Nerede ve Niçin Tesettür?
Tesettürü bugün algılayışımızda sorun var. Kadın tesettürlü olunca ortalarda görünmeyecek, evinden pek çıkmayacak, çocuk doğurup anne olmakla yetinecek sanılıyor. Oysa tesettür kadının sosyalleşmesi içindir. Hayatın içine bilfiil müdahil olması içindir. Evde zaten namahrem olmaz, tesettür mahremin içine çıkmak içindir ve bugünkü anlayışımızın tam tersine güçlü siyasal ekonomik ve zihinsel olarak, sanat, edebiyat, ilim bakımdan Müslüman kadının donanımlı olması İslam’ın ruhunda vardır ve tesettür de bu yolun önünü açmak, gelişimini kolaylaştırmak içindir. Peygamberimizin hanımlarına, kızlarına, ailesine bakacak olursak hiçbir hanımının eve kapanmış dünyadan soyutlanmış olduğunu söyleyemeyiz.
Hz. Hatice ilk eşidir ve Peygamberimiz onunla severek ve isteyerek evlenmiştir. Bilindiği üzere o, önde gelen en iyi tüccarlardan biriydi. Hz Aişe’nin siyasal ve sosyal hayatta sahabelere bazen liderlik yaparak müdahil olduğunu da biliyoruz. Öyle ki Cemel savaşı, Hz. Ali ve Hz. Aişe taraftarları arasında olan bir çatışmadır ve bu çatışmanın ortasında Hz. Aişe de bizzat bulunmuştur. Hatta savaş ortamında hedef Hz. Aişe olunca onu korumak için sahabeler sırayla devesinin önünde durarak çarpışarak onu korumak istemiş bu çatışma da Hz. Aişe’nin devesinin önünde 70 sahabe şehit olmuştur. Aişe taraftarının Hz Aliye attığı zehirli ok Hz Talha’ya isabet ederek şehit olmasına sebep olmuştur. Hz. Fatıma’nın Fedek olayında Ensar halkına; “Ey yiğitler topluluğu, dinin yardımcıları ve İslam’ın koruyucuları! Benim hakkımda yaptığınız bu gevşeklik ve benden zulümle alınan Fedek hususundaki bu gafletiniz nedir?” diye başlayan hitabı meşhurdur. Eşine yönelik halifelik seçimlerinde halka defalarca hitap ettiği bilinmektedir. Peygamberimizin diğer eşi Hz. Zeynep deri tabaklayıp bunları satan ve kendi kazandığı parayı bolca sadaka vererek Peygamberimizin en cömert hanımı olma unvanıyla “onun eli uzun” hitabına nail olmuş hanımıdır. Hz. Aişe’nin kız kardeşi Esma binti Ebubekir’in, tedavi için ya¬nına getirilen hummalı kadın hastaları, soğuk su ile tedavi ettiği1, doktorluk yaptığı anlaşılmaktadır. Aktarlık yapan, Eczacılık ve kuaför kadınların varlığı da bilinmektedir. Hala hüküm süren Müslüman kadının okuması, çalışması sosyal ve siyasal alanlardan kadını dışlayan soyutlayan anlayışın İslami bakımından yeri olmadığı gibi Peygamberimizin ailesine ve sahabe dönemine -ki onlar bizim için yıldız mesabesindedir- bakarsak bu anlayışın İslam kaynaklı olmadığı da net olarak anlaşılacaktır.
Peygamberimizin ailesindeki hanımlara bakarsak, hanımlar hem gayet tesettürlü hem de zamanının siyasal, sosyal, ticari ve ekonomik alanlarında söz sahibi, güçlü hanımlar olduğunu görüyoruz. Ama aynı zamanda sabahlara kadar nafile ibadet eden, bolca hayır hasenat yapan, dini vazifelerini asla aksatmayan hanımlardır. Dini ve dünyayı zedelemeden, birbirine karıştırmadan yaşamayı gayet güzel başarmışlardır ve bunu bizler de yapabiliriz. Ama burada püf nokta hayatın edebi, ilmi, siyasal ve sosyal alanlarından çekilmek değil, bilakis bu alanlarda hanım olarak başarılı olmak için tesettürlü olmak ve tesettürün manevi ruhi boyutuyla da tesettürü hayata uygulayabilmektir.
Tesettür sadece giysiden, şekilden ibaret değildir. Sesiyle, gözüyle, bakışıyla, duruşuyla, mimikleriyle, edep ve ahlakı da kapsayan geniş bir yelpazedir tesettür. “Örtü şuurlu takılmadığı takdirde bir değere sahip olsaydı, cennetin başköşesine rahibeler otururdu.” (Necip Fazıl) Net ifade edecek olursak, kadının kadınlığını, dişiliğini evde bırakıp dışarıya sadece “insan” olarak nötr şekilde çıkmasıdır. Kırıtmadan cilve yapmadan, bir şeylere tenezzül etmeden, gayet ağırbaşlı, hanımefendi olarak kafasında ayet takmanın ağırlığıyla hareket etmeli, bunu yansıtmalıdır. Lafını sözünü esirgemeden, korkmadan söylemeli ama gereksiz diyaloglardan, irtibatlardan kaçınmalıdır. Tabi erkek içinde aynı şeyler geçerlidir. Konumun gerektirdiği kadar muhatap olup bir kadınla yalnız kalmaktan ve yalnız bir yerlere gitmekten kaçınmak gerekir. Çalışıyor olmak, haramları helal yapmıyor.
Tesettürün Şekli
Tesettürün şekline Allah karışmaz. “Bedenin tamamını örtmeli ve içini gösterecek kadar ince olmamalı, başörtüsü tamamını kapamalı ve göğsün üzerine sarkmalı. İki parça veya beş parçayla sağlanmasından ziyade yaşadığınız yerin âdetine uygun olarak dikkat çekmeyecek bir şekilde örtünme gerçekleşmelidir. Mesela genellikle koyu ya da sade renk tercih ediliyorsa yaşanan bölgede bütün bakışları üzerine çekecek renkleri kullanmak çok dikkat çekecektir. Maksadımız giysimizle, süsümüzle dikkat çekmemek, kadınsı özelliklerimizi kapatmak, hayatta insan olarak var olmaktır. İnsan olmanın cinsiyeti yoktur kadın ve erkek özelinde kadın ve erkektir ama ortak alanlarda ve ortak minvalde insandır. Belirlenen ölçülerde insani iletişim içinde olmaları tabiidir.
Tesettürde Takiyye Olur mu?
Tesettür ayetle sabit farzdır ve hiçbir olaya, takiyyeye, ortama, makama kurban edilemez. Maalesef daha önce buna uyan Müslümanlar oldu. Takiyyeyle ilgili iki ayet vardır: “Mü’minler, müminleri bırakıp da kâfirleri dost edinmesinler. Bunu kim yaparsa, Allah ile bir ilişiği kalmaz. Ama onlardan bir nevi korunma yaparsanız, bu başka. Allah sizi asıl kendisinden sakındırıyor. Varış sadece Allah’adır” (Al-i İmran, 28).
“Kim iman ettikten sonra Allah’ı inkâr ederse, -zorlama ile karşılaşıp, kalbi imanla dopdolu olması durumu hariç- gönlünü küfre açarsa, işte Allah’ın gazabı onların üzerinedir ve onlara büyük bir azap vardır.” (Nahl, 106). Görüldüğü gibi sadece dil iledir ya da cana mala zarar gelecekse inancını yerine getirirken saklamak vardır ama farzları takiyyeye kurban etmek yoktur. Her konuda takıyyeye gerektiğinde başvurmak mubah görmek Şia’nın adetidir. Mekke’de müşrikler Müslüman olan Ammar’a, babası Yasir’e ve annesi Sümeyye’ye, girdikleri İslam’dan dönmeleri için işkence ederler. Anne ve baba direnir ve şehit edilirler. Ammar ise durumun ciddi olduğunu görür ve müşriklerin istediklerini söyler. Hz. Peygamber’le karşılaşınca olayı anlatır, ama kalbinin imanda hiç tereddüt etmediğini söyler. Bunun üzerine ayeti kerime gelir ve bu yapılanın caiz olacağını bildirir. Âmâ birçok sahabenin müşriklere karşı dahi olsa gizlenip bu ruhsatı kullanmak yerine, şehit olarak ölmeyi tercih ettiğini de bilmeliyiz.