Cahiliye döneminde medya görevini üstlenmiş olan şairler; gerek kendi düşüncelerini, gerekse başkalarının istediklerini, şiir yoluyla dile getirirlerdi. Bunlar, söyledikleri sözlerle toplumları yönlendirirler, hatta yanlı- şı doğru gösterme, doğruyu da yanlış gösterme işini şiirleriyle rahatlıkla başarabiliyorlardı. Bu dönemin medyası diyebileceğimiz şiir, daha çok sözlüydü ve görsel medya yoktu. İslam’ın ortaya çıktığı dönemde bu şairlerden bir kısmı hayattaydı ve Rasulullah’a karşı şiirle mücadele verirlerdi. Rasulullah da onlara karşı kendi şairleriyle cevap verme yoluna gitti. Hassan b. Sabit şiirleriyle Rasulullah’ı ve davasını övüyor, cahiliye elebaşlarını da yerden yere vuruyordu. Hassan, Kureyş’e şiirleriyle saldıracaktı. Fakat Rasulullah (sav) de bir Kureyşliydi. Bunun üzerine Hassan, tereyağından kıl çeker gibi Rasulullah’ı Kureyş’ten ayırt edeceğini söyledi. Böylece Rasulullah (sav)’i ve ashabını methetti, Kureyş’in elebaşlarını da oldukça hicvetti.
Hz. Peygamber (sav) kendi mescidinde Hassan’ın, üzerine çıkıp şiir okuması için bir yer yaptırmıştı. Biraz yüksekçe olan bu yer, Hz. Peygamberin vefatından sonra da varlığını korudu. Rasulullah (sav) zaman zaman ondan şiir okumasını talep eder, o da Rasulullah (sav)’in bu talebini yerine getirirdi. Bu yüzdendir ki Rasulullah (sav), onun için dua etmiş ve Allah’tan, Cebrail vasıtasıyla desteklenmesi için talepte bulunmuştur.
Rasulullah (sav)’in Hassan’dan başka şairleri de vardı. Abdullah b. Revaha ve Ka’b b. Malik bunlardandı. Onlar da şiirleriyle İslam’ı müdafaa etmişler ve cahiliyeye karşı bu yolla mücadele vermişlerdi.
İslam’ın ilk günlerinde etkili söz söyleme ve insanları etkileme hususunda Kur’an-ı Kerim bir devrim yaptı ve şairler Yüce Allah’ın sözlerini duyduklarında şiirlerinin ne kadar da basit kaldı- ğını anladılar. Hatta bazı şairler, o günden sonra şiir yazmamaya ahdettiler.
Çünkü inen sözler, Allah’ın sözleriydi ve çok etkiliydi. Şairler sözün kaliteli olanını kalitesiz olanından ayırmada çok mahirdiler ve bu yüzdendir ki, onlardan bazıları inen ayetler karşısında şiir söylememe konusunda ahdetmede haklıydılar. Bununla beraber o dönemde tek medya aracı olan güzel söz söyleme sanatı bu şekilde etkisini devam ettirdi.
Asırlar boyunca şiirler, güzel sözler ve insanları etkileyecek olan ibareler, gerek nağme ile gerekse nağmesiz halde hep okuna geldi ve insanları etkileme yoluna gitti.
İslam’ın hakim olmasından sonra sahada Kur’an ve Rasulullah (sav)’in hadisleri vardı. Sahabe toplumu, tabiin nesli ve tebe-i tabiin bu iki kaynağı en güzel şekilde öğrendi. Diğer Müslüman devletler zamanında da halk bu iki kaynaktan beslendi. Zamanla Rasulullah (sav)’in hayatını anlatan mevlitler yazıldı. Siyer, şiir şeklinde verilmeye başlandı. Cuma hutbelerinde imamlar, halkın gündeminde ayet ve hadisleri canlı tuttular. Müslüman halklar her Cuma Allah’ın ayetlerinden ve Rasulullah (sav)’in sözlerinden besleniyorlardı. Camiler insanlara hitap etme merkezleriydi. Bir nevi Müslü- manların toplu halde haberleri alma merkeziydi, buluşma yeriydi. Müslümanların birbirinden haberdar oldukları yerdi. Bir manda işitme-dinleme-medya merkeziydi.
Zamanla medya işinde görsel kısım da zuhur etti. Yaklaşık bir asır kadar önce ortaya çıkan görsel medya, işitsel medyadan daha etkili hale geldi. İnsanlar gördüklerine ve duyduklarına göre hareket ediyorlardı ve modern asrın sosyolog ve psikologları bunu iyi bildikleri için hem işitsel hem de görsel medyayı etkili bir şekilde kullanma yoluna gittiler. Sanayi devrimiyle İslam’a karşı atağa geçmiş olan Avrupa, İslam’a karşı düşmanlığında medyayı etkili bir biçimde kullanma yoluna gitti.
Müslümanların hamiliğini yapan tek İslam devleti olan Osmanlı yıkılmış, tüm İslam coğrafyası işgal edilmiş durumdaydı. İslam düşmanları, Müslümanların yaşadıkları coğrafyayı terk edip giderlerken, yerlerine bırakmış oldukları yandaşlarını pohpohlayacak ve halklar nazarına müspet gösterecek olan bir medyayı da kurmuş ve yardımlarına vermişlerdi. Merhum Seyyid Kutub’un dediği gibi maliyetinin çok çok altında satılan nice yazılı basın kesin surette yayın hayatına devam etmeliydi; çünkü iktidarlar, onların yayın ve propagandalarıyla ayakta durmaktaydı. Onların yanlışlarını doğru gösterecek ve halkı etkileyecek tek kaynak oydu. O yüzden bu konuda hiçbir masraf ve harcamadan kaçınılmayacaktı. Anadolu’da yayınlanan bir gazetenin aynısı Mısır’da da Pakistan’da da Hindistan’da da aynı isimle çıkıyordu. Adı hürriyet, özgürlük, cumhuriyet vs. olabiliyordu. Bu şekilde Müslüman milletlerin karşısına münafıkça bir kimlikle çıkan boyalı basın, işlevini tam manada yerine getiriyordu
Hatta yayın organlarının eşliğinde Kur’an bile hediye edilebiliyordu. Bu şekilde yüz milyonlarca insan ifsat edilmiş ve bunda en etkili araç da medya olmuştu.
Bu minvalde zamanla medya araçları üretmede daha ileri bir seviyeye gidildi ve son asrın en etkili yayın aracı olan televizyon hemen her evde başköşede yerini buldu. Bu alet vasıtasıyla reklamın her türlüsü yapılacak sanayi devriminin bütün mamulleri bu alet vasıtasıyla tanıtılacaktı. Yani reklamı yapılacaktı ve yapıldı. Yapılanlar Müslüman hakların beyninde ciddi zararlar meydana getirdi. Hatta insanımız, çocuklarını avutmak için, içinde mana adına hiçbir şeyin olmadığı ve tamamen nefse hitap eden malum aletin karşısına zorla oturtulmaya çalışıldı. Medya vasıtasıyla hiç ara verilmeksizin Amerika ve Avrupa’dan ithal edilen hayat tarzları, Müslüman coğrafyanın en gencecik beyinlerine nakşedildi. İsmi her ne kadar Müslüman da olsa yaşam tarzları Hıristiyan batının yaşam tarzlarına benzeyen nesiller türedi. Müslümanlar, bütün bunlar olurken zayıf durumdaydılar ve medyada sadece yazılı sahada az da olsa kalem oynatmaktaydılar. Fikirlerini bu yolla bazı mecmualarla Müslüman nesillere ulaştırmaya çalıştılar.
Tüm İslam coğrafyasında evlerin başköşesine oturtulan televizyonlar, şayet onlar tarafından satın alınmayacak olsaydı, kesin bir şekilde eminiz ki; bunları üretenler tarafından evlerine, kapılarına kadar getirilip hediye edilecekti. Fakat bunları üretenler başarılı oldular. Ürettikleri aletler dünyanın her yerinde istedikleri fiyata müşteri bulabiliyordu ve bundan sonra aynı yayına devam edilecek, medya sayesinde insanlar onların sanayilerinde ürettikleri mallarına müşteri olacaklardı. Kapitalizmin para babaları güçleri yettiği miktarda siyasilerin reklamlarını yapmak ve onların siyasetlerini kendi medya vasıtalarıyla iletmek için külliyetli masraflardan kaçınmadılar. Çünkü medyayı, “gören gözler ve işiten kulaklar için en etkili sermayeleri” olarak değerlendiriyorlardı. Son asırda medya araçlarına her gün bir yenisi daha ekleniyordu. Artık yazılı basın geri planda kalıyordu. Fakat az bir kitleye ulaşmakla beraber yine yayın hayatına devam ediyordu.
İnternetin icadıyla medya, daha da önem kazındı. İnsanlar artık bulundukları noktada yönlendirilmekle baş başa kaldılar.
Bu gelişmeler olurken Türkiye cenahında medyanın etkisini kavramış olan Müslümanlar, kendi imkânları miktarınca medyada bir şeyler yapmaya, İslam’ın hakikatlerini bu yolla vermeye çalıştılar. Bir iki televizyon ve birkaç gazete derken gelinen noktada belli bir mesafe kat ettiler. Ak parti iktidarı medyanın gücünü kavramış olmalı ki, bu sahayı boş bırakmamış ve kendisine yakın medyayı kurmakta gecikmemişti. Mısır’da Müslümanların iktidarına ancak bir yıl kadar tahammül edebilen global emperyalist sistem, bir yıl boyunca medyayı güçlü bir şekilde kullanma yoluna gitmiş, emperyalistlerin temsilcileri olan yerli iş- birlikçi para babaları, mal varlıklarının yarsını bu uğurda vermekten geri durmamışlardı. Sermaye ve medya el ele vererek halkın yarısından fazlasının desteğini almış olan iktidara darbe yapmıştı.
Medya, yayın yapmaya devam ediyor. Medya üzerinden savaş da devam ediyor. Bu sahada Müslü-manlar da güçlü olmak zorundadır. İman ettikleri hakikatleri; medya yoluyla insanların gözlerine, kulaklarına, zihinlerine ulaştırma hususunda çaba sarf etmek zorundalar. Daha çok, Kur’an’ı ve Nebevi hakikatlerin servis edileceği bir alan olan bu saha, boş bırakılmamalı, olabildiğince etkili kullanılmalıdır. Çünkü insanların ekseriyeti, gördüklerine ve işittiklerine göre yaşamaktalar.