Bir silah taşıyorum göğsümde
Yalnız beni vuran
Bir binanın enkazından
Ezan sesi silkeliyor tozları
Bunca günahı neden ben taşıyorum?
Öldüm mü şimdi ben, oysa yaşım çok küçük
Çocuklar ölür mü bu dünyada?
Sağlam bir umut gibiyim,
Beton bloklara meydan okumuşum,
Ve hiç kırılmamış kemiklerim,
Göğsümü zalimlerden uzak tutmuşum…
Hâlbuki çoktan ölmüşüm
Haykırmak gelmiyor içimden
Marşlara ayarlı sesimden iniltiler çıkıyor
Nefesim Hamza’nın kaburgasında işkenceden geçiyor
Dera’da ekmek kokusu olmasın
Veya tankların üstüne bağlanan çırılçıplak
Kadın bedenleri Humus’un
Utancı benim olsun
Bu istilacı kavme, bu soysuz maskaralığa geçit vermesin yüreğim
Bombalarla parçalanırken bir yanım
Sahilde güneşlenenler Allah’ından bulsun
Bedenim bir küçük kutuda, alıp götürmüşler
Dünyanın tam da orta yerine gömmüşler
Ben ölünce galip mi geldiniz,
Kaç mevzi kazandınız ben ölünce?
Veya kanımla hangi toprağı suladınız,
Kaç orman yeşerttiniz, kaç tohum filizlendi?
Bir neden olmalı benim katlime
Siz mi verdiniz parasını anamdan emdiğim sütün
Ne yaptım ben size, suçum ne?
Ruhum dolaşırken gökyüzünde
Varil bombası atanlara değiyor,
Yerde oynayan çocukların kanı üstüme sıçrıyor
Misket bombalarından
Gecenin karanlığını boğan fosfor
Ölüm yağdırıyor kirli insanlığımızın üstüne
Ve dünya seyrediyor, yılbaşı kutlar gibi,
Havai fişek izler gibi
Namussuzca, alçakça…
Bir bıçak taşıyorum göğsümde yalnızca beni kesen
Beyaz başlıkların demirleri kestiği gibi
Bacaklarımda kocaman bir yara var
Gövdemin üstündeki mezalim, sıkıştığım kolonların ağırlığı kadar
Spiral seslerine karışıyor çığlıklar
Gömdükleri mezardan beni çıkaran bir el var
Allahu Ekber diyen adamlar
Işıkta savrulan tozlardan gözleri acıyanlar
Ağlıyorlar bana, dünya ağlamıyor ama onlar ağlıyor
Bir de babam ağlıyor
Üzülme yavrum diyor, Rabbim intikamımızı alacak
Senin de annenin de hesabını soracak
Annemi mutfakta buldular,
Ekmeği ıslatmak için gittiği mutfakta
İki gündür aç annemi mutfakta buldular
Hama’da fırınları vurdukları gibi burada da ekmeği vurdular
Annemin sütüne katık olan ekmeğimi vurdular
Annemi acımadan vurdular…
Bir ölüm taşıyorum göğsümde yalnız benim olan
Nihayete ermiş ömrümün üstüne diktiler zafer anıtlarını
İlk bayramımı görmeden gömdüler beni
Guta’nın kimyasal kokan bebekleri gibi
Musul’da çürümüş bedeniyle yıkık duvarlara yaslanan saçları örgülü
O kız çocuğu gibi
Hangi suçtan dolayı katlettiniz ey zalimler!
“Bi eyyi zenbin kutilet”
Ey ölümü teninde hissedenler
Han Şeyhun’un maskesiz mazlumları
Kefrenbul’un yakılan zeytin ağaçları
Cisr el-Şuğr’un güzel yüzlü çocukları
Ey İdlib’e sıkıştırılmış milyonlar
Yaşamaktan başka hangi yanlışı yaptınız
Nefes alırken hangi hataya düştünüz
Kaç kişiyi öldürdünüz su içerken söyleyin bana
İnancınızı yaşarken kaç şeytanı ürküttünüz
Coşku denizinde kaç kişiyi boğdunuz
Kızıyla aynı hücreye atılan dağ gibi
Adamın eriyen bedeni bizi nasıl sarsmasın
Siz hangi dinin mensubusunuz açıkça söyleyin bana?
Moğollar, Haçlılar yapmadı yaptıklarınızı
Bu neyin kini bilmek isterim
Bizi yok edeceğinizi mi sandınız?
Bizi vazgeçenlerden mi sandınız?
Ölüme gözünü kırpmadan atlayanlarımız varken
Bizi bırakanlardan mı sandınız?
Yanıldınız ey zalimler, yanıldınız
Biz Ömer Faruklardan, Halidlerden, Selahaddinlerden beri ayaktayız
Kan döktükçe zayıflıyorsunuz
Sizin soysuz gücünüz bizim ölümlerimizi bitiremeyecek
Ve siz ey düşkün Müslümanlar
Bizi görünce yüzünü ekşitenler
İdlib’e üzülmeyin, kendinize üzülün
Ve ölünce vereceğiniz hesaba üzülün
Sizden bir beklentimiz yok
Hesabı ağır olan o güne hazırlanın
Çünkü bizim de Allah’tan başka kimsemiz yok…