Afganistan ‘İmparatorluklar Mezarlığı’ diye bilinir. Afganlar, 19.yy.’da İngilizlerin işgaline direnmiş ve İngilizleri 1919 yılında Afganistan’dan çıkararak bağımsızlıklarını kazanmışlardır. 1979 yılında Sovyetlerin işgaline maruz kalan Afganlar, 10 yıllık mücadeleden sonra Sovyetleri de Afganistan’dan çıkmak zorunda bırakmışlardır. 2001 yılında ABD işgaliyle yüzleşen Afganistan, 20 yılın sonunda, Amerika’nın da çıkmak zorunda kaldığı bir coğrafya olmuştur.
Sovyetlerin 1989 yılında Afganistan’dan çekilmelerinden sonra onlara karşı savaşan mücahid gruplarının ülke yönetimini ele geçirmek için birbirleriyle savaşmaları sonucu ülke, Sovyet işgalinden daha büyük bir kargaşa ve sıkıntının içine sürüklenmiştir. Ülkede iç savaş meydana gelmiş, nizam ve emniyet hali kalmamıştır. Böylesi bir ortamda 1994 yılında Kandahar yakınlarında bir kasabada, oranın komutanının köyden iki kızı kaçırması ve kızların ailelerinin kasabadaki Diyobend medresesi müderrisi olan Molla Ömer’e durumu bildirmeleri neticesinde Molla Ömer’in talebeleriyle karakolu basarak komutanı infaz etmeleri ve bu türden olaylara müdahale etmelerinin, ülke sathında belli bir üne kavuşarak kademeli bir şekilde Taliban hareketinin alt yapısını hazırladığı iddia edilmektedir.1
Taliban, “öğrenci” anlamına gelen “tâlib” kelimesinin Farşça çoğuludur. Tâlib, Afganistan’daki Diyobendiyye medreselerinde dinî ilimler okuyan öğrencilere verilen isimdir. Tâlibler ve Molla/Mevlevi olarak isimlendirilen hocaları 19.yy’da İngilizlere karşı istiklal mücadelesinde de önemli katkılar vermişlerdir. 1979 Sovyet işgaliyle birlikte başlayan süreçte de çeşitli cihad gruplarına katılarak savaşta önemli katkılar sunmuşlardır.2 Taliban da Afgan halkının %90’ı gibi Hanefi mezhebine mensuptur. Geleneksel Hanefi ekolüne sıkı ve taassubi bir şekilde bağlıdırlar. Modern sorunların çözümünde katı kurallara tabi olmaları ve yeni olana ve buna bağlı gelişen yeni yorumlara ait dini görüşlere, bidat ve delalet olarak bakmaktadırlar. Bu yüzden de Taliban’ın bu gibi fikirleri ‘Hanefi Selefiliği’ diye izah edilmiştir.3
Sovyetlerin Afganistan’ı işgal etmeye çalıştığı 1980’lı yıllarda ABD, Sovyetlerden Vietnam’ın intikamını almak adına Sovyetlere karşı savaşan mücahidlere ciddi destekler vermiştir. Askeri ve ekonomik desteğin yanında önemli bir nokta da Afganistan’daki medreselerde okutulan kitapların ABD tarafından University of Nebraska Omaha’da bastırılmasıdır. Bu kitapların içeriğinin, çocuklara şiddeti meşru gösterecek şekilde dizayn edilmesi ve 80’lı yıllar boyunca bu kitapların okutulması,4 90’lı yıllarda kurulacak Taliban’ın sempatizanlarının nasıl geleneksel Hanefi mezhebi formülasyonundan, aşırı ve katı kurallara kaydığını göstermesi açısından önem arz etmektedir.
Taliban’ın 1990’lı yıllarda hızlı bir şekilde Afgan halkı arasında popüler olmasını sadece yukarıda zikredilen kanunsuzluklara karşı giriştiği yerel dinamiklerle açıklamak yeterli olmaz. Bununla birlikte, Taliban’ın gelişip büyümesindeki dış etkenlerden söz etmek gerekir. Sovyetlerden bağımsızlıklarını yeni kazanan Orta Asya ülkeleri Pakistan için büyük ve yeni bir pazardı. Bundan dolayı Pakistan, Afganistan üzerinden bu devletlere doğru güvenli bir ticaret yolunun açılmasını istiyordu. Güvenli bir ticaret yolu için de istikrarlı bir yönetim şarttı. İşte Pakistan Afganistan’daki güvenli ortamı sağlayacak gücün Taliban olduğuna kanaat getirdiğinden ona ciddi bir silah yardımında bulunmuştur. Ayrıca ABD, İran’ın Afganistan üzerinde artan etkisini Taliban aracılığıyla dengelemek ve Orta Asya petrolünün İran üzerinden Hint Okyanusuna aktarılmasını etkisiz hale getirmek için Afganistan-Pakistan boru hattı alternatifini gerçekleştirmek üzere Afganistan’da istikrarlı bir yönetime ihtiyaç duyduğundan Taliban’a destek vermiştir.5
el-Kaide lideri Usame b. Ladin’in 3 milyon dolarlık yardımı ve bazı camilerin ve yolların tamiratını üstlenmeleri Taliban ile el-Kaide arasında da bir yakınlaşmanın oluşmasına katkı sağlamıştır.6 Taliban’ın hem ekonomik hem de askeri alanda dışardan yapılan bu desteklerle iktidarda kalmasının yanı sıra Afganistan içindeki haşhaş üretiminden de elde ettiği yüklü miktarlardaki gelir onu gerçekleştirmek istediği projelerinde elini ciddi anlamda güçlendirmiştir. Taliban bu ürünün dinen caiz olmadığına hükmetse de şiddetli ekonomik krizin gölgesinde ülkedeki önemli bir nüfusun gelir kaynağı olması hasebiyle haşhaş ekimini ve ticaretini engellemek istememiştir. Bu bitkinin üretiminin caiz ama ondan uyuşturucu elde edilip satılmasının haram olduğu, kendilerinin de sadece bu ürünü ektikleri, diğer aşamalarda ise gayri müslimlerin devreye girdikleri mazeretine sığınmışlardır.7 Taliban 1996 ile 1999 yılları arasında haşhaş tarlalarının %96’sına hükmetmekteydi.8 Bu da Taliban’ın bu işten ne denli büyük gelir elde ettiğini göstermesi açısından önemlidir.
Afgan halkının, Taliban’ın 1996 yılında iktidara geldikten sonra iç çatışmaları ve mevcut yolsuzlukları bitirmesi, kendisine olan güveni artırmıştı. Ama Taliban’ın gittikçe sertleşen politikaları nedeniyle Afgan halkı bir süre sonra bu desteği geri çekmiştir. Afgan halkı bu sebeple 2001 yılındaki Amerika işgalini başlangıçta sevinç içinde karşılarken ABD’nin artan baskı ve şiddeti ile yeni yönetimin yolsuzluk ve zulümleri karşısında derin bir sukutu hayale uğramıştır. Tam bu evrede 2006 yılından sonra Taliban tekrar Afganistan sahasında güçlü bir şekilde ABD güçleri ve müttefiklerine karşı mücadele vermeye başlamıştır.9 Öyle ki Taliban, Afganistan’ın kırsal kesiminden birçok ilçe ve köyleri kontrol altına almıştı.
Peki, ne oldu da ABD bir anda karar verip Afganistan’dan çıkmak istedi? Aslında Amerika bu sonuca bir anda varmadı. Afganistan’da ABD, 20 yıl boyunca yaklaşık 2.2 trilyon dolar harcadı. 20 yıllık işgal boyunca ABD, 2400’ün üzerinde askerini kaybetti.10 Tam da bu sebepten ötürü ABD Afganistan’da tüm bu ekonomik ve askeri kayıplarına rağmen bir istikrar sağlayamayınca 2011 yılında Taliban ile görüşmeye başlamıştır. Bu görüşmeler esnasında 2010 yılında Pakistan’da tutuklanan Abdulgani Birader’in serbest bırakılması şartı Taliban tarafından öne sürüldü ve görüşmelerin gizli yapılmaması talep edildi. 2018 yılında ABD’nin isteğiyle serbest bırakılan Birader, o tarihten şu ana kadar ABD ile yürütülen müzakerelerin başında yer aldı.11 ABD ileride yapılabilecek barış görüşmelerinde Taliban’ın taraflardan biri olma ihtimalini göz önünde bulundurarak 2001 yılında düşürdüğü Taliban’ı hiçbir zaman terör örgütü listesine dâhil etmedi.12
Peki, Taliban bu kadar kısa sürede nasıl oldu da ağır teçhizatlı 300 bin Afgan askeri karşısında hiçbir mukavemetle karşılaşmadan başkent Kabil’i ele geçirdi? Aslında bunun altında yatan temel nedenlerden biri şüphesiz işgali boyunca Amerika’nın Afganlara sadece kan ve gözyaşı dışında bir şey getirememesinden ve yönetime gelen kişilerin de yolsuzluk, rüşvet vb. yollara tevessül etmesinden kaynaklanmaktadır. Başka bir sebep de Afgan ordusu ile Taliban güçlerinin savaşırken sahip oldukları motivasyonun çok farklı olmasıdır. Taliban güçleri büyük bir motivasyon ve adanmışlıkla savaşırken Afgan ordusu para karşılığında savaşan bir orduydu. Bir dava ve adanmışlıkla savaşan ordu şüphesiz hangi amaçla savaştığını bile bilmeyen bir orduya karşı galip gelecekti. Ayrıca Afgan ordusunun büyük çoğunluğu kâğıt üzerinde mevcuttu, gerçekte yoktu.13 Bugün Ortadoğu’daki orduların birçoğu ülkesini dış müdahalelerden korumak yerine kendi vatandaşları ayaklandığında ne şekilde bastırılması gerektiği üzerine dizayn edilmiştir. David Hearst’ın da belirttiği gibi Afgan hükümetinin bu kadar kısa sürede çözülmesi hem Körfez monarşilerine hem de diğer Arap yönetimlerine bir mesaj niteliğindedir. Çünkü ABD olmasa buradaki yönetimlerin de ömrü ancak Gani’nin ömrü kadar olabilir. Amerika eski başkanı Trump’ın Suudi kralı için “Biz olmasak 2 haftada alaşağı edilir” sözünü de hatırlatmak gerekir.14 Dolayısıyla ABD’nin Kabil’i terk ederken kendisine yardım eden işbirlikçileri yüz üstü bırakmasının, İslam dünyasındaki birçok iş birliği içindeki yönetimlere de güzel bir ders taşıması gerekmektedir. Taliban’ın hem işgalci ABD güçlerine hem yolsuzlukla anılan hükümete karşı giriştiği mücadele özellikle kırsal kesimde çok yoğun bir şekilde taraftar toplamasına vesile olmuştur. Afganistan nüfusunun %70’inin kırsal kesimde, %5’inin de göçebe olarak yaşadığı göz önünde bulundurulduğunda bunun Taliban’ın gücünü göstermesi açısından ne denli önemli bir mesele olduğu anlaşılacaktır. Şu noktayı da dile getirmemiz son derece önemlidir: Afganistan özelindeki çatışmaları ‘dinsel şiddet’ olarak görmek son derece yanlış olacaktır. Burada şiddetin temelinde dinin değil, toplumdaki sosyo-politik ve ekonomik sorunların yattığı bilinmelidir.

“Bundan sonrası için ne olacak?” diye sorulduğunda ise ABD’nin çekilmesi ve Taliban’ın başkent dâhil büyük şehirleri ele geçirmesi şu an için Afganistan’da yönetime sahip olduğunu göstermektedir. Yaptıkları açıklamalardan, devr-i sabık yapmayacaklarını, eski hatalarından dersler çıkardıklarını, yönetimi paylaşacaklarını ve bazı temel haklarda kısıtlamalara gidilmeyeceğini açıklamaları olumlu söylemler olsa da bunun Afganistan gibi bir yerde pratiğe geçmesi için zamana ihtiyaç olduğu herkesçe malumdur. Ayrıca Taliban’ın her yaptığının İslam’a ve Müslümanlara mal edileceği, Kabil’i geri almalarının ardından dünya basınında çıkan haberlerden de açıkça anlaşılmaktadır. Farklı etnik ve mezhebi grupların bulunuşu ve 90’lı yıllardaki mücahid gruplarından bazılarının Taliban’ı kabul etmemesi ufak bir kıvılcımla tekrar iç savaşa sürüklenen bir Afganistan’la karşılaşacağımız gerçeğini sürekli göz önünde bulundurmamızı zorunlu kılmaktadır. Bununla birlikte hem bölgesel güçlerin hem de küresel güçlerin çıkarlarını merkeze alarak atacakları adımlar, farklı grupları silahlandırarak birbirlerine karşı kışkırtmaları, zaten diken üstünde olan Afganistan’ı kolayca bir iç çatışmaya sürükleyecektir. Taliban’ın uluslararası kamuoyuna olumlu mesaj vermesi; İran,15 Hindistan, Rusya ve Çin ile yakınlaşma talepleri ve söylemleri, önceki dönemden daha pragmatist bir yöntem benimsediğini göstermesi açısından önemlidir.
Taliban her ne kadar Kabil’i alarak ülke yönetimini ikinci defa ele geçirmişse de şu unutulmamalıdır ki asıl savaş şimdi başlamaktadır. Ülke, Amerika işgali, öncesindeki iç savaş, daha önce ise Sovyet işgaliyle harap olmuş ve insanlarda büyük bir bezginlik hali oluşmuştur. İnsanların Afganistan’dan kaçışlarının arkasında yatan sebepleri anlamadan kaçış şekilleriyle alay eder bir şekilde konuşup analiz etmemiz bölgenin şartlarından ne kadar bihaber olduğumuzu göstermektedir. Bu nedenlerden ötürü Taliban’ı uzun ve hiç de kolay olmayan bir süreç beklemektedir. Öncelikle Afganistan’ın farklı etnik gruplardan oluşması ve Taliban’ın Peştun ağırlıklı bir hareket olması, her grubun askeri birliklere sahip olması, yeni kurulacak yönetimin ordu birliklerinin ne şekilde olacağı ve nasıl işleyeceği, dünyada en fakir ülkeler arasında zikredilen Afganistan’da Taliban yönetiminin özellikle alt yapı hizmetlerini yerine getirirken karşılaşacağı maddi sıkıntı, yeterli insan gücünün olmaması veya olanların da son gelişmelerle beraber ülkeyi terk etmeleri, yeni Taliban yönetimini bekleyen en önemli meseleler olarak karşımıza çıkmaktadır.
Amerika’nın bu çekilmesinin stratejik bir adım mı olduğu yoksa yenilgiyi kabul ederek çıkmak zorunda mı kaldığı ile ilgili farklı görüşler dile getirilmektedir. Amerika’nın çekilerek Çin’in ‘Tek Yol Tek Kuşak’ projesinde önemli bir yer tutan Afganistan-Pakistan hattının istikrarsız bir hal alacağı, bunun de Çin ile örtülü ticaret savaşı yürüten ABD’nin elini güçlendireceği, dolayısıyla Washington yönetiminin Çin’i zor durumda bıraktığı vurgulanmaktadır. Ayrıca Orta Asya’daki diğer cihadi grupları harekete geçirerek hem Rusya’yı hem de Çin’i sıkıştırmak amacıyla Taliban yönetimine sessiz kalındığı dile getirilmektedir. Böyle olması durumunda bile bu ABD’nin Afganistan’da 20 yıllık bir süreçte yaşadığı ekonomik ve askeri kaybı örtmemektedir. ABD’nin, önceki satırlarda dile getirildiği gibi 2 trilyon dolar ve binlerle ifade edilen asker kaybının, onu Afganistan’dan çıkarmak zorunda bıraktığı bir gerçektir. Hatta birçok analizin, Amerika’nın bu çekilişinin ABD yüzyılının sonu olarak gördüğünü de belirtmek gerekir.16 Tabi çok doğal olarak bir devlet işgal ettiği topraklardan çıkarken, çıkarlarını da maksimize ederek çıkmak isteyecektir. Bunun da ABD’nin çıkarına olup olmadığını süreç gösterecektir.
Son bir nokta olarak son dönemde özellikle kitlesel göçlerle beraber Afgan halkına yönelik yapılan onur kırıcı ve gurur incitici yorumlar üzerine bir değerlendirme yapmak gerekirse, Şekip Arslan’ın deyimiyle “Dünya üzerinde İslam için atan bir kalp kalmasa bile Hindikuş dağlarındaki halkların kalbi İslam için atmaya devam edecektir.” Bu denli İslam’a ve Müslümanlara sevgi ve muhabbet besleyen bir halkın 200 yıldır çektiği acıları, sıkıntıları, ölümleri anlamadan hüküm vermek ne kadar hakkaniyetli olacaktır? Ayrıca sadece son 40 yılı göz önünde bulundurduğumuzda yani 1980 yılında doğan bir bebek, gözlerini savaşa açmış, çocukluğu, gençliği ve evlenip çoluk çocuk sahibi olduğu tüm dönemlerde ya işgal altında işgalcilere karşı mücadeleyle ya da savaşla geçen bir ömürden bahsediyoruz. Yani açlık, sefalet, hastalık ve ölüm… Dolayısıyla, cereyan eden olayları analiz etmek istiyorsak yargılamanın kolaylığından, anlamanın zorluğuna geçmemiz gerekmektedir. ■

Kaynakça
1) Ahmed Rashid, Taliban:Militant Islam, Oil and Fundamentalism in Central Asia, Londra, New Haven, 2000, s.25 2) Mehmet Ali Büyükkara, Çağdaş İslami Akımlar, İstanbul, Klasik Yayınları, 2015, s.90. 3) Mehmet Ali Büyükkara, Çağdaş İslami Akımlar, s.92. 4) Zeynep Tuba Sungur, Agah Hazır, “Mücahidlerden Talibana: Afganistan”, [KısaDalga Podcast], 2021. 5) Mehmet Ali Büyükkara, Çağdaş İslami Akımlar, s.91. 6) Neamatollah Nojumi, The Rise of the Taliban in Afghanistan, New York, Palgravet, 2002, s.227. 7) Mehmet Ali Büyükkara, Çağdaş İslami Akımlar, s.91. 8) Sönmez, G., Bozbaş G. ve Konuşul, S. (2020). Afgan Talibanı: Dünü, Bugünü ve Yarını, Necmettin Erbakan Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, 2(2), 59-77. 9) “The History of the Taliban” Al-Jazeera, 18 Ağustos 2021 10) Betül Yürük, “ABD’nin Afganistan’da 20 Yıl Süren En Uzun Savaşında 2 Bin 400’den Fazla Amerikan Askeri Yaşamını Yitirdi”, Anadolu Ajansı, 17 Ağustos 2021. 11) Turan Kışlakçı, “Taliban’ın Tarihi, Afganistan ve Dış Müdahaleler”, İstiklal, 20 Ağustos 2021. 12) Sönmez, G., Bozbaş G. ve Konuşul, S. (2020). “Afgan Talibanı: Dünü, Bugünü ve Yarını” 13) Zahide Tuba Kor, “Geçmişi, Bugünü ve Geleceğiyle Ezberleri Bozan Afganistan”, Ortadoğu Günlüğü, 21 Ağustos 2021. 14) David Hearst, “Will Taliban Victory Mark The Beginning Of The End Of The Western Empire?”, Middle East Eye, 17 Ağustos 2021. 15) Suadad al-Salhy, “Afghanistan: How Iran And Its Allies Are Relying On Soleimani’s Deals With The Taliban”, Middle East Eye, 20 Ağustos 2021. 16) Ahmet Zeydan, “واشنطن بين لحظتي كابل وسايغون”, Al Jazeera, 18 Ağustos 2021.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?