Bir Öze Dönüş Tarihi Olarak 15 Temmuz

0
8120

bir-oze-donus-tarihi-olarak-15-temmuz-onizleme“…Onlar tuzak kuruyorlar. Allah da tuzak kuruyordu. Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır.” (Enfal, 30)

15 Temmuz bir askeri darbedir. Halka yapılmıştır. Ülkenin istikrarını, ümmetin vahdetini hedefleyen menfur bir saldırıdır. Affedilemez, alçak ve hain bir girişimdir. Dünya durdukça böyle bir ihanete insanlık belki de bir daha şahitlik etmeyecektir.

Darbeler tarihine bakıldığında Türkiye’nin sicilinin oldukça kabarık olduğu görülmektedir. Askeri formatta teşekkül etmiş olan Türkiye Cumhuriyeti, askeri etkiden/baskıdan çıkma meyli gösterdiği anda, derhal askeri teşekküllerden biri tarafından terbiye edilmekte, sigaya çekilmektedir. Çok partili hayata geçtikten sonra sürekli askeri bir üst aklın etkisinde kalan T.C., tarihinin uzun bir döneminde asker kökenli ya da militarist zihniyete bir çırpıda teslim olabilecek Cumhurbaşkanları tarafından yö- netilmiştir. Cumhurbaşkanlarının nedense sürekli etkisiz eleman olduğu düşüncesi hâkim olmuştur. Ancak durum hiç de böyle zannedildiği gibi değildir. Mustafa Kemal’den İnönü’ye; Cemal Gürsel’den Kenan Evren’e kadar birçok cumhurbaşkanı asker kökenlidir ve bu ülkeyi uzun bir süre iyi ya da kötü etkili bir şekilde idare etmişlerdir. Bunların yanında Süleyman Demirel, Ahmet Necdet Sezer gibi Cumhurbaşkanları, sivil olmalarına rağmen asker kökenli Cumhurbaşkanlarını aratmayacak şekilde bir yönetim sergilemişlerdir. Öyleyse asker, ülke tarihinin şekillenmesinde önemli bir pozisyona sahiptir denebilir.

bir-oze-donus-tarihi-olarak-15-temmuz-4Türkiye’de askeri darbe mekanizmasının sürekli canlı bir fay hattı gibi varlığını korumasının temelinde özellikle İttihat Terakki Partisinin oluşturmuş olduğu travmatik zihin yatmaktadır. Bir anda elindeki kıtalara yayılmış olan büyük bir coğrafyayı, ölüsü bile gerçekte para eden “halifelik ve saltanat” gibi en önemli kazanımlarını yitirmiş ve aza kanaat etmek zorunda kalan taze bir cumhuriyetin “içe kapanarak” varlığını sürdürme yoluna gitmesi, sürekli onu jakoben yaklaşımlar üretme pozisyonunda tutmuştur. Kendi içinde düşman yaratarak ayakta kalıp milli duruşu/birliği sağlama gayreti, halkı/toplumu üstenci bir yaklaşımla terbiye etme çabası, dışarıya açılarak değil içe kapanarak dışarıdan “medeni/çağdaş” aygıtlar ithal edip onu kendine özgü bir “uygar” pozisyona ulaş- tırma zavallılığı içine girmesi, Türkiye’yi zihinsel olarak her zaman militarist bir çizgide tutmuştur. Bugün hâlâ aile kurumunun, eğitim sisteminin, sosyal hayatın bir yerlerinde üstenci, kaba, hanzo, zorlayıcı bir yaklaşım varsa bunda tarih boyunca bütün yaşanmış olan bu acı tecrübelerin yansımalarını düşünmek gerekir.

Bir taraftan demokrasi, insan hakları gibi uluslararası alanda “kutsal” sayılan medeni kavramlara yaklaşma çabası, bir taraftan da kutsallaştırılmış devlet ve mekanizmalarını kendi elinde tutma ikilemini yaşayan sözüm ona “devletin sahibi” gibi davranan sapkın seçkinler güruhu, ülkenin belli yıllarda adeta “fabrika ayarları”na dönmesini sağlayan darbeleri yapmayı da kendisi için önemli bir vazife saymaktadır.

bir-oze-donus-tarihi-olarak-15-temmuz-6367 krizi aslında ülke insanının askeri aktivasyonlardan en son ve en belirgin şekilde zarar gördüğünün işareti olmuştur. Daha sonra görülmüştür ki, cuntayla beraber hareket eden hâkim, savcı ve siyasetçi güruhu adeta tarihin çöp sepetine atılmıştır.

27 Nisan e-muhtırası karşısında dönemin AK Parti hükümetinin daha sert ve omurgalı dik duruşu, halkın nazarında büyük bir beğeni kazanmış, bundan sonraki politika yapıcılarının siyasi çözümlerden yana tavır takınacaklarının işaretini vermiştir.

Bir gece vakti masum insanların üzerine yapılan bazı saldırılara önce anlam verilememiştir. Ancak zaman geçtikçe rengi, şekli, içeriği anlaşılan bir saldırı bütün çıplaklığıyla gün yüzüne çıkmıştır. Bir taraftan uçaklar gökyüzünde kulakları sağır edercesine uçuyor, bir taraftan tanklar sokaklarda araç, insan, ağaç, kaldırım demeden ilerliyordu. Darbe ontolojisi aslında Türkiye’nin pek de fazla yabancı olmadığı bir kavramdı. Hani eğer darbe ise bu yapılanlar, insanımızın bir nevi alışkın olduğu bir şeydi.

15 Temmuz gecesindeki TRT bildirisi, bütün yaşananların bir darbe olduğunu, “Yurtta Sulh Konseyi”nin ülke yönetimine el koymaya çalıştı- ğını göstermektedir. Böyle bir sunum, klasik darbe söylemine uygun bir sunumdur. Bir taraftan televizyonlar her şeyi canlı yayın olarak verirken bir taraftan da büyük köprüler kapanıyor, medya aygıtları ele geçirilmeye çalışılıyor, Türksat gibi stratejik mekânlar darbede kullanılmak isteniyordu.

Ne Anlamalıyız? Darbeye, “darbe” denilmesini istemeyen bir gruba karşı “Bu bir darbedir!” diye haykırmak gerekmektedir. Darbeye bir tiyatro olarak yaklaşan kesim, zaten demokrasiyi de ülke için sadece halkın uyutulması için aktivasyonu muhterem bir kavram olarak görmektedir. Onlara göre “demokrasinin kendisi de zaten bir oyundan ibarettir ve memleket seçim meydanlarına göre yönetilmemektedir. Meydan konuşmaları sadece bir rolden ibarettir. Olması gereken ise devletin âlî menfaatleridir. Bu yüzden halkın anlamadığı ilişkiler örüntüsü asıl olarak devleti devlet yapan unsurlardır ve bunlar her şeyin üstünde tutulmalıdır. Halkın bu örüntüleri anlamasına, görmesine de gerek yoktur.”

Darbe Girişimi Neden Başarılı Olmadı?

15 Temmuz darbe girişiminin başarılı olması için yeteri kadar bir zemin söz konusu değildir. 12 Eylül, 27 Mayıs askerî darbelerine bakıldığında aslında darbe için uygun bir zeminin oluşturuldu- ğu görülmektedir. 12 Eylül darbesinin başarılı olmasının temelinde sağ-sol çatışmalarının memleket sathında tezahür ediyor olması yatmaktadır. Sabah evinden çıkan; oğluyla, eşiyle, babasıyla vedalaşan ve eve varıp varmayacağı şüpheli bir oğul, baba, eş profili ile karşı karşıya kalan bütün bir toplum, 12 Eylül darbesi olduğunda tavrını askerden yana koymuştur. Ve bu darbe denebilir ki, kartların yeniden dağıtılmasını, rollerin yeniden paylaşılmasını sağlamıştır.

28 Şubat postmodern darbesinde Türkiye’nin siyasî lider kadrosu darbeyi sineye çekmek zorunda kalmıştır. Erbakan hükümetinin kurulmasından ancak kısa bir süre sonrasına kadar dayanabilen devletin “bekçi”liğine soyunmuş olan zevat, Demirel faktörüyle işbirliği yaparak gerçekleştirdikleri darbede başarılı olmuşlardır. O dönemde Türkiye’deki mevcut siyasi aktörler, askerin çok hafif sertlikteki tavrı karşısında bile pozisyonlarını kaybetmişlerdir.

Bugün darbecilerin belki de en fazla medet umduğu sorunların başında Kürt Sorunu gelmektedir. 2016 yılı boyunca Kürt Bölgelerinde gerçekleştirilen katliamların temel sebebi darbe zeminini oluşturmak için büyükşehirlerde sansasyonel büyük halk eylemleri gerçekleştirmektir. Roboski ve Suruç katliamları başta olmak üzere bölgede gerçekleştirilen bütün zulüm operasyonlarının temel amacı, halkın sokak eylemlerine çekilmesini sağlamaktır. Aslında bekledikleri temel eylem şekli, “Kobani Eylemleri” tarzında bir eylemselliktir. Ama Kürt halkının bütün bu zulüm düzeneklerine ve bazen de terör örgütlerinin tüm zorlamalarına rağmen sokağa çıkmaması, halkın bu işin içinde bir bit yeniği var şeklinde bir yaklaşım sergilemesine sebep olmuştur.

bir-oze-donus-tarihi-olarak-15-temmuz-5Hükümetin yürüttüğü faaliyetler, ülkedeki araç sayısı, iletişim kolaylığı, eskiye oranla maaşların yüksekliği, işsizlik oranlarının düşüklüğü, sosyal yardımlar, köprüler, havaalanları, yollar, okullar, üniversiteler, hastaneler, sağlık ve eğitim sistemindeki değişim, dönüşüm gibi birçok alanda hayata geçirdiği ve halkın bizzat şahit olduğu somut hizmetler, 17-25 Aralık operasyonlarının en temel argümanı olan “yolsuzluk-hırsızlık” kavramlarını gölgede bırakmıştır. Yani halk, FETÖ’nün kendisinden beklediği tepkiyi vermemiştir. Hükü- metin yapmış olduğu dev yatırımlara ek olarak iktidarın sorunların üzerine giderek onları çözme becerisini gösterme gayreti, halkı mevcut iktidara gün geçtikçe daha fazla yaklaştırmıştır.

Bu darbenin başarılı olmamasının bir diğer sebebi de “Erdoğan Faktörü” olarak zikredilebilir. Erdo- ğan’nın kişiliği, siyasi tecrübesi/başarısı, duruşu, kriz anlarında aldığı kararların başarılı olması gibi sebeplerden dolayı darbe teşebbüsünde halk kenetlenmiş darbeye karşı yekvücut olmuştur.

bir-oze-donus-tarihi-olarak-15-temmuz-7İslâm ülkelerinin içinde bulunduğu krizler: Darbe sonrasında her kesimden, her ırktan, mezhepten insanın adeta darbeye karşı bir araya gelip kenetlenmesi, İslâm ülkelerinin uzun bir süreden beridir içinde bulunmuş olduğu krizlerin halk tarafından iyi okunduğunu ve algılandığını göstermektedir. Klikler kendi mahallelerinde durmak, pozisyon almak yerine ana meydanlara çıkmayı, bir araya gelmeyi, vahdeti gerçekleştirmeyi tercih etmişlerdir. Bu tavır, bu topraklarda yaşayan her kesimden insanın aslında kendine has/orijinal bir tavrı olarak tarihe geçmiştir.

Paralel Yapı-Hizmet-FETÖ/PDY

Bu oluşumun İslâm ümmetine bıraktığı akidevî yıkıntıyı, çöküntüyü ulemanın tenkidine havale ediyorum. Burada bu yapının son çırpınışlarını gerçekleştirirken kustuğu kesif ifrazat, sokaktaki gündelik hayatını yaşayan Müslüman bir bireyin nefretini kazanması için yeterlidir.

15 Temmuz Bir Öze Dönüş mü?

Resmen Tanzimatla başlayan Batı serüveninin bugün sonuna gelmiş olabilir miyiz? Yarım yüzyıllık Avrupa Birliği üyeliği hülyasının fiyasko ile sonuçlanması, Türkiye’nin üye olduğu uluslararası kurumların Türkiye’nin önünü açan değil resmen önünü tıkayan kurumlar haline gelmesi, bugün Türkiye’yi belki de yeni ve ciddi bir karar alma noktasına getirmiştir. Türkiye ya kendi kabuğunu kıracak ya da içi kof, kendi sınırlarıyla yetinme noktasına gelecek bir ülke haline gelecektir. Tarihin merkezinde duran bir geçmişe sahip olan Anadolu coğrafyası, uzun yıllar tarihe yön verme pozisyonunu sürdürürken yaşamış olduğu iç ve dış -gerçekten baş döndürücü- badirelerden sonra bu noktaya gelmiştir. Tarihin merkezinde olmak, asırlar boyunca o güce ve kabiliyete sahip olmasa bile insanlık nezdinde Türkiye’ye apayrı bir saygınlık kazandırmıştır. Bu saygınlığın gerçekten farklı sebepleri olabilir. Bugün Endonezya’dan Fas’a; Pakistan’dan Kosova’ya kadar birçok ülkede yaşayan Müslümanların Türkiye’den manevi olarak bir beklenti içinde olmasının sebepleri aynı sebeplerdir. Batı’nın bugün Truva atı olarak FETÖ’yü kullanmasının temelinde bu gerçeği de dikkate almak gerekir.

Daha bir asır evvel Müslümanlar, halifenin çağrısıyla kutsal cihada çıkmış, yollara düşmüş, Çanakkale’ye, Trablusgarb’a, İstanbul’a, Balkanlara kadar gelmiştir. Anadolu insanı, bu tarihi gerçekliğin farkındadır. Bu farkındalık onu sürekli olarak çevresine karşı duyarlı hale getirmiştir. Türkiye’nin son zamanlarda daha da belirginleşmiş olan İslam ümmetine ve bütün insanlığa elini uzatmasının ve bütün mazlum toplumlara kulak vermesinin temelinde üzerinde yaşadığı toprakların tarih boyunca üstlenmiş olduğu kritik insani sorumluluklar yatmaktadır.

İnsanlık tarihi, kendi serüveni içinde nice tecavüze, ihanete, işgale maruz kalmıştır. Ama son olarak 15 Temmuzda yaşamış olduğu tecrübeyi belki de ilk kez tecrübe etmektedir. Bu minvalde devasa ve sinsice örgütlenme modeliyle böyle bir işgale hiçbir ülkenin maruz kalmadığını düşünmekteyiz. Burada 40 yıl boyunca diyalog, hoş görü, hizmet, muhabbet gibi masum kavramların arkasına gizlenerek sinsi faaliyetlerini gerçekleştiren bir örgütten bahsediyoruz. Bu örgütün neden bu kadar beklediğini birileri merak edebilir. Olgunlaşmadan meyvenin koparılması düşüncesi, hiyerarşik olarak örgütün sabırlı davranmasını sağlamıştır. 17-25 Aralıktaki sabırsızlık ve acelecilik, bu örgütü halk nezdinde gayrı meşru hale getirmiştir. Bu yapı, önceden özellikle öğrenci ve yardım kavramları ile ön plana çıkmıştır. Daha sonra ise bir anda birçok sınavda soruları çalmak, haksız kadrolaşmayı gerçekleştirmek, mahrem kaset ve videolarla şantaj yapmak gibi eylemler gerçekleştirmiştir. Bütün bunlardan ötürü bu örgüt, gayrı meşru olarak algılanmaya başlanmıştır.

Bu yapıya yönelik olarak hükümet tarafından yapılan bazı operasyonlarda yeteri nitelikte ve nicelikte tepki gösteren, sokağa çıkan, meydanları dolduran bir halk kesiminin olmaması, hükümetin bu yapının üzerine giderken daha cesaretli adımlar atmasını sağlamıştır. Kaset skandallarıyla Türkiye’nin en büyük iki muhalefet partisinin de pasif tepkisini çeken bu örgüt, zor zamanında bu partilerden beklediği desteği alamamıştır. Dolayı- sıyla her kesime savaş ilan etmiş olan bu örgüt, partilerin genel merkezlerinin desteğini alma yerine bu partilere sızdırmış olduğu kripto unsurların desteğiyle yetinmek zorunda kalmıştır.

bir-oze-donus-tarihi-olarak-15-temmuz-2Yeni Bir Darbe Gelebilir mi?

Türkiye’nin yaşamış olduğu 15 Temmuz tecrübesi, onun böyle bir tecrübeyi sadece bir kere değil, binlerce defa yaşayabileceğini göstermektedir. Bugün yaşananlar, devlet mekanizmasının çeşitli kademelerinde pasif halde duran kripto unsurların, zamanı geldiğinde aktif hale geçebileceğini, yeni bir saldırı yapabileceğini, Truva atlarının ya da Brütüslerin her zaman varlıklarını idame ettirme potansiyeline sahip olabileceğini göstermektedir.

Kutsallaştırılan kurumlara, yapılanmalara sahip olma fetişizmi, bugün birçok kişiyi bir noktadan sonra sapkınlık noktasına getirmektedir. Kavramsal olarak içi boşaltılmış cemaat, tarikat, okul, kurs, işyeri zincirleri; “bu sapkınlığı, sırati mustakimden çıkma potansiyelini” sürekli diri tutmaktadır.

İslâmi organizasyonlar içindeki kutsallaştırmalar, sıra dışı-olağanüstü değerlendirmeler, lider fetişizmi, yapı ya da hiyerarşik düzen bekçiliği gibi tanımlamalar olduğu sürece darbe tehlikesi sürekli devam edecektir.

Bugün tespit edilemeyen darbe unsurlarının Tayyip Erdoğan’ın siyaset sahnesinden çekilmesinden sonra yerine gelen yeni liderler tarafından tespit edilmesi ya da bu unsurlarla mücadele etmesi bir hayli zor olacaktır. Bu mücadelenin merdivenaltı, kayıtdışı bir terör örgütüne karşı sürdürülmesi için epeyce dirençli ve kararlı kadroların görev yapması gerekmektedir.

bir-oze-donus-tarihi-olarak-15-temmuz-3Burada unutulmaması gereken en önemli şey, darbe korkusuyla yaşamaktan ziyade darbe gerçekleştiğinde ortaya koyacağımız davranış şekilleridir. Ya onurla, şerefle, izzetle yaşamayı tercih edeceğiz, ya da bütün bunları yitirmiş bir halde köleliği, esareti yaşayacağız. Burada nasıl bir tercihte bulunacağımız, en gerçek haliyle geleceğimizi şekillendirecektir.

Darbelere Direnirken Vahdeti Aralamak

15 Temmuz direnişi, bu ülke insanının topyekûn olarak emperyalizme, zulme, dayatmalara, kültürel erozyonlara, ihanete, sömürüye Batı’ya ve en önemlisi Amerika’ya karşı gelme operasyonudur. Bu bir ayağa kalkıştır. Bu bir direniştir. Bu bir şahlanıştır. Bu şahlanış, yüzyılı aşkın bir süredir bitkisel hayata girmiş olan bir coğrafyanın öze dönüş hareketidir. Bu darbeye karşı gerçekleşen kahramanca ve şereflice tavır, halkın kendi bünyesine yerleşmiş olan virüs ve ifrazatı kendi bünyesinden atma çabasıdır. Bu yüzden bu direniş mutlaka önemsenmelidir.

Onlar kendilerince plan yapmışlardır. Allah, ona hamd olsun ki, bir İslâm ülkesinin daha Suriyeleş- mesine, Mısırlaşmasına müsaade etmemiştir. Bu planı onların başlarına çalmıştır. Türkiye, İslâm coğrafyası için bir kaledir. Bu kalenin düşmemesi gerekmektedir. Şimdi zaman, kendi içindeki Kürt meselesi başta olmak üzere toplumsal kronik büyük sorunlarını barışçıl, hakkaniyetli ve adil yöntemlerle çözme zamanıdır. Kendi içindeki “vahdet”i gerçekleştiren bir Türkiye, dünyaya birçok şey söyleyecek ve ikiyüzlü Batı’nın kâbusu haline gelecektir.

Dr. Adnan OKTAY

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?