Toplumsal yardımlaşma kısaca, varlıklı insanların yoksul ve düşkünlere yardım etmesidir. Mübarek Ramazan ayını, dünyayı saran korona hastalığı ile birlikte idrak ettik, on bir ayının sultanını bir daha kavuşmak üzere uğurladık. Bu mübarek ayın huzur ve bereketi insanoğlunu iyilik yapmaya yöneltir. İnsanın fizyolojik yapısı gereği aç kalınca, aç kalmanın ne demek olduğunu daha yakından hisseder. Ramazan ayı kardeşlik, merhamet, hoşgörü, dayanışma, paylaşma, birlik ve beraberlik duygularını güçlendirir. Durum böyle olunca, Ramazan ayında oruç tutulmasının yanında yardım ve hayır işleri yapılır, yetim, yoksul, kimsesiz ve mazlumlara yardım edilir.
Hayırseverlerimizin bazıları yardımlarını İslâm dininin de emrettiği gibi yoksulları rencide etmeden gizli bir şekilde yapıyor. Yardım yapan bazı hayırseverler ve bazı kamu kurum ve kuruluşları yapmış oldukları bu yardımı açıktan sürdürüyor. Özellikle duyuru yapılarak yapılan yardımlar büyük kalabalıklar oluşturuyor, insanlar neredeyse birbirini eziyor. Yardım yapan bazı kişi ve kuruluşlar başkalarını da özendirmek maksadıyla böyle yapıyor olabilir. Muhakkak ki yardımlarda kişinin niyeti çok önemlidir, ancak bununla birlikte yardım şekli de büyük önem taşımaktadır. Programsız ve düzensiz bir şekilde reklam amaçlı yardım yapılması doğru bir davranış biçimi değildir.
Araştırılması gereken çok önemli konulardan bir tanesi de gerçek ihtiyaç sahipleridir. Toplumda bazı kesimler çalışıp üretmek yerine sosyal yardımlardan geçinmeyi kendilerine bir meslek haline getirmişlerdir. Yardım yapan bütün hayırseverlerin, devlettin sosyal yardımlaşma vakıflarının, Sivil Toplum Kuruluşlarının, Belediyelerin, Aile Bakanlığı ve herkesin bu önemli noktaya çok dikkat etmesi gerekmektedir. Resûlullah (sav) bu konuda şöyle buyurmuştur:
“(Hakiki) miskîn (yoksul), kapı kapı dolaşırken verilen bir iki lokmanın veya bir iki hurmanın geri çevirdiği kimse değildir. Fakat gerçek miskîn/yoksul, ihtiyacını giderecek bir şey bulamayan ve halini anlayıp kendisine tasaddukta bulunacak biri çıkmayan, (buna rağmen) kalkıp kimseden birşey istemeyen kimsedir” 1
Sosyal yardımları dağıtırken bu konuda karşılaştığımız birkaç olayı burada örnek vermek istiyorum. Kayıtlarda üç çocuklu yetim bir aileye gittik, bir taraftan hayırseverlerin gıda ve giyim yardımlarını dağıtıyor, bir taraftan da aileyi ziyaret edip inceleme yaparız, çocukların yetim olmadığı, annelerinin vermiş olduğu bilgiye göre eşinin eve bakmadığını, ilgisiz olduğunu, zaman zaman eve geldiğini tespit etik. Müracaatlarımızda kayıtlı Sekiz çocuklu kanser bir hastaya gittik, evde yatakta yatan adam, kanser ve çalışamayacak durumda olduğunu ifade etti.
Hastalığıyla da ilgilenebileceğimizi, kendisine Onkoloji hastanesinde randevu alabileceğimizi söylememize rağmen bu teklifimizi kabul etmedi. Şüpheli davranışları ve ifadeleri nedeniyle kendisini araştırdık, herhangi bir hastalığının olmadığını tespit ettik. Geçim sıkıntısı çeken başka bir aileye gittik, evlerinde oturulacak eşyaları yoktu, kapalı bir odanın içinde bulunan eşyaların ev sahibine ait olduğunu söylediler, ama mahallede komşularından ailenin durumunu araştırdığımızda, durumun öyle olmadığını tespit ettik, her yere yardım için müracaat ettiklerini, yardıma gelen kişi veya kurumların geldikleri gün bütün eşyalarını toplayıp o odaya kilitlediklerini tespit ettik. Bu konuda çok da onurlu aileler ile de karşılaştık, kendilerinden daha kötü durumda olabilecek ailelere yardımı götürmemizi istediler, yaşadıkları ortamdan ihtiyaç sahibi oldukları belli olmasına rağmen yardımlarımızı almadılar.
Yoksullara Güzellikle Davranmak
Cenabı Allah Kur’ân`da fakirlerin korunup kollanmalarını emretmiş, onların haklarının verilmesini, doyurulup gözetilmelerini ve onlara “güzellikle” davranılmasını bildirmiştir. Her Müslümanın, Rabbimizin bu emirlerine uyarak ihtiyaç sahiplerine güzel davranması ve imkanları dahilinde yardımcı olması gerekmektedir. “Kendileri, ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler.” (İnsan, 8) Hiç şüphesiz güzel ahlak, ırk, dil, din ayrımı yapmadan, adil, şefkatli ve merhametli bir şekilde ihtiyaç içinde olana yardım etmeyi gerektirir. İhtiyaç sahipleri sadece yoksullar ve düşkünler değildirler. Deprem, sel baskını ve kuraklık gibi doğal bir affet oluşması durumunda herkes o an için ihtiyaç sahibidir. Bu tür doğal afetlerin ne zaman ve nerde olacağı asla belli olmaz. Yanı başımızda Suriye’de meydana gelen olaylar bunun en iyi örneğidir.
Bir zamanlar onlar da şu anda bizim gibi rahat bir yaşam içerisindeydiler. İçlerindeki bir kısım varlıklı insanlar aniden yaşama mücadelesi vermek zorunda kaldılar. İnsani yardımı yaparken, olayın sebebi ile ilgilenilmemeli, Suriye’de savaşın kimin çıkardığı ve kimlerin kimlerle çatıştığı ile uğraşmamalı, muhakkak insan olarak bu konuda bizi yakından ilgilendiriyor. Ancak insani yardım kuruluşlarının enerjilerini o ana yoğunlaştırmalı, o an için insanların ihtiyacını gidermeli, bu ihtiyacı giderirken en güzel şekliyle yapmalı. Deprem gibi, depremin neden meydana geldiğini, derinliğinin ve şiddetinin ne olduğunu, kimin çıkardığını vs. ile uğraşmamalı, deprem olmuş, o an için ihtiyaç sahipleri oluşmuş, o ihtiyaç sahiplerinin, varlıklı mı, yoksul mu, bay mı, bayan mı, Türk, Kürt, Arap mı ve hatta Müslüman mı, başka bir dine mensup mu. Bütün bunlar unutulup, o an için, yardım elini uzatan herkese güzel, adil ve eşit imkanlarla destek verilmelidir.
Yoksula yardım etmek bir lütuf değil, bir haktır
“Onlar, mallarında; isteyenler ve (isteyemeyip) mahrum kalanlar için belli bir hak bulunan kimselerdir.” (Meâric, 24-25). İslâm, sosyal yardımı, infakı ve sadakayı sadece zengin insanlara mahsus bir ayrıcalık olarak görmez, bütün insanları da imkânları dahilinde bu güzellikten hissedar yapmak ister. Resûlullah (sav): “Yarım hurma ile dahi olsa infak edin ki Allah da sizi ahirette kurtarsın!” buyurmuştur. Bu şekilde eli darda olanlara da infak etmenin sevabını aldırmak istemiştir. Yüce Allah, dar günde olanları da infaka teşvik etmiştir. Müslüman, başta yoksul akrabaları olmak üzere, komşusuna, mahallesine, ilçesine kısacası coğrafyasına duyarlı, başkalarına faydalı olma heyecanıyla yaşayan insandır. Kur’ân-ı Kerîm’de: “Onlar fakire, yetime ve esire O’nun sevgisi için yemek yedirirler ve şöyle derler: ‘(Ve şöyle derler:) “Biz sizi Allah rızâsı için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz.” (İnsan, 8)
Allah İhtiyaç Sahiplerine Hakkını Vermeyi Emreder
Allah fakirlerin haklarını korumuş ve bu konuda Kur’ân-ı Kerîmde şöyle buyurmuştur: “Onların mallarında dilenip-isteyen (ve iffetinden dolayı istemeyip de) yoksul olan için de bir hak vardı.” (Zâriyât, 19) Fakirler, düşkünler, kimsesizler ve yetimler sosyal, yazılı veya görsel medya haberlerinde izlenmedikçe çoğu kimselerin akıllarına dahi gelmezler. Halbuki yoksul insanlar zaman ve mekâna bağlı kalmaksızın ihtiyaç sahibidirler. İnsanlara toplumsal yardımlaşmayı yani durumu iyi olanların düşkünlere ve yoksullara yardım etmelerini emretmiştir. Özellikle yoksul insanların sizin malınızdan bir hakkı varmış, sizin malınızın bir kısmı da “yoksulun hakkıdır” düşüncesi ve anlayışıyla hareket edilmesinde fayda vardır. Kur’ân-ı Kerîm’de çok yerde Cenab-ı Allah, bazı konuların çözümü olarak “yoksul”u adres olarak göstermiştir. Eğer bir mazeretiniz varsa ve oruç tutamamışsınız, eğer yemin etmişseniz ve yemininizden dönmüşseniz, yoksulu doyuracaksanız mazeretiniz geçerli olur. Zıhar meselesinde altmış yoksulu doyurmalısınız, (Mirası) bölüşme sırasında, yetimler ve yoksullar da hazır olursa, onları ondan rızıklandırmalısınız.
İhtiyaç Sahiplerinin Doyurulması
Ebû Hüreyre’den (r.a) rivâyet olunduğuna göre, birisi kendisinin katı kalpli, gönül huzurundan mahrum yaşamaktan mustarip olduğunu Peygamber’imize (sav) söylemişti. Peygamber Efendimiz (sav), ona, “Kalbinin yumuşamasını istiyorsan, açı doyur ve yetimlerin başını okşa” buyurdular.” 2 Allah için aç insanı doyurmanın çok büyük faziletleri vardır. Eğer günümüz zengin ve varlıklı insanları, yoksul ve fakirlerin temel ihtiyaçlarını ibadet, hayır ve hasenat niyetiyle karşılasalar, aç kimsenin kalması Allah`ın izniyle mümkün olmayacaktır.
Yardım Yapılırken
Her şeyden önce yardım, sadece Allah rızasını kazanmak için, O bize bunu emrettiği için, O’nun vaad ettiği mükâfatı umarak yapılmalı, Peygamber Efendimiz’in gösterdiği yola uymak, O’nun sünnetini yerine getirmek, böylece üzerimizdeki hakkını bir nebze ifa etmek ve onun şefaatine nail olmak için yapılmalı, sağlıklı ve varlıklı iken, kaybetme ve muhtaç duruma düşme endişesi taşırken verilmeli, tam ihtiyaç zamanında verilmeli. Geç kalan yardımın çok fazla bir değeri olmaz, yardımda el çabuk tutulmalı, çünkü insan ne kadar yaşayacağını bilemez, aynî yardım yapma hâlinde kaliteli mal verilmeli, yapılan yardımdan geri dönülmemeli, yardımcı olunan kimselerden karşılık beklenmemeli, riya ve gösterişten kesinlikle uzak durulmalı, yardım gizli yapılarak isim duyurulmamalıdır.
Yoksul vatandaşa yardımların gizli yapılması esastır, yardımların gösterişe dönüşmesi sevap kazandırmaz, açıktan yardım yapılmasının özendirici yönleri de vardır ama gizli yapılan yardım daha büyük sevap kazandırır, açıktan yapılan yardımlar başkalarını da yardıma teşvik amacı taşıyorsa, bu büyük hayırdır. Yardımseverlikte yarışı temin ediyorsa sevaptır. Ancak siyasi ya da ticari amaçlıysa, reklama dönükse bunun din açısından bir anlamı olmaz, sağ elin verdiğini sol el görmemeli. Önemli olan kişinin itibarının korunması ve reklama dönük olmayan yardım yapılmasıdır, büyük yardımları gizli dağıtmak zor olabilir. Aleni dağıtırken tedbirsizlik ise ahlak değildir.
Kaynakça
1) Buhârî, Müslim, Ebû Dâvûd, Nesâî, Ahmed b. Hanbel. 2) Ahmed b. Hanbel, Müsned.