Hani hayatımızda “anlatılmaz, yaşanır” dediğimiz anlar olur ya, hani en sevdiğinizi kaybedersiniz de gayri iradi gözlerinizden yaşlar akar ya, hani acının bile acıdığı bir acı deriz ya…

İşte Rabia Meydanını yazmak (çevirmek) sanırım böyle bir şey olsa gerek.  Hayatımın unutulmaz zaman dilimlerinden birisiydi Rabia Meydanı yazmak. Sırtımdan aşağı ürperdiğim, gözyaşlarımı tutamadığım zamanlardı Rabia Meydanı’nı yazmak.

Doğrusu acıyı, iradeyi, davaya bağlılığı, bedel ödemeyi, fedakârlığı, samimiyeti burada öğrendim. Rabia Meydanı’ndaki her ayrıntı aslında müthiş bir ders verdi bana ve bize. Davaya âşık olma şuurunu çok bariz bir şekilde burada öğrendim diyebilirim. Rabia Meydanı’nda olup biten her saniye ayrı bir ibret, ayrı bir ders, ayrı bir tutku, ayrı bir samimiyet ifadesidir aslında.

Geliyorsa şayet elinizden (ki gelmeli) bir de Rabia Meydanı’nı davaya nasıl âşık olunur gözüyle okuyun. Dilerseniz gelin şimdi hep beraber Mısır’ın yakın tarihine kısa bir yolculuk yapalım. Sonra da “Davaya Aşık” olmak nedir onu beraber görelim.

Şehit Muhammed Mursi, Mısır halkının yüksek desteği ve beklentileri içinde iktidara geldi. İktidara gelir gelmez ülke içinde halka yönelik bazı sosyal ve ekonomik politikalar geliştirirken ülke dışında da denge siyasetini gütmeye çalıştı. Halkın sevgisi ve teveccühü onun için en büyük güçtü. Mursi, Müslüman kardeşlerin ve Mısır halkının hür iradesini omuzlarına alıp Mısır saraylarına taşıyordu.

Ancak Müslümanlara kin besleyen Mısır’ın derin devleti, bazı ordu mensubu ve zengin tabaka bu başarıya tahammül etmeyip seçilmiş Cumhurbaşkanı olan Muhammed Mursi’ye darbe yaptı. Müslüman Kardeşler’in demokrasi yanlısı söylem ve eylemlerine rağmen, bu hareket BAE ve Suudi Arabistan tarafından tehdit olarak algılandı. Bu güçler darbeci Sisi yanlısı bir tavır sergiledi ve ciddi anlamda darbecilere yüksek oranda fonlar tahsis ettiler.

Sonuç olarak demokratik bir seçimle başa gelen Şehit Muhammed Mursi, 3 Temmuz 2013 tarihinde ilan edilen darbe ile alıkonularak darbeciler tarafında bilinmeyen bir yere götürüldü ve darbe resmen yapılmış oldu. Müslüman Kardeşler ise darbeye karşı “Ret Cuması” düzenledi ve sokaklara indi.

Direniş, Sebat ve Aşk

Fırat nehrinin derin sularına karşı, ‘’Şehadet-i Ala Milad-i Ummet-in Fi Rabia Es-Sumüd’’ (Rabia Meydanında Hayat Bulan Bir Ümmet) kitabının sayfalarını çevirirken kendimi adeta Mısır’ın “Nahda Meydanında” kamp kuran halkın yanında hissediyor, orada yaşananları binlerce km. uzaklıkta iliklerime kadar hissediyordum.

Kitabın satırlarını okurken kendi ölüm ilanını okur gibi titrek bir sesle okuyor, Fırat’ın derin sularına gözyaşlarımı salıveriyordum. Cumhuriyet Muhafızları Alayı önündeki direniş bana Bedir Savaşını tekrar yaşatıyordu.  Cumhuriyet Muhafızları Alayına doğru kenetlenmiş, yekvücut olmuş insanların kendi iradelerine yapılan darbeyi lanetleme nidaları sanki beynime dokunuyor, arz ve sema sanki onların çığlıklarıyla yankılanıyordu. Muhafızlar tarafından tek tek gerçek mermilerle yere serilen bedenler sanki benim bedenimmiş gibi yüreğimi acıtıyordu. Bir yandan yere serilen bedenler diğer yandan ısrarla, sebatla, imanla Alay’ın kapısına doğru yürümeyi sürdüren yiğitler, beni benden alıp uzaklara götürüyordu.

Kitabın sayfalarını çevirirken Manassa (Platform) olaylarına götürüyordu Üstat Cemal Abdulsettar. Ne kadar da içten yazmıştı! Zaten kitap üstadın yaşadıkları ve gördüklerini ihtiva ettiği için doğrusu yaşananları yaşatıyordu insana. Doğrusu dünyanın öte ucunda bir yerde, hiç tanımadığın insanların yaşadıklarını hissetmek kardeşlik bağıyla ilgilidir sanırım. Pür dikkat kesilip gözlerimi kitaba çevirdim ve okumaya devam… 

Ömrünün o durgun sularına meçhulden düşüveren taş misali silkeliyor, darmadağın ediyor sayfalar.

Yüzlerce bedenin can verdiği, binlercesinin ise yaralandığı ölüm durağı Manassa…

Dahası, cesur yüreklerin, kahramanların, yiğitlerin er meydanıdır Manassa…

“Defol, defol ey Sisi!’’ sloganları arşı titretiyor, Mursi’ye muhabbet sözcükleri meydanı kaplıyordu. Müslüman Kardeşler’in yiğit erleri bir bir platforma çıkıyor, halka hitap ettikten sonra keskin nişancılar tarafından vurulmasın diye eğilerek arkadan kayboluyordu. Yarışmalar, sabır, metanet, dava ve cennet üzeri yapılan konuşmalar meydanı coşturuyor, orayı adeta şenlik havasına bürüyordu. Şahadet sloganları mermi seslerine karışıp “arş-ı alaya” yükseliyordu. Konuşmadan konuşmak, yaşamadan yaşamak halini yaşatıyordu bana kitabın satırları.

Ve Rabia Meydanı

Bir Tespih’in taneleri gibi yan yana dizilen küçük küçük çadırlar Rabia Meydanını adeta bir panayır alanı sahasına çavıyordu.

Oyun oynayan çocuklar, yemek pişiren anneler, Kur’an okuyan gençler ve namaz için hazırlıklar yaban babalar…

Hepsi birer dava eriydi.

İnsanların yüzündeki tebessüm, gözlerdeki tevekkül; umudu, zaferi işaret ediyordu. Ölüme meydan okuyan gençler zafer ışıklarını daha da yakınlaşıyordu.          Öyle ya bazen ölerek de (şehit) zafere ulaşabiliyor insan.

Sayfaları çevirirken, meydanın sırlarının bir bir önüme serildiğine şahitlik ediyor, beni alıp Mısır’a götürüyordu.  Semalara yükselen ezan sesi, dualarda yapılan yakarışlara karışıp göğe yükseliyordu.

Ve Tarih 14 Ağustos 2013 sabahın 6’ısını gösteriyordu. Meydan sakinleri yeni yeni uyanmış, erkekler ve gençler namazdan çıkıp çadırlarına doğru yürüyordu. Meydanın görevli üstatları ise gün içinde yapılacak etkinlikler için çadırların arasında bir araya geliyor, günün programları hakkında istişarelerde bulunuyorlardı. Meydanı ölüm sessizliği kaplamış, tıpkı kefen giymiş ölü gibi sessiz bir şekilde gömüleceği anı bekliyordu. Aslında ölümler artık meydanın bir parçası olmuş, adeta kronik bir alışkanlık haline gelmişti.

İnsanlar ne de kolay alışıyordu ölüme.

Kim bilir belki bu kez bu meydan yok edilecekti. Saatler 6:30’u gösterdiğinde çadırlar ölüm sessizliğine bürünmüş saplanacak hain kurşunları bekliyordu adeta.

Ve darbeciler

Mısır polisi ve ordusunun ortaklaşa düzenleyeceği müdahale için son hazırlıklar yapılıyordu. Meydanda tek bir kişi dahi sağ kalmayacak şekilde askeri planlar yapıyorlardı. Çok geçmeden silah sesleri meydanı sarmıştı bile. Her taraftan silah sesleri, patlama gürültüleri, dumanlar, buldozerler ve keskin nişancılar meydanı silip süpürüyordu. Çocukların çığlıkları, annelerin feryatları silah seslerine karışıp gidiyordu. Tek bir çadır dahi sağlam kalmamış, insanlar adeta bir meta gibi buldozerler tarafından süpürülüp gidiyordu. Binlerce şehit ve yüz binlerce yaralı…

Evet…

İşte bu duygu ve düşüncelerle, bu his ve gözyaşlarıyla Fırat’ın serin sularına karşı üstat Cemal Abdulsettar’ın Şehadet-i Ala Milad-i Ummet-in Fi Rabia Essümüd’’ (Rabia Meydanında Hayat Bulan Bir Ümmet) adlı eserini Türkçe’ye çevirdim. Mısır’da adalet temelden silinmiş, yargı darbecilerin eline geçmiş, burada dünyada eşi ve benzeri bulunmayan bir katliama imza atılmıştı.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?