Eve bir neşe, bir nimet geldi. Daha doğduğu ilk günden beri bir müjde idi o. Bir kız çocuğu doğdu. Eve ışık saçtı, gülüşüyle herkesi sevindirdi. Efendimiz’in (sav):
‘Kız çocuğunu güzelce terbiye edip, Allahu Teâlâ’nın verdiği nimetlerle bolluk içinde yedirir giydirirse, o kız çocuğu onun için bir bereket olur, cehennemden kurtulup kolayca cennete girmesine vesile olur.’1 buyurduğu gibi, o kız çocuğu cennetin anahtarı oldu. Ailesi cennete bir adım daha yaklaştı. Sonra genç kız oldu, diğerlerinden farklıydı, herkes süslenmeyi öne çıkmayı tercih ederken o iffetiyle öne çıktı, süsünü dışarda yaymadı.
Zaman ilerledi, eğitimini ilk adımdan son adımına kadar sürdüreceğine söz verdi, kendisine bir hedef koydu; ‘Allah’ın rızası kazanan saliha bir kadın olmak.’ “Muminat” grubundan olmak için çok çalıştı. Zaman geçti, evlilik çağı geldi. Mümin kız seçimini dininden yana yaptı ve bir erkeğin dinini tamamladı, tıpkı ailesini cennete yakınlaştırdığı gibi şimdi de eşinin kalesi oldu.
Bir Peygamber’i teselli edebilirdi Müslüman kadın, bir Hacer olup çölde kalabilirdi, evladına miras olarak teslimiyeti bırakıp bir İsmail yetiştirebilirdi. Yaptığı koşuşturmasını herkese örnek olarak bırakabilirdi, yeri gelir feda ederdi tüm ailesini, adı Sümeyye olurdu. Yeri gelir susardı, mudâfasını Rabbi yapardı, adı Meryem olurdu. Yeri gelir sarayları değil Rabbinin rızasını arardı, adı Asiye olurdu. Davasının her adımı için bedel öderdi, adı Zeynep Gazali olurdu. İsimler, renkler değişir ama Müslüman kadının şahsiyeti değişmezdi, tıpkı bir mücevherin hiçbir zaman değerinin eksilmemesi gibi…
Müslüman kadın şimdi hem kendisini hem ailesini hem de çevresini koruyan bir kale olmuştu. Bir çocuk yetiştirse, dünyanın yarısını oluşturacaktı. Anne olunca cennete götüren köprü idi, bizzat cenneti ayağının altında saklamış oldu. Sadece kendisinin değil çevresinin iyiliğini belirleyen mihenk taşı oldu, çünkü Efendimiz (sav);
Sizin hayırlınız, kadınlarına hayırlı olan (iyi davranan)dır.”2 diye buyurmuştu. Güçlü ve zekiydi, yeri gelir çocuk olur neşe saçar ama asla yıpratmazdı. “Müminlerden adamlar vardır ” ayetini duyunca; Rabbim ben de onlardan olur muyum diye ağladı. Yaşlandı Müslüman kadın, yüzündeki her çizgi hayâyı yansıttı. Yaşı ilerledi ama yüzündeki tebessüm eksik olmadı. “Dünya bir meta ve en hayırlı meta saliha kadındır.” buyuran Efendimiz’in (sav) müjdesini taşımıştı.
Artık gidebilirdi özlemini çektiği Rabbine, Firdevs’e ve tüm sevdiklerine… Artık rahat uyuyabilirdi, ancak burada dinleneceğine söz vermişti. Herkesten farklı ama tüm Müslüman kadınlar gibiydi artık… Sonsuzluğa giderken bile ardında hayır bıraktı, hayırla yaşadı, hayrı yaşattı.