1893/1967 yılları arasında yaşamış bilim insanı, hukukçu ve siyasetçi Ali Fuat Başgil’in kendi ifadelerinden derlenen tavsiyelerine kulak vermeniz dileğiyle:

Genç arkadaşım! Ben senin geçtiğin yoldan geçmiş, duyduğun boşluğu duymuş ve çektiğin ıstırabı çekmiş bir hocayım. Seninle bu sıfatlarla ve bir hoca ağzı ve usulü ile konuşacağım. Seninle el ele verip insanlar arasına gireceğim. İddiasızca söylüyorum ki, seni başarıya ulaştıracak en doğru ve emniyetli yolu göstereceğim.

Yolcum! Sana muvaffakiyet diyarının yolunu göstereceğim. İstersen ondan öteye kendin gidebilir ve özlediğin saadeti bulabilirsin.

İlmin kaynağı zekâ amelinki ise iradedir. İrade terbiyesinin hakkıyla mahsul verebilmesi için ona erken başlamak gerekir. Alışkanlıklar kökleştikten ve huylar iyice yerleştikten sonra bu terbiye gayet güçleşmekte ve mahsul vermek için Eyüp (a.s.) sabrı istemektedir. İlim, maalesef amelî müstelzim değildir. İnsan mesela sigara veya içkinin sıhhat için ne kadar zararlı şeyler olduğunu bilir de bilgisi ile amel edip bu iptilalardan kolayca vazgeçemez.

Muvaffakiyetin Tehlikeleri
Genç yolcu! Bil ki tuttuğun yolda birçok tehlikeli geçitlerin ve yol kesen düşmanların vardır. Bu düşmanlar senin gibi hayatın henüz eşiğindeki tecrübesiz masumlara musallat olmayı çok sever. Senin bunlarla pençeleşecek ve bu düşmanları alt edecek silahın yok değildir. Elver ki bu silahları kullanabilesin, kullanmayı bilmez de bir defa alt olursan bir daha belini kolayca doğrultamazsın.

Tembellik: Tembellik, insanın karşısına çıkıp da mertçe savaşan bir düşman değildir. Bilakis eski peri hikâyelerindeki kahramanlar gibi şekilden şekle girerek ve bin bir hile kullanarak alt etmeye çalışan bir namerttir. Tehlikesinin büyüklüğü de buradan gelmektedir. Bundan dolayı tembelliğin isimleri havailik, gevşeklik, züppelik, uyuşukluk, üşengeçlik, keyfine düşkünlük, tenseverliktir. O, mesleksiz aktör gibi daima yol değiştirir.

Kötü Arkadaş: Arkadaşın kötüsü emin ol ki bir gencin başına gelebilecek kötülüklerin en kötüsüdür ve her kötülük gibi o da sinsi ve maskelidir. Hem maskesini gayet maharetle takınır. Dost ağzı kullanır, seni esirger ve yardımına koşar görünür. Seni kendisine imrendirmek için yapmadığı şaklabanlık kalmaz. Arkadaşın kötüsü ise sana kendi ağzını kullanır ve seni tembellikten daha çabuk kendine bağlar. Zaten tembelliğin işi olan asma, hoppalığa ve züppeliğe düşme çoğunlukla kötü arkadaş telkinleri ile başlar ve zamanla ihtiyat halini alarak içimize yerleşir.

Arkadaşın kötüsü çalışanlardan rahatsız olur. Başarılı olanları hiç belli etmeden kıskanır, başarılı olmayı küçümsemek ve alaya almak suretiyle intikam alır. Seni kendine benzetmek ve düştüğü çukura sürüklemek ister. Hele tembellikle arkadaşın kötüsü birleşir de yakana ikisi birden yapışırsa, her biri bir ömre yeten bu iki şerir düşmandan kendini kurtarman çok güç olur.

Kötü Örnekler: Bunlar kiminin ayağına çelme takmak, kiminin gözüne kül atmakla servete, mevki ve şöhrete kavuşmuş, ehliyet ve liyakatlerinin üstündeki yerlere oturmuş insan kılığındaki parazitlerdir. İnsanların saflığından ve temiz yürekliliğinden istifade ederek kese doldurup ense şişiren açıkgözlülerdir. Aslında senin tecrübesiz ve masum gözlerine çarpan da bunlar oluyor.

Her kötülük gibi kötü örneklerin de içlerinin kötülüğünü kusan zehirli bir lisanı ve felsefesi vardır. Bu felsefenin mihveri, egosantrizm denilen kendini düşünürlük ve kendini bütün varlıkların merkezi halinde ve her şeyin üstünde görürlüktür. Bunlar ahlak düşkünlüğünü bir zekâ eseri sanır, namusluluk ile alay eder ve aldatmak suretiyle bir yere ulaşmayı başarı sayar.

Şarlatanlığın ve parazitliğin debdebeli hayatından gözlerin kamaşıp da sakın emeğinle çalışmanın emin neticesinden şüpheye düşme ve manevi kuvvetini kırma. İstikbalini karanlık bir tesadüf cilvesine terk etme ve entrikacı zekânın kartondan köşküne imrenme. Bil ki hayatta insana yaraşan yol doğruluk ve ahlak yoludur. Yoksa herhangi bir vasıta ile servete, şöhrete kavuşmak ve mevki sahibi olmak demek değildir. Eğer böyle olsaydı yakalanmayan hırsızlara, takipsiz kalan gaspçı ve katillere başarılı olmuş adam nazarıyla bakmak gerekirdi.

Elinde bütün bu düşmanlara karşı koyacak kuvvetli iki silahın var: İradeli olmak ve çalışmak.

Muvaffakiyetin Şartları
İrade sahibi olmak: Gevşeklik, havailik, hoppalık, züppelik ve türlü türlü şekilleri ile adına tembellik dediğimiz muvaffakiyet düşmanının yıldığı biricik silah iradedir. İyilik yolunda iradeni kullanabiliyorsan arkadaşın kötüsü semtine uğrayamaz, karşında safsatacıların ağzı ötmez, kötü örnekler zehirli dillerini çıkarıp seninle alay edemez.

İrade sadece insanı hayvandan değil, insanları da birbirinden ayıran ve aralarında üstünlük ve aşağılık farkları oluşturan yegâne ruhi kuvvettir. Etrafında gördüğün başarılı insanlar bunu hep iradelerinin kuvvetine borçludurlar. Bu bir kaidedir ve istisnası yoktur.

İnsanların çoğu bindiği eşeği unutup da kayboldu sanarak pazarda eşek arayan Nasreddin Hoca’ya benzerler. Onlar saadetin kendi içlerinde olduğunu unutarak onu dışarıda ararlar. Sen bu gaflete düşme ve inan ki başarının sırrı gibi saadet kuşu da kendi içimizdedir. Bu sır içimizin en orijinal ve insanın kudret kaynağı olan irademizin altından kafesi içindedir. Saadet, define gibi bir tesadüf kazması darbesiyle bulunuveren bir nimet değildir. O ne şanstır ne mirastır ne piyangodur ne de mevki ve servettir. Saadet, gayretle ve irademizin kuvvetiyle zapt edebileceğimiz bir kaledir.

Bilirsin ki bedeni ve ruhi olmak üzere iki varlıktan mürekkebiz. Bedeni yahut maddi varlığımız itibariyle her şey gibi biz de umumi tabiat kanunlarına bağlıyız. Fakat ruhi varlığımız ve şuurlu bir benlik olmamız itibariyle muhakkak ki bir saman çöpünden daha başka bir şeyiz. İçinde “şuur” dediğimiz esrarengiz bir kudret hazinesi taşıyan canlı bir organizmayız ve sayısız fiilin öznesi, konusu ve failiyiz.

Terbiyenin Ruh ve Karaktere Etkisi
Gençlik, bedeni olduğu kadar ruh bakımından da hayatın en plastik devresidir. Gençlikte edinilen huylar ileride ruhi bir tembellik ile kaynaşarak genellikle mezara kadar yakamızı bırakmaz. Bunun içindir ki terbiye ve ahlakın tesir bakımından en feyizli çağı gençliktir. Fakat bütün güçlüklere rağmen kötü huyların en köklüsü bile irade, azim ve iyi bir terbiyenin altında ezilip erimeye mahkûmdur.

İslam dini, Ehl-i Sünnetin kabul ettiği gibi irade serbestliğine dayanan, terbiye ve ahlakın insan huylarına ve işlerine müessir olduğunu ilan ve telkin eden yüce bir dindir. Bunun yanında herkesin mukadderatı alnının yazısına bağlıdır, alın yazısının ve kader levhasının amansız hükmüne kimse karşı gelemez, çalışıp çabalamanın neticesi boşuna yorulmaktır şeklindeki cebriyecilik müdafaası kabil değildir.

Huylarımızın kalıtsal olanlarını kökünden değiştirmek elimizde değildir. Bununla birlikte huylarımızın bazılarını kuvvetli bir terbiyenin yardımı ile değiştirip düzelterek yerlerini iyi huylarla doldurmak mümkündür.

Tekrarlandıkça hareketler otomatikleşir ve nihayet karşı konulması güç ruhi bir eğilim ve hususiyet halini alır. Bu nedenle her zaman ilk günah, günahların en büyüğü değildir, ancak ilk adım olması itibariyle en önemlisidir.

Yolcum! Alışkanlıklara doğru atacağın ilk adıma bilhassa çok dikkat et, iyi düşün ve iradene sahip ol. Kötülük yolunun çamuruna basmamaya çalış ki sonra ayağını yıkamak zahmetine katlanmaya mecbur olmayasın. Birçok bahtsızın durumu ilk adımın kurbanı olmalarıdır.
Karakter terbiyesi yolundaki gayret ve çalışmaların, doğuştan gelen huylara karşı bile büyük bir kıymet taşıdığından asla şüphe edilmemelidir. En değişmez huyların bile terbiye ve nefis mücadelesi sayesinde gerek kendi şahsımız ve gerek çevremiz için zararlarını sınırlamak mümkündür.

Başarı ve Verimli Çalışma
Çalışmanın bedeni şartı sağlık ve sağlamlık, hissî şartı çalışmayı sevmek, aklî şartı da çalışmanın usulünü ve yolunu bilmektir.

Çalışmanın neticeli ve verimli olmasının şartlarından biri çalışmayı sevmek ve içten arzu etmektir. Çalışmayı sevebilmenin şartlarından biri ve başta geleni, insanın işini ve mesleğini kendi ruhi ve bedeni kuvvetine, kabiliyet ve eğilimlerine göre seçmesidir.

Genç arkadaşım! Sana senden yakın kimse yoktur. Kendini tanı, işini ve mesleğini kendine göre seç. Ta ki o iş üzerinde severek çalışabilesin. İnsanın sevmediği bir iş ve meslekte herhangi bir sebeple çalışmaya mecbur olması kadar üzüntü verici bir hayat düşünemem. Severek çalışan yorulup yıpranmaz ne ceza ne mükâfat kamçısı beklemez, başkasının işini, mesleğini ve başarısını kıskanıp içini yemez. Böyle olmakla beraber bugün işini seçmek ve mesleğinde severek çalışmak pek az bahtiyara nasip olan nimetlerdendir.

Başarı, metotlu ve verimli çalışmaya bağlıdır. Çalışmanın verimli olması için önce insan, işini ve mesleğini sevmeli ve severek çalışmalıdır.

Başarı yolunda sadece aşk da yeterli değildir. Aynı zamanda meşk etmenin ilmini ve çalışmanın usulünü de bilmeli; metotlu ve sistemli bir surette çalışılmalıdır.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?