Hocam, “Emperyalizm Oyunları” kitabınız ilk olarak 1990 yılında yayımlandı. Şimdi yeni baskısı Nida Yayınları tarafından yapıldı. Neden böyle bir kitap yazma gereği duydunuz?
Ben gazetecilik alanında çalışmalara fiili olarak 1984 yılında başladım. O tarihte ilk olarak İslâm mecmuasının Dış Haberler sorumlusu olarak görev yapmaya başladım. Bu görevim gereği İslâm dünyasındaki gelişmeleri takip ediyor ve haber yapıyordum. Fakat haber yaptığım konularla ilgili kaynakları da bir yandan arşivliyordum.
İslâm mecmuası aylık bir yayın organı olduğundan ve İslâm dünyasındaki gelişmelere ayrılan kısım sadece birkaç sayfadan ibaret olduğundan gelişmelerden seçmeler yaparak bir kısmıyla ilgili bilgileri aktarıyordum. Ama ben yine dikkatimi çeken daha başka gelişmelerle ilgili bilgi ve dokümanları da arşivliyordum.
Sonra haftalık Vahdet gazetesinin dış haberler kısmını hazırlama görevi de bana verildi. Bu görevimi de söz konusu bilgi arşivimi genişletmekte değerlendirdim. Dokümanları konularına göre kategorilere ayırdım ve İslâm dünyasındaki gelişmeleri küresel emperyalizmin politikaları çerçevesinde bir değerlendirmeye tabi tutmak gerektiği kanaati hâsıl oldu.
Bu kanaatim doğrultusunda seçtiğim dokümanları ve bu dokümanlarda üzerinde durulan gelişmeleri kategorik başlıklar dairesinde bir değerlendirmeye tabii tuttum. Böylece o bilgilere kendi yorumlarımı da eklemiş oldum ve bunları kitaplaştırmayı faydalı buldum.
Yani söz konusu kitabın ilk şekli belli bir kitap hazırlama amacıyla yapılan özel çalışma ve araştırmanın ürünü değil mesleğim gereği yaptığım haber çalışmalarından kalıcı olduğunu düşündüğüm bilgilere yorumlar ekleme suretiyle ortaya çıkmış bir çalışmadır ve en az altı yıllık çalışmanın ürünüdür.
Bu ürünün kitap olarak yayınlanmasında Seha Neşriyat o zaman yardımcı olmuştu ve kitap çok beğenilmişti. O yüzden birinci baskıda yedi bin adet basıldığı halde kısa sürede bitti ve ikinci baskısı yapıldı. Fakat ikinci baskıdan sonra Seha Neşriyat’ın ekonomik sıkıntıları sebebiyle hatırladığım kadarıyla sadece üçüncü baskısı yapılabildi ve sonra durdu.
Aradan geçen 25 yıl neticesinde, kitapta her hangi bir değişiklik oldu mu? Olduysa ne gibi değişiklikler oldu?
Bundan önceki şeklinin son baskısının yapılmasının üzerinden yirmi yıldan fazla zaman geçtikten sonra Nida Neşriyat’ın bir dönem editörlüğünü yapan şimdi de Davet ve Kardeşlik Vakfı’nın genel başkanlığı görevini yürüten Recep Songül kardeşimiz bu kitabın yeniden yayınlanmasının faydalı olacağını söyledi. Ben de son baskısı 1993’te yapılmış olan bu kitabı o şekliyle yeniden basmanın uygun olmayacağını, tekrar bir gözden geçirmek, düzeltmeler ve eklemeler yapmak gerektiğini söyledim. Recep Songül hoca da bana bunu teklif etti ve Nida Yayınları adına yayınlayabileceklerini söyledi. Ben de bir yıla yakın bir süre çalışma yaparak bazı eklemelerle birlikte yeniden hazırladım. Böylece kitap yüzde elli oranında genişlemiş oldu.
Kitaba özellikle, ilk baskısının üzerinden geçen ve senin de ifade ettiğin üzere yaklaşık çeyrek asra yakın zaman dilimine tekabül eden dönem içinde yaşanan gelişmelerden bazı seçmeler ekledim. Emperyalist politikalarla ilgili örneklendirmelere bu zaman dilimi içinde yaşanan gelişmelerden de bazı eklemeler yaptım.
Bilindiği üzere bu zaman dilimi içinde İslam coğrafyasında oldukça önemli gelişmeler yaşandı.
Sizin de bildiğiniz gibi İslam topraklarında diktatörlük hâkim, zaman zaman diktatörlerin nöbet değişimi oluyor, falanca gidiyor, filanca geliyor. Sizin kitabın giriş bölümünde, şöyle bir soru var: İslam ülkelerini kim yönetiyor?
Aslında meselenin özünde de bu soru ve sorun yer almaktadır. Bu bir bakıma hapishane yönetimiyle gardiyan arasındaki farka benzer. Gardiyanlar kendilerini güçlü görürler. Onlarla doğrudan muhatap olan mahkûmlar da karşılarındaki güç olarak gardiyanları görürler. Fakat onların güçleri mahkûmlara karşıdır. Hapishane yönetimiyle karşı karşıya kaldıklarında acziyetleri ortaya çıkar. Ama mahkûmlar, hapishane yönetimiyle doğrudan muhatap olmadıklarından bu acziyete şahit olmazlar. Şahit olmaları da istenmez. Çünkü gardiyanların her zaman onlara karşı güçlü görülmelerine ihtiyaç vardır.
İslâm coğrafyasında da özellikle dikta rejimleriyle yönetilen ülkelerde diktatörler küresel emperyalizmin gardiyanlarıdır. Ama onların her zaman güçlü görülmelerine ihtiyaç vardır. O yüzden emperyalizmin onların kendileri karşısındaki acziyetlerini zaman zaman kısmen açığa çıkarsalar da tümüyle kendilerinin hizmetçileri olduklarının bilinmesini de istemezler. Bu yönlerinin biraz gölgede kalmasına ihtiyaç duyulur.
Emperyalizm Müslümanların ihtilaflarından istifade ediyor mu?
Küresel emperyalizmin Müslümanları zayıf düşürmede en çok kullandığı araç fitnedir. Bu, tarihten beri böyledir. Bugün İslâm âleminin zayıf durumda olmasının sebebi de zaten bölünmüşlüğüdür. Biz Allah’ın izniyle yazılarımızda da kitaplarımızda da bu konu üzerinde yoğun bir şekilde de durmaya çalıştık. “Emperyalizmin Oyunları” adlı kitabımızda da bu yöndeki politikalarından, bu politikaların uygulanış şekillerinden ve çıkardığı sonuçlardan muhtelif örnekleriyle söz etik.
Kitap içerisinde önemli konular var. Gözüme çarpan bir konuda, yıpratma politikası… Yıpratma politikası nasıl oluyor, bize bu konuda bilgi verir misiniz?
Yıpratma politikası ile kastettiğimiz bir siyasi hareketin siyasi iktidarı ele alıp da gücü ele alamaması durumudur. İslâm coğrafyasında özellikle İslâmî kimliğe sahip hareketlerin yükselişlerini önlemek için bu politikadan birçok kez yararlanılmıştır.
Yetki ve sorumluluğu elde edip de sorumluluğunun gereğini yerine getirmeye yetecek kadar güç elde edemeyen siyasi hareketlerin yükseliş trendleri tersine döner. Çünkü kendi halklarına vaat ettiklerini veremezler. Zayıf ve yetersiz kaldıkları gözlemlenir. Bu da halkların onlara olan güvenlerini kaybetmesi sonucunu doğurur.
Bundan dolayı siyasi iktidarı elde etmede önemli olan sınırlı bir yetkiye sahip olmak ve bu yetkiye dayalı olarak sorumluluğu yüklenmek değil sorumluluğun gereğini yerine getirmeye yetecek kadar gücü elde edebilmektir.
Küresel emperyalizm bu konuda kontrolü kaybetmemek için bir küresel ağ oluşturmuştur. Bu küresel ağı aşabilmek için de güçleri birleştirmeye ihtiyaç var. Biraz önceki soruya verdiğimiz cevapta üzerinde durduğumuz ihtilaf ve bölünmüşlük halinin neden olduğu manzara da burada küresel emperyalizmin kurduğu ağın işine yaramaktadır.
Küresel emperyalizm, kurduğu ağın ve ördüğü duvarların aşılmasını engelleyebilmek için güçleri parçalamış ve bunların birbirleriyle irtibatlarını, bütünleşmelerini engelleyecek araçlar geliştirmiştir. Bugün bu ağın aşılabilmesi için güçlerin birleştirilmesine ihtiyaç var.
Emperyalizmin adam satın alma politikasını nasıl gerçekleştiriyor?
Bağdat’ın Moğollar tarafından ele geçirilmesinde zamanın bilim adamlarından Nasıruddin Et-Tusi’nin büyük payı olduğu tarihî kaynaklara geçmiştir. Bunun tarihteki örnekleri çoktur.
İnsanların çeşitli acziyetleri vardır. Bazıları makama, bazıları servete, bazıları zevklerini yaşamaya, bazıları şöhrete düşkün olurlar. Kendilerini çeken acziyetleri onları zamanla ilkesizleştirir ve ahlâki değerlerini de kaybederler. Bunun için arzularının kendilerine sunulması karşılığında kendi devletlerine, halklarına ve üstlerindeki yönetimlere ihanet etmekten çekinmezler.
Emperyalist politikalarda bu acziyetler çok önemsenir. İlkesiz oldukları tespit edilen insanların nelere düşkün olduklarını tespit eder ve bunları kendilerine sunar veya vadederler. Karşılığında da ihanet satın alırlar.
Biz kitabımızda bu politikadan da ayrıntılı bir şekilde söz ettik ve bazı örnekler üzerinde durduk. Fakat şunu da ifade edelim ki ihanet edenlerin ihanetleri genellikle karanlıkta kalmıştır. Çünkü emperyalizm bir yerde gücü alırsa bunun için kendilerine yardım edenleri bayraklaştırır. Üstelik onları kendilerine yardım ettikleri için değil çoğu zaman halklarının kahramanı olarak öne çıkarabilir. O yüzden yerine göre emperyalizme karşı tavır koymuş gibi kahramanlaştırılmış olmaları da mümkündür. Dolayısıyla bu alanda akla karayı birbirinden ayırmak çok zordur. Bu sebeple biz bu konuda örneklerden çok politika ve stratejilere ağırlık verdik.
Ama kimin ihanet ettiği kimin de gerçekten kahraman olduğu hakkında hızlı hüküm vermekten de çekinmek doğru bilgiye ulaşmak için biraz çaba sarf etmek gerekir. Aksi takdirde haksızlık etme veya içi boş bir balonu çok büyük bir güç olarak görme hatasına düşmemiz mümkündür.
Emperyalistlerin tahrik politikası nasıl oluyor, bunun günümüzde örnekleri var mı?
Tahrik ile provokasyon genellikle birbirine karıştırılır. Fakat bu ikisi birbirinden farklıdır. Biz kitabımızda bu iki kategoriye giren uygulamalardan ayrı ayrı söz ettik. Provokasyon içten tahrik dıştan kontrol edilir. Okuyucularımız kitaptaki örneklerini okuduklarında aradaki farkları daha belirgin bir şekilde göreceklerdir.
Bu politikalar elbette günümüzde de devam ediyor. Fakat yerine göre bu politikalar bazı kesimler tarafından tepkisizlik, duyarsızlık için gerekçe olarak kullanılabiliyor. Bu da yanlış bir tutumdur. O yüzden dengeleri iyi ayarlamak gerekiyor. Bunun yapılabilmesi için politikaların iyi tanınması gerekir. Kitabımızdaki bilgilerin bu açıdan faydalı olacağını düşünüyoruz.
Kitapta ilginç konular olduğunu söylemiştim. Örneğin “münafık neşriyat”; münafık neşriyat nasıl oluyor bunu biraz bize açar mısınız?
Aslında bizim bu başlık altında üzerinde durduğumuz politika kitabın ilk baskılarının yayınlanmasından sonra özellikle Türkiye’de çok değişik örnekleriyle karşımıza çıktı. Bu tür neşriyatın amacı zihinleri bulandırmak; bir yandan yanlış bilgileri zihinlere enjekte etmek bir yandan da doğru bilgiler hakkında kafalarda çeşitli tereddütler oluşturmaktır.
Günümüzde bilgilenme araçları çok arttı ve gelişti. Ama bunun bir olumsuz yanı da var. O da bilgi kirliliğidir. Doğru bilgilerle yanlış bilgiler ve yorumlar iyice iç içe geçti. Eskiden pirincin içindeki taşları seçip ayıklamak gerekiyordu. Günümüzde ise taşın içindeki pirinçleri seçmek gerekiyor. Çünkü bilgi miktarı çok ama doğru ve güvenilir bilgileri bulup öne çıkarabilmek için bayağı yorulmak gerekiyor. Bu konuda yalan üretme mekanizmalarının ürettiği bilgiler tüm kaynaklar tarafından piyasaya sürüldüğünden kaynaklar konusunda da kendimizi rahat hissedemiyoruz. Bu sebeple münafık neşriyatı, kirli bilgiyi çok iyi tanımaya ihtiyacımız var. Bu konudaki stratejiler hakkında bilgilerin ve yöntemlerin de işe yarayacağını düşünüyoruz.
Peki, hocam günümüzde emperyalist zulümlerinden Müslümanlar nasıl kurtulabilirler?
Bu konuda üç şeye dikkat etmek gerekir. Birincisi emperyalistlerin politikalarını iyi tanımak. İkincisi kendi inancımızı ve dinimizi iyi tanımak. Üçüncüsü de söz konusu politikalar karşısında kendi inancımızın gereklerini yerine getirmek için kendi aramızda güç birliği oluşturmak. Bu üçünü iyi başardığımızda Müslümanların bugün birbirlerine karşı kullandıkları taşları emperyalist güçlere çevireceklerine ve başarılı olacaklarına inanıyorum. Son olarak emperyalizm oyunları ile ilgili neler söylemek istersiniz. Küresel güçlerin ve onlarla işbirliği içindeki uzaktan kumandalı yönetimlerin uygulamalarıyla ilgili yorumlar ve tespitler yerine göre ”komplo teorileri” olarak niteleniyor. Son dönemde bu kavramın çok yaygınlaşması sebebiyle emperyalist politikalarla ilgili tespit ve yorumların birçoğuna şüpheci bir şekilde yaklaşıldığını söyleyebiliriz. Fakat komplo teorileri adından da anlaşılacağı üzere birer kuramdan ibarettir ve herhangi bir politikanın üzerindeki örtüyü kaldırarak onun görülmesini iddia etse de varsayımlarla konuşur.
Bu çalışmamızda yaptığımız yorum ve tespitler komplo teorileri değildir. Yaşanmış hadiselerden ve gelişmelerden söz ederek politikaları ve stratejileri izah etmeye çalıştık. Yerine göre üzerinde durduğumuz hadiselerin ayrıntısına girdik. Sonra bu olaylara ve gelişmelerde kendini gösteren politikaların ve stratejilerin tanınması için bağlantıları açığa çıkarmaya ve elimizden geldiğince doğrulara ulaşmaya çalıştık. Yüzde yüz isabet ettiğini kimse iddia edemez. Ama açığa çıkardığımızı düşündüğümüz doğruların da küresel emperyalizmin tanınmasında okuyucularımızın işine yarayacağını umuyoruz.
Gazeteci Yazar Ahmet Varol’un Nida Yayıncılık’tan çıkan, “Emperyalizmin Oyunları” kitabı çerçevesinde, Ortadoğu’da oynanan oyunları konuştuk. Varol, “Küresel emperyalizmin Müslümanları zayıf düşürmede en çok kullandığı araç fitnedir. Bu, tarihten beri böyledir” dedi.