Yol Varsa Budur, Bilmiyorum Başka Çıkar Yol!
İslam dünyası kendi içindeki problemleri sürekli konuşup dillendiriyor. Aslında bu dillendirmenin haklılık payı da yok değildir. Çünkü İslam dünyasının birçok problemi var ve içinde yaşadığımız ülkeden başlayıp en uçtaki İslam ülkelerine kadar bu problem ve sorunlar sayılamayacak kadar çoktur. Türkiye’de Kürt-Türk, Alevi-Sünni; İran’da Fars-Arap, Azeri-Fars; Irak’ta Sünni-Şii, Kürt-Türkmen-Araplar arasındaki sıkıntılar vs. Suriye’de etnik ve mezhepsel sorunlar, Yemen’de güney-kuzey çekişmesi ve daha birçok İslam ülkesinde bu ve benzeri güç mücadeleleri, iktidar hırsı en öne çıkan sorunların başında gelmektedir. Zikredilen devletlerin kendi içlerinde görülen bu problemler, aynı devletlerin diğer devletlerle aralarında da benzeri sıkıntılar yaşadıklarını göstermektedir. Irak-İran arasındaki sınır problemi, Irak-Kuveyt arasındaki toprak sorunu, Türkiye-Irak-Suriye arasındaki su sorunu, terör sorunu, Suudi Arabistan-Türkiye-İran arasındaki bölgesel güç olma mücadelesi bunlardan sadece birkaçıdır. Bahsedilen tüm bu sorunlar tarihsel bir arka plana dayanmaktadır. Tarihsel arka plan dediğimiz şey ise bundan 150-200 sene öncesine tekabül etmektedir.
İslam dünyası, 150-200 yıldır sürekli kendi iç sorunlarıyla kendi medeniyet örnekliğini ortaya koyamamanın sıkıntısını çekmektedir. İslam dünyası kendi içindeki bu küçük sorunlarla vakit harcayarak kendi öz evlatları arasında bir asabiyenin oluşmasına da kaynaklık etmektedir maalesef. Bunun temel nedeni de cehalet, yoksulluk ve ezilmişliktir. Bu üç neden de küçük sorunları büyütmemize neden olmaktadır.
Tarihi sürece baktığımızda, Efendimiz (sav) döneminden şu ana kadar çeşitli şekillerde tezahür eden güç mücadelelerinin etkisiyle bu problemler, sıkıntılar oluşmuştur. Ama bu sıkıntılar İslam dünyasına, daha önce bugünkü gibi yıkıcı bir darbe indirecek bir meydan okuma boyutuna ulaşmamıştı.
Belki de burada İslam tarihinde vuku bulmuş problemlerden birkaçını kısaca zikredebiliriz: Haçlıların İslam dünyasına akın ettiği ve ilk kıble Mescid-i Aksa ve kutsal şehir Kudüs’ü kirlettikleri vakit Müslümanların kendi aralarında birçok sıkıntıları mevcuttu. O dönemde hemen hemen tüm beylikler arasında sıkıntı ve problemler vardı. Halep Beyliği ile Şam Beyliği, Musul ile Kahire, Bağdat ile diğer tüm şehirler arasındaki sıkıntı ve sorunlar Müslümanları ve onların liderlerini bu dar boğazda tutarken Kudüs’ün mahzun halini sonlandırmayı zihinlerinde sürekli canlı tutuyordu ayrıca.
Bugün kendimizi dış dünyayla karşılaştırmak üzere şöyle bir göz attığımızda; bizleri bir araya getirecek araçların onları bir arada tutacak araçlardan kıyaslanmayacak derecede daha fazla olduğunu gözlemleriz.
İşte, Kore’de cereyan eden sorun… İkinci Dünya Savaşı sonrasında Japonya’nın savaşı kaybetmesi, ABD ve Sovyetlerin bölge üzerinde kendilerine bağlı hükümetler kurma isteği neticesinde Kore, güney ve kuzey olmak üzere ikiye ayrılmış ve günümüze kadar bu iki devlet -aslında aynı kültüre, dile sahip- sürekli bir çekişme halinde ilişkilerini sürdürmektedir.
Diğer örnek, güneş batmayan krallık olarak bilinen Birleşik Krallık (İngiltere) ile İrlanda arasındaki sorun… Dünyanın ilk sömürge devletlerinden olan İngiltere’nin İrlanda’yı işgal etmesi ve oradaki Katolik halkın bunu kabul etmeyip direniş göstermesiyle baş gösteren bir sorun halini almıştır. İrlanda’nın İngiltere’den bağımsızlığını kazanmasına rağmen K. İrlanda’yı işgal etmeye devam etmesi bu sorunun günümüze kadar sürmesine neden olmuş ve bu iki halkın mezheplerinin farklı olduğu düşünüldüğünde bu sorunun dini bir çatışma olduğunu da varsayabiliriz.
Fransa ile Korsika arasındaki sorun da batı dünyasında cereyan eden diğer bir problem. Korsika sorunu, Avrupa’daki en kanlı ve maliyetli sorunların başında gelmektedir. 1957 yılında Cezayirli yerleşimcilerin Fransız hükümeti tarafından Korsika bölgesine yerleştirilmeleri, oradaki halkın da buna tepki göstermesi sonucu oluşup günümüze dek devam eden ayrılıkçı bir sorun halini almıştır.2
Bir diğeri, Bask sorunu diye bilinen İspanya’daki ayrılıkçı hareket sorunu… Bask bölgesi, coğrafi yapısı gereği tarihte Romalılar, Vikingler ve Vizigotlar gibi birçok yabancı yönetime karşı savaşmış ve bunların sistemlerine entegre olmamak için mücadele vermişlerdir. Basklı öğrenciler İkinci Dünya Savaşı döneminde artan baskılar sonucu örgütlenerek Madrid hükümetine muhalefet etmişlerdir. Sonrasında da ETA adlı örgüt kurularak Güney Batı Fransa ve İspanya’daki Bask bölgelerini birleştirerek bağımsız bir Bask Devleti kurmak için bildiri yayınlamışlardır. Madrid hükümetinin sert müdahalesi sonucu hala devam eden kanlı bir sorun olarak karşımızda durmaktadır.
İslam ümmetinin kalbine saplanmış Siyonist devletin yekpare bir şekilde hareket ettiğini düşünürüz. Oysa işgalci devlet israil’in içindeki karışıklıkları bilmiş olsaydık kendileri içinde ne kadar parça parça olduklarını anlamış olurduk. Siyonist devlet içindeki Sefarad ile Eşkanez Yahudileri arasındaki derin ayrılıklar israil toplumunun yapısını ciddi anlamda tehdit etmektedir. İsrail toplumunda laik-dindar kesim arasında bile ciddi çekişmeler ve ayrılıklar mevcut. Bu fay hatlarının büyük kırılganlıklarından dolayı siyonist hükümetler sürekli içeride halkı konsolide etmek adına düşman ile korkutmaktadır.
Bizim dışımızdaki dünya Güney-Kuzey İtalya sorunundan, Meksika-Amerika arasındaki sınır problemine kadar daha birçok sorunla boğuşmaktadır. Ayrıca bu devletlerin kendi içlerindeki problem ve fay hatları oldukça fazladır. Aslında bu durumu yüce rabbimiz son mesajında net ifadelerle bize bildirmiştir: “… Kendi aralarındaki çekişmeleri şiddetlidir. Sen onları toplu sanırsın. Hâlbuki kalpleri darmadağınıktır. Bu, onların akılları ermez bir topluluk olmalarındandır.” (Haşr, 14)
İslam dünyasında sıkıntılar yok mu? Evet, var ama ilk insan Hz. Âdem ve çocuklarından beri bu ve benzeri sorunlar süregelmektedir ve olmaya da devam edecek. Müslüman dünyayı bir arada tutacak, onları birleştirecek paydaşlar çok fazla, bizler de kendi iç sorunlarımızla uğraşmaktan, konuşmaktan daha ziyade bizi bir araya getirecek, birleştirecek noktaları konuşalım.
Örneğin, İtalya’nın kuzeyi ile güneyi arasındaki sorunu Resûlullah’ın Roma fethine mazhar olacak bir fırsat olarak neden değerlendirmeyelim?
Ne dersiniz olmaz mı? Bence olur… Çünkü her şey hayal etmekle başlar…

1) Başlık, M. Akif Ersoy’un aynı isimli şiirinden, alt başlık da aynı şiirin son beytinden alınmıştır. 2) Tarihe de baktığımızda bu tür çatışmaların olduğunu görmekteyiz. 30 yıl savaşları, 100 yıl savaşları, Haçlı Seferleri sırasında Katoliklerin Ortodokslara yaptıkları mezalimler vs.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?