Ramazan Abdullah Şallah’ın Vefatı
Filistin’deki İslami Cihad Hareketi’nin kurucularından olan ve hareketin ilk genel sekreteri Dr. Fethi Şikaki’nin İsrail işgal rejiminin cinayet şebekesi Mossad tarafından şehit edilmesinden sonra bu hareketin genel sekreterliğine seçilen ve 23 yıl süreyle bu görevi yürüten Dr. Ramazan Abdullah Şallah, Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta tedavi gördüğü hastanede 6 Haziran Cumartesi akşamı vefat etti.
Dr. Ramazan Şallah, Filistin’in Gazze Şeridi’nin Gazze şehrine bağlı Şucaiyye Mahallesi’nde 1958 yılında dünyaya gelmişti. İlk, orta ve lise öğrenimini kendi memleketinde tamamladıktan sonra Mısır’ın Zakazik Üniversitesi’nde iktisat alanında tahsil gördü. 1981 yılında buradan mezun olduktan sonra Gazze’ye dönerek Gazze İslam Üniversitesi’nde öğretim görevlisi olarak çalışmaya başladı.
Burada görevini yürütürken bir yandan da halka yönelik davet çalışmaları yapıyordu. Siyonist işgal rejimi davet çalışmalarından rahatsız olduğu için onu ev hapsine mahkum etti. Bunun üzerine Şallah lisans üstü öğrenim için 1986’da İngiltere’ye gitti ve 1990’da Durham Üniversitesi’nden doktora derecesi aldı. Sonra Kuveyt’e gitti ve orada evlendi. Ardından yeniden İngiltere’ye gitti. Sonra da ABD’ye giderek 1993-95 yılları arasında Güney Florida Üniversitesi’nde Ortadoğu Araştırmaları alanında öğretim görevlisi olarak çalıştı.
1995’te Filistin’e dönmek amacıyla Şam’a gitti. Burada protokol işlemlerini takip ederken yeniden Dr. Fethi Şikaki’yle bir araya geldi ve direniş faaliyetlerini geliştirmek amacıyla altı ay süreyle birlikte çalışma yaptı.
Fethi Şikaki’nin bir Libya seyahatinden dönerken Malta’ya uğradığı sırada Mossad’ın elemanları tarafından şehit edilmesi üzerine İslami Cihad Hareketi’nin genel sekreterliğine Dr. Ramazan Şallah seçildi ve bu görevi 2018 yılına kadar sürdürdü. Bu tarihte hastalığından dolayı bu görevi bırakmak zorunda kaldı.
Dr. Ramazan Şallah, Filistin davası için önemli hizmetlerde bulunmuş ve siyonist işgal karşısında hiçbir şekilde taviz vermeyerek kararlı bir duruş sergilemiş biriydi. Filistin direnişinin birliği için de önemli çalışmalarda bulunmuştu.
Yüce Allah’tan kendisine rahmet ve mağfiret diliyoruz. Allah mekanını cennet eylesin.
İhanetçi Yönetimler Batı Yaka’yı İlhak Konusunda İşgal Rejimine Cesaret Veriyor
Siyonist işgal rejiminin Batı Yaka’nın bazı bölgelerini ilhak planından geçen ayki yazımızda özetle söz etmiştik. Siyonist işgal rejimi bu planını hayata geçirmek için Temmuz ayı içinde harekete geçmek istiyor. Tabii İslam dünyasının ve özellikle de Arap dünyasının bu konuda sergileyeceği tavır işgal rejiminin üzerinde etkileyici bir rol oynayacaktır. Ancak ne yazık ki Arap dünyasındaki ihanet rejimleri siyonist işgal rejimini geri adım atmaya zorlamak yerine, görünüşte ilhak kararını reddeden göstermelik açıklamalar yapsalar da pratikte işgal rejimini daha da cesaretlendiren adımlar atıyorlar.
Birleşik Arap Emirlikleri (BAE)’nin dış işlerinden sorumlu devlet bakanı Enver Karkaş Arap dünyasının siyonist işgal rejimiyle ilişkiler konusunda strateji değişikliği yapması gerektiğini ileri sürdü. BAE’nin İsrail işgal rejimiyle ilişkileri geliştirmesinin zorunlu bir durum olduğunu iddia eden Karkaş diğer Arap ülkelerini de siyonist katillerle işbirliğini geliştirmeye çağırdı.
Bugün tam bir çete devlet haline gelen ve Arap dünyasındaki muhtelif fitne hareketlerini yönlendiren BAE’nin bütün bu fitne politikalarının organize edilmesinde de bilfiil görev aldığını bildiğimiz Karkaş, Arap dünyasının siyonist işgal rejimiyle ilişki içine girmeme kararı almasının hatalı olduğunu iddia etti. Onun bütün bu açıklamaları yapması tabii ki işgalci siyoniste Batı Yaka’yı ilhak konusunda açık çek vermesi ve onu cesaretlendirmesi anlamına geliyordu.
Diğer yandan Ramazan ayında siyonist işgalcileri savunmak amacıyla dizi filmler yayınlayan Suudi Arabistan’ın güdümündeki sosyal medya trolleri de işgalci siyonistlerle ilişkilerin normalleştirilmesini savunmak amacıyla kampanya başlattılar.
Bütün bu adımlardan cesaret alan işgal rejiminin cinayet şebekesi Mossad’ın başkanı Yossi Kohen de Batı Yaka’nın ilhakı konusunda bilgi vermek ve görüş alışverişinde bulunmak amacıyla bazı Arap ülkelerinin liderlerini ziyaret edeceğini açıkladı. Arap ülkelerinin liderlerinin işgalci siyonist rejimin cinayet şebekesi başkanına kapılarını açmaları ise bu rejime Batı Yaka konusunda daha büyük bir cesaret verecektir.
Şeyh İkrime Sabri’ye Mescidi Aksa Yasağı
Koronavirüs gerekçesiyle iki aydan fazla bir süre ibadete kapatılan Mescidi Aksa’nın yeniden ibadet açılmasının ardından işgal rejimi bu kutsal mabedin imam hatiplerinden ve Kudüs’teki Yüksek İslam Heyeti Başkanı Şeyh İkrime Sabri’ye önce bir hafta süreyle Mescidi Aksa’dan uzaklaştırma cezası verdi. Daha sonra henüz bu süre dolmadan işgal rejiminin polisleri İkrime Sabri’nin evine baskın düzenleyerek uzaklaştırma cezasının dört aya çıkarıldığına dair tebliğde bulundular.
İşgal rejimi Mescidi Aksa’yı yahudilerle Müslümanlar arasında paylaştırma planını hayata geçirmek için yahudi yerleşimcilerin buraya gündelik olarak baskınlar düzenlemelerini sağlıyor ve bu konuda onları teşvik etmek amacıyla baskınları esnasında onları sıkı polis ve asker koruması altına alıyor. Buna karşılık Müslümanların özellikle ileri gelenlerine, aktif elemanlarına, güvenlik görevlilerine, gönüllü aktivistlerine sık sık Mescidi Aksa’dan uzaklaştırma cezaları veriyor.
Sudan Hava Sahasının İsrail Uçaklarına Açılması
Son darbe öncesinde siyonist işgalcilerle ilişkileri normalleştirmeye karşı sürekli kararlı bir tutum sergileyen ve onunla hiçbir şekilde ilişki içine girmeyen, hava sahasını da işgal rejiminin uçaklarına açmayan Sudan’da maalesef, Suudi Arabistan ve BAE güdümlü kadronun iş başına gelmesiyle birlikte anlayış değişti.
Sudan’da El-Beşir’e karşı gerçekleştirilen darbenin liderlerinden olan ve muhalefet hareketini yönlendiren Özgürlük ve Değişim Bildirgesi Güçleri ile cunta arasında anlaşmanın sağlanmasından sonra da Sudan Devlet Konseyi Başkanı yapılan Abdülfettah Burhan’ın 3 Şubat 2020’de işgal rejiminin başbakanı Netanyahu ile Uganda’nın Entebbe şehrinde bir araya gelmesinden sonra geçtiğimiz ay da Sudan hava sahasını İsrail uçaklarına açtı.
Sudan’ın bu tutumunda tabii ki yönetime gelen yeni kadroya yaptığı maddi yardımlarla onları satın almayı ve siyasi yönden de kendine bağlamayı başaran Suudi Arabistan’ın ve BAE’nin yönlendirmelerinin birinci derecede rol oynadığı biliniyor.
Sudan’daki mevcut yönetim aynı zamanda Libya’daki fitne hareketinin lideri Hafter’in saflarında savaşmaları üzere paralı milisler de gönderiyor.
Libya’da Hafter Cephesinin Sıkışması
Türkiye’nin yaptığı destek, Libya’daki meşru yönetim olan Ulusal Mutabak Hükümeti (UMH)’ne bağlı askeri güçlerin Arap dünyasındaki ihanet rejimlerinin desteğiyle fitne savaşını yürütmeye çalışan darbeci Hafter örgütü karşısında önemli ilerlemeler kaydetmelerini sağladı. Hafter milisleri için stratejik açıdan büyük öneme sahip Vatiyye Hava Üssü’nün UMH Birlikleri’nin kontrolüne geçmesi fitne örgütünün belini kıran en önemli gelişme oldu. Burada dayanamayıp kaçmayı tercih eden ve hava üssünü teslim eden milisler daha sonra Terhune’de de yenilgiye uğratıldılar ve Trablus’un epey dışına çıkarıldılar. Bunun üzerine UMH birlikleri büyük stratejik öneme sahip Sirte’ye kadar ulaştı ve burada fitne milislerini kuşatmaya almayı başardılar.
Bu durum karşısında şaşkına dönen fitne örgütünün arkasında duran ihanet rejimlerinden Mısır cuntasının lideri Sisi tehditler savurarak Libya’ya askeri müdahalede bulunabileceklerini söyledi. Hafter fitnesinin ana finansörleri arasında yer alan Suudi Arabistan ve BAE de hemen, Libya’ya müdahale tehdidinde bulunan cunta lideri Sisi’ye destek veren açıklamalar yaptılar. Ancak önemli problemlerden dolayı başı dertte olan Mısır’ın bir de Libya’da kendine cephe açmaya kalkışmasının ona çok pahalıya patlayacağını eğer cuntacı Sisi tahmin edemezse iyice aptal olduğu konusunda kesin hükme varmak gerekir.
Yemen’de Suud Rejiminin Aden Hükümetine İhaneti
Yemen’de görünüşte Aden hükümetine destek veren Suudi Arabistan’a bağlı askeri birliklerin, Sokotra adasının BAE tarafından desteklenen Güney Geçiş Konseyi adlı ayrılıkçı örgütün militanları tarafından ele geçirilmesi girişiminin önünü açmaları ve bu milislere karşı durmayarak adadan çekilmeleri Aden hükümetine karşı tam bir ihanet içinde olduklarını bir kez daha gözler önüne serdi.
Bu olaylar aslında Körfez Koalisyonu’nun Yemen’in Husi fitnesinden kurtarılması için Aden hükümetine destek vermek amacıyla olaylara müdahale etmediklerini bilakis bu ülkeyi kendi sömürgeleri haline getirmeyi amaçladıklarını gösteren gelişmelerdir. Nitekim Aden hükümetiyle ilişkili bazı önemli şahısların yaptığı açıklamalar da Suudi Arabistan ile BAE’nin aslında Yemen’i aralarında paylaştıklarına dikkat çekmeleri de bu açıdan düşündürücüdür.
Suriye’de Ekonomik Kriz ve Gösteriler
Suriye’deki Baas diktası, kendisini her yönden besleyen İran’ın ABD ambargosu ve koronavirüs salgınının getirdiği ekonomik gerileme yüzünden kendi başının derdiyle uğraşmak zorunda kalması üzerine ciddi ekonomik kriz yaşamaya başladı. Bu amaçla yeni kaynaklar temin edebilmek için ülkenin ileri gelen zenginlerinden yeni haraçlar toplama yoluna gitti. Bu arada Baas diktatörü Beşşar Esed, kendi dayısının oğlu ve rejimin sağladığı imkanlarla ülkenin en zengini olan Rami Mahluf’tan rejime biraz daha fazla haraç ödemesini isteyince araları açıldı ve Esed, devlete olan vergi borçlarını ödemediği gerekçesiyle dayısının oğlunun mallarına el koydu. Ancak bütün bunlar yine de ekonomik krizin aşılması için yeterli olmadı. Bunun üzerine rejimin kontrolünde olan bölgelerde ve özellikle de daha önce rejime karşı ciddi bir hareketliliklerinin olmadığı bilinen Dürzilerin çoğunlukta olduğu Suveyde’de gösteriler düzenlendi. Olaylar karşısında zorlanan diktatör Esed, ekonomik krizin üzerine gidiyormuş intibaı vermek için 2016’dan beri görevde olan başbakanı Imad Hamis’i görevden aldı. Sanki krizin sebebi oymuş ve onun görevden alınmasıyla işler yoluna girecekmiş gibi. Oysa asıl sebep siyasi iktidarı korumak için sürdürülen savaş için ülkenin ulusal kaynaklarının tamamen tüketilmesinin yanı sıra Baas rejiminin ayakta kalması için her şeyini seferber eden İran’ın ekonomik yardımlarının da tamamen kesilmesiydi. O yüzden Suriye lirası dolar ve diğer yabancı paralar karşısında ciddi değer kaybetmiş, bu sebeple insanların satın alma gücü iyice azalmıştı.
Suriye lirasının çok değer kaybetmesinden dolayı muhalefetin kontrolündeki kuzey bölgelerde de halk Suriye lirası yerine TL kullanmaya başlamıştı.
Lübnan’da da Gösteriler
Lübnan’da uzun süren pazarlıklar sonunda, Hizbulesed’le anlaşma yoluyla kurulan hükümet ülkenin ekonomisini kurtarma konusunda söze gelir bir şey yapamadı. Bu yüzden Lübnan lirası da ciddi değer kaybetti ve insanlar daha da fakirleştiler. Bu sebeple Lübnan’da da hükümete karşı gösteriler düzenlendi. Başbakan ise ekonomik sorunların kendilerine eski hükümetlerden devredildiğini ileri sürerek çözüm için Lübnan halkından biraz daha sabırlı olmasını istedi.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?