bizim çığlıkları işitmeyecektir.
Avrupa ülkeleri Filistin’de Yahudilere bir devlet kurmayı vaad ettiğinde Yahudi halkı hepsi buna inanmıştı. Avrupa’da bir adam boyacıda ayakkabılarını boyatır boyacının ücretini ödeyince, boyacı parayı ikiye böler yarısını sağ cebine yarısını da sol cebine koyar. Bu durum ayakkabısını boyatan adamın dikkatini çeker ve şöyle der; neden parayı ikiye böldün, boyacı paranın yarısı benim ailemin geçimliği içindir diğer yarısı da Filistin’de kurulacak Yahudi Devleti içindir der. Evet bu olay hepimiz için bir ibret vesikasıdır. Eğer her gün bir ekmek parasını Mescid-i Aksa için ayırsaydık bu sorun bize miras olarak kalmazdı. Eğer İslam Ümmeti’nin her bir ferdi her gün bir ekmek parası kadar bir maddi destek ayırmasa bu sorun yarın çocuklarımıza, öbür gün torunlarımıza kalacak. Gazze’de bu çığlıklar bitmeyecek ve arşı alayı titretmeye devam edecektir. Sonuç olarak şunu söyleye biliriz bir gün Selahaddin’i Eyyubi ordugahta orduyu denetliyordu gece çadırları denetlerken bir çadırdan horultu, uyku sesini duydu ve şöyle dedi buradan yenilgi kokusunu alıyorum ve biraz daha ileriye gittiğinde başka bir çadırdan da Kur’an-ı Kerim okuyan askerlerin sesini duydu ve şöyle dedi vallahi bu çadırdan da zafer kokusunu alıyorum. Evet önemli olan bizim hangi çadırda olduğumuzdur. Zehirli uykuyla zillet çadırdamıyız yoksa Kuran ile aydınlanan ceht, cihad ve mücadele eden çadırda mıyız?

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?