Gençlik ümmetin enerjisi, gücü ve geleceğidir. “Biz sana onların kıssalarını gerçek olarak anlatıyoruz: Onlar Rabblerine iman etmiş gençlerdi. Biz de hidayetlerini artırmıştık.” (Kehf, 13)
Bu ayet Ashab-ı Kehf için ifade edilmiş olup Rabbimizin dilediği gençlik için ifade edilmektedir. Allah’ın (c.c) genç kullarından istediği O’na iman etmeleri ve hayatlarına kendi emirleri doğrultusunda şekil vermeleridir. Allah (c.c) ifade edilen bu yaşam içinde olan gençliğin hidayetini artıracağını ve onlara her işlerinde destek vereceğini bildirmiştir.
Zamanımızın gençliği iman etme ve etmeme ikileminde kalarak ayrıca dünyevi zevk ve sefa içinde ahlaki dejenerasyona da uğrayarak Allah’ın (c.c) emrettiği gençlik halinden maalesef uzaklaş- mış bulunmaktadır.
Günümüzde tüm dünyada özellikle de İslam aleminde genel anlamda büyük bir ahlak çöküntüsü ve dejenerasyon (yozlaşma) yaşanmaktadır. Özellikle gençler arasında görülen bu yozlaşma toplumların geleceği açısından son derece büyük tehlikeler arz etmektedir.
Türkiye’de, tüm İslam âleminin serzeniş içinde bulunduğu ahlaki çöküntü ve dejenerasyonun nedeni Tanzimat ile başlayan ve Tanzimat Edebiyatı’nda edebiyatçıların da destek verdiği batılılaşma çabalarıdır. Üzülerek belirtelim ki, bugün içinde ya- şadığımız toplum, gösterilen bu batılılaşma çabaları neticesinde tam anlamıyla bir ahlaki çöküntü ve dejenerasyonun en üst sviyesini yaşamaktadır.
Özellikle gençler arasında görülen bu dejenerasyon ve ahlaki çöküntü toplumun geleceği açısından son derece büyük tehlike ve tehditler oluşturmaktadır. İnsanların bir zamanlar konuşmaya dahi utanarak çekindikleri bazı konuların, bugün, toplumda çok rahat bir şekilde konuşulur olması, hatta alenen işlenir hale gelmesi, toplumda da herhangi bir tepkinin oluşmaması bu tehlikeyi daha da vahim hale getirmektedir. Çünkü televizyon programlarında, gazetelerde, haber sitelerinde, sosyal medyada ve magazin dergilerinde, her tür ahlaksızlık pervasızca sergilenmekte, cinsellik, müstehcenlik, alkol kullanımı özenilen bir değer haline getirilmektedir. Bu kadarla da yetinilmeyerek ahlaki değerlerden yoksun kişilerin hayatları, yaşam tarzları imrenilecek tarzda sunulmakta ve bunların karanlık ve kokuşmuş yaşamları çekici gösterilmeye çalışılmaktadır. İşin daha da vahim yanı, bu gibi kimselerin ahlaksızlıkları, çürümüşlükleri, kokuşmuşlukları, çağdaşlık, modernlik ve bir cesaret örnekliği olarak topluma sunulmaktadır.
Ne yazık ki bun durumdan en çok gençler etkilenmektedir. Reklâm, sinema, edebiyat, mizah gibi kültürel araçlarda da hep aynı mesajlar verilmekte, kitlelerin dini, ahlaki değerleri yok sayılarak sekülerizm, laisizm, ateizm, satanist, emocu gibi sapkın ve batıl oluşumlar ile nikâhsız yaşama, flört, evlilik öncesi birliktelik özellikle okullarda özendirilmektedir. Her genç kendini sınıf arkada- şından ya da okul arkadaşından biri ile sevgili olmak zorunda hisseder olmuştur. Gençlerin kişilik ve kimliklerinin oluşumunda en temel faktör aile, okul ve çevredir. Buna TV, bilgisayar ve internet gibi görsel, twitter, youtube ve facebook gibi sosyal medyayı da ilave edebiliriz. Bu da ahlaki dejenerasyonun hangi seviyede ve hangi araçlarla bu hale geldiğini bize göstermiştir.
Gençlerde başlayan bu illet, toplumdaki ahlaki çöküntü ve dejenerasyonun temelini oluşturmuş ve neticesinde ailedeki çözülme ve parçalanma son yıllarda daha da çok artmıştır. Ülkemizde son yıllarda boşanmaların Müslümanlar arasında da artmasının nedeni gençlerde meydana gelen ahlaki çöküntü ve yozlaşmadır. Bu durum, genç kız ve erkeğiyle, çocukları ve aileleriyle toplumu ve İslam’ın geleceğini etkilemiştir.
Tanzimat ile başlayan Batılılaşma ve dejenerasyon süreci 1938-1946 yılları arasında Milli Eğitim Bakanı olarak görev yapan Hasan Ali Yücel tarafından söylenen şu söz bu konuda uygulanan sinsi ve uzun vadeli politikaların nasıl başarılı olduğunu göstermektedir: “Bizler insanları zorla Kur’an’dan uzaklaştırmaya çalışıyoruz. Ama buna rağmen ba- şarılı olamıyoruz. 30-40 sene sonra öyle bir nesil yetiştirmeliyiz ki, kendiliğinden Kur’an’ı elinin tersiyle itebilmelidir.” 1970’li yıllarda yetişen ve İslam’a karşı olumsuz bir tavır ortaya koyan gençlik bu politikaların gereği olarak yetiştirilen gençliktir.
Bugün, küçük yaşlardaki çocuklarda bile uyuş- turucu bağımlılığı ve cinsel taciz oranı her geçen gün daha da çok artmaktadır. Bu durum eğitim sisteminin iflas ettiğini göstermektedir. Bu nedenle okullar çocuklarımızı, gençlerimizi eğitmemiş, tam tersine kötü alışkanlıkları kazandıran bir mekân/merkez haline getirmiştir. Bu nedenle hiçbir Müslüman, çocuğunu bu okulların ve eğitim sisteminin insafına terk edemez, etmemelidir. Çünkü: “Kendinizi ve ehlinizi yakıtı insan ve taş olan ateşten koruyun!” (Tahrim, 6) ayeti, ebeveyne büyük bir sorumluluk yüklemektedir.
Gençliği yozlaştırmak isteyenlerin en fazla baş- vurdukları ve bu maksatla onları etkileyerek kendilerine bağımlı hale getirdikleri alan, uyuşturucu ve fuhuştur. Sol zihniyet de kadın hakları ve kadına değer verme adı altında kızlarımızı erkeklerle yan yana, diz dize getirerek ahlaksızlığı yaygınlaştırmış ve sevgili olmaya, gizli ikna yoluyla fuhşa zemin hazırlamaktadır. Şu an bu yazıyı kaleme alırken bile TV’lerde, okullarda, sosyal ağlarda vb. kuruluşlarda bu gibi durumlar yaşanmakta ve gençlik ahlaki dejenerasyonun kurbanı olarak cehenneme götüren faaliyetler içine sürüklenmektedir.
Gençleri bu tür ahlaki çöküntüden kurtarmanın yolu aileyi aktif hale getirmektir. Bu da, ancak ailenin İslami temeller üzerine kurulmasıyla gerçekleşebilir. Çünkü anne ve baba en iyi eğitici ve örnek; aile ise en etkili okuldur.
Gençlerimize ve çocuklarımıza vereceğimiz ilk şey, ekonomik anlamda rahat yaşayacağı bir hayat ya da makam ve mevki sahibi olsun diye onları okuldan dershaneye, dershaneden okula göndermek olmamalıdır.
Önceliğimiz evlerimizi birer Dar’ul-Erkam gibi bir eğitim yuvasına dönüştürmek olmalıdır. Ama önce ebeveynler olarak bizler buna hazır olmalıyız. Gençlerimize verilecek İslami eğitimin dengeli şekilde verilmesini sağlamalıyız. Gençlerin mutlaka İslami ahlakla ahlaklanmasına öncelik vermeliyiz.
Ebeveynler ve yetkililer görevini yapmasa bile aklını kullanan, nefsine köle olmayan bir gençliğin de olabileceğini biliyoruz. Bütün bu ahlaki dejenerasyona rağmen, gençliğin geleceğini yok etmek isteyen uluslararası ‘İlluminati’ gibi kuruluşlara rağmen Allah yolunda olan, Peygamber Efendimizi (s.a.s), Mus’ab Bin Umeyr’i kendine örnek alan bir gençliğin var olduğunu da biliyoruz. Bu gençliğin yaşadığı her an değerlidir. İşte bu gençlik zamanı öldürmek için değil, en iyi şekilde Allah yolunda değerlendirmek için kullanır. Allah’ın razı olmayacağı her türlü boş işten uzak durur. Allah’ın emirlerini ve yasaklarını çok iyi bilir ve hükümleri uygulamada asla taviz vermez. Kınayanın kınamasından korkmaz, kimsenin rızasını gözetmez, ‘anı yaşamak’ tuzağına asla düşmez. İçinde sürekli bir huzur ve güven duygusu vardır çünkü tamamen Allah’a teslim olmuştur. İnançlarından asla taviz vermez çünkü: “Bu dünya hayatı ancak bir eğlence ve oyundan ibarettir. Ahiret yurduna gelince, işte gerçek hayat odur. Keşke bilselerdi!” (Ankebut, 64) ayetini idrak etmiştir artık.
Günümüzde yaşanan tüm bu yozlaşmaların sebebi insanların Allah yolundan ve Kur’an ahlakından uzak yaşamalarıdır. Allah korkusunu yaşamayan bir insan koruyucu zırhını kaybetmiş gibi çıplak kalır. Üzerine her türlü pislik bulaşır, yapışır. Ancak hiçbir şey için geç kalınmış değildir. Allah tövbe edip kendi yoluna dönenleri bağışlayacağını Ku’ran-ı Kerim’le insanlara bildirmektedir. Her türlü pislikten arınmak, huzuru ve güveni yaşamak için Allah’ın yoluna dönmek bir insanın hayatı boyunca alacağı en doğru karar olacaktır. Hangi dilde olursa olsun gençliğimizi Kur’an ile buluşturup Kur’an ile barıştırmalıyız!
1928’de Müslüman Kardeşler Hareketini kurarak İslam âleminin uyanışına vesile olan, İslami çalışma ve teşkilatlanmada büyük bir çığır açan, küçük yaşlarda ve gençliğinde büyük âlimlere İslami davet için mektup gönderen ve davette bulunan, kahvehane kahvehane dolaşıp insanları islama davet eden, köy köy dolaşıp islami çalışmalar yapan, Filistin işgaline karşı mücadele eden, Filistinlileri işgale karşı örgütleyen, Mısır’daki İngiliz işgaline karşı da mücadele veren ve nihayetinde 1949 yılında Kahire’de Ramses Caddesi’nde Kral Faruk ve İngiliz kurşunlarıyla şehid edilen Üstad Hasan El-Benna, Kur’an ve Sünnet ışığında toplumsal özelliğimize yönelik şu 40 tavsiyesi İslam’ı yorumlamadaki feraseti ve yapıcı özelliği ile GENÇLERE yol gösteriyor. Bunları okuyup anlamada özel gayret içinde olmalıyız.
Allah’a kendini adayan birçok gencin örnek hayatını İslam tarihinde ve yakın tarihimizde biliyoruz. Bunu burada izah etmek isterdim fakat dergide bunu uzun uzadıya anlatma imkânımız yok. Bundan dolayı öncelikle Ashab-ı Kehf olayı, sihirbaz ve çocuk olayı, (Gulam Hadisi) Mus’ab Bin Umeyr, Rabia Şehidi Esma Biltaci ve Mavi Marmara şehidi Furkan Doğan’ın hayatı gençliğimiz adı- na örnek hayatlar olarak karşımızda duruyor, bu hayatları bir kez daha okuyarak kendimize örnek almalıyız. Neden bizler de asıl yurdumuz olan ahiret yurdunda onlarla arkadaş olmak için Kur’an ile yaşayıp kendimizi Allah’a adamayalım ki?
Tüm İslam gençliğine sesleniyoruz:
“Gelecek sizlerin olacak. İlerideki yaşayacağınız ahiret yurdu; bu günden onu nasıl şekillendireceğinize bağlı. Bizler, devraldığımız ahlakla, terbiyeyle bu görevi şimdi sizlere devrediyoruz. Sizlere bırakılan bu görev Mus’ab Bin Umeyr’in size mirasıdır. Şu anda zor bir sınavdan geçiyorsunuz; biz hiçbiriniz için ümitsiz değiliz, sizlere inanıyoruz ve güveniyoruz. Sizler bizim başaramadığımız ümmetin birliğini sağlayarak ortak söylem ve davranış birliğini ihya edeceksiniz. İslam âlemi üzerinde oynanan oyunları tahlil edip İslam âlemini de özgürleştireceğinize inanıyoruz, bu noktada sizleri asla yalnız da bırakmayacağız.
Yüzyıllar boyunca gittikçe yozlaşan ve ümmet olmaktan uzaklaşan değerlerimiz, artık özüne, aslına kavuşmalıdır. Umarız bu gidişat birilerinin uykusunu kaçırır ve geleceğimizin teminatı dediğimiz siz gençler, içinde bulunduğumuz garip durumdan ümmeti kurtaracak, özgürlüğüne kavuşturacak ve aslına döndürecektir.