“Bizler tesettürün Allah’ın bir farzı olduğunu bunun içinde şeytanın en büyük tuzak alanı olduğunu unuttuğumuz için bugün tesettürlerimiz bu haldedir. İslam’ın kadına değer verdiğini, bunun içinde korunduğunu, korumanın en güzel şeklinin de tesettür olduğunu unuttuğumuz için bugün tesettürlerimiz bu haldedir.”
Çocuk iken şahid olduğum bir sözün manasını uzun yıllar sonra anladım. Çok soğuk bir kış gününde mahallede bir eve kömür gelmişti, taşımak için çıkan genç kızlar soğuktan dolayı başlarını örtmüşler, ceket giymişler hasılı kelam tesettürsüz olan genç kızlar örtünmüştü. Mahallede abdesti, namazıyla bilinen çok ihtiyar amca da onları öyle görünce “Soğuk insanı işte böyle tesettürlü yapar kızım.” demişti. Tesettürün Allah için olması gerektiğini, amaç ve gayenin yalnız ve yalnız Allah rızası olması gerektiğini, onun ana şeklini yalnızca Allah’ın belirleyeceğini, bunun bir ibadet şuuruyla yapılması gerektiğini ve bunun mükafatının da yüce Allah katında verileceğini bilerek bir kulluk şuuruyla yerine getirilmesi gerektiğini İslami ilimleri öğrendikten sonra anladım. O amcanın tepkisi aslında tamda bunları anlatmakmış. Çünkü Rasulullah (s.a.s) efendimizin de buyurduğu gibi “Ameller niyetlere göre karşılık görür…” hükmü gereğince şartların bizi zorlamasıyla yapı
lan değil inanarak, teslimiyetle yapılan ibadetlerin Allah katında bir değer ve karşılığı vardır. Yüce Allah (cc) buyuruyor: “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin hanımlarına söyle, bedenlerini örtecek elbiselerini giysinler. Bu, onların tanınıp incitilmemelerine de daha uygundur. Şüphesiz Allah çok bağışlayıcıdır, çok merhamet edicidir.” (Ahzab, 59) emri gereğince dış tesettür her Müslüman hanımın üzerine farzdır. Demek ki bu bir kulluk görevidir ve diğer ibadetlerde olduğu gibi bu ibadetin de şartlarını ayet ve hadisler belirler. “Mü’min kadınlara da söyle, gözlerini haramdan sakınsınlar, ırzlarını korusunlar. Görünen (yüz ve el) kısımlar müstesna, ziynet(yer)lerini göstermesinler. Başörtülerini ta yakalarının üzerine kadar salsınlar… Gizleyecekleri ziynetleri bilinsin diye ayaklarını da vurmasınlar. Ey Mü’minler! Hepiniz Allah’a tevbe edin. Böylece korktuğunuzdan emin, umduğunuza nail olasınız.” (Nur, 31)
Hz. Aişe (r.anha) dan rivayete göre, bir gün Hz. Ebu Bekir’in kızı Esma ince bir elbise ile Allah Rasulünün huzuruna girmişti. Resulullah (s.a.s) ondan yüz çevirdi ve şöyle buyurdu: “Ey Esma! Şüphesiz kadın erginlik çağına ulaşınca, onun şu ve şu yerlerinden başkasının görünmesi uygun değildir.” Hz. Peygamber bunu söylerken yüzüne ve avuçlarına işaret etmişti.” Usame b. Zeyd (ra) nakletti, dedi ki; Resulüllah (s.a.s) Dihye’tül- Kelbi’nin kendisine hediye ettiği Mısır kumaşlarından sık dokunmuş bir elbiseyi bana giydirdi ben de onu hanımıma giydirdim. Resulüllah (s.a.s) daha sonra bana sordu: “Ne oldu Mısır’dan gelen elbiseyi giymiyorsun?” Dedim ki; ‘ Ey Allah’ın Rasulü! Ben onu hanımıma giydirdim.’ Rasulullah (s.a.s) buyurdu ki: “Altına pijama türünden bir şey giymesini ona emreyle. Çünkü ben o elbisenin kemiklerinin hacmini belli etmesinden korkuyorum.” (Ahmed b. Hanbel) Alkame b. Ebi Alkame, annesinin şöyle dediğini rivayet eder: “Abdurrahman’ın kızı Hafsa’nın başında, saçını gösterecek şekilde ince bir başörtüsü olduğu halde Hz. Aişe’nin huzuruna girdi. Hz. Aişe (r.anha) başından örtüsünü alarak ikiye katladı, kalınlaştırdı.” (Muvatta, Libas:4) Bu ayet ve hadislerden anlıyoruz ki, genel olarak tesettürün yerine getirilmesi gereken 3 ana kuralı vardır. 1- İnce ve şeffaf olmayacak. 2- Vücud hatlarını belli etmeyecek şekilde bol olacak. 3- Dikkat çekici, cezbedici (model, renk vs.) olmayacak. Yüce Rabbimizin bizden istediği, Efendimizin genel hatlarıyla bize anlattığı tesettür bu iken acaba bizlerin tesettürü bu ölçülerin neresinde? Acaba Ahzab suresi 59. Ayette biz mümin hanımların isminden önce zikredilen Efendimizin hanımları ve kızları bizlerin onları örnek almamız için zikredilmiş olamaz mı? Tüm bunlar biz mümin hanımlara hitap ederken, örneklerimiz önümüzde dururken bugün toplumumuzda gördüğümüz tesettür diye giyilen tesettürlerin de tesettüre ihtiyacı varken bizi bu hale getiren, tesettürün içi boşaltılıp şeklen dahi kalmayan (İstisnalar hariç) tesettürümüz neden bugün bu halde? Hadisler tesettürün bol olmasını emrederken bugün tesettür diye giyilen kıyafetler neden dikişleri dahi ayrılacak şekilde dardır? Cazip olmaması gereken örtülerimiz, kıyafetlerimiz neden bayram yeri gibi rengarenktir? İnce ve şeffaf olmaması gereken kıyafetlerimiz neden ikiye dahi katlansa altını gösterecek derece de ince ve şeffaftır? Ziynet olan saçlarımızın varlığından toplumun haberinin olmaması gerektiğini, cehennem ehlinden olan insanların özelliği olduğunu Efendimiz bildirirken “…Başları bir tarafa sarkan deve hörgücü gibi olacaktır…” emrine rağmen saçları kısa olan kardeşlerimiz dahi başlarına tülbent veya havlu gibi şeyler sararak neden Efendimize muhalefet ederler? Başörtülerimizi yakalarımızın üzerine salmamız emredilirken sıkma baş veya şal adı altında alınan
başörtüleri neden bizlere daha güzel ve cazip gelmektedir? Yoksa toplumda daha modern görünmek, daha genç (ihtiyar teyzeler gibi değil) görünmek için mi? Yoksa daha güzel görünmek için mi? Halbuki tesettürün maksadı güzel görünmek için değil güzelliğimizi gizlemek içindi. Kötü düşünce ve bakışlardan korunmak içindi. İşte bizler tesettürün Allah’ın bir farzı olduğunu bunun için de şeytanın en büyük tuzak alanı olduğunu unuttuğumuz için bugün tesettürlerimiz bu haldedir. İslam’ın kadına değer verdiğini, bunun içinde korunduğunu, korumanın en güzel şeklinin de tesettür olduğunu unuttuğumuz için bugün tesettürlerimiz bu haldedir. İlimsizliğimizden dolayı bunun bir ibadet ve ahirette çok büyük bir mükafata nail olunacağını unuttuğumuz için bugün tesettürlerimiz bu haldedir. Ya da bir örf ve âdet veya şartlar onu gerektirdiği için yani soğuğun bizi tesettürlü yaptığı için bugün tesettürlerimiz bu haldedir. Şimdi şöyle bir düşünelim, bugün giydiğimiz tesettürlerle toplumda dindar bilinen insanların yanına çıkamaz iken veya biraz toparlanıp, düzeltip çıkarken ahirette Efendimizin huzuruna nasıl çıkacağız. Herkesin ameli gösterilirken Efendimiz, “Ben tesettürü böyle mi tarif ettim.” der ise ne cevap vereceğiz? Ya da bu asrın Meryemleri, Haticeleri, Fatımaları, Esmaları her şeye rağmen bunlar Rasulullah (s.a.s)’ın çizdiği yoldan gittiler ya sen ne yaptın derler ise ne cevap vereceğiz. Çünkü şu anda toplumumuzda nice Asiyeler, Aişeler, Hafsalar vardır. Onlar biliyorlardı ki; Asiyelik hayal değil, Meryemlik kolay değil, Hatice olmak bedel, Nesibe olmak ise cesaret isterdi ve onlar bu cesareti gösterip, bedelini Efendimizin çizdiği yolda giderken nice zorluklara katlanarak ödediler. Ve İnşallah o örnek aldıkları cennetin Seyyideleriyle beraber olarak mükafatlarını alacaklar