Kur’an-ı kerim, insanları inanç bakımından mü’min, kâfir ve münafık olmak üzere üçlü bir tasnife tâbi tutmaktadır. Kur’an’ın en uzun suresi olan bakara suresinin ilk ayetlerinde; üç ayetle mü’minlerin özelliklerini özetlemekte, ardından sadece iki ayetle kâfirleri, ardından toplam on üç ayetle münafıkların özelliklerini anlatmaktadır. Kur’an’ın geneline baktığımız zaman Allah, yaklaşık 112 ayette mü’minlerden bahsederken, yaklaşık 111 ayette de münafıkların değişik özelliklerini anlatarak onları bize tanıtmaktadır. Bu açıdan olaya bakıldığı zaman; İslam toplumunu içten tehdit eden, fitne-fesat, desise, entrika ve oyunlarla bu kişilerin ve davranışlarının en az mü’minlerin özelliğini bilmek kadar önemli olduğunu anlıyoruz.
Münafıklığı; itikadi ve ameli münafıklık olarak iki başlık altında değerlendirmek mümkündür. İtikadi münafıklık; kişinin Müslüman olmadığı halde çıkarları için Müslüman olarak gözükme çabasıdır. Diplomatik iman da diyebileceğimiz bu nifak türü; geçmişten günümüze, birçok konuda İslam’a ve Müslümanlara ciddi zararlar vermiştir. Allah böylelerini; ‘’İnsanlardan öyleleri vardır ki: “Biz Allah’a ve ahiret gününe iman ettik” derler; oysa inanmış değillerdir. (Sözde) Allah’ı ve iman edenleri aldatırlar. Oysa onlar, yalnızca kendilerini aldatıyorlar ve bunun şuurunda değiller.’’ (Bakara 8-9) buyurarak, iman edenlere tanıtmıştır.
Münafıklığın bir diğer çeşidi ise; ameli münafıklıktır. Bir Müslüman itikadi münafıklıktan beridir; ama ameli münafıklık sıdk ve ihlâsını kaybetmiş her Müslüman için ciddi bir tehlikedir. Geçmişten günümüze, bireyden topluma sirayet eden imani zafiyetin sebep ve neticesi olarak; Müslüman önce ciddiyetsiz ve laubali bir hale geldi, daha sonra bu lakayt, laubali ve ciddiyetsiz tavırlar, Müslüman’ı; kalbi hastalıklı ve ameli nifaklı bir şahsiyete büründürdü. Bu hastalıklı şahsiyetlerin ortaya koyduğu ameller de; çoğu zaman İslami oluşumlara zarar veren en önemli unsurlar olmuştur. Hanzala’nın (r.a) hassasiyetiyle amellerine bakamayan her Müslüman; kendisine bile gizli kalan bir ameli münafıklık içerisine girmiş olabilir, nefis ve şeytanın da vesvesesiyle gerek kendisine, gerekse içinde bulunduğu oluşumlara ciddi zararlar verebilir.
Amelde nifak, kulu İslam dairesinden çıkarmaz ancak imanı eksiltir, imanın gerçek zevkini giderir, onun nurunu söndürür, mü’mini imanın yüksek derecelerinden mahrum eder, amelleri boşa çıkartır, kula ilahi gazabı çeker ve onu Allah’tan uzaklaştırır. Gösteriş, yağcılık, halka karşı yapmacık tavırlara girmek, kendine hak adamı süsü vermek, dili ile tasdik ettiğine kalbi itiraz etmek, sözü ile işi birbirini tutmamak, kendisine yasak edilen şeylere ters hareket etmek. İçi dışı başka olmak, zahirde insanların gördüğü yerlerdeki güzel işleri, tek başına kaldığı anlardan daha çok olmak, yalan, sözü tutmama ve emanete ihanet vb. alametler nifaktan sayılmıştır.
Allah Resulü (s.a.s) sahabeden bir toplulukla birlikte otururken sahabe, bir kişiden bahsedip onu övdüler. Tam o sırada bahsedilen kişi çıkageldi. Adam yeni abdest almıştı, yüzünden abdest suyu damlıyordu. Ayakkabılarını eline almış, alnında da secde izi vardı. Sahabe: Ey Allah’ın Resulü! İşte size bahsettiğimiz zat budur! dediler. Allah Resulü (s.a.s) adama baktığında: “Onun yüzünde şeytandan bir karanlık görüyorum.” buyurdu. Adam selam verip aralarına oturduğu zaman, Allah Resulü (s.a.s) adama: “Allah için soruyorum; buraya gelirken, kalbinden: ‘Şu topluluğun içinde benden hayırlı kimse yoktur’ diye geçirdin mi?” diye sordu; adam: “Evet geçirdim!” dedi.”
İşte böyle bir sonuç doğuran ameli nifak, nefsin sıfatlarının temizlenmemiş, kendini yeterince terbiye edememiş zaaf sahibi bir Müslümanda, bu hata ve sonuçlar doğurabilir. Bu, onun gerçekten münafık olduğu anlamına gelmez. Aksi halde yalan söyleyen herkesi, münafık sayıp onu İslam dairesinin dışına atmak mümkün olur. Oysa gerçekte O, mü’min ve Müslüman; ancak amel ve eylemleri mü’min ve Müslümanda olması gereken vasıflar değildir.
Bu açıdan olaylara bakacak olursak; Kuran’ın bazı ayetleri münafıklar için inmiş olsa da ayetlerde belirtilen davranışlar, bir Müslüman’da mevcut ise, bu durum kendisinde münafıklığın bir alameti olduğuna da işarettir. “Namaza kalktıkları zaman, isteksizce kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı ancak çok az anarlar.’’ (Nisa, 142) ayetinde belirtilen ahlaki özellikler bir Müslüman’da mevcut ise, münafıklığın davranışsal hastalıklarından birine müptela olmuş demektir. Zira İbnu Amr İbni’l-As’dan (r.a) rivayetle Rasulullah sav buyurdular ki: “Dört haslet vardır; kimde bu hasletler bulunursa o kimse halis münafıktır. Kimde de bunlardan biri bulunursa, onu bırakıncaya kadar kendinde nifaktan bir haslet var demektir: Emanet edilince hıyanet eder, konuşunca yalan söyler, söz verince sözünde durmaz, husumet edince haddi aşar.” (Buhari-Müslim)
Günümüzde imani yozlaşmanın fertleri ve toplumu kasıp kavurduğu bir ortamda gerekli hassasiyeti gösterecek olursak ve samimi bir şekilde davranışlarımızı sorgularsak, belki bizler de Hanzala (r.a) misali; “ben münafık oldum, ben münafık oldum!” diye feveran ederdik.
İslami çalışmanın saflarında çoğu zaman çalışmayı tökezleten, çalışmalardan geri bıraktıran, saflarda gedikler açan, bölünmesine ve hatta parçalanmasına sebep olan öyle davranışlar var ki; bu davranışları Medine’de münafıklar yapardı ve bu davranışları yapanlara uyarı olarak; Allah, ayetler indirirdi. Oysa günümüzde yozlaşan imanımız, körelen ferasetimiz, kutsayacak kadar kusursuz gördüğümüz nefsimiz; bu davranışlarımızı görmemize engel olmaktadır. Bir sahabenin şu sözleri çok manidardır: “Sizden bazılarınızın işlediği amelleri, biz Peygamber sav zamanında münafıklık sayardık. Ama görüyorum ki bazıları bunu, bir günde birkaç defa yapmaktadır.’”
Özellikle İslami çalışmayı sürdüren fertlerin münafıklara ait olan; ama her an bizi de etkisi altına alabilecek, bizlerin de bir özelliği olabilecek bazı hususlara dikkat etmesi gerekiyor. Allah’ın övgüsüne mazhar olan sahabelerin bile büyük bir hassasiyetle yaklaştıkları bu davranışlardan kendimizi uzak görmemiz belki de nifakın kapısını aralamaya sebep olan en önemli etkendir. Zeyd b. Vehb el-Cühenî anlatıyor: “Münafıklardan biri öldü, Ebu Huzeyfe cenaze namazına katılmadı. Bunun üzerine Hz. Ömer, ‘Bu da onlardan mıdır?’ diye sorunca Ebu Huzeyfe ‘Evet’ diye cevap verdi. Bu defa  Hz. Ömer: ‘Allah aşkına ben de onlardan mıyım?’ diye sormaya başladı. O ‘Hayır!’ dedi. Peygamber’in (s.a.s) en yakınında duran sahabelerden biri olmasına rağmen Hz. Ömer’in, münafıklığından endişe etmesi, üzerinde düşünülmesi gereken bir durumdur.
Şimdi hep birlikte İslami sahada bazen rastladığımız; ama Kuran’da münafıkların vasıfları olarak geçen bazı ameller üzerinde durmaya çalışalım:
1. Zamanı Gelmemiş Taleplerde Bulunmak, Zamanı Geldiğinde ise Mazeret Üretmek: Allah şöyle buyuruyor: ‘’Kendilerine; “Elinizi (savaştan) çekin, namazı kılın, zekatı verin” denenleri görmedin mi? Oysa savaş üzerlerine yazıldığında, onlardan bir grup, insanlardan Allah’tan korkar gibi- hatta daha da şiddetli bir korkuyla- korkuya kapılıyorlar ve: “Rabbimiz, ne diye savaşı üzerimize yazdın, bizi yakın bir zamana ertelemeli değil miydin?” dediler…’’ (Nisa, 77)
2. Kulis Meclisleri Kurarak İslami Çalışmayı Sekteye Uğratmak: Allah şöyle buyuruyor: ‘’Onların ‘gizlice söyleşmelerinin’ çoğunda hayır yok. Ancak bir sadaka vermeyi veya iyilikte bulunmayı ya da insanların arasını düzeltmeyi emredenlerinki başka…’’ (Nisa, 114) Allah bir başka ayette de şöyle buyurmaktadır: ‘’Şüphesiz ‹gizli toplantıların fısıldaşmaları› (kulis), iman edenleri üzüntüye düşürmek için ancak şeytan ürünü olan işlerdendir. Oysa Allah›ın izni olmaksızın o, onlara hiçbir şeyle zarar verecek değildir. Şu halde müminler, yalnızca Allah›a tevekkül etsinler.’’ (Mücadele, 10)
3. Yapılan İşlerin Sekteye Uğraması için Çaba Sarf etmek: Allah şöyle buyuruyor: “Sizinle birlikte çıksalardı, size ‘kötülük ve zarardan’ başka bir şey ilave etmez ve aranıza mutlaka fitne sokmak üzere içinizde çaba yürütürlerdi… “ (Tevbe, 47)
4. Görevden Kaçmak İçin Bahaneler Üretmek: Allah (c.c) şöyle buyuruyor: ‘’ Onlardan bir topluluk da: «Gerçekten evlerimiz açıktır» diye Peygamberden izin istiyordu; oysa onların evleri açık değildi. Onlar yalnızca kaçmak istiyorlardı.’’ (Ahzap, 13)
5. Hayırlı Amelleri Yapmamak ve Yapanları vazgeçirmeye Çalışmak: Allah şöyle buyuruyor: “Allah’ın elçisine muhalif olarak (savaştan) geri kalanlar oturup-kalmalarına sevindiler ve Allah yolunda mallarıyla ve canlarıyla cihad etmeyi çirkin görerek: “Bu sıcakta (savaşa) çıkmayın” dediler.” (Tevbe, 81)
6. Alternatif Yapılanma İçerisine Girip, Muhalif sesleri Etrafında Toplamaya Çalışmak: Allah (c.c) şöyle buyuruyor: “Mü’minlerin arasını ayırmak ve daha önce Allah’a ve elçisine karşı savaşanı gözlemek için mescit edinenler ve: “Biz iyilikten başka bir şey istemedik” diye yemin edenler var ya, Allah onların şüphesiz yalancı olduklarına şahitlik etmektedir.” (Tevbe, 107)
7. Güzel Konuşmaya Çalışmak; Ama Amel İşlemekten Geri Durmak: Allah (c.c) şöyle buyurmaktadır: “Sen onları gördüğün zaman cüsseli yapıları beğenini kazanmaktadır. Konuştukları zaman da onları dinlersin. Oysa sanki onlar sütun gibi dayandırılmış ahşap-kütük gibidirler.” (Münafikun, 4)
8. Hikmeti Gözetmemek, Her şeyi, Her Ortamda Konuşmak: Allah (c.c) şöyle buyurmaktadır: ‘’Kendilerine güven veya korku haberi geldiğinde, onu yaygınlaştırıverirler. Oysa bunu peygambere ve kendilerinden olan emir sahiplerine götürmüş olsalardı, onlardan ‹sonuç-çıkarabilenler,› onu bilirlerdi. Allah›ın üzerinizdeki fazlı ve rahmeti olmasaydı, azınız hariç herhalde şeytana uymuştunuz.’’ (Nisa, 83)
9. Çıkar ve Menfaatini Gözetlemek, Zor İşlerden Uzak Durmak: Allah (c.c) şöyle buyuruyor: “Eğer yakın bir yarar ve orta bir sefer olsaydı, onlar mutlaka seni izlerlerdi.” (Tevbe 42) Bir başka ayette de Allah (c.c) şöyle buyuruyor: “Onlardan sadakalar konusunda seni yadırgayacaklar vardır. Ondan kendilerine verilirse hoşlanırlar, kendilerine verilmediği zaman bu sefer gazaplanırlar. (Tevbe, 58)
10. Verilen Görevlere Hazırlanmamak: Allah (c.c) şöyle buyuruyor: “Eğer (savaşa) çıkmak isteselerdi, herhalde ona bir hazırlık yaparlardı. Ancak Allah, (savaşa) gönderilmelerini çirkin gördü de ayaklarını doladı ve “(Onlara) Siz de oturanlarla birlikte oturun” denildi.” (Tevbe 46)
11. Amel İşlemek İçin Müsait Bir Ortamı Beklemek, Bu Ortam Oluşunca da Yapmamak: Allah (c.c) şöyle buyurmaktadır: Onlardan kimi de: “Andolsun, eğer Allah bize bol ihsanından verirse gerçekten sadaka vereceğiz ve salihlerden olacağız” diye Allah’a ahdetmiştir.’’ (Tevbe 75)
“Onlara Kendi bol ihsanından verince ise, onunla cimrilik yaptılar ve yüz çevirdiler; onlar böyle sırt dönenlerdir.” (Tevbe, 76)
12. Nefsin Hoşuna Gitmeyen Bir Durumla Karşılaşınca Sözünü Tutmamak: Allah (c.c) şöyle buyurmaktadır: “Oysa andolsun, daha önce ‘arkalarını dönüp kaçmayacaklarına’ dair Allah’a söz vermişlerdi; Allah’a verilen söz (ahid) ise, (ağır bir) sorumluluktur.” (Ahzab15)
13. Daha Rahat, Daha Güzel Bir Fırsat Bulunca Saflardan Ayrılmayı Düşünmek: Allah (c.c) şöyle buyuruyor: “Eğer onlar bir sığınak ya da (kalacak) mağaralar veya girebilecekleri bir yer bulsalardı, hızla oraya yönelip koşarlardı.” (Tevbe 57)
14. Şaka Yoluyla İman Edenlerle Alay Etmek: Allah (c.c) şöyle buyurmaktadır: “Onlara sorarsan, andolsun: ‘Biz dalmış, oyalanıyorduk’ derler. De ki: “Allah’la O’nun ayetleriyle ve elçisiyle mi alay ediyordunuz?” (Tevbe 65)
Bir rivayette münafıklar, Tebük Seferi sırasında bir konaklama yerinde kendi aralarında şöyle demişlerdi: ‘’Vallahi biz şu Kur’an’ın hafızları kadar, aç gözlü, karnı doymaz, obur, yalan sözlü ve düşman karşısındaki bir savaşta korkak davranan kimse görmedik’’ dediler. Orada bulunan bir Müslüman da: “Hayır, vallahi yalan söylüyorsunuz ey Allah düşmanları! Biz de; Kur’an’ın hafızları kadar savaşta cesur ve ileri atılanları görmedik” dedi ve gelip bunu Rasulullah efendimize haber verdi.
Bunun üzerine Rabbimiz bu ayetini inzal buyurdu. Rasulullah efendimiz onlara, bu sözlerinin hesabını sorunca da: “Vallahi ey Allah’ın Resulü bizler ciddi değildik, şaka yapıyorduk’’ dediler.
Son olarak şunu söyleyebiliriz: Yukarıda saymış olduğumuz ameller, nefsini tezkiye edememiş, kalbi hastalıklara duçar olmuş her Müslüman’ın karşısına çıkabilecek tehlikelerdir. Hem şerre hem de hayra meyyal olarak yaratılmış olan nefsimiz, eğer hayatın merkezine “vahyin doğrularını” değil de “kendi doğrularını”, Allah’ın rızasını değil de kendi çıkar ve menfaatini yerleştirirse; o zaman yukarıda saymış olduğumuz amellere müptela olur ki -Allah muhafaza- dünya ve ahrette zarara uğrayanlardan olur.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?