Kendine ne çok uzaksın. En çok kendini tanıman gerekirken, en az kendini tanıyorsun. Yaşadığın şehrin iş yerine, okuluna, evine giden tüm yolları biliyorsun. Tuttuğun takımın oyuncularını, film yıldızlarını, savaş kahramanlarını… Bütün bunları tanıdığın kadar kendini tanıdığını söyleyemem. Çünkü bütün bunlara ayırdığın zamanı kendine ayırmıyorsun. Telefonda geçirdiğin süre, işlerine, arkadaşlarına, arabanın bakımına, alışverişe ayırdığın zaman, tüm bir ömrünün kaçta kaçı hiç düşündün mü? .
Okumuyorsun, çünkü okumaya ne kadar ihtiyacının olduğunu bilmiyorsun. Okumak; kendine zaman ayırmaktır. Kendini tanımak için verilen randevu, ruhuna sunduğun en güzel ikramdır. Kendini tanımak için bu adımı mutlaka atmalısın.
En son ne zaman iç dünyana seslendin. İç dünyanın ışıkları altında ne kadar zaman geçirdin? Ruhunu, bedenini şımarttığın kadar şımartmadın. Her şeyi bedeninle paylaştın. Aklını, ruhunu ve kalbini alıp ıssız bir köşede, loş bir ortamda vakit geçirsen göreceksin ki, en güzel haz bu üçlüyle geçirdiğin vakitlerde. İçini keşfetmek için daha ne kadar bekleyeceksin? Oysa içinde, ona ulaşmanı bekleyen hazineler var. Sen ise bunlardan habersiz yaşıyorsun. Aradığın mutluluk da huzur da bu hazinelere ulaştığın vakit eline geçecek belki de. Ama umursamaz tavırların, seni bu okyanuslardan uzaklaştırmış gibi görünüyor.
Kendine dön. Sen, cevhersin. Rabbin kendini keşfetmen için kitabında ne çok soru soruyor sana. Tüm bu soruların muhatabı senken, bunların hiçbirine aldırış etmeden, karanlık tünellerde ışık arıyorsun. Işığı görmek istiyorsan camdan bakma, aynadan bak. O zaman kendini göreceksin. Kendini görmen demek, özüne dönmen için sana açılan kapıdır. Bu kapıdan gir ve resmini gör. Çekilmez tutumların, hırçınlıkların, korkuların, acımasızlığın, inadın, sevgin, hoşgörün, vefan, her türlü fedakârlığın… Güzel ve çirkin her yanın bu resimde karşına çıkacak sen bu aynadan baktığın vakit. Kendini tanıdığında göreceksin ki, yapacak ne çok işin var. Kendini ne çok ihmal ettiğini anladığında, bozuk para gibi harcadığın zamana acıyacak, kendime yazık etmişim diyeceksin.
İnsanın başını döndüren bir pencere var ve herkes gibi sen de o pencereden bakınca kendini unutuyorsun. Kendinden geçiyorsun desem daha doğru olur. Manzara karşısında yorumlar yapıyor, olması gerekeni ve olmaması gerekeni sıralıyorsun. Kendi kendine konuşuyorsun, sesli düşünüyorsun ve hatta başkalarına bu yorumları aktarıyorsun. Bundan öyle bir haz alıyorsun ki, tek mutluluk kaynağın buymuş gibi bu ekrana sürekli takılıyorsun. Bu pencere kendinden uzaklaştığın, kendini göremediğin ama hep başkalarını gördüğün pencere… Sokağı, caddeyi ve buradan gelip geçeni gösteren pencere… Burada kendini göremezsin. Oysa senin en çok kendini görmene ihtiyacın var. Kendine dönmene ihtiyacın var.
Kendinden uzaklaşma. Attığın her adım sana yaklaştıran adımlar olmalı. Sen, haz duyduğun eylemlere yönelmiş gidiyorsun. Nereye gittiğini bilmeden gidiyorsun. Rotasız bir şekilde gidiyorsun. Bir hedefin yok. Unutma ki, hedefi olmadan yol alanların aldıkları yol, ömürlerinden çaldıkları yoldur. Böylece aynı yolu yürümek zorundadırlar ki, uzaklaştıkları noktaya ulaşabilsinler. Bu zaman kaybıdır. Akıllı bir insanın yapacağı şey değildir bu eylem.
Allah’ın insanlar için getirdiği bazı tanımlar var. Tüm insanlar için geçerli olan özellikler. Lakin bir de sadece seni ilgilendiren, sende olup başkasında aramayacağın şeyler var. Sen kendini tanıma yolculuğunda kendinde bulduğun ne varsa, onları başkasında arama. Böyle bir yanılgıya girmen, aldığın yolu, çektiğin cefayı boşa çıkaracaktır. Kendinle meşgul olurken, kalkıp başkasına yönelmen, başkasıyla meşgul olman, kendini tam bulmuşken kaybetmendir. Düşün. Her insanın senin yaptığın gibi kendisini tanıma yolculuğuna çıktığını düşün. Kuranda ifade edilen bir değer olduğunun farkına varıp kimliğini bulduğunu, gönlünü ruhuna okuduğu ezelden gelen seslerle doldurup ebedin nabzını tuttuğunu düşün. Böylece verilecek mesajı düşün. Kendini yenileyen hücreler misali, sürekli yenilenen, gelişen, büyüyen hücreler. Her hücrenin kapladığı alanda bu şekilde büyüyüp geliştiğini hayal eder misin? Bu nasıl bir döngü böyle…
İnsanlar başkalarıyla meşgul oldukları kadar kendileriyle meşgul olsalar öyle çok şey değişir ki, sonuçta bu durumdan herkes memnun olacaktır. Çünkü bizim ne kadar istesek de başkasına sözümüz geçmez. İnsanlar seni dinlemek istemeyebilirler. Değişime kendimizden başladığımızda daha etkili oluruz. Bunun yolu, başkalarından beklediklerimizi kendimizde yaşıyor oluşumuzdur.
Güzel tohumdan güzel meyvelere devşirilir. Verilen emekler iyi niyet, güzel amaçlar ve doğru fikirle temellendirilmişse, uzantısı da insanın yüzünü güldüren türden olacaktır. Ve diyebiliriz ki, kendini tanımaya çalışmak, tohum ekmek gibidir. Bu tohum mutlaka çimlenecek bir tohumdur. Emeğimizin ziyan olmayacağı bir iştir bu.
Tüm zayıflıklarını, fazlalıklarını, iyi ya da kötü yanlarını bilirsen bu, kendine yapacağın en büyük iyilik olacaktır. Diktiğin tohum olacak ve yürüdüğün yolun seni nasıl arzuyla omuzlarında taşıdığını göreceksin.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?