Kazakistan’da Yaşanan Çalkantılar
Kazakistan hükümetinin 31 Aralık 2021’de sıvılaştırılmış petrol gazı (LPG) fiyatlarına ani bir şekilde %100 oranında zam yaparak litre fiyatını 60 tengeden 120 tengeye çıkarması, zaten 30 yıldan beri hüküm süren diktatörlüğe karşı öfkeli olan toplumun meydanlara çıkmasına ve protesto eylemleri düzenlemesine neden oldu.
Başlangıçta halkın taleplerine duyarsız kalan hükümet daha sonra zamları geri çektiğini duyurmak ve istifa etmek zorunda kaldı. Ancak bu arada birtakım karanlık güçlerin olaylara karışarak halkın amacıyla örtüşmeyen şiddet eylemlerine başvurması kitlesel protestoların amacından saptırılmasına neden oldu.
Cumhurbaşkanı Kasım Cömert Tokayev de olaylara bazı karanlık güçlerin karışmasından doğan manzaraları değerlendirerek başını Rusya’nın çektiği Kolektif Güvenlik Anlaşması Örgütü (KGAÖ)’nü askeri müdahaleye çağırdı.
Diğer yandan olayların bu şekilde amacı dışına çekilmesinden rahatsız olan halk da zaten meydanlardan çekildi. Ancak sahnede KGAÖ’nün gönderdiği sözde “barış gücü” yer aldığı için olayların önüne onların geçtiği imajı oluştu.
Sonuçta bu olaylar sebebiyle Rusya’nın yönlendirdiği askeri müdahale sonrası ortaya çıkan durum onun Kazakistan üzerindeki siyasi gücünü daha da artırdı.
Not: Kazakistan’daki olayları Vuslat dergisinin Şubat 2022 sayısı için yazdığımız dosyada tarihi arka planıyla birlikte ayrıntılı bir şekilde değerlendirmeye çalıştık. Dolayısıyla konunun ayrıntısı ve bizim değerlendirmelerimiz hakkında bilgi sahibi olmak isteyenlere bu dosyamızı okumalarını öneririz.
Hindistan’da Müslümanlara Karşı Savaş
Hindistan tarihte İslam’ın en etkili olduğu coğrafyalardan biridir. İslam daha Emeviler zamanında bu topraklara ulaşmış; bölgede pek çok medrese kurulmuş ve birçok önemli ilim adamı yetişmiştir. Ancak ne yazık ki İngiliz işgalinden sonra Müslümanlara yönelik baskı ve şiddet İslam’ın gücünün zayıflamasına politeist Hindu dinlerinin mensuplarının güçlerinin artmasına sebep olmuştur.
İngiliz işgalciler aynı zamanda kendilerinden sonra siyasi otoritenin Hindulara geçmesi için şartları ve zemini oluşturmuş, onlarla işbirliği yapmışlardır. İngiliz işgalcilerden sonra siyasi hakimiyeti ele geçirenler de sürekli Müslümanları ezmeye ve dışlamaya çalışmışlardır.
Ancak son zamanlarda Hinduizmden özellikle İslam’a ve hıristiyanlığa geçenlerin sayısında belirgin bir artış olmasının Hinduizm saplantısı içinde olan ırkçı zihniyetteki radikalleri ciddi şekilde rahatsız ediyor. O yüzden bunlar özellikle İslam’a ve Müslümanlara karşı savaşlarını şiddetlendirdiler. Hinduizmden İslam’a geçişlerin önlenmesi için birtakım yasal tedbirler alınması ve İslam’a geçenlerin cezalandırılması çağrıları yaptılar. Bu savaşta Müslümanların tamamen Hindistan’dan sürgün edilmesini isteyenler de oldu.
Müslüman olan bazı kişilere yönelik korkunç işkencelerin ve sergilenen vahşetin de görüntüleri yayımlandı.
Not: Hindistan’da İslam’ın tarihi ve bugünü, Hinduizmle tatmin olamayanların kendilerine başka çıkış kapıları aramalarının ve İslam’a ilgi duymalarının düşünsel zemini ve son dönemdeki ırkçı savaş hakkında Ribat dergisinin Şubat 2022 sayısı için yazdığımız dosyada ayrıntılı bilgiler vermeye çalıştık. Okunmasını öneririz.
Filistin’in Nakab Bölgesinde Irkçı Tasfiye
Türkiye medyasında Necef ve İsrail’in isimlendirdiği şekilde Negev olarak da anılan Nakab, Filistin’in 1948’de işgal edilmiş kısmının güneyindedir. Bu bölgenin önemli bir kısmı tamamen çölden oluşur. Ama hayata elverişli kısımları da az değildir. Bu kısımlarda bazı önemli şehirler de inşa edilmiştir ki bunlar arasında en başta İngiliz işgalcilerin Filistin’i Mısır tarafından işgal ederken giriş yaptıkları Bi’ru’s-Seba’ şehrini zikredebiliriz.
Bölgenin hayata elverişli kırsal kesiminde çoğunlukla Bedevi Filistinliler yaşamaktadır ve onların da çoğu hayvancılıkla geçinir. Bazı kısımlarında tarım ürünleri de yetiştiriliyor.
Bu bölge 1948’de işgal edilmiş kısımda yer aldığından, siyonist işgal rejimi yasalarına göre ahalisinin İsrail vatandaşlığına kaydedilmesi gerekiyor. Ancak işgal rejimi onları göçe zorlamak ve topraklarını gasp etmek amacıyla köylerini resmen tanımıyor. Nakab bölgesinde resmen tanınmamış 50 civarında köy olduğu belirtiliyor. Ancak işgalcinin tüm zorlamalarına rağmen bölge ahalisi kendi vatanında ve toprağında kalmak için ısrar ediyor.
Resmi prosedürü kullanarak baskı yapma yöntemiyle onları göçe ve vatanlarını terk etmeye zorlamakta başarılı olamayan işgalci siyonist son dönemde bir “ağaçlandırma” oyunu oynayarak arazilerine el koymaya başladı.
Bu oyunun farkında olan ahali teslim olmayarak, haklarını ve topraklarını korumak amacıyla işgalci siyonistlere karşı mücadele etti. İşgal yönetimi o insanları teslim olmaya zorlamak amacıyla asker ve polis gücünü kullanarak şiddete başvurdu. Gösterilerini dağıtmak için üzerlerine saldırdılar. Birçokları esir edildi. Ama işgal rejiminin bu uygulamaları Nakab ahalisini teslim olmaya zorlayamadı, bilakis gösteriler ve eylemler gittikçe daha geniş bir alana yayıldı. Ayrıca 1948’de işgal edilmiş toprakların diğer bölgelerinde de onların mücadelelerine destek için gösteriler düzenlendi. Kudüs’te, Batı Yaka’da ve Gazze’de yaşayan Filistinliler de onların hak mücadelelerine destek amaçlı etkinlikler düzenlediler.
Şeyh Cerrah Mahallesi’nde Salihiye Ailesinin Evlerinin Yıkılması
Şeyh Cerrah Mahallesi, Doğu Kudüs’ün kuzeyinde ve Kudüs’e bağlı; adını, burayı haçlı işgalinden kurtaran Selahaddini Eyyubi’nin doktoru Husameddin Cerrahi’den alan tarihi bir mahalledir.
1956’da Ürdün Krallığı ile BM Yakın Doğu’daki Filistinli Mültecilere Yardım ve Bayındırlık Ajansı (UNRWA) arasında yapılan anlaşmayla, işgal rejiminin 1948’de işgal ettiği topraklardan çıkarılan bazı Filistinli aileler bu mahalleye yerleştirildi.
İşgal devleti himayesi altında çalışan yahudileştirme örgütleri, bu mahallenin topraklarının 1948’den önce yahudilere ait olduğu iddiasıyla, burada ikamet eden Filistinlilerin çıkarılmasını istedi. Bu iddianın asılsızlığı ispat edildiği halde işgal güçleri, burada yaşayan Filistinlilerin çıkması için baskı yapmaya devam etti.
Mahallenin ahalisinden olan Salihiye ailesine de evlerini ve etrafındaki 6 dönümlük arazilerini tahliye etmeleri için Aralık 2021’in ortalarında talimat gönderdi. Ancak aile 23 yıldır sürdürdüğü hukuk mücadelesinde işgal rejiminin iddiasının geçerliliğini ortaya koyacak hiçbir delil gösteremediğini dile getirerek talimata uymadı, haklarını savunmaya devam etti.
Bunun üzerine işgal askerleri 17 Ocak 2022 sabahı savaşa gider gibi kalabalık bir askeri birlik oluşturarak ailenin evini kuşatmaya aldı. Bunun üzerine aile efradı evin çatısına çıkarak benzin döktü ve işgal güçlerinin müdahalede bulunması halinde evi yakacakları ve çatıya çıkardıkları tüpleri patlatacakları tehdidinde bulundu. Kudüslülerden de onlara destek vermek için mahalleye gitmek isteyenler oldu. Ama işgal askerleri mahallenin bütün yollarını kestiğinden ulaşmalarını engelledi. Dolayısıyla sadece mahalle ahalisi destek verebildi.
İşgal güçleri 19 Ocak Çarşamba şafak vakti, ani ve sinsi bir baskınla aile efradından ve onlara destek verenlerden 26 kişiyi rehin aldı. Sonra da buldozerleri yanaştırıp ailenin iki evini tamamen yerle bir etti. Yıkılan evlerde 17 kişi ikamet ediyordu.
İşgal Askerlerinin Birbirini Öldürmesi
13 Ocak Çarşamba gecesi, Filistin’in Batı Yaka bölgesindeki Gavru’l-Urdun mıntıkasında işgalcilere ait bir askeri kampta, “seçkin komando birliği” komutanlarından iki işgalci subay yine işgal askerleri tarafından öldürüldü. İşgal ordusu bu olayın bir yanlış teşhisten kaynaklandığı iddiasında bulundu. Ama askeri yorumcuların görgü tanıklarına dayanarak verdiği bilgilere göre olayın asıl sebebi silah hırsızlığıydı. İşgal askerleri depolardan silah çalıp, Filistinli direnişçilere sattığından işgal ordusu geçtiğimiz Kasım ayında böyle bir hırsızlık şüphesi durumunda öldürme tehlikesi olması halinde bile ateş edilmesi talimatı verdi. Söz konusu iki subay da böyle bir hırsızlık şüphesiyle ateş edilmesi sonucu öldürülmüşlerdi. Olay üzerine işgal rejiminin bütün yetkilileri duydukları üzüntüyü dile getirdiler. Böylece hırsızlar kahraman oldu. Siyonistlerin en meşhur kahramanları da zaten hırsızlardandır.
Husilerin Abu Dhabi’ye Saldırısı ve Yemen’de Yeniden Gerginlik
17 Ocak Pazartesi günü Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) başkenti Abu Dhabi’deki Musaffah Mahallesi’ne hava saldırıları düzenlendi. BAE, olayda üç petrol tankerinin hasar gördüğünü, üç kişinin hayatını kaybettiğini, altı kişinin de yaralandığını açıkladı. Saldırıyı Yemen’deki İran destekli Husi örgütü üstlendi. Örgüt sözcüsü Yahya Seri’ BAE’nin Abu Dhabi’deki petrol rafinerisini, havaalanını ve Dubai Uluslararası Havaalanı’nı balistik füzelerle ve İHA’larla hedef aldıklarını iddia etti. Bunun üzerine BAE ve Suudi Arabistan koalisyonu da Yemen’de Husi örgütünün hedeflerine yönelik saldırılar düzenledi. Bazı yorumlarda BAE’ye yönelik hava saldırılarının arkasında İran’ın yer aldığı, hatta saldırıların İran tarafından düzenlendiği ama onun zor durumda kalmaması için Husi örgütünün üstlendiği ileri sürüldü.
Sudan’da Halkın Cuntaya Karşı Mücadelesi
Sudan’da cunta yönetiminin, darbe içi darbeyle görevden aldığı Başbakan Abdullah Hamduk’la anlaşarak onu görevine iade etmesi sorunu çözmedi. Halk bu anlaşmayı tanımayarak cuntaya karşı eylem ve gösterilerini sürdürdü. Bunun üzerine Abdullah Hamduk bu kez kendisi istifa ederek kenara çekildi. Ama olaylar yine devam etti. Cunta yönetimi olayları bastırabilmek için askeri şiddetini artırdı. Şiddetin artırılması yüzünden öldürülenlerin sayısı 100’e yaklaştı. Ama gidişat bu şiddetin de duruma hakim olmakta işe yaramayacağını ve halkın yönetimin sivillere devredilmesi talebinde ısrar edeceğini gösteriyor.
Tunus Diktatörünün El-Bahiri’yi Tutuklaması
Tunus’ta tek adam diktatörlüğünü geri getirmeye çalışan Kays Said, Nahda Partisi’nin Genel Başkan Yardımcısı Nureddin El-Bahiri’yi tamamen saçma ve tutarsız iftiralarla tutukladı. Bahiri, kendisine yapılan muameleyi protesto amacıyla açlık grevine gitti. O yüzden zaten muhtelif hastalıkları olan Bahiri’nin sağlık durumunun kötü olduğu belirtildi. Said’in onu tutuklamasının asıl amacının ise siyasi muhaliflerine gözdağı vermek olduğu tahmin ediliyor.
- Yazara Yaz