Bismillah… Hamd ve senâ âlemlerin rabbi olan Allah’a (cc) mahsustur. O’na hamd eder, O’nu tesbih ederiz. Allah’ın salât ve selamı şükreden kul ve vazifesini hakkı ile yerine getiren elçi Hz. Muhammed’in (s.a.s.), ailesinin, sahabesinin ve onun izinden gidenlerin üzerine olsun. Âmin…
Eylül ayında okula giden çocukları olan aileleri bir telaş sarar. Çeşitli forma ve kıyafetler, defter ve kalemler, çanta ve suluklar, kalemtıraş ve silgiler, yardımcı ders kaynakları… Alınacakların listesi okuldan okula hatta öğretmenden öğretmene değişir. Aileler bunları temin etmek için epey zaman ve bütçe ayırırlar. Bu telaş yaklaşık 2-3 haftalık bir zaman dilimi boyunca yoğun bir şekilde sürer, daha sonra düşük yoğunlukla devam eder. Bu telaş sadece okula giden çocukları olan aileleri sarmıyor, tüm ülkeyi etkiliyor. Çünkü okul dediğimizde; 20 milyon öğrenciyi, 1,2 milyon öğretmeni, 744 bin dersliği, binlerce servis firmalarını vs. içeren bir süreçten söz ediyoruz. 1
Ülkemizde 4+4+4 şeklinde on iki yıllık zorunlu eğitim uygulandığından, çoğu aile bunca çabayı, verilen zamanı, harcanan emeği sorgulamayı akıllarından bile geçirmezler. Ne de olsa zorunlu bir süreçtir. Doğmak ve büyümek gibi her çocuğun içinden zorunlu olarak geçmesi gereken bir cendere olarak algılanıyor. Aslında on iki yıllık zorunlu eğitim için yapılan harcamalar bu eğitim için harcanan zaman yanında son derece değersiz kalır.
Bu yazıda eğitime, okullara dair bazı kanaat, özlem ve dileklerimi ifade etmeye çalışacağım. Yüce Allah’tan bizi doğruya eriştirmesini niyaz ediyorum.
Müslümanların gerilemeye başladıkları 1800’lü yıllardan itibaren Müslüman beldelerde sömürgenin ve daha genel bir deyişle Batı fikir akımlarının hücumları belirginleşmeye başladı. Müslümanların son yönetimi olan Osmanlı İmparatorluğu, son dönemlerinde toprak kaybederek, bilim ve teknolojide geride kalarak fiziki olarak gerilediği gibi insanlarına gerekli maddi ve manevi eğitimi veremeyerek ruhi ve fikri olarak da geri kaldı. Artık Müslüman beldelerdeki insanlar Batı fikir akımlarının direkt hedefi haline gelmiştir. Coğrafyalarımız fiziki işgal altında inlediği gibi beyinlerimiz de manevi işgale ve sömürüye maruz kalmıştır. İslam âlemindeki sömürgecilik faaliyetleri ekonomik talanlara, beşeri katliamlara ve nice sıkıntılara sebebiyet vermiştir ve en yıkıcı etkisini eğitim alanında yapmıştır. Sömürgeciliğin eğitim alanında meydana getirdiği tahribat hiç şüphesiz diğer tüm alanlardan daha sarsıcı ve yıkıcı olmuştur. Sömürgeciliğin başlangıç yıllarında seküler okullar ve müfredatlar dayatıldı, var olan İslamî okullar ve müfredat-yöntemler dışlandı ve eğitim alanında İslamî olan her şeyle savaşıldı. İslam beldelerinin her birinde bu süreç, zamanlaması ve dozu farklılık arz etmekle beraber titiz bir şekilde uygulandı. Örneğin 3 Mart 1924’te kabul ettirilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile seküler Batıcı eğitim halka dayatıldı ve alternatif İslamî eğitim yöntem ve araçlarıyla çetin bir şekilde savaşıldı. Türkiye’nin yakın hafızası bu hususta nice üzücü olaylarla doludur.
Sonuçta içerik, yöntem ve araçlar, amaçlar, başarı göstergeleri/ölçütleri vd. hususlarda bize tamamen yabancı eğitim kuruluşları oluştu. Böylesi kuruluşların bizim bakış açımızla başarılı olması elbette beklenemezdi. Peki, bu okullar Batı bakış açısı ile de başarısız ise biz bunu nasıl yorumlarız? Mezunlarının yeterliliği ve donanımı uygun görülmediğinden doğrudan memur olarak atanamayan veya bir fabrikada işe alınmayan milyonlarca mezun olgusunu nasıl okumalıyız? Yoksa hedef bu muydu? Fıtratından koparılan, kişiliği yozlaştırılan ve böylece hiçbir iyiliğe yaramayan bir birey mi yetiştirilmek istendi?
Okul mu Fabrika mı?
Okullar, eğitim kurumları olarak mı tasarlandı yoksa fabrika olarak mı? Bu sorunun cevabı üzerinde derinlikli bir şekilde düşünmeliyiz. Batıdaki sömürgeci emperyalist güçler kurumsal amaçlarını gerçekleştirmek için iyi yetiştirilmiş memurlara ve sanayilerinin mabetleri mesabesindeki fabrikaları için de işçilere gereksinim duydular. Okullar bu iki hedefi gerçekleştirmek üzere planlandı. Batıcıların Müslüman ülkelere dayattıkları okullarda hiçbir zaman hedef, çocukların yeteneklerini keşfetmek ve geliştirmek, zaaflarını düzeltmek ve fıtratlarına uygun bir eğitim vermek olmadı. Aksine, bu okullarda öğrenci ham madde, okul binası fabrika/iş merkezi, okul müdürü fabrika patronu ve öğretmenler ise ustabaşıları/iş gücü olarak düşünüldü ve bu düşünceye hizmet edecek şekilde okullar tasarlandı.
Özlediğimiz Okullar Nasıl olmalı?
1. Okullar, çocukları hayata hazırlamalı:
Eğitimin önemli amaçlarından birisi çocukları korumaktan ziyade onları hayata hazırlamak olmalı. Çocuklar, iyi korunarak bir yere varılmaz. Sonuçta meleklerle beraber ve cennette değil çok farklılık gösteren insanlarla ve bu dünyada yaşayacaklar ve imtihan olunacaklar. İçinde yaşadığı toplumdan çekinerek kaçan bir fert değil, hemhâl olduğu çevresini değiştiren ve dönüştüren davetçi bir Müslüman yetiştirmeliyiz. Yaşadığı toplumla barışık, insanlarla etkileşim halinde olan, değerlerini kendinde uygulayan ve çevresine yayan, Allah rızasını hayatın merkezine yerleştiren, iyimser, yapıcı erler yetiştirmeliyiz. Okullarımız bu ortamı sağlamak üzere tasarlanmalı ve planlanmalıdır.
2. Okullar, çocukları eğitim sürecinin aktif üyeleri olarak kabul etmeli:
Eğitim sürecinde okul ve eğiticiler öğrencileri pasif bireyler olarak veya geleneksel ifadeyle boş bir levha/tablo olarak algılamamalı. Kaşıkla zorla beslenen bebek muamelesine benzer bir uygulamaya tabi tutulmamalıdırlar.
Eğitim sürecinde onları hesaba katmamaktan ve zorla eğitmekten vazgeçilmelidir. Aksine onları sürece katarak öğrenecekleri ortamlar sağlanmalıdır. Zorla beslenen bebek kusar, besinlere karşı önyargılı olur ve beslenmesi bozulur. Benzer şekilde, zorla eğitilen çocuk eğitimden soğur ve neticede iyi eğitilmez. Eğiticiler öğrencilerin gönüllerini okşayarak, akıllarını ikna ederek ve öğrenme seçeneklerini sunarak onları sürece dâhil etmeye çalışmalıdır. Sınıflar ve okulun diğer bölümleri öğrenciler arasında ve kendileriyle öğretmenleri arasında duygusal güvenlik ortamını sağlamalıdır. Böylece alay edilecekleri veya cesaretlerinin kırılacağı korkusunu yaşamadan kendilerini özgürce ifade edecekleri ortamları olmuş olur. Öğrencinin duygu durumunun öğrenme özerindeki etkisi bilimsel olarak ispatlanmıştır. Örneğin, depresyon beynin uzun süreli hafıza ile ilgili bölgesi olan hipokampusu olumsuz etkileyerek öğrenmeyi engellerken stres altında üretilen hormonlar öğrenmeyi zorlaştırır. Sınav kaygısı, şiddet düzeyine göre çok sayıda olumsuzluklara yol açabilir ve hafızaya erişimi engelleyebilir. Öğretmenin yüz ifadesi, ses tonu ve mizah yeteneği eğitimde ciddi bir etkiye sahiptir. Öğrencilerin sadece öğretmenden değil birbirlerinden de öğrenecekleri, öğrencinin aktif olduğu öğrenci merkezli ortamlar oluşturmalıyız.
3. Okullar, tevhid bakış açılı eğitim yaklaşımını benimsemeli:
Batıcıların bize dayattıkları okullarda eğitim sekülerdir. Seküler/laik bakış açılı eğitim sisteminde parçalı, dışlayıcı anlayış egemendir. Dini dersler/ilimler, pozitif ilimler, sosyal ilimler/dersler… Bu sınıflandırma ne kadar tuhaf ve ne kadar hakikatten kopuk! Namazın nasıl kılınacağını, orucun nasıl tutulacağını belirleyen Allah, yağmurun nasıl yağacağını, bitkilerin nasıl yeşereceğini, uzayda cisimlerin nasıl hareket edeceğini de belirlemiştir. Fıkıh kurallarını koyan Allah fizik kanunlarını koyan Allah’ın ta kendisidir. O zaman bu ayırım niye? Allah rızası ve insan yararı gözetilirse tüm ilimler dini olur. Aksi durumda fıkıh ve tefsir ilimleri bile dini olamaz.
İslam bakış açısıyla işleyen okullarda tevhid anlayışlı bir eğitim modeli uygulanır. Bu modelde bütüncül yaklaşım egemendir. Akaid, fıkıh ve tefsir derslerinde Allah dışlanmadığı gibi matematik, fizik ve coğrafya derslerinde de Yaratıcı dışlanamaz. Namazı emreden ile yağmuru yağdıran bir ilahtır. Böylece tüm derslerde öğrenciler fıtratla barışık bir anlayışa sahip olur, her ilim onları yaratıcıya yaklaştırır ve doğanın parçalarını kendisine rakip/düşman olarak değil dost, aynı ilahın görevli kulları olarak görür. Allah Resulü’nün ay doğuşunda aya seslenerek yaptığı dua ne kadar muhteşemdir: “Ey Rabbim! Bize bunu bereket, iman, selâmet ve İslâm hilâli eyle! Ey Hilâl! Benim de senin de Rabbimiz Allah’tır.” 2
Tevhid bakış açılı eğitimde vahyi dışlayan seküler akıl yerine vahyin rehberliğinde çalışan bir akıl edinilir. Bu aklın üreteceği bilim, insanın maddi ve manevi yönlerini bir bütün olarak önemser. Seküler akla dayanan Batı bilimi ise materyalist yaklaşımından vazgeçmeyerek çoğunlukla insanın maddi olmayan yönlerini (ruh, benlik, kalp, gönül…) ıskalar ve onu anlamamakta direnir.
Tevhid bakış açılı eğitim yaklaşımında çeşitlilik ve bireye göre müfredat içeriğinin ve süresinin güncellenmesi esastır. Tüm öğrencilere tek bir müfredat dayatılmaz. Herkesten belirli dersleri 40 dakikalık ders periyotları gibi belirli zamanlarda ezberlemeleri ve öğrenmeleri istenmez. Müfredat, olabildikçe öğrencinin kapasite ve ilgi alanlarına göre bireyselleştirilmelidir.
4. Okullar, fıtratın farkında olmalı:
Yüce Allah (c.c.) tüm insanları İslam fıtratı üzere yaratmıştır. İnsanın doğasında kişiyi yaratıcısına yönlendiren ve iyilikler yapmaya teşvik eden doğal ve yok edilemeyen bir fıtrat vardır. Eğitim kurumlarının en önemli sorumluluklarından birisi hiç şüphesiz bu fıtratı korumak ve gelişmesini desteklemektir. Batıcı bakış açısına sahip günümüzün okulları fıtratın ne kadar farkındadır? Fıtratına uygun bir şekilde sorumluluklarını yerine getirmesi gereken bir öğrenciyi mevcut okul eğitimleri ne kadar destekliyor?
Doğuştan yaratıcı tarafından bahşedilen fıtrat, kazanılan akıl ve özgür irade kişiliğin çok önemli parçalarıdır. Fıtratımız ve aklımızla doğruyu yanlıştan ayrıt edebiliriz. Özgür irade sayesinde doğruyu seçebiliriz. Eğitim kurumları bu üç önemli kişilik parçalarımızı korumayı, geliştirmeyi üstlenmelidir. Okul ortamları ve eğiticiler çocuklardaki Allah sevgisini ne kadar destekliyor? Çocuklar karar süreçlerine ne kadar dâhil ediliyor? Çocukların özgür iradeli bireyler olmaları için okul ortamları ne kadar elverişli? İrade eğitiminde kurumlarımızın ve eğitimcilerimizin rolü ne kadar? Özgür iradenin gelişimi için belli bir oranda özerklik gereklidir. Maalesef, emirler, yasaklar, son teslim tarihleri, rekabet, şarta bağlı ödüller, puanlar, belgeler ve daha nice standart eğitimdeki uygulamalar özerkliği engeller ve dolayısıyla özgür irade gelişimini aksatır.
5. Okullar, yaratılış amacını çocuklara kavratmalı:
İnsanoğlu, yeryüzünde Allah’ın halifesi olarak yaratılmıştır. Yaratıcısına ibadet etmek, O’nun razı olacağı bir hayat yaşamak, yeryüzünü onarmak, adaleti tesis etmek, haksızlıklarla ve fesatla mücadele etmek onun başlıca vazifeleri arasındadır. Okul ortamları, çocukların bu hususlarda gelişmeleri için iyi bir zemin teşkil etmelidir. Örneğin, okul ortamında yaşanan akran zorbalığı olgusu adaletin tesis edilmesi ve haksızlıklara karşı çıkmak için bir pratik olarak değerlendirilmelidir.
6. Okullar aileleri eğitim sürecine dâhil etmeye çalışmalı:
Ailenin eğitimdeki rolü çok büyüktür. Ailenin rolü okuldan önce, okuldan sonra ve okul sürecinde vardır. Ebeveynler çocukları için iyi eğitim kurumlarını bularak kenara çekilmemelidirler. Eğitim alanındaki sorumluluklarının devam ettiğini bilmelidirler ve okullar onları süreçlere dâhil ederek teşvik etmelidir. Eğitimin bir süreç işi olduğu unutulmamalı. Eğitim, ömür boyu sürmesi gereken bir iştir. Eğitim ve öğretim sadece okuldan, öğretmenden, sınıftan ibaret değildir. Eğitim sadece bazı bilgileri alıp dört işlemi yapmak, fizik ve kimya formüllerini öğrenmek, tarihî olayları kavramak veya Kur’an-ı Kerim okumayı öğrenmekten ibaret değildir. Eğitim bir süreyle sınırlandırılamayacağı gibi birkaç boyuta da indirgenemez.
Ne Yapmalıyız?
1. Müslüman eğitimciler İslamî bakış açısıyla olayları ele alan okullar kurmalıdır.
2. Öğretmenin eğitimi önemsenmelidir.
3. Anne ve babaların eğitimdeki görev ve sorumlulukları ihmal edilmemelidir.
Selam ve dua dileği ile…

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?