Papa’nın Irak Ziyareti
Hıristiyanların en kalabalık kesimini hatta çoğunluğunu oluşturan Katoliklerin lideri Papa Fransis, 5 Mart 2021’de, Irak’a bir ziyaret başlattı. Bu, aynı zamanda İslam hilafetinin en önemli merkezlerinden biri olan Bağdat’a bir Papa’nın gerçekleştirdiği ilk ziyaret ve mevcut Papa’nın, koronavirüs salgını başlamasından bu yana İtalya dışına yaptığı ilk seyahatti.
Papa Fransis, Irak ziyaretinde yine gerçek kimliğini gizleyerek güya barış ve hoşgörü mesajları verdi. Ancak 20 Mart 2003’te Irak’ın işgali için başlatılan saldırının o zamanki ABD Başkanı George W. Bush tarafından “yeni haçlı seferi” olarak isimlendirildiğini unutmuş değiliz. Bugün Irak’taki fitnenin asıl kaynağının da Vatikan’ın yönlendirdiği fitne politikaları olduğu unutulmamalı.
Tarih boyunca İslam coğrafyasına yönelik fitne politikalarının ana merkezlerinden olan Vatikan’ın Papa’sının bu seferki ziyaretinin de asıl amacının fitne olduğunun, Irak ziyareti esnasında yaptığı görüşmelerden ve kurduğu irtibatlardan tahmin edilmesi mümkündür.
Not: Papa’nın son Irak ziyareti ve Vatikan’ın İslam dünyasına yönelik fitne politikalarının geçmişi, haçlı seferlerinin arka planı, bu seferlerde başarılı olmak amacıyla Fatimiler’le yaptığı karanlık işbirliğinin sonucunda İslam dünyasının Kudüs’ü kaybetmesi, Vatikan’ın yönlendirmesiyle Kudüs ve Endülüs’te gerçekleştirilen korkunç katliamlar, o zaman o katliamları gerçekleştiren veya yönlendiren Vatikan’a hakim zihniyet ile bugünkü zihniyet arasında hiçbir fark olmadığı hususunu Ribat dergisinin Nisan 2021 sayısı için yazdığımız dosyada ayrıntılı olarak ele almaya çalıştık. Bu yazımızı okunamınızı öneririz.

Kosova’nın Kudüs’te Büyükelçilik Açması
İslam dünyasının yıllarca sahip çıktığı, özgürlük mücadelesine destek verdiği Kosova’da ne yazık ki bugün İslam âlemine ihanet eden bir anlayışın sahipleri hüküm sürüyor. Bunun neticesinde dün Sırbistan işgaline karşı mücadele ederek Kosova’nın bağımsız olmasını isteyenlerin, İslam dünyasının verdiği destekle kazandığı zaferin bugün meyvelerini toplayanlar Filistin’de hak ve özgürlük mücadelesi verenlerin değil işgalci katillerin safında durmayı tercih ettiler. Dolayısıyla eski ABD Başkanı Trump’ın yönlendirmesiyle önce işgalci siyonistlerle ilişkileri başlatma anlaşması yaptı, geçtiğimiz Mart ayının ortalarında da İslâm âleminin kutsal şehri Kudüs’te büyükelçilik açtıklarını duyurdular. Burada büyükelçilik açmaları aynı zamanda Kudüs’ü işgal rejiminin başkenti olarak tanımaları anlamına geliyor.
Not: Kosova’da bugün gelinen durumun arka planını, zulme karşı özgürlük için başlatılan mücadelenin emperyalist güçlerin oyunlarıyla Arnavut kavmiyetçiliğine doğru saptırılmasının hikayesini ve bugünkü Kosova yönetiminin çizgisini Vuslat dergisinin Nisan 2021 sayısı için yazdığımız dosyada ayrıntılı olarak ele aldık.
Dünya Kudüs Haftası
Bu yıl Mirac gecesi ve kameri takvime göre Kudüs’ün haçlılardan kurtarılmasının yıl dönümü münasebetiyle 6-12 Mart tarihleri arası, Yurt Dışındaki Filistin Alimler Birliği’nin öncülüğünde ve gerek Türkiye’de, gerekse Türkiye dışında birçok sivil toplum kuruluşunun desteğiyle Dünya Kudüs Haftası olarak ihya edildi. Bu vesileyle İslam âleminin birlikte sahip çıkması gereken Kudüs’e yönelik tehditler, işgal rejiminin buradaki yahudileştirme ve yıkım faaliyetleri, Mescidi Aksa’ya yönelen tehlikeler hakkında bilgi verilmeye çalışıldı.
Koronavirüs salgınının devam etmesi sebebiyle Dünya Kudüs Haftası’ndaki bilgilendirme çalışmaları büyük ölçüde internet ortamında gerçekleştirildi.
UCM’nin İsrail Kararı
Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM), siyonist işgal rejiminin 1967’de işgal etmiş olduğu Filistin topraklarındaki savaş suçlarını soruşturma yetkisi olduğunu duyurdu ve ardından da bu konuda bir soruşturma faaliyeti başlatma kararı alarak İsrail işgal rejimine itiraz için 30 gün süre tanındığını bildirdi.
İşgalci katillerin en büyük hamisi durumundaki ABD, UCM’nin İsrail’i yargılama yetkisinin olmadığını iddia ederek tepki gösterdi. ABD’nin bu konuda sergilediği tutum işgalci siyonist katillere sahip çıkma konusunda zihniyetin bu ülkede başkanın veya yönetimin değişmesiyle değişmediğini bir kez daha gözler önüne serdi.
UCM şimdiye kadar, Filistinlilerin bir devletlerinin olmaması sebebiyle işgalci siyonistlerin savaş suçlarını sorgulamıyordu. Şimdi UCM Başsavcısı Fatou Bensouda’nın çabalarıyla işgal rejiminin 1967’de işgal edilmiş Filistin topraklarındaki savaş suçlarını soruşturmaya yetkisinin olduğuna karar verdi. Bu olumlu bir gelişme olmakla birlikte asıl önemli olanın fiiliyatta sergilenecek tavır olacağını da dikkatten uzak tutmamalıyız.

1948 Toprakları’nda Faili Meçhul Cinayetler Sürüyor
Filistin’in uluslararası platformda “İsrail” olarak gösterilen, 1948’de işgal edilmiş bölgesinde Filistinlilere yönelik faili meçhul cinayetler devam ediyor ve siyonist katiller geçtiğimiz Mart ayı içinde de yeni cinayetler gerçekleştirdiler. İşgal polisinin cinayetlerin üzerine gitmemesi ve gerekli soruşturmayı yapmaması katilleri cesaretlendiriyor. Bu cinayetleri ve işgal polisinin ihmalini protesto amacıyla başta Ummu’l-Fahm olmak üzere 1948’de işgal edilmiş bölgedeki muhtelif şehirlerde gösteriler düzenlendi. Ummu’l-Fahm şehrinde, 1948 Toprakları’ndaki Filistinlilerin hukukunu aramak ve işgal rejiminin onlara yönelik suçlara duyarsız kalmasını protesto için düzenlenecek sivil faaliyetleri organize etmek amacıyla Birleşik Fahmavi Hareketi adıyla bir sivil organizasyon oluşturuldu. Bu hareket özellikle Cuma namazları sonrası haftalık gösteriler düzenliyor. Harekette 1948’de işgal edilmiş bölgedeki Filistinliler arasında faaliyet yürüten farklı oluşumlar temsil ediliyor.
Biden’in Afganistan’da Yan Çizmesi
Trump döneminde ABD, yıllardan beri çıkamadığı Afganistan bataklığından çıkmak için 29 Şubat 2020 tarihinde Katar’ın başkenti Doha’da Taliban’la bir anlaşma imzalamıştı. Bu anlaşmaya göre önümüzdeki Mayıs ayına kadar Afganistan’daki askeri güçlerini tamamen çekmiş olması gerekiyor. Ancak yeni ABD Başkanı Biden, bu ülkedeki askeri güçlerini tamamen çekmesi durumunda kendi çıkarlarının bekçiliğini yapmasını beklediği Kabil hükümetinin Taliban karşısında zayıf düşeceğini ve onu hükümetle anlaşmaya zorlamanın kolay olmayacağını düşündüğü için, söz konusu anlaşmada belirlenen takvime uyulmasının çok zor olacağı yönünde açıklama yaptı. Taliban buna karşı çıkarak herhangi bir taviz verilmesinin söz konusu olamayacağını, ABD güçlerinin belirlenen tarihten önce çekilmesinin zorunlu olduğunu bildirdi. Bunun üzerine Afganistan’daki ABD güçleri, Kabil yönetimi için tehdit oluşturdukları iddiasıyla Kandahar’da Taliban’ın bazı mevzilerini havadan bombaladı. Taliban buna şiddetle tepki göstererek ABD’nin anlaşmanın gereklerine bağlı kalmadığına dikkat çekti ve belirlenen takvime uyulmaması durumunda anlaşmanın geçerliliğini kaybedebileceğini dile getirdi.
Biden’ın Afganistan konusunda sergilediği tutum, onun öyle sanıldığı kadar da uzlaşmacı, itidalden ve çözümden yana olmadığını, ABD’ye hükmeden derin güçlerin kirli oyunlarının bir maşası olduğunu gözler önüne serdi.
Libya’da Hükümetin Kurulması
Libya’da 24 Aralık 2021’de yapılacak seçimlere kadar ülkeyi yönetecek olan Başkanlık Konseyi’nde başbakan olarak seçilen Abdülhamid Ed-Dibeybe hükümetini kurdu ve bu hükümet, anlaşma gereği Tobruk Temsilciler Meclisi’nden güvenoyu aldı. Tobruk Temsilciler Meclisi, ayrılıkçı örgüt lideri Halife Hafter’in kontrolündeki bölgede faaliyet yürütüyordu. Ancak anlaşma gereği, kurulacak hükümetin bu meclisten güvenoyu alması gerekiyordu. Alamaması durumunda meselenin çözümü için İsviçre’de Başkanlık Konseyi’ni oluşturmak için toplanan Libya Siyasi Diyalog Forumu’na (LSDF) başvurulması gerekiyordu. Ancak Temsilciler Meclisi büyük bir çoğunlukla güvenoyu verdiği için buna gerek kalmadı.
Şimdi geçiş dönemi hükümetinin Libya’da usûlüne uygun bir seçim yapılmasına imkân verecek zemin oluşturması için bütün tarafların ona destek vermesi, anlaşmaya da bağlı kalınması gerekiyor.
Sisi Cuntasının Kur’an’a Karşı Savaşı
Mısır’daki Sisi cuntası Kur’an-ı Kerim’in bazı âyetlerinin aşırılığa yönelttiği iddiasında bulunarak bu âyetlerin okul kitaplarından çıkarılmasını kararlaştırdı. Şu işe bakın ki, Rabia katliamı gibi korkunç bir katliamdan sorumlu, insanları cezaevlerinde korkunç bir şekilde işkenceyle katleden, hasta mahkumların tedavi edilmelerine engel olarak onları ölüme terk eden ve daha nice zulüm uygulamasına imza atmış bir diktatör Allah’ın âyetlerini “aşırılıkla” mahkum ederek okul kitaplarından çıkarma kararı verebiliyor. Boğazına kadar kana batmış, çağın vahşi Firavunu, Allah’ın âyetlerini “aşırılıkla” mahkum edebiliyor.
Ancak bunun Sisi’nin tek başına düşündüğü bir şey olmadığını, küresel emperyalizmin İslam’ın temel değerlerine karşı yürüttüğü savaşta Sisi’ye verilen görev olduğunu tahmin ediyoruz. Bir tarafta Macron, İslam’a karşı savaş yasaları çıkarırken diğer tarafta Sisi Allah’ın âyetlerini ders kitaplarından çıkarıyor.
Hüsni Mübarek Ailesinin Yürüttüğü Paralar
Avrupa Birliği, Hüsni Mübarek ailesinin İsviçre bankalarındaki 400 milyon İsviçre frangı (443 milyon dolar) dondurulmuş parasının üzerindeki blokajın kaldırılmasını kararlaştırdı. Bunlar Hüsni Mübarek’in kendi şahsına, eşine, oğullarına ve gelinlerine ait banka hesaplarındaki paralar ve on yıl önce Mısır’da ayaklanma çıkması üzerine yolsuzlukla kazanılmış olması ihtimaliyle dondurulmuştu. Bu, tabii Mübarek ailesinin ülke dışına kaçırdığı paraların tümü değil. İngiltere bankalarındaki hesaplarında bulunanlarla birlikte bilinen paralarının 560 milyon doları geçtiği söyleniyor.
Mübarek diktası devrildikten sonra Mısır yönetimi bu paraların yolsuzlukla kaçırıldığı gerekçesiyle kendilerine verilmesini istedi. Ama Avrupa vermeyip on yıl süreyle dondurdu. Şimdi ise blokajın kaldırılması hesap sahiplerinin bu paraları kullanmasına imkan verecek.
Burada şunları sormamız gerekiyor: 1.Devletten maaş alarak çalışan bir cumhurbaşkanı ve aile efradı bu serveti nereden elde etti? 2.Adamlar neden servetlerini ülkelerinde değil de İsviçre veya İngiltere bankalarında saklıyorlar? 3.ABD ve AB, bu gibi yöneticilerin hesaplarını para yatırırken sorgulamazken saltanatlarını kaybettiklerinde neden “yolsuzluk” şüphesiyle dondurur? Oysa para ülkenin ve halkın parası, dolayısıyla dondurulması değil sahiplerine verilmesi gerekiyor. 4.Bu hesapların dondurulmasıyla sahiplerinin cezalandırıldığı ileri sürülüyor. Peki cezalandırılan bu servetleri hesaplarına geçiren hırsızlar mıdır yoksa o servetlerin asıl sahipleri olan halklar mı? 5.Neden bu servetler asıl sahipleri olan halklara iade edilmiyor da onları çalan hırsızların kullanmasına müsait hale getiriliyor? 6.On yıl boyunca bu servetlerin dondurulmasıyla İsviçre bankaları onları işletti ve faiz sistemiyle paradan para kazandı. Bu durum bu bankaların tam bir eşkıya yöntemiyle çalıştıklarının delili sayılmaz mı?
Muhammed Ali Sabuni’nin Vefatı
Son dönemde yaşamış önemli ilim adamlarından kıymetli müfessir Muhammed Ali Es-Sabuni 19 Mart 2021 Cuma günü 91 yaşında Yalova’daki evinde vefat etti.
Safvetu’t-Tefasir adlı ünlü tefsir kitabı başta olmak üzere birçok önemli eser yazmış olan değerli ilim adamı Sabuni, 1930 yılında Suriye’nin Halep şehrinde dünyaya gelmişti. Halep’te bir yandan buranın ilim adamlarından ders alırken bir yandan da okullarda eğitimini sürdürdü. Liseyi bitirdikten sonra Ezher Üniversitesi’nin Şeriat Fakültesi’nde tahsil gördü. Sonra şer’i yargı konusunda ihtisas eğitimini tamamladı. Ardından ülkesine dönerek sekiz yıl süreyle liselerde İslami ilimlerde öğretmenlik yaptı. Ardından Suudi Arabistan’a giderek Kral Abdülaziz Üniversitesi’nin Mekke kampüsünde 28 yıl süreyle öğretim görevlisi olarak çalıştı.
Sabuni, Suriye’deki Baas zulmüne karşı sürdürülen özgürlük ve hak mücadelesine destek veriyor ve İslam âleminin bu mücadelenin yanında yer almasını istiyordu.
Allah rahmet eylesin ve mekanını cennet eylesin.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?