Fıkıh kelimesi İslam Ansiklopedisi’nin verdiği bilgiye göre, sözlük manası ve Kur’an da genel olarak kullanıldığı manada ‘bir şeyi bilmek, iyi ve tam anlamak, bir şeyin hakikatini bilmek, derinlemesine kavramak ve akıl etmek’ demektir. Bilmek, anlamak ve kavramak; daha doğrusu bir konuda iyi ve doğru bilgiyi edinmeye çalışmak, o konuyu anlamaya ve derinlemesine kavramaya çalışmak düşünen insan için başlı başına bir beladır, yani zahmet ve imtihandır.
Akıl diye bir şey de yoktur aslında önemli olan, akletmektir. Akıl ne bir özne ne bir nesnedir. Kuran’da da akıl kelimesini isim/terminoloji olarak bulamazsınız. Kur’an da akletme, düşünme, kavrama gibi (ya’kilun, yetefekkerun, tezekkerun, yeş’urun vs.) fiiller mevcuttur. Akletmek/düşünmek dinamiktir, durağan olamaz. Ancak öldüğümüz vakit durduğunu en azından sanırız. Veyahut uykuda olduğumuz vakit. Enam suresi 60. ayette Allah ‘teveffa’ kelimesi ile uyumayı açıklar, yani uyuyan kişi ölür/ölü gibidir. Bu konteks içinde rüyaları nasıl açıklarız, bunu ayrı düşünmek gerekir.
Akıl, daha doğrusu akletmek içi doldurulacak ve ‘akıl budur’ diye sunulacak bir şey değildir. Akletmek dinamiktir ve bu bağlantıda dinamik olan hayatı ve hayatın durmadan getirdiği yeni bilgileri takip etmek, bilmek, anlamak ve kavramaktır fıkıh. Tersinden okursak: Fıkıh kelimesi hakikati, bilgiyi, sorunları ve hayatı iyi ve doğru anlamak ve derinden kavramak demek ise, dinamik bir konuda aklettim (fetva verdim) deyip ‘oldu bitttiye’ getiremez. Dinamik olan insanların, toplumun ve hayatın her daim ortaya çıkan yeni sorunlarına, -dinin değişmez hakikatleri dışında- ister dini (fıkhi) konularda ister dünyevi konularda doğru olanı bulmaya çalışmak, değişiklileri takip etmek ve ‘anlık’ sorunlara ‘anlık’ iyi ve doğru çözümler getirmek (fetva vermek) için çalışmaktır fıkıh. Bu önemli konunun sorumluluğunu bilen fakihler için bu gayret beladır, imtihandır… olmalıdır!
Fıkıh Başa Beladır!
Fıkıh sadece Müslümanların ibadetleri (ibadat) ile ilgilenmez. Fıkıh aynı anda toplumun sorunları ile ve toplum/devlet içinde var olan siyasi, ticari, sanatsal veya ahlaki meseleler(muamelat) ile de ilgilenir. Bu vesile ile toplumu yöneten ulu’l-emr’e (baş) ve yönetici tayfasına da söyleyeceği sözü vardır/olmalıdır. Yukarıda ifade edilen dinamiklik gereği ve fıkhın doğru (hak) ve iyi (güzel) olanı anlamak, kavramak manası itibariyle, ulu’l-emirlere hakikatleri hatırlatmak, yanlış yapıldığında onları ikaz etmek, doğru yapılanı da takdir etmek fakihlerin de görevidir. Bunu dolaysız yapmayabilir bir ihtimal, fakat hak ve adaleti göz önünde bulundurması gereken fakih, fetvaları ile zaman zaman ulu’l-emirler (başlar) için bela yani imtihan olabilir, olmalıdır!
Fıkıh Başa Beladır!
Arapça olan bela kelimesi Kur’an’da ‘sıkıntı, dert’ gibi manada kullanıldığı gibi ağırlıklı olarak imtihan manasında kullanılır. Yine Kur’an’da geçen fitne kelimesi gibi. Lakin bu iki kelime arasında önemli farklar vardır. Birincisi, bela ile imtihan edilenler istisnasız müminler ve peygamberlerdir. İkincisi, fitne insanlardan da gelebileceği gibi, bela daima Allah tarafından gelir. Üçüncü fark da, fitne’ye karşı – duruma göre – fiziki karşılık verilmesi gerekir iken (küçük cihad), bela geldiğinde bu kendisine karşı savaşılacak bir şeyin olmaması, aksine sabır ile karşılık verilmesi (büyük cihad) gereken bir imtihandır. Bu imtihan ve sabrın sonunda ise Allah’ın müminlere mükafatı vardır: ‘Andolsun ki sizi biraz korku ve açlıkla, bir de mallar, canlar ve ürünlerden eksilterek deneriz. Sabredenleri müjdele.’ (Sure 2:155).
‘Allah sevdiği kullarını imtihan eder’ sözü, Kur’an’da istisnasız olarak ancak bela kelimesi ile karşılığını buluyor. Yani ‘Allah belasını versin’ bedduası/cümlesi gayri müslim için kullanılıyor ise, aslen yanlış kullanılıyor demektir.
Bu bağlamda fakih olan kişi için fıkıh – ki derdi iyi ve doğru olanı bulmaktır– Allah tarafından verilen bir nevi bela olmalıdır. Nitekim sahibi olan Allah’tan gelen ilim nimetin hakkıyla karşılığını vermeye çalışmak bela olduğu gibi, iyi ve doğru bilgiye sahip olmaya çalışmak, araştırmak, meseleyi derinden kavramaya çalışmak, çok sabır gerektiren ve mümini imtihan eden bir iştir, yani beladır!
Peki neden Fıkıh? Fıkhın tarihten bu yana İslami ilimlerde daima özel bir yeri vardır. Çünkü fakihten; farklı alanlardan, güncel meselelerden çözüm (fetva) beklenir ve bundan dolayı sorumluluğu ağırdır. Böyle bir sorumluluk müfessirde veya muhaddiste yoktur. Bir fakih sorumluluğu gereği tefsirden, hadis ilminden sanat bilimine kadar haberdar olmalıdır, en azından temel bilgileri bilmelidir. Bu sorumluluğun bilincinde olan fakih yine, dinamik olan hayattan dolayı fıkh etmekte de dinamik kalmalıdır, sadece İslami ilimlerle meşgul olmayıp günümüz insanını ilgilendiren ve olumlu veya olumsuz etkileyen meselelerle, konularla, ilim dallarıyla da ilgilenmesi gerekir.
Allah tarafından bahşedilen ilim, ilimle meşgul olan herkes için olması gerektiği gibi, özellikle fakih için bir beladır/bela olmalıdır!
Fıkıh Başa Beladır!
Fıkıh ilmi ile veya İslami ilimlerden herhangi bir ilim dalı ile meşgul olsun, bu kişi kendisine yöneltilen fıkhi soruların nasıl bir imtihan olduğunu bilir. Kendisine sorular yönetildiğinde gururlanan, kibrine kibir katan tipler bilmez, onlar için ‘zevktir’. Bunlar fakih, alim, hoca olma heveslisi ve ona göre de sorunun cevabını bilmediğinde ‘bilmiyorum’ demekten çekinmez veyahut üzerinde düşünmeden bildiğini okur. Fakih olan hemen cevap vermez. Soru soranın haline bakar, konuyu farklı perspektiflerden inceler vs. Bu sorular alim heveslisi daha doğrusu ün ve makam peşinde olan kişi için imtihan (fitne), sâlih niyetli fakih için ise – nitekim Allah’ın kuluna yardım etmektir niyeti – bir bela olması muhtemeldir.
Bunun yanı sıra soru soran kişinin asıl hedefinin bilmek değil de, tartışmak olduğunu, konuyu anlamak değil de küçümseme niyetini taşıdığını hem reel hayatta hem internet ve sosyal medya ortamlarında her gün müşahede ediyoruz. Düşünün, dini vecibelerini yerine getirmekte hassas olan biri, cinsellik ile alakalı bir soru yöneltiyor ve fakih buna cevap veriyor. Hem bu adamı hem fakihi alay konusu etmezler mi, her konuya maydanoz olan ve hassasiyetin öneminden bihaber olan ukalalar? Bu gibi tiplerle uğraşmak baş ağrıtıcıdır ve sâlih niyetli fakih için, sabrın sonunda mükafata vesile olacağı ümidiyle, bir beladır!
Velhasılıkelam: Fıkıh başa beladır!

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?