İçinde bulunduğumuz Ramazan ayı Kur’ân-ı Kerîm’in en çok okunduğu aydır. Fertler bu ayda münferit ya da topluca Kur’ân okurlar, hatim yaparlar. Kur’ân’ın manevi ikliminde gönüller huzura ererken kalpler onun lezzetlerini temaşa eder.
Ramazan Kur’ân’ın okunması ve mesajının anlaşılıp hayata geçirilmesi için bir fırsat ayıdır. Bu ayda Kur’ân’ı okuduğumuz kadar manasını, mesajını anlama gayreti içine olmalıyız. Kur’ân inananların kitabıdır. Onu okumak, üzerinde tefekkür etmek, ayetlerini yaşamak, tüm inananlara farzdır.
Kur’ân, Allah’ın mesajını insanlara ulaştıran muazzam bir kitaptır. Belagati, fesahati, kıraati, içeriği, hükmü, manası, insan üzerindeki etkisi muhteşemdir. Onda sayısız nice nimetler vardır. “Ey insanlar! İşte size Rabbinizden bir öğüt, kalplere bir şifa ve inananlar için yol gösterici bir rehber ve rahmet (olan Kur’ân) geldi.” (Yûnus, 57) Bu konuda Abdullah İbni Mes’ûd, Hz. Peygamber’in (sav) şöyle buyurduğunu rivayet etmiştir:
“Bu Kur’ân Allah’ın ziyafet sofrasıdır. Yiyebildiğiniz kadar onun nimetlerinden yiyiniz. Şüphesiz ki bu Kur’ân, Allah’ın ipidir, apaçık nurdur ve faydalı şifadır. Kur’ân kendisine sarılanın koruyucusu, kendisine uyanların kurtarıcısıdır. Kur’ân’a uyan doğru yoldan sapmaz ki, kınansın. Eğrilmez ki, doğrultulsun. Kur’ân’ın bambaşka üstünlüğü kaybolmaz, çok okumakla eskimez. Onu okuyunuz. Çünkü Allah onun okunmasının her harfine on ecir verir. Dikkat edin elif, lam, mim bir harftir demiyorum. Fakat elif tek başına bir harftir, mim bir harf ve lam da bir harftir.”1
Kur’ân’ın fazileti, ikramı, izzeti çoktur. Kur’ân’ın kelamı, kıraati, belagati, tefsiri, haberi, kıssası nimettir, sevaptır, berekettir, şifadır. İçinde nice öğütler ve hikmetler vardır. Sadece okuyarak, ezberini yaparak bunları elde etmek mümkün olmamaktadır. Kur’ân’ı okumak, hikmetlerini aramak, ibretlerinden ders çıkarmak gerekir. Şair Mehmet Akif Ersoy bunu şu dizelerle dile getirmiştir:
İbret alınmaz her gün okuruz ezbere de
Bir ibret aranmaz mı ayetlerde?
Kur’ân, üzerinde düşünülerek okunması gereken bir kitaptır. Her bir ayetin şifası, ibreti, hikmeti vardır. Her bir ayetin önemi, özelliği bulunmaktadır. Ayetler üzerinde düşünmek ve tefekkür etmek gerekir. “Bu Kur’ân, ayetlerini düşünsünler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır.” (Sad, 29)
Müslümanlar olarak belki de en çok okuduğumuz kitap Kur’ân’dır. Ancak hakkında az bilgi sahibi olduğumuz kitap da Kur’ân’dır. İnandığımızı söylemekle birlikte ona çelişen davranışlara da sahip olan yine biziz. Her yıl en az bir kere de olsa hatim yaptığımız, namaz kılarken dua ederken ayetlerini okuduğumuz, ezberini yaptığımız bir kitabı okumak, ama onun anlattıklarından habersiz olmak, mesajını hayata geçirememek içinde bulunduğumuz yanlış hallerin işaretleridir.
Bu yanlış halleri şu örnekler üzerinde gösterebiliriz: Gıybet ve falı yasaklayan ayeti okuyup sonrasında bilinçli ya da bilinçsiz bir halde gıybet etmek, fal bakmayı mubah haline getirebilmek için çeşitli kılıflar bulmaya çalışmak; ilme, cihada, namaza ehemmiyet vermemek, helali yaşamakta zorlanmak, harama sakınca görmeden rahatlıkla yaklaşmak, iyilik yapmaya yanaşmamak, kötü davranışlardan, yalandan uzak duramamak, emaneti muhafaza edememek, adaletli davranamamak… Bu örnekler Kur’ân’ın kelamına da manasına da teviline de tefsirine de uzaktır. Ama tüm bunlar günümüzde var olan, hayatlarımızda yer edinmiş olan sorunlu davranışlarımızdır.
“Oysa Kur’ân, âlemler için öğütten başka bir şey değildir.” (Kalem, 52) Kur’ân, bizim için bir öğüt kitabıdır. İçindeki hükümleri bilmek her Müslümana farzdır. Bir Müslümanın ondan habersiz olması, emirlerini bilmemesi bir o kadar da garip bir şeydir. Sınava girecek bir öğrenci düşünelim. Bu öğrenci hiç karşılaşmadığı bir konu hakkındaki sorulara cevap verebilir mi ya da sorular onun bilmediği yerlerden sorulsa ona haksızlık yapılmış olmaz mı?
Allah (c.c), gönderdiği kelam ile insanlığı ıslah etmiştir. Onun manasıyla, içeriğiyle, hikmetleriyle, hükümleriyle insanlık yol almıştır. Gönderdiği kelamın anlamını bilmeden, onun hakikatlerini düşünmeden yol almak mümkün müdür?
Kur’ân’ın nuruyla hareket eden, onun sözünden, manasından etkilenen, emirlerini baş tacı eden salih kulları düşünelim. Onunla heyecanlanan, gökten beklediği vahiyle işlerini, hayatını düzenleyen ashâb-ı kirâma bakalım. Onlar Kur’ân’ı sadece okuyarak mı yetinmişlerdi ya da düz okuma yaparak mı ondan istifade etmişlerdi? Elbette hayır. Onlar onu okudular, üzerinde tefekkür ettiler, manasını anladılar, öğütlerini yerine getirdiler. Böylece Kur’ân’ın rahmetine, şifasına, hidayetine eriştiler.
Kur’ân okunması ve yaşanması emredilen bir kitaptır; onda insanlığın hayatını tanzim eden hükümler, ölçüler, naslar vardır. Onu okumak, üzerinde tefekkür etmek, öğütlerini bilmek ve emirlerine uymak farzdır. Öyleyse diyelim ki bu Ramazan ayı, Kur’ân’ı kelamı ve manasıyla anladığımız, onun nuruyla aydınlandığımız, mesajı ile yol aldığımız bir ay olsun. Kur’ân’ın indiği ay olan Ramazan, yeniden Kur’ân’ın aklımıza, gönlümüze, ailemize, çevremize, insanımıza, yeryüzüne indiği bir ay olsun.
Kaynakça
1) Terğîb ve Terhîb, 3/276.