Nijer’de Darbe
Afrika’da bir bakıma olağan sayılan darbelerin bir yenisine, dünyanın fakirlik sıralamasında üçüncü sırada yer alan Nijer de şahit oldu. Orta Afrika’nın batı kesiminde yer alan Nijer halkının %95’ten fazlasının Müslüman olduğu tahmin edilmektedir. Bu ülkede Fransız emperyalizminin tesirleri ciddi şekilde kendini hissettirmektedir. Son seçimlerde cumhurbaşkanlığını kazanan Muhammed Bazum da Fransa’yla iyi ilişkiler içinde olan ve onun dikte ettiği politikaları uygulamaya özen gösteren bir siyasi liderdi. Bu yüzden de Rusya’nın Afrika’ya yönelik politikalarının askeri mekanizmasını oluşturan Wagner’le birlikte çalışmaya yanaşmıyordu.
Bazum’a karşı gerçekleştirilen askeri darbenin arkasında Rusya’nın olduğu tahmin ediliyor ki bu, Rusya’nın bölgede Fransa karşısında yeni bir cephe kazanması anlamına geliyor. Zaten gerek darbeciler ve gerekse Rusya bu ilişkiyi çok hızlı bir şekilde açığa çıkardı. Küresel güçlerin Nijer üzerindeki hesaplarında bu ülkedeki zengin uranyum yataklarının önemli rolü olduğu tahmin ediliyor.
Not: Aylık Vuslat dergisinin Eylül 2023 sayısı için yazdığımız yazıda Nijer’deki darbeyi geniş çerçevede ele almaya çalıştık. Detaylı bilgi sahibi olmak isteyenler için bu yazımızı okumalarını öneririz.
Siyonist İşgalcinin “Adalet” Anlayışı
Siyonist işgal rejiminin Kudüs’teki sözde Sulh Mahkemesi’nin, Filistin’in Batı Yaka bölgesindeki Ramallah vilayetine bağlı Burka köyünü basarak Kusay Cemal Mi’tan isimli bir genci öldürmelerinden sonra yaptığı sorgulamada önce cinayete karıştıklarından şüphe edilen iki yerleşimci militan dışında kalanları suçsuz bularak hiç hesaba çekmemesi, ikinci aşamada cinayete karıştıkları şüphesiyle gözetim altında tutulan gençlerden birini tetiği çeken kişi olmadığı iddiasıyla evde gözlem altında tutulması şartıyla serbest bırakması üçüncü aşamada tetiği çeken kişi olduğu kabul edilen militanı serbest bırakması işgal yargısının ırkçı ve taraflı tutumunu çok açık bir şekilde gözler önüne seren gelişme oldu.
İşgal yargısının tutumu, Filistin topraklarına yerleştirilen Yahudi yerleşimcileri yeni saldırılara ve cinayetlere teşvik etme amaçlı bir politikadır. Bu yönüyle işgal yargısı, adaleti icra etme görevini yerine getirmeyip işgal zulmünün halkalarından birini oluşturmaktadır.
Not: Siyonist işgal rejiminin yargı sistemi ve siyonistlerin Netanyahu’nun yargı reformu paketine karşı çıkarken de tamamen kendi hesaplarını düşündükleri, onların adalet ve hukuk anlayışında Filistin halkına hiç yer ayrılmadığı hakkında Ribat dergisinin Eylül 2023 sayısı için yazdığımız yazıda ayrıntılı bir şekilde bilgi vermeye çalıştık. Konu hakkında ayrıntılı bilgi sahibi olmak isteyenlere bu yazımızı okumalarını öneririz.
Libya’da Çatışmalar
Libya’nın başkenti Trablus’ta 14 Ağustos Pazartesi akşamı patlak veren ve iki gün süren çatışmada en az 55 kişi hayatını kaybederken 150 kişi de yaralandı.
Libya’da bu kez yaşanan çatışmaların bir tarafında fitne örgütünün lideri Halife Hafter’in adamları yoktu. Her iki taraf da Trablus’taki meşru yönetime bağlıydı. Bunlardan biri komutanlığını Mahmud Hamza’nın yaptığı ve elemanlarının geneli Türkiye’nin gönderdiği uzmanlardan askeri eğitim almış olan Tugay 444, diğeri de Başkanlık Konseyi’ne bağlı ve komutanlığını Abdurrauf Kâre’nin yaptığı Suçlarla ve Terörle Mücadele ve Caydırıcılık Teşkilatı idi.
Bu iki teşkilat arasında daha önce de bir cinayet olayından dolayı gerginlik yaşanmıştı. Son hadiseleri ateşleyen gelişmelerde de bu gerginliğin rolünün olduğu tahmin ediliyor.
Son olaylar Tugay 444’ün komutanının bir seyahat için, diğer örgütün adamlarının kontrolünde olan Uluslararası Muaytika Havaalanı’na gittiği sırada gözaltına alınması üzerine patlak verdi. Bu uygulamaya Tugay 444’ün adamları hemen silahla karşılık verdiler ve hızla yayılan çatışmalarda birçok can kaybı oldu. Daha sonra Ulusal İttifak Hükümeti Başbakanı Abdülhamid Dibeybe’nin araya girmesiyle ve Savunma Bakanı sıfatını kullanarak Mahmud Hamza’yı serbest bırakıp tarafsız bir ekibe teslim edilmesini sağlayacağını açıklaması üzerine ateşkes sağlandı.
Olaylar hesapların düzgün yapılamaması, eski defterlerin sebepsiz yere karıştırılması ve öfkelerin kontrol edilememesi sebebiyle tamamen lüzumsuz bir şekilde patlak vermiş ve büyük bir zayiata sebep olmuştu.
Pakistan’da İmran Han’a Hapis
Pakistan’ın Eski Başbakanı İmran Han, hakkında yolsuzluk iddiasıyla verilen 3 yıllık hapis cezası hükmünün kesinleşmesi üzerine 5 Ağustos 2023 tarihinde hapse atıldı. Ancak bu kez hapse atılması, 9 Mayıs 2023’te İslamabad’da mahkemeye ifade vermeye gitmesi sırasında tutuklanmasının neden olduğu çalkantı kadar bir çalkantıya sebep olmadı. Bunun sebeplerinden biri İmran Han’ın taraftar kitlesinin şimdiye kadar düzenlenen protesto eylemlerinde yeterince yorulmuş olması, diğeri de mahkemenin verdiği ceza kararını haklı bulması, bu karara ikna olması olabilir.
Mahkeme, İmran Han’ı resmi konumundan dolayı verilen hediyeleri hazineye gerekli bildirimleri yapmadan sattığı iddiasıyla yolsuzluk suçlamasıyla yargılamış ve mahkûm etmişti. Ondan önce de askere ve devletin üst kademelerine hakaret suçlamasıyla hakkında bir dava açılmış ve tutuklama kararı çıkarılmıştı.
Mahkemenin İmran Han hakkındaki ceza kararının kesinleşmesi üzerine Yüksek Seçim Kurulu da onu siyasetten 5 yıl süreyle menetme kararı verdi. İmran Han’ın bu süre içinde siyasetten menedilmesi, partisine de darbe olabilir. Çünkü partisinin destekçileri ideolojik duyarlılık sahibi değil İmran Han’ın bireysel karizmasına yönelmiş bir taraftar kitleden oluşmaktadır.
Pakistan’da Parti Kongresine Bombalı Saldırı
Pakistan’da İslam Alimleri Cemiyeti Partisi’nin kongresine bombalı saldırı düzenlenmesi 63 kişinin hayatını kaybetmesine, en az 200 kişinin de yaralanmasına neden oldu.
Başlangıçta kim tarafından gerçekleştirildiği hakkında herhangi bir bilgi elde edilemediği söylenen saldırıyı daha sonra IŞİD’in üstlendiği yönünde haberler yayınlandı.
Çağımızda bu tür örgütlerin gerçekte Müslüman halkların güven ve istikrarlarını hedef alan kirli politikalar tarafından kullanılmaya son derece elverişli karanlık örgütler olduğunu, piyasaya çıktıkları tarihlerden bu yana söylemeye çalışıyoruz.
Bu tür örgütler aynı zamanda profesyonel kaos politikalarının icrası için harekete geçen sinsi örgütler ve istihbarat teşkilatları tarafından gerçekleştirilen eylemlere bir sahip bulmak amacıyla oluşturulan senaryolara da gayet müsaittir. Çünkü bu örgütler bu tür dehşet verici eylemleri sahiplenmeyi bir kahramanlık olarak telakki etmekte ya da taraftarlarına böyle bir ruh ve anlayış vermektedirler. Kendilerini “İslami” olarak nitelendirmelerine rağmen Kur’an’ın ruhundan ne kadar uzak olduklarını bu tutumlarından da tahmin etmek mümkündür.
Dünya Bankası’ndan LGBT Koruyuculuğu
Uganda’nın eşcinsel ilişkilere yasaklar getiren bir yasayı kabul etmesini içine sindiremeyen Dünya Bankası bu ülkeye finansman sağlamayı durdurma kararı aldı. İddiası bu yasanın kendilerinin değerlerine tamamen ters düşüyor olduğu. Küresel emperyalizmin parayı, ülke yönetimlerinin ayağına pranga vurmak veya boyunlarına yular takmak için değerlendirdiği bir finans merkezi durumundaki Dünya Bankası’nın böyle bir iddiayı öne sürerek dış desteğe ihtiyaç duyan Uganda’ya finansmanı kesme kararı alması insani değerlerden ne kadar uzak olduğunu gözler önüne sermesi açısından dikkat çekiciydi.
İşin gerçeğinde Uganda’nın çıkardığı yasanın asıl amacı AIDS diye bilinen tehlikeli hastalıkla mücadeleydi. Bu hastalığın Afrika ve tabii bu arada Uganda’da ciddi bir sorun olduğu, çok sayıda insanın ölmesine ya da yıllarca başkalarının bakımına muhtaç hale gelmesine sebep olduğu biliniyor. Bu hastalıktan dolayı bakıma muhtaç olan hastalar toplumun sırtına yük olduğu gibi ölenler de arkalarında dul eşler, yetim çocuklar bırakıyor. Eşcinsel ilişkilerin de bu hastalığın yayılmasında en etkili uygulama olması sebebiyle yasada bu tür ilişkilerin de yasaklanmasına dair maddelere yer verildi.
Küresel emperyalizmin karşısına aldığı, aslında insanı insan yapan değerlerin ve ahlaki ölçülerin tümüdür. LGBT olarak bilinen sapkınlık örgütlerinin bu derece cüretlendirilmesinin amacı da ahlakla ve değerlerle savaştır.
Tunus’ta Başbakanın Görevden Alınması
Tunus’un yeni diktatörü Kays Said, allayıp pullayıp başbakan yaptığı Necla Budin Ramazan isimli bayanı görevden aldı. Onu başbakanlık koltuğuna oturtması için halkın iradesine başvurma ihtiyacı duymadığı için görevden alırken de kimseye hesap vermek zorunda olmadığını düşünüyordu. Bu durum diktatör zalimlerin genel karakteridir. Onlar yetkilerinin sınırsız olduğunu, adalet ve hukuk ilkelerinin hatta üstün ahlaki değerlerin bile kendilerine engel teşkil edemeyeceğini düşünürler. Bu dünyada kimseye hesap vermek zorunda olmadıklarını düşündükleri gibi ölümden sonrasıyla ilgili hesabı da akıllarına getirmek işlerine gelmez. Bu da onları tekebbüre ve daha da zalimleşmeye sevk eder. Dolayısıyla bu tür diktatörlerle, zalimlerle çalışmak, ifade yerindeyse onların “emir kulu” olmak hiç de isabetli değildir. Sizi çok üstün makamlara getireceğini bilseniz dahi onlarla birlikte çalışmaktansa yüzlerini hiç görmemeniz sizin için daha evladır.
Kur’an Yakma Provokatörlüğü Sürüyor
Küresel emperyalizmin Müslümanların kutsal değerlerine karşı savaş için seçtiği İskandinav ülkelerinde Kur’an yakma provokatörlüğü devam ediyor. Tepkiler karşısında İsveç’in biraz sıkışması ve zorlanması üzerine eylemlerin Danimarka’ya doğru kaydırılması ise bir taktiktir. Geçmişte bu tür çirkin saldırılara izin veren Danimarka’nın, bir dönem gelen tepkiler ve boykot kampanyaları karşısında stratejik bir karar alarak yasak getirmesine rağmen bugün yeniden fırsat vermesi İsveç’le nöbet değişimine işaret ediyor. O yüzden Danimarka yönetiminin bu tür eylemlerden aslında rahatsız olduğunu iddia etmesi de samimi ve gerçekçi olmaktan son derece uzaktır. Samimi olsaydı yakın zamana kadar sürdürdüğü yasağı devam ettirir ve İsveç’ten kendi ülkesine doğru kaymasına fırsat vermezdi. Aynı samimiyetsizlik ve ciddiyetsizlik İsveç yönetiminin eylemler aleyhindeki açıklamaları ve yakınmaları için de söz konusudur.
- Yazara Yaz