Süleyman TURGUT[1]
“Biz, onların boyunlarına halkalar geçirdik. O halkalar çenelere kadar dayanmaktadır. Bu yüzden kafaları yukarı kalkıktır (Yasin, 8).”
Esaretin sembolüdür halkalar. Köpeğin boynundaki tasma sahibine kontrol imkânı sağlar. Kölenin boynundaki tasma da hareket imkânını kısıtlar. Tasmanın zinciri kimin elindeyse onun isteklerine boyun eğmek zorundadır köle.
Her zaman metal, deri vs. malzemeden imal edilmiş değildir tasmalar. Çoğu zaman görünmeyen tasmalarla yaşarız toplumda. İnadına özgür olduğumuzu iddia ederiz halbuki tasmanın hakimiyetinde ve yönlendirmesinde yaşarız.
Bizi yetiştiren, eğiten ve ilk eğitimimizi aldığımız kurum olarak ailemizin bize kazandırdığı ya da kaybettirdiği değerler neticesinde sonradan karşılaştığımız; fark ettiğimiz veya öğrenip fark edemediğimiz hakikatleri göremeyiz bazen.
Yaşadığımız toplum da bir okuldur bizim için. Olayları ve hayatı algılayış şeklimiz, insanlara karşı tutum ve davranışlarımızın belirlenmesinde toplumun veya çevremizin bize öğrettikleri önemli yer tutar. Ve bu çevrenin bize taktığı gözlüğün ötesini göremeyiz çoğu zaman. Bir halka da bize toplumun hediyesi olur boynumuzda şerefle taşıdığımız.
Fıtratımızda vardır kendimizi beğenmek. Nefsin bize bir oyunu, aklımızın bir hilesi… Çok akıllı olduğumuza, her şeyi en iyi bildiğimize inanırız bazen. Dünyamız kararır bir an, gözlerimiz hiçbir şeyi görmez, birçok hakikati ıskalarız.
En kötü hastalıklardandır kibir. Kendimizi başkalarında üstün görmeye başladığımız an kendimizden değersiz gördüğümüz başkalarının dilinden dökülen hakikatleri ya anlamayız ya da anlamak istemeyiz.
‘Malı aşırı biçimde seviyorsunuz’ diye buyurmuş Yüce Yaratıcı. Bir vadi dolusu altını olsa insanın, bir vadi daha isteyecek kadar mala zaafı olduğu konusunda uyarmış bizi dinimiz. Bu zaaf; bazen malı kaybetme korkusuna dönüşür, bazen daha çok kazanma hırsına dönüşür de hakikatle aramızda perde olur. Menfaatlerimiz belirler artık duruşumuzu, tavrımızı, inancımızı, samimiyetimizi, sadakatimizi….
Beğenilme duygusunun tehlikelerine karşı da uyarmış bizi İslâm. Bu duygu bazen o kadar baskın olur ki başkaları için yaşamaya başlarız. Doğrularımız eriyip gider bu telaşta, beğenilme ödülünü kaybetme endişesi gözümüz köreltir de hakikatleri fark edemeyiz.
Saygı görme isteği, toplumda bir kariyer sahibi olma, lider olma sevdası bozar bazen karakterimizi. Bu beklentilerimizi karşılayacak insanların kölesi oluruz farkında olmadan. Çevrelerinde pervane olmuşuzdur da sevdiğimizden yanında olduğumuzu zannederiz. Düşünceleri düşüncemiz, inancı inancımız olur da kendimize ait hakikatlerimiz olmaz çoğu zaman. Her zaman dünyalık kurumlarda olmaz bu hastalık, çoğu zaman yüce idealler için oluşturulmuş gruplar ve cemiyetlerde de karşılaşılabilir bu hastalıkla.
Ve böylece halkalar arttıkça, biz farkında olmadan köleliğimiz de artar. Saltanat halkası gibi gelir bu kölelik halkaları. Özgür bir ruh ve irade ile anlaşılabilir Yüce Yaratıcı’nın yüce mesajı. O yüzden bu halkalara karşı önce uyarır bizi Rabbimiz. Kölelik halkalarını kırıp önce özgürleşeceğiz, sonra Rabbimizin mesajını anlamaya çalışacağız. Kur’ân, özgür ruhlara hitap eder.
“Önlerinden bir set ve arkalarından bir set çektik de onları kapattık, artık göremezler (Yâsîn, 9).”
Hakikati görmeye engel birçok setle kapatmıştır çevremizi hayat. Kölelik halkalarından sonra devirmemiz gereken en önemli engellerden biridir bu setler.
Bazen bizi sevdiğini iddia eden riyakarlardan oluşmuş etten bir duvardır bu set. Elde edeceği bir menfaat veya ulaşmak istediği bir menzil için araçsındır ona; aklını çelmeye çalışır, bir süreliğine kullanır seni ve hakikatle arana perde olur.
Gençlerde ise bu tehlike farklı bir boyut kazanır. Onları farklı şekilde kullanmak isteyenler, onların duygularıyla oynar, suni sevgi atmosferiyle oluşturdukları duygusal sarhoşlukla hakikati görmelerine engel olur.
Model aldığımız, değer verdiğimiz insanları kutsallaştırırız bazen. Farkında olmadan ve büyük bir manevi sarhoşlukla… Hataları bile bize şirin görünür. Sözlerini düşünmeyiz bile. Mutlaka doğrudur. Sanki hiç yanlış bir şey sadır olmaz onlardan. Söylemde bunu iddia etmeyiz de anlayış ve davranışta tam bir teslimiyet içinde oluruz. Masum ve saygın gerekçelerimiz de vardır çoğu zaman. Saygı, güven, sadakat, itaat kavramlarının arkasına saklanır, teselli bulur; hakikatin araştırılması görevindeki ihmalimizi tatlı bir manevi sarhoşlukla vicdanımızdan söker atarız.
Hakikati anlamak, öncelikle gerçekliğimizle yüzleşme cesaretini göstermekle olur. Boynumuzdaki halkaların sayısını ve bizi çepeçevre kuşatmış setleri görme cesaretini göstermeliyiz. Özgürlüğümüzü kazanarak Rabbimizi doğru bir şekilde anlayabiliriz. Hakikatler, sırrını özgür ruhlara, özgür akıllara gösterir.
[1] Eğitimci, Viranşehir Sosyal Bilimler Anadolu Lisesi.