İnsanlık bir arayış içerisindedir. Özellikle son birkaç asırda insanlara dinden uzaklaşılması gerektiği, dinlerin afyon gibi uyuşturucu olma özelliğinin olması, özgürlüklerin (!) önündeki en büyük engel olduğu fikri yoğun bir şekilde empoze edilmektedir. İnsanlığı dinden uzaklaştırma fikri beraberinde bazı hastalıklara neden oldu. Ruhi bunalımlar, dinin yerini dolduracak inanma güdüsünün arayışa girmesi, karşılık bulamayınca da meydana gelen intiharlar aldı başını gidiyor. Ruhsal boşluklar insanlığı farklı arayışlara yönlendirdi. İnsanlık maddi anlamda güçlenince manevi gücü de elde edeceği vehmine kapıldı ve kapitalizmin kölesi haline geldi. Toplumsal bunalımlar, birlikte yaşama kültürünün kaybolması, aile ve neslin bozulması da ayrı bir hastalık haline dönüştü. Bununla birlikte sosyalizm, komünizm, liberalizm, faşizm, anarşizm, narsisizm, deizm, teizm, ateizm, feminizm, fanatizm, egoizm, erotizm, satanizm, birçok -izm ortaya çıktı ki bunlar da bunalımlara çare olamadı.
İslam fıtrat dinidir, İslam madde ile mana arasında dengeyi en iyi sağlayan dindir, İslam hayatın kendisidir. İnsanlık; dünya hayatının yorgunluğunun, bitkinliğinin, yalnız yaşama korkusunun ve tedirginliğinin ancak İslam ile üstesinden gelinebilecek bir durum olduğunu yavaş yavaş görmektedir. İslam, insanlık için hem dünyevi hem de uhrevi kurtuluş yoludur. Rebi b. Amir’in dediği gibi insanların; insanlara kulluğundan Allah’a kulluğa, dünyanın darlığından ahiretin genişliğine, batıl dinlerin zulmünden İslam’ın adaletine ihtiyacı var. Fıtratı bozulmamış, temiz kalmış ya da tekrar insan fıtratı üzerine yaşamak isteyen insanlar İslam ile şerefleniyor. Bundan dolayıdır ki dünyanın hemen her yerinde ve özellikle Batı’da İslam’a yöneliş hız kazanmıştır. Kur’an-ı Kerim’in tabiriyle insanlık fevç fevç İslam’a yönelmektedir. Çünkü batıl inanç ve sistemlerin sunduğu yaşam biçimi insan fıtratına aykırıdır.
Konuyu daha somut hale getirmek için Adem Özköse’nin hazırlayıp istifademize sunduğu Cennete Otostop adlı eserinden hidayete ermiş insanların örneklerini alıntılayacağım.
Kitabın geneline baktığımız zaman Afrika’dan Avrupa’ya, Asya’dan Amerika’ya, Uzak Doğu’ya kadar birçok insanın hidayet bulduğunu ve bu insanların birçok insanın hidayetine vesile olduğunu görmekteyiz. Hidayet bulan insanlar sıradan insanlar değil, eğitimli, üniversite okumuş, zengin kesimden hatta papazlık ve misyonerlik yapanların da olduğu geniş yelpazeli bir görüntü. Bu yelpazeden birkaç örnek sunacağım. Amacımız, İslam’ın yayıldığını göstermektir. Onun için daha çok bu minvalde alıntı yapmaya çalışacağım.
İlk örneğimiz Venezuellalı Marcos. Marcos, ismini değiştirmemiş ve nedenini de şu şekilde açıklıyor: Bir Müslümanın ismi kötü bir anlam taşımıyorsa değiştirmek zorunda olmadığını öğrendim. Marcos “iyi adam” anlamına geliyor ve Latin Amerika’da yaygın olarak kullanılan bir isim. İslam’ı öğrenip Latin Amerika’ya döndüğümde insanların kendilerine yabancı olan bir isme sahip değil; iyi bildikleri bir isme sahip insanı daha çok dinleyeceklerini düşünüyorum. Bu da benim hem Venezuella hem de Latin Amerika’daki diğer ülkelerde davet ve tebliğ yapmamı daha kolaylaştıracak.” Kendisinin mescidde Müslümanlarla karşılaştığını ve bu Müslümanlardan Latin Amerikalı olanların da olduğunu gördüğünü, İslam’ın sadece Araplara ait olmadığını gördüğünü söylüyor.
Bir diğeri ise satanist iken İslam ile şereflenen Wendie Zantman. “Satanist olduktan sonra zamanla insanlığımı yitirip başka bir şeye dönüşmeye başladığımı fark ettim. Hayatımda hiçbir kural, hiçbir değer ve sınır kalmamıştı. Dinlerin, toplumun, geleneklerin kurallarından tamamen uzaklaşıp özgür olmayı umarken adeta şeytanın ve nefsimizin köleleri olmuştuk. Yıllar geçtikçe içimdeki çaresizlik daha da artıyordu.” diyor ve hidayet öyküsünü anlatıyor. İnsanların İslam’a ne kadar muhtaç olduğu Wendie Zantman’ın açıklamalarından yeterince anlaşılıyor.
Bunlardan birisi Belçikalı Som –Müslüman olunca Bilal adını almış- adlı bir genç. Hayatın gayesini eğlenme, uyuşturucu, özgürce istediğini yapma olarak algılayan bu genç daha sonra hidayet bulmuş ve hayatın asıl gayesine ermiş ve kendisi gibi mühtedi olan bir kızla evlenmiş. Avrupa’da medyada İslam aleyhindeki propagandaya rağmen İslam’ın buralarda rağbet görmesini şöyle açıklıyor: “Medyadaki haberler ister iyi olsun ister kötü olsun İslam sürekli Batılıların gündeminde. İnsanlar, bu denli gündemde olan bir dini belli bir süre sonra merak etmeye, araştırmaya başlıyor. Araştırma sonucunda insanların çoğu Müslüman oluyor. Çünkü İslam, insanın kendisini keşfedip kendine dönmesidir. Bugün Batılıların en çok ihtiyaç duyduğu şeylerden biri de bu öze, fıtrata dönüştür.”
Biz de biliyoruz ki her şerde bir hayır vardır. Son zamanlarda artarak devam eden Kur’an-ı Kerim yakma olayları var. Bu tür olayları lanetle kınıyoruz; fakat bu tür şeylerin hayra da dönüştüğünü biliyoruz ve görüyoruz.
Müslüman olduktan sonra Ömer adını alan Andrea Lazaro. Ömer, Batı’nın içinde olduğu vahim durumu ve çıkış yolunu şöyle açıklıyor: “Batı insanında büyük bir anlam boşluğu var ve bu boşluk sürekli yeni şeyler denenerek aşılmaya çalışılıyor. Batı’da bugün, felsefi, ahlaki, kişisel ve sosyal tıkanıklık yaşanıyor. Yoğun şekilde intiharlar oluyor, aile kurumu çöküyor, LGBT türü akımlar daha da güçleniyor. Batı bu haliyle içinde bulunduğu durum karşısında bir çıkış ve kurtuluş üretemiyor. Fakat Batı böyle bir kriz ve çaresizlik yaşarken Müslümanlar da garip bir şekilde Batılılaşmak istiyor. Batı’da insan sadece maddeye indirgendi. İnsan hem ruh hem maddedir. İhtiyaç olan, hem ruhun hem maddenin hakkını veren bir inançtır. Bu inancın aynı zamanda hak olması, vahiyden beslenmesi gerekir. İşte İslam tam olarak budur.” Müslüman olduktan sonra kendisi gibi sonradan Müslüman olan İtalyanlarla İslam’ı öğrenip öğrettiklerini, İslam’ı anlatan form siteleri açtıklarını, diğer insanların da Müslüman olması için çaba sarf ettiklerini, İtalya’da Müslüman sayısının artmaya başladığını, devletin de bunu fark ettiğini anlatıyor ve şöyle devam ediyor: “İtalya devleti, İslam’ın İtalyanlar arasında yayılmasını istemiyordu ve zamanla bazı sıkıntılarla karşılaştık.”
Muhammed Süleyman Gurung. Tıpkı yüzlerce Nepalli gibi sonradan Müslüman olan bir kişi. Önceki hayatını ve Müslümanların vazifelerini şöyle anlatıyor: “Bizim yıllarımız şirk içinde geçti ve İslam’ı bulabilmek için bir hayli uğraş verdik. Bu nedenle Müslümanlar sahip oldukları İslam nimetinin kıymetini iyi bilmeliler. Nepal’de insanların İslam’a, Müslüman davetçilere ihtiyacı var. Biz elimizden geldiği kadar İslam’ı anlatıyoruz; fakat bu yeterli olmuyor. Ayrıca dünyadaki bütün Müslümanlar bir olmalılar, tek vücut olarak hareket etmeliler. Çünkü bugün Müslümanların zor durumda olmalarının, sıkıntılar çekmelerinin en büyük sebebi birlik olamamalarıdır. Peygamberimiz, ‘Birbirinizi sevmedikçe iman edemezsiniz. İman etmedikçe de cennete giremezsiniz.’ Diye buyuruyor. Bence her Müslüman bu hadisi sık sık hatırlamalı.” El hak doğru söylüyor Muhammed Süleman Gurung kardeşimiz.
Kitapta hayat ve hidayet hikâyesi anlatılanlardan birisi de 2002 doğumlu Kosta Rikalı Hamza. Anne babası boşandıktan sonra babasıyla yaşamaya başlayan Hamza bir Mısır gezisi sırasında yolları Muhammed Ali Paşa Camisine düşer ve orada yabancı turistler için ücretsiz verilen kitaplardan birini alır. O kitap, Manuel de Jesus Nunez Chavarria’yı Hamza yapar. Kitap ise bir siyer kitabıdır. Hem kendisi Müslüman olmuş hem de babasının Müslüman olmasına vesile olmuş. Bunun için Allah’a hamd ediyor.
Müslüman olmadan önce Jack Van Blom, hidayete erdikten sonra ise Yakup adını alan bir Hollandalı. Kendisi gibi mühtedi olan eşinin öncülük ettiği bir gurup ile İtidal Mescidi’ni kurmuşlar ve kurulduğundan bu yana yüzlerce insanın Müslüman olmasına vesile olmuşlar. Yukarıda hikâyesini anlattığımız Wendie Zantman da İtidal Mescidi’nde Müslüman olmuş. Yakup, Batı insanının içinde bulunduğu buhranı şöyle anlatıyor: “Batı’da insanlar paranın sınırsız özgürlüğün huzur getirmediğini artık fark ediyorlar. Ayrıca Batılıların hayatında tahmin edemeyeceğiniz büyüklükte bir boşluk var. İnsanlar tüm dünyevi imkânlara rağmen hayatı anlamlandıramıyorlar. Bu da her geçen gün daha da büyüyen bir anlam açlığına neden oluyor. Hristiyanlık bu inanç boşluğuna ve inan açlığına cevap veremiyor.” Manevi huzuru Hristiyanlıkta bulamayan Batı’nın maddeye yöneldiğini ve bunun da huzura çare olamadığını söyleyen Yakup sözlerine şöyle devam ediyor: “Bence yeryüzünde yaşayan insanlar arasında İslam’a en çok Batılılar ihtiyaç duyuyor. Çünkü Batı insanı sürekli farklı alanlara savruluyor. Hristiyanlığın dünyayı dışlayan aşırı ruhbanlığından kaçarken bugün modern dünyanın maddeyi, parayı, teknolojiyi tanrılaştıran anlayışını sığınılıyor. Batı’da insanlar modern dönem öncesi Hristiyanlığın ruhbanlığında aradıklarını nasıl bulamadılarsa içinde yaşadığımız dönemde de maddeyi tanrılaştırarak yine aradıklarını bulamadılar. İslam, Batı’ya balans ayarı çekebilir. Yani dünyayı dışlamayan manevi bir hayat ve huzur sunabilir. İslam madde ile maneviyatı dengeleyen bir orta yoldur. Batı işte bu yola ihtiyaç duyuyor.”
Yukarıdaki isimlerin dışında Yunan Victor, İngiliz Latife, Brezilyalı Abdülmecid, Rus Meryem, Kenyalı Davut… gibi daha nice insanlar hidayete ermiş ve asıl dinlerini bulmuşlardır.
Burada da görüyoruz ki insanlık İslam’a aç ve muhtaç. Kendilerine uzatılacak bir ele ihtiyacı var insanlığın. Bu el de İslam davetçilerinin elidir. “Onlar ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler istemeseler de Allah nurunu tamamlayacaktır.” (Saff, 8) Önemli olan bizim bu konudaki katkımızdır. Biz Allah’ın nurunun tamamlanması için ne kadar çaba sarf ediyoruz? Üzerimize düşen görevleri hakkıyla yapıyor muyuz? Sorguya çekildiğimiz zaman bunun cevabını verebilecek miyiz? Allah’ın rızasını kazanmak için Allah yolunda cehd edenlere selam olsun.