Sömürgeciliğin ilk yıllarında, Afrikalıların zorla, işkence ve ölümlerle Amerika’ya taşınmasının ekonomik amacı, ihtiyaç hissedilen bir iş gücünü oluşturmaktı. Afrikalı insanların köle olarak Atlantik ötesi ticaretiyle gerçekleştirilen sermayenin ilkel birikimi, Amerika’da bir burjuvazinin şaşılacak biçimde oluşmasını ve zenginleşmesini de sağladı.

1776 yılındaki bağımsızlık savaşından sonra Kuzey ve Güney arasındaki ekonomik işleyiş bir uyum halinde sürmekle birlikte 1800’lü yılların ortalarında, Kuzey ve Güney arasındaki anlaşmazlık ve çatışmalar artmıştı. Kuzeyliler köleliğin kaldırılmasından yana idiler. Güney eyaletleri ise köleliğin kaldırılmasına karşı idiler. Büyük tarlaların işletilmesi için insan gücüne yani siyahilere ihtiyaçları vardı. Anlaşmazlık, ekonomi temelli idi.

Pamuk, şeker, tütün ve diğer ürünler Güney tarafından üretiliyordu ama kârın büyük bölümünü ulaştırma, depolama lojistiği ile kapitalist Kuzey alıyordu. Bu ekonomik rekabet, köleleri özgürleştirme isteğinden daha çok, bir iç savaşa yol açmıştı. İç savaş, 1861’de başladı ve 1865’te sona erdi. 1865’te kölelik teorik olarak yıkılmıştı. İç savaşın galibi Kuzey Amerika’ydı. Savaşı kaybeden Güney’in büyük toprak sahipleri ise köleliği devam ettirmekte ısrar etti. Çünkü pamuk, tütün, şeker ve diğer tarlalarında çalıştırılmak üzere işgücüne ihtiyaçları vardı. Güney, toprağa ve tarımsal üretim ilişkilerine bağlıydı. Kuzey ise endüstriyel devrimin ve makineleşmenin atılımını yaşıyordu.

Siyahiler teorik olarak özgürdü ve yeni haklarından yararlanmak istiyorlardı. Bu büyük tarım arazisine sahip olan zengin aileler ve ırkçı politikacıların hoşuna giden bir durum değildi. Kuzey’in siyasetçileri Güney’deki askerleri çekince, siyahilere karşı ayırımcılık kanunlaştı ve onların düşük düzeyde oldukları yasallaşmıştı. Kanun olarak eyaletler bağlamında deri rengi ırkçılığı veya ırk temelinde hiçbir yasal ayrımcılık yoktu ama ötekileştirici önlemler ve uygulamalar ağırlığını siyahiler üzerinde hissettiriyordu. Köleliğin kaldırılması, her ne kadar bir insan hakları ve özgürlükler meselesi olarak dile getirilse bile, Amerika’da kapitalist gelişmenin ihtiyacıydı aslında. Güneyli siyahi, bir köle olarak zincire vurulmuştu, ama kuzeyli siyahi de bir ücretli işçi olarak işverenine görünmez iplerle bağlı idi.

Günümüz Amerika’sında yoksul kesimlerin başını yine siyahiler (ve Latin kökenliler) çekmektedir. Mahallelerde, bölgelerde, şehirlerde toplanan para, vergi tekrar aynı yerlere okul, yol ve benzeri kamu harcamalarına ayrılmaktadır. Örneğin zengin mahallelerde toplanan yüksek vergiler tekrar o mahallelere yatırım olarak yansıyordu. Ama aynı durumu maalesef fakir mahalleler yapamıyordu. Toplanan vergilerin az oluşu, eğitime, sağlığa da az harcama yapılamasına neden oluyordu. Bu durumda da ortaya eğitim eşitsizliği çıkmış oluyor. Fakir mahallelerin, şehirlerin okulları daha düşük kalitede ve bazı donanımlardan mahrum idiler.

Öğretmenlerine daha az maaş ödeniyor ve göreceli olarak daha niteliksiz öğretmenler atanıyordu. Hatta bazı okullar, bazı dönemler öğretmensiz kalabiliyor. Tabi bu eşitsizlikler beyazlarla siyahilerin arasındaki eğitim oranına etki etmekteydi. Eğitim olanakların yetersiz olması siyahi gençleri daha çok suç bataklığına çekiyordu. Kimileri daha genç yaşta ölüyor, kimileri de genç yaşta hapishane ile tanışıyordu. Siyahilerin ölümleri bazen yoksulluk nedeniyle gerekli tedaviye ulaşamadığından hastalık sonucu, bazen polisin uyguladığı şiddet sonucu, bazen de kendi aralarında birbirleri tarafından öldürülmeleriyle oluyordu. Amerika’da hapishanedeki mahkumların üçte ikisi siyahilerden oluşmaktadır.

Kanun siyahilere eşit uygulanmıyor maalesef. En küçük veya normal suçlar bile en ağır şekilde cezalandırılıyor. Örneğin, 1972 yılında Kara Panterler (Black Panter) üyesi olarak, bir gardiyanı öldürdüğü için tutuklanan ve ABD’deki hapishanede tecritte tutulan 69 yaşındaki Albert Woodfox, 44 yıl sonra özgürlüğüne kavuştu. Woodfox, tecrit cezasına karşı hukuksal işlem yapmaması şartıyla serbest bırakıldı. Diğer bir örnek Curtis Wilkerson. 1995 yılında bir alışveriş merkezinde 2,5 dolar değerinde bir çorabı çaldığı için müebbet hapse mahkûm oldu. Diğer bir örnek, Jerry Dewayne Williams 1994 yılında bir dilim pizza çaldığı için 25 yıl hapis cezasına çarptırıldı. Ayrıca 2005’teki Katrina kasırgası, 2008’deki ekonomik kriz, siyahileri daha da fazla olumsuz etkiledi.

Kölelikten Ayırımcılığa

Amerika’da Minneapolis’te George Floyd, polis tarafından adeta şov yapılarak öldürüldü. Öldürülmeden önceki görüntüsünün sosyal medyaya çıkması akabinde geniş katılımlı protestoları meydana geldi. Polisin öldürdüğü ilk siyahi değildi kuşkusuz. Zaten Floyd’un öldürülmesinin münferit bir olay olmadığı görüşü tüm demografik gruplardaki çoğunluk tarafından paylaşılıyor. Siyahiler, Amerika’da nüfusun yaklaşık %13’ünü oluşturmasına rağmen, polisin Amerika’da silahsız olarak öldürmüş olduğu oranın %26’sına tekabül ediyor. Çıplak gözle ve görünen renk üzerinden bu suçludur veya olma ihtimalinde bulunmak ırkçılıktır. Amerika’da tam olan bu aslında. Siyahilere potansiyel suçlu muamelesi yapılıyor. Bu ayırımcılık yasalar üzerinde değil de daha çok sosyal hayatta öne çıkmaktadır. Küçük süpermarketlerden, dükkanlardan büyük mağazalara kadar siyahi bir müşteri nereye giderse gitsin kendisine hırsız muamelesi yapılabileceğini düşünüyor aklının bir köşesinde ve çoğu zaman da güvenlik görevlisi tarafından gözetilmek, takip edilmek, hatta uyarılmak gibi böylesi bir muameleye de tabi tutuluyor.

Protestoların Yoğun Olma Nedeni

Ekonomik neden ve yaşanan pandeminin Amerika toplumu içerisinde Siyahileri daha fazla vurması. Amerika’daki virüs kaynaklı ölümlerin %70’lere yakını yoksul halkta kendini gösterdi.

%15 civarındaki işsizlik rakamı… Yaklaşık 45 milyona yakın nüfusun çoğunluğunu siyahiler oluşturmaktadır.

Trump yönetiminin işbaşına gelmesiyle birlikte siyahi vatandaşlara yönelik ayırımcılık daha da belirgin olmaya başladı. Polisin siyahilere yaptığı sert uygulamalar daha da artmaya başladı ve sosyal medya da bunlar çok fazla işlendi.

Etkisi zayıflamış, önemsiz ve kale alınmayacak bir harekete dönüşmüş olan beyaz ırkın üstünlüğü fikri ve Amerika’nın tarihsel hastalığı ırkçılık, Trump ile birlikte son yıllarda yeniden yükselişe geçti. Tüm medyada ırkçı söylemler ve uygulamalar hoyratça dillendirilmeye başlanılmıştı.

Kendisi aslında bir sosyal demokrat olan ama Amerika’da sol kesimin adayı olan Bernie Sanders’in ayak oyunlarıyla önünün kesilmesi, taraftarlarında bir öfkeye sebep oldu. Bu öfke henüz soğumadan bu protestoların olması, bu kesimin protestolara yoğun ve aktif katılmalarına neden oldu.

Amerikan rüyasının görünmeyen tarafında, özellikle yoksul ailelere ve onların çocuklarına, bu rüyanın imkanını sunmadığı için, onlara normal bir gelecek vadetmediği için, bu yoksul gençlerin var olan potansiyellerinin boşuna harcandığı ve onları suça iten bir sisteme dönüşmektedir. Bu yaşam koşulları, gençleri her şeye isyan eden, her türlü suçu kolaylıkla işleyebilen bir karaktere dönüştürmektedir.

Önemli diğer neden de Amerika coğrafyasında yaklaşık 400 yıldır, siyahiler, çok fazla bedel ödemesine rağmen, makus talihlerini bir türlü değiştiremediler. Bir türlü sosyal, ekonomik yaşam koşullarının değişememesi, onlarda bir öfke ve nefret birikimine neden olmuştu.

Yağma Neden Yapılmaktadır.

Siyahiler, sömürgecilik döneminde, Afrika’dan kendi topraklarından zorla koparılarak köleleştirildiler. Sahip oldukları her şey ellerinden alınmış, tutsak bir topluluk idiler. Sadece beyaz efendilerinin(!) kendilerine uygun gördüğü işi yapabilecekleri kadar bir beslenmeyle, zorla ve işkence altında karşılıksız çalıştırıldılar. Tüm bunlar için siyahilere bir tazminat ödenmediği gibi aksine siyahilerin bugün sahip olmuş olduğu bütün haklar çok zor şartlar altında ölüm ile, işkence ile ve her türlü baskı ile elde edilmiş haklar idi. Dolayısıyla siyahilerde bugün Amerika’da var olan her şeyin kendilerinin hakkı olduğu anlayışı var. Bu anlayış, onlara yağma yapmaları için kendilerine meşru bir dayanak olmaktadır.

Televizyonlarda yağmaya katılan bazı siyahilerle yapılan canlı görüşmelerde, gazetecilere, ‘biz burada doğduk, burada büyüdük, ama hiçbir zaman kendimizi bu caddeye, bu bölgeye ait hissetmedik, hissedemedik. Hiçbir zaman bu mağazalarda alışveriş yapamadık, bu mağazalarda çalışamadık ve yağma bu duruma duyduğumuz öfkenin gereği! diyebilmişlerdir.

Bugün kapitalizm en iyi şekilde kendini Amerika’da göstermektedir. Ülke yönetimine, zengin aileler veya çok uluslu firmalar etki etmektedir. Dolayısıyla sosyal ve ekonomi politikaları bu oligarşi tarafından şekillendiği için, en fazla zararı toplumun en fakir kesimi olan siyahiler görmektedir. Büyük ve lüks mağazaların tahrip edilmesi ve yağmalanmasının nedenlerinin biri de bu bilinçaltında yatmaktadır. Bunun yanında bu mağazaların yağmalanması, oligarşi sınıfının Amerikan yönetimine baskı yapmasını getirecek ve toplumda var olan eşitsizlikler, polis şiddeti gibi kabul edilmeyen davranışların ortadan kaldırılmasına yardımcı olacak, anlayışı da hakimdir.

Protesto Sonuçları

Protestolar genel olarak şimdilik başarıya ulaşmışa benziyor. Protestolarda işlenen konular sadece Floyd’ı öldüren polislerin tutuklanıp yargılanması değildi. Aynı zamanda Polis Teşkilatına da bir sınırlama getirmek idi. Polisin dosyası çok kabarık idi. Şu ana kadar yaptıkları bütün hukuksuzluklar ya görmezlikten gelindi ya da önemsiz cezalarla karşılık buldu.

Floyd’ı öldüren polisler tutuklanmıştı. Diğer konu, polisin gücünü sınırlamaktı. Amerika’da polis olmak bir ayrıcalık olduğu gibi, polis birimlerine de ayrılan kaynak, diğer hayati öneme sahip olan birimlere göre çok daha fazlaydı. Örneğin polise bu kaynak aktarılacağına eğitime ve sağlığa aktarılsın diye talepler dile getirildi ve karşılık da buldu. Birçok eyalette polis birimlerine ayrılan kaynaklar azaltıldı diye duyuru yapıldı. Ayrıca polislerin sorumluluk ve güçlerinin de gözden geçirileceği temaları işlendi.

Floyd olayı bir kıvılcım noktasıydı ve protesto talepleri beraberinde barınma, eğitim ve sağlık gibi yaşamsal öneme sahip talepleri ortaya çıkardı.

Protestoların Halk Üzerindeki Etkileri

En son yayınlanan Monmouth Üniversitesi’nin bir anketinde Amerikalıların yüzde 76’sı- beyazların yüzde 71’i de dahil olmak üzere- ABD’de ırkçılık ve ayrımcılık “büyük bir sorun” olarak adlandırıldı. Ankette, Amerikalıların yüzde 57’si göstericilerin öfkesinin tamamen haklı olduğunu söyledi.

Amerikalılar, George Floyd’un Minneapolis’teki polisin elinde öldürülmesinden bu yana gerçekleşen ülke çapında protestoları ezici bir şekilde destekliyor ve Washington Post-Schar’a göre polis güçlerinin siyahlara ve beyazlara eşit şekilde muamele edilmesini sağlamak için bir şeyler yapmadığını belirtiyorlar.

Çarpıcı bir şekilde, protestoların çoğunlukla şiddetli olduğunu söyleyenler arasında yüzde 53’ü ülke çapındaki gösterileri desteklerken, yüzde 46’sı onlara karşı çıkıyor. Protestoların büyük ölçüde barışçıl olduğunu söyleyenlerin yüzde 91’i onları destekliyor.

Ankette ayrıca, protestolarla uğraşırken polisin güç kullanması da soruldu. Tüm Amerikalıların yarısı (yüzde 50) polisin barışçıl protestocular tarafından “haklı” gösteriler düzenlediğini, yüzde 44’ü ise kolluk kuvvetlerinin çok fazla güç kullandığını söylüyor.

Schar Okulu, yeni anketinin sonuçları, Aralık 2014’teki ABC-Sonrası Haberler anketiyle karşılaştırıldığında, neredeyse her demografik ve siyasi grup arasında siyahi Amerikalılara karşı polis şiddetine ilişkin tutumlardaki çarpıcı değişimleri vurgulamaktadır.

Şu anda demokratların yüzde 86’sı, bağımsızların yüzde 69’u ve cumhuriyetçilerin yüzde 47’si Floyd’un öldürülmesinin izole bir olaydan ziyade daha geniş bir sorunu temsil ettiğini söylüyor. 3 Beyazdan 2’si ve 4 Beyaz olmayandan 3’ü aynı şeyi söylüyor. (Anketteki siyahların sayısı bağımsız olarak ölçülemeyecek kadar azdı.)

Antifa Nedir?

“Anti-faşist” kelimesinin kısaltması olan antifa, tek bir örgüt değil, gösterilerde faşizme ve beyaz halkın ırksal üstünlüğünü savunan beyaz üstünlükçülere (white supremacists) karşı olan veya direnen sol eğilimli militan gruplar için bir şemsiye terimdir. Farklı zamanlarda farklı şekillerde farklı şeyler yaparlar, ama lideri veya liderleri olan bir yapı değil. Örgüt olmayan, sadece politik bir pozisyon ve hedeflerine politik reform yerine doğrudan eylem yoluyla ulaşmayı amaçlayan özerk eylemci grupları içeren militan, sol kanatlı, politik aktivist harekettir. Pek çok üyeleri ırkçılık, cinsiyetçilik, milliyetçilik, göçmen karşıtlığı ve Müslüman karşıtlığına güçlü bir şekilde karşı çıkıyor. Zaman zaman gösterileri oluyor. Ağustos 2017’de Charlottesville, Virginia’da beyaz bir üstünlükçü yürüyüşe karşı harekete geçtiler veya Portland, Oregon’daki aşırı sağ gruplarla çatıştılar.

Trump, antifa’yı, terörist ve protestolarda şiddetten sorumlu olarak seçti. Trump Yönetimi de antifa’nın şiddeti kışkırttığını ve “iç terörizm” ile uğraştırdıklarını ve buna göre değerlendirileceğini söylediler. Fakat bunun yanında, antifa ile ilişkili insanların gösterilere katıldığına inanılmasına rağmen, belirleyici üniforması olmaması, üyelikleri olmaması veya arama kartı olmadığından, oynadıkları rolün veya etkilerinin ne kadar büyük olduğunu belirlemenin zor olduğunu da belirtiler. Bunun yanında Amerika Dışişleri Bakanlığı’nın yabancı terör örgütleri listesinde de dahil olmadığını kabul ettiler. Bir terör eylemi olarak tanımlanan bir gösterinin üyelerine veya tüm gruba terör örgütü denilebilir miydi?

Siyahi Müslümanların Durumu

Müslümanlar, Amerika’da toplam siyah nüfusun sadece küçük bir bölümünü oluşturmaktadır. Siyah Amerikalıların yaklaşık%2’si Müslüman. Amerikalı Müslüman denince aklımıza ilk gelen muhakkak Malcolm-X’tir. 1960’ların başından itibaren silahlı savunma çağrısı yapan ve siyahlara ait bağımsız bir Cumhuriyetin kurulması düşüncesini savunan Malcolm-X, milyonlarca siyah tarafından destek gördü. Hac ziyaretinden sonra fikirleri değişmişti. Mensubu olduğu İslâm Ulusu Organizasyonundan da ihraç edilmişti, ayrılmıştı. Amerika sisteminin iki yüzlülüğünü, ırkçılığını uluslararası platforma taşımak ve İslâm Ulusu Organizasyonunu ve Amerika’daki siyahi Müslümanları sahih bir İslâm anlayışına kanalize etmek istiyordu. Fakat bunları gerçekleştirmesine izin vermediler ve 1965’te şehit edilmişti.

Her ne kadar kesin kanıtlanmış belgeler olmasa da FBI parmağı olduğu açıktır. Malcom X’ten sonra İslâm maalesef siyahiler arasında etkili olamadı. Bunun en bariz örneği Minnesota Hükümeti Vali’si Tim Walz pazar akşamı, Müslüman bir başsavcı olan Keith Ellison’u bu davaya (Floyd davasına) atadı. Aslında bu Müslümanları onure edebilecek bir durum iken, çok fazla gündem olmadı. Eski Demokrat bir kongre üyesi olan Ellison, “Bu davada adaleti elde etmek için gerekli tüm kaynakları taşıyacağız. Adalet peşindeyiz, gerçeği gayretle yapıyoruz ve hesap verebilirlik peşindeyiz, güveninizi istiyoruz.” dedi.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?