Peygamberine hitaben “Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin” buyuran Yüce Allah’a hamdolsun. Güzel ahlakı tamamlamak üzere gönderildiğini ifade eden Hz. Peygamber’e, onun aline, ashabına ve ahlakını bir yaşam tarzı edinenlere salat ve selam olsun.
Kur’ân’da Âdâb-ı Muâşereti konu edinen birçok çalışma yapılmıştır. Bu çalışmalardan biri de Prof. Dr. Musa Kazım Yılmaz Hocamızın “Hucurat Suresinin Öne Çıkardığı Âdâb-ı Muâşeret” adlı makalesidir. Bu makale konu ile ilgili güzel bir örnek sunmaktadır. Makalenin özetini arz etmenin konu ile ilgili talebi önemli bir ölçüde karşılayacağını düşündüğümden bu yazı serisinde söz konusu makalenin özetini sunmakla yetineceğim.1
“Âdâb” edeb kelimesinin çoğuludur. “Edeb”, sözlük anlamı ile “terbiye”, “utanma”, “usul”, “yol” ve “kaide” gibi anlamlara gelir. “Muaşeret” ise “birlikte yaşayıp iyi geçinmek” demektir. Bir İslam ahlakı terimi olarak âdâb, “Göz önünde bulundurulması gerekli olan kaideler, usuller, ahlaken uyulması gereken hususlar, terbiye ve nezaket kuralları” anlamlarına gelir. Âdâb-ı Muâşeret deyimi ise, topluluk içinde normal davranış şekilleri, insanların birbirleriyle geçinme usulü, nezaket, terbiye ve görgü kuralları demektir.
Kur’ân’ın bize öğrettiği ahlâk ve âdâb, zamandan zamana, mekândan mekâna değişmeyen evrensel hayat düsturlarını ifade eder. İslam ahlak ve âdâbı diye nitelediğimiz bu sistemin en güzel örneği de Hz. Peygamber’dir (sav). Kur’ân bu hakikati şöyle ortaya koyar: (وَإِنَّكَ لَعَلى خُلُقٍ عَظِيمٍ) “Sen elbette yüce bir ahlak üzeresin” (Kalem, 4) Bu ayet-i kerime bir yandan Hz. Peygamberi (sav) taltif ederken, bir yandan da müminlere mükemmel bir örnek sunmaktadır. Nitekim Hz. Peygamber de (انما بعثت لاتمم مكارم الاخلاق) “Ben, ahlâkın güzelliklerini tamamlamak için gönderildim”2 buyurarak ayetin manasını şahsında fiilen göstermiştir.
Resûlullah (sav), Kur’ân’dan ibaret olan güzel ahlâkını, uygulamaları ve tavsiyeleri ile ümmetine tebliğ etmiştir. Peygamberini örnek edinen Müslüman hiçbir zaman İslam’ı hayatında tatbik eden bir şahsiyet olduğunu unutmamalıdır. Her mümin, birey olarak bütünüyle İslam’ı temsil etme konumundadır. Her davranışının sonuçta onun dinine, yani İslam’a mal edileceğini bilmek zorundadır. Bu açıdan, İslam’ın nezaketine gölge düşürecek davranış ve ilişkilerden kaçınmalıdır. Müslümanın sergileyeceği, âdâb-ı muâşerete aykırı herhangi bir kaba davranış, her şeyden önce davranış sahibinin hayatını şekillendirdiği öngörülen İslam’ı akla getirecektir.
Kur’ân’da Âdâb-ı Muâşeret
Kur’ân’ın muhtelif surelerinde âdab-ı muâşeretle ilgili çok sayıda ayet mevcuttur. Hadis bilginleri de Hz. Peygamber’in bizzat yaşadığı ve ümmetine tavsiye ettiği âdâbı ve ahlâk kaidelerini ihtiva eden hadisleri, topladıkları hadis kitaplarında, “Kitâbu’l Edeb” ya da “Bâbu’l Edeb” gibi özel başlıklar altında bir araya getirmişlerdir.
Özellikle de Hucûrât Suresi baştanbaşa âdab-ı muâşeretten bahseden bir suredir. Surenin iniş amacı, Müslümanlara imana yakışır bir ahlak ve âdâbı öğretmektir. Şimdi Surenin dikkatlerimize sunduğu edep kullarından söz edelim:
1. Allah’a ve Resulüne Saygı:
Hucûrât Suresi (يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تُقَدِّمُوا بَيْنَ يَدَيِ اللَّهِ وَرَسُولِهِ وَاتَّقُوا اللَّهَ إِنَّ اللَّهَ سَمِيعٌ عَلِيمٌ) “Ey İman edenler! Allah ve Resûlünün önüne geçmeyin. Allah’a itaatsizlikten sakının. Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte ve bilmektedir” (Hucurât, 1) ayetiyle başlıyor. Bu ayet imanın en temel gereği olan Allah’a ve onun Resulüne saygıyı dile getirmektedir. Çünkü Allah’ı ve onun Resulünü kendisi için rehber kabul eden bir kişi, eğer inancında gerçekten samimi ise, hiçbir zaman kendi görüşünü Allah ve Resulünün emirlerinden üstün tutmaz. Herhangi bir konuda Allah ve Resulünün emirleri dışındaki bir görüşü benimsemez ve bu konuda bir karar almaz.3
2. Sünnet’e Saygı
Surenin 2. ayetinde Yüce Allah şöyle buyuruyor: (يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا تَرْفَعُوا أَصْوَاتَكُمْ فَوْقَ صَوْتِ النَّبِيِّ وَلَا تَجْهَرُوا لَهُ بِالْقَوْلِ كَجَهْرِ بَعْضِكُمْ لِبَعْضٍ أَن تَحْبَطَ أَعْمَالُكُمْ وَأَنتُمْ لَا تَشْعُرُونَ) “Ey iman edenler! Seslerinizi, Peygamber’in sesinin üstüne yükseltmeyin. Birbirinize bağırdığınız gibi, Peygamber’e yüksek sesle bağırmayın, yoksa siz farkına varmadan işledikleriniz boşa gider” Resûlullah (sav) hayattayken onun meclisinde oturanlara ve onun huzuruna çıkanlara Allah tarafından öğretilen edep ve terbiye buydu. Bu kuralın amacı, Hz. Peygamberle konuşurken Müslümanların son derece dikkatli olmalarını sağlamaktı. Resûlullah (sav) ile konuşurken Müslüman sesini yükseltmemeli, kimin huzurunda olduğunu bilmelidir.
Bu edep ve terbiye kuralı Resûlullah’ın (sav) vefatından sonra gelen nesiller için de geçerlidir. Mesela Resûlullah’ın (sav) mübarek adı anılınca veya onun bir hadisi dile getirilince salavat getirmek suretiyle ona saygı gösterilmelidir. Onun ismini sıradan bir insanın ismi gibi anmak, ismini zikrettikten sonra ona salavat getirmemek, “Muhammed şöyle dedi, Muhammed şöyle yaptı” demek, Kur’ân’ın bize öğrettiği edeb kurallarına aykırıdır.
Ayetin sonunda yer alan “yoksa siz farkına varmadan işledikleriniz boşa gider” kısmı, Hz. Peygamber’e (sav) saygısızlığın amelleri tamamen boşa çıkardığını göstermektedir. Kısacası Resulüllah’ın sünnetine saygı, bir müminin en önemli vazifelerindendir. Nitekim bundan sonraki ayette Yüce Allah, (إِنَّ الَّذِينَ يَغُضُّونَ أَصْوَاتَهُمْ عِندَ رَسُولِ اللَّهِ أُوْلَئِكَ الَّذِينَ امْتَحَنَ اللَّهُ قُلُوبَهُمْ لِلتَّقْوَى لَهُم مَّغْفِرَةٌ وَأَجْرٌ عَظِيمٌ) “Allah’ın elçisinin huzurunda seslerini kısanlar, Allah’ın, gönüllerini takvâ (Allah’a karşı gelmekten sakınma) konusunda sınadığı kimselerdir. Onlar için bir bağışlanma ve büyük bir mükâfat vardır” (Hucurât, 43) buyuruyor.
Yani Allah’ın imtihanlarından başarıyla geçen ve gerçekten kalplerinde takva bulunduğu kanıtlanmış olan kimseler, zaten Allah ve Resulüne saygıda kusur etmezler.4
3. Asılsız Haberlere Karşı Dikkatli Olmak
Surenin 6. ayetinde Yüce Allah şöyle buyuruyor: (يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا إِن جَاءكُمْ فَاسِقٌ بِنَبَأٍ فَتَبَيَّنُوا أَن تُصِيبُوا قَوْمًا بِجَهَالَةٍ فَتُصْبِحُوا عَلَى مَا فَعَلْتُمْ نَادِمِينَ) “Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın.” (Hucurât, 6)
Bu ayette Yüce Allah müminlerin, önemli bir konuda kendilerine ulaştırılan bir habere hemen inanmamalarını, haberi getiren kişinin güvenilir olup olmadığını araştırmalarını, kişinin yalancı ve fasık olmadığı anlaşıldıktan sonra harekete geçmelerini emretmektedir. Buna göre bir mümin komşusu, dostu, akrabası veya mümin kardeşi hakkında duyduğu olumsuz bir haberi araştırmadan, haberi getiren kişinin durumunu incelemeden dikkate almamalıdır. Yalan-yanlış haberlere itibar edip mümin kardeşini, komşusunu veya akrabasını küstürmek âdâba aykırıdır.
4. Dargınları Barıştırmak
Surede dargınları barıştırmak ile ilgili ayet şöyledir: (وَإِن طَائِفَتَانِ مِنَ الْمُؤْمِنِينَ اقْتَتَلُوا فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا فَإِن بَغَتْ إِحْدَاهُمَا عَلَى الْأُخْرَى فَقَاتِلُوا الَّتِي تَبْغِي حَتَّى تَفِيءَ إِلَى أَمْرِ اللَّهِ فَإِن فَاءتْ فَأَصْلِحُوا بَيْنَهُمَا بِالْعَدْلِ وَأَقْسِطُوا إِنَّ اللَّهَ يُحِبُّ الْمُقْسِطِينَ) “Eğer inananlardan iki grup birbirleriyle savaşırlarsa (kavga ederlerse) aralarını düzeltin. Eğer biri ötekine karşı haddi aşarsa, Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar haddi aşan tarafa karşı savaşın. Eğer (Allah’ın emrine) dönerse, artık aralarını adaletle düzeltin ve (onlara) adaletli davranın. Çünkü Allah, adaletli davrananları sever.” (Hucurât, 9)
Aslında Müslümanların kendi aralarında kavga etmelerinin alışılmış bir şey olmadığını bu ayetin ifade tarzından anlamak mümkündür. Zira ayette, “Birbirileriyle kavga ettikleri zaman” yerine “Birbirileriyle kavga ederlerse…” ifadesinin seçilmiş olması bunun en açık delilidir,5 çünkü müminlerin birbirleriyle kavga etmeleri dinin temel ilkelerine ve âdâb-ı muâşerete aykırıdır. Ancak ayet, nadiren de olsa böyle bir olayın meydana gelmesi halinde Müslümanların ne yapması gerektiği konusunda yol göstermektedir.
Ayette yer alan (فَقَاتِلُوا الَّتِي تَبْغِي حَتَّى تَفِيءَ إِلَى أَمْرِ اللَّهِ) “Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar haddi aşan tarafa karşı savaşın” kısmı, saldırgana karşı yapılacak savaşın cezalandırma amaçlı olmadığını aksine onun Allah’a boyun eğmesi amaçlı olduğunu göstermektedir. Saldırgan taraf ne zaman Allah’ın emrine boyun eğerse o zaman ona karşı savaş terk edilir. İki taraf da Allah’ın hükmüne boyun eğdiğinde yapılacak olan şey, iki tarafın haklarının gözetildiği adaletli bir barıştır.6
5. Kardeşlik Hukukuna Riayet Etmek
Allah Hucûrât 10. Ayette şöyle buyuruyor: (إِنَّمَا الْمُؤْمِنُونَ إِخْوَةٌ فَأَصْلِحُوا بَيْنَ أَخَوَيْكُمْ وَاتَّقُوا اللَّهَ لَعَلَّكُمْ تُرْحَمُونَ) “Mü’minler ancak kardeştirler. Öyleyse kardeşlerinizin arasını düzeltin. Allah’a karşı gelmekten sakının ki size merhamet edilsin.” Bu ayet, dünya Müslümanlarının evrensel kardeşliğinin temelini oluşturmaktadır. Yani başkaları değil, sadece müminler kardeştir. Nitekim başka din mensupları arasında “kardeşlik” derecesinde bir yakınlaşmanın olduğunu söylemek mümkün değildir. Hz. Peygamber (sav), İslam kardeşliğinin bu üstün faziletini değişik vesilelerle dile getirmektedir. Din kardeşliği İslam toplumunun en önemli temel dinamiklerinden biri olduğu için, her müminin kardeşlik hukukuna riayet etmesi gerekir.
6. Alay Etmemek
Hucûrât Suresinin Müslümana öğrettiği âdâb-ı muâşeretten biri de mümin kardeşiyle alay etmemesidir. Allah şöyle buyuruyor: (يَا أَيُّهَا الَّذِينَ آمَنُوا لَا يَسْخَرْ قَومٌ مِّن قَوْمٍ عَسَى أَن يَكُونُوا خَيْرًا مِّنْهُمْ وَلَا نِسَاء مِّن نِّسَاء عَسَى أَن يَكُنَّ خَيْرًا مِّنْهُنَّ) “Ey iman edenler! Bir topluluk bir diğerini alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler. Kadınlar da diğer kadınları alaya almasın. Belki onlar kendilerinden daha iyidirler.” (Hucurât, 11)
Müfessirlerin bu ayet ile ilgili yorumlarından anlaşıldığına göre alay farklı şekillerde gerçekleşebilir. Bu bazen hareketle, bazen sözle, bazen kaş-göz işaretiyle, bazen de ima yoluyla, bazen de muhatabın sözlerine ve hareketlerine gülmekle gerçekleşir. Müslüman bu davranışların tümünden sakınmalıdır.
1) Makalenin tamamı için bk.: Yılmaz, Musa Kazım, Hucûrat Suresinin Öne Çıkardığı Âdâb-ı Muâşeret, Harran Üniversitesi İlahiyat fakültesi Dergisi, Yıl: 22, Sayı 38, Temmuz-Aralık 2017, s. 1-30. 2) Muvatta, Hüsnü’l-Hulk, 8. 3) Alusi, Ruhu’l-Maanî, XXVI/132, Beyrut, tarihsiz. 4) Alusi, Tefsir, XXVI/137-138 5) Mevdudî, Tefhim, III/3096. 6) Seyyid Kutub, Fi Zilali’l-Kur’ân, XI/3343; Darü’ş-Şurûk, Beyrut, Tarihsiz.