DOĞUMU, ÇOCUKLUĞU, GENÇLİĞİ VE EĞİTİMİ
Üstad Fethi Yeken 9 Şubat 1933 yılında Lübnan’ın kuzeyindeki Trablus Şehrinde doğdu. İlk çocukluk yıllarını ninesinin gözetiminde muhafazakâr bir çevrede yaşayarak yetişti. Ninesinin çok dindar, Tavizsiz ve güçlü bir kişiliği vardı. Üstad Fethi Yeken ömrünün sonunda bile ‘ilk terbiyemi, abdesti, namazı ve bana bugün de gereken temizliği, düzeni, sağduyulu olmak ve fakirleri sevmek gibi erdemleri ninemin elinde öğrendim.’ diyecekti.
Babasının adı Muhammed İnaye, annesinin adı Ayşe Yeken idi. Üstad Fethi Yeken’in künyesi Ebu Bilal nüfus kaydındaki adı Fethi Muhammed İnaye Yeken idi. Nispet adını (soyadını) annesinden almış olabilir ya da babası ile annesinin akrabalığı olabilir. Ailesi Lübnan’a Türkiye’den gitmedir. Yeken adı da belki, Türkçede “dinç, çalışkan, güçlü” anlamına gelen yeğin kelimesinin bozulmuş şekli olabilir. Çünkü bu kelimenin Arapçada bir anlamı yok. Üstad Kendi aile köklerini şöyle anlatacaktı; ‘Ailenin ilk büyüğü 17. yüzyılda o zamanki sultanla anlaşmazlıklar nedeniyle Türkiye’yi terk ederek Halep ve Trablus’a yerleşti. (Hamza Yeken Paşa) Trablus valisi, Trabluslu Yeken ailesinin dedesidir ve ağacının köküdür.’
1943 yılında en-Necah el-Vataniyye okuluna ardından da resmi en-Nemuzec okuluna kayıt yaptırdıysa da 1946 yılında babası onu Amerikan Çocuk Okuluna kaydetti. Bu okul Trablus ve kuzeydeki ailelerin birçoğunun çocuklarının gittiği bilinen bir okuldu. Bu yeni çevrede; küçük yaşta çeşitli insanlar, akımlar, partiler, gruplar ve mezhepleri tanıma fırsatını buldu. İlk, orta ve lise eğitimini bu okulda tamamladı. 1953 yılında bu okuldan High School (Lise) diplomasıyla mezun oldu. Arap dili ve İslâmî ilimler alanında doktora yaptı.
Çocukluğundan beri İslami terbiye ile yetişen, en iyi okulda okutulan Üstat en kazançlı dersleri babasının her pazartesi gecesi evinde düzenli olarak âlimlerle yaptığı haftalık toplantılarda aldığını belirterek o günleri şöyle anlatır: bu toplantılara Şeyh Nasuh El-Barudi, Şeyh Enver El-Mevlevi gibi âlimlerden, okurlardan ve ilahicilerden seçkin bir grup gelirdi. Önce Kur’an okunur, sonra İmam El-Busayri’nin Kaside-i Burdesi ile dualar, peygamber övgüleri söylenir son olarak da tatlı ve meşrubat dağıtılırdı.
Üstad’ın dedeleri de ilmi geleneğe sahip o dönem tanınmış âlimlerdendi. 1948 yılında Suriye’nin Lazkiye şehrinde vefat eden Annesinin babasını Üstad şöyle anlatacaktı; Dedem Hikmet Şerif Yeken bir yazar, tarihçi ve edebiyatçıydı. Onu El-Fayha şehrinin yanı sıra Arap ve dünya başkentlerinden birçoğu tanıdı. Hala el yazısıyla mevcut olan 36 bölümlük Dinler Tarihi gibi birçok eser bıraktı. Dedem beni çok sever ve gözetirdi. Bu da kendisini bana büyük kitaplığını miras bırakmaya itti. Ancak o dönemde küçük olmam nedeniyle vasiyeti tam manasıyla uygulayamadım ve Lazkiye ile Trablus arasında birçok değerli kitap kayboldu.
LÜBNAN’NIN SOSYAL – SİYASİ DURUMU VE
İSLAMİ ÇALIŞMALAR
1933 yılında bütün İslam topraklarında olduğu gibi üstad’ta hayata gözlerini o dönem işgal edilmiş bir ülkede açtı. Birinci dünya savaşının galibi olan itilaf devletleri ve batılı diğer devletler Osmanlı devletinin de dağılmasıyla her bir İslam toprağını karış karış işgal etmişti. Lübnan da itilaf devletlerinin en güçlü ülkelerinden olan Fransa’nın 1920-1943 yılları boyunca işgali altındaydı. Üstad Yeken daha çocuk yaşta bir şeyler yapmak gerekir düşüncesine varmıştı. Çünkü 1924’te hilafet ilga edilmiş ve ümmet sahipsiz kalmıştı. Zaten Müslümanlar da boş durmamış ilk İslami çalışmalar işgal toprağının bir parçası olan Mısır’da Şehit İmam Hasan el- Benna önderliğinde başlamıştı. el-Benna 1928 yılında Müslüman Kardeşler hareketini, İslam’ı bütün yönleriyle ele alan ve ümmeti kapsayacak bir çalışma şeklinde ortaya koymuştu. Bu çalışma daha Şehit İmam Hasan el-Benna’nın sağlığında Lübnan’da faaliyetlerine başlamıştı. El-Benna 5 Ağustos 1935’te davayı yaymak için Lübnan’ın başkenti Beyrut’a Üstad M.Hadi el-Atiyye’yi yerleştirir. Üstad M.Hadi el-Atiyye Lübnan’da Kahire Ezher Üniveristesi mezunlarını toplayarak ilk faaliyetlerine başlar. Yıllar sonra Ezher mezunları Lübnan’da bir davetçi yetiştirme okulu gibi faaliyette bulunacak Mekarimul Ahlakil İslamiyyeti Cemiyeti’ni (İslami Güzel Ahlak Cemiyetini) kuracaktı. Başlarında da 36 Ezherliyi kapsayan Lübnan’daki Ezher heyetinin başkanı Şeyh Salaheddin Ebu Ali geliyordu. Bu aşamada şehirde İslami çalışma ilk meyvesini vermişti. Ancak Üstad Fethi Yeken bu cemiyet ile tanışmadan önce baskısı Mısır’da çıkan Müslüman Kardeşlerin Davet Dergisi ile tanıştı. Bu tanışmayı kendisi şöyle ifade edecekti; Ellilerin başında özellikle de 1952 yılında, editörlüğünü rahmetli Salih Aşmavi’nin yürüttüğü Mısırlı Davet dergisinin sayıları bana ulaştı. Doğrusu bu dergiden çok etkilendim. Zira hareketsel şahsiyetimin parlamasında katkısı oldu. Beni negatif dindarlık halinden olumlu dindarlık haline, şahsi tasa dairesinden toplumsal tasa dairesine taşıdı. Tüm bunlar Allah’ın kudreti ve isteğiyle hayatımda hareketsel oluşumun başlangıcıydı.
Bu derginin etkisiyle Üstad Fethi Yeken 1950-53 yılını hayatındaki hareketsel gidişatın başlangıcı olarak görecek ve şöyle diyecekti: Doğduğum, gözümden kaçan ve hakkında çok az şey bildiğim İlim ve ulema şehri Trablus şehrinin atmosferini keşfetmeye koyuldum. Kader beni hızla ilk davet okulu; Mekarimul Ahlakil İslamiyyeti Cemiyetine seçilmiş şahıslarının ve orada çalışan âlimlerinin içine sürükledi. İlk İslami grup İslam’ın doğru anlaşılmasına, geleneksel anlayış tarzından bilgi, iman ve çalışma üzerine kurulu hareketsel anlayış dairesine gidilmesine yönelik büyük bir ilerleme kaydetti. Bu işe bir grubun, Trablus şehrinin en popüler semtinde Ebu Ali Nehri boyunca yer alan Tevbe Camisinde haftalık davet konuşmaları düzenlemesi eşlik etti. Bana bu etkinlikte ilk konuşmacı olma sorumluluğu verildi.
Lübnan’daki davet çalışmalarının üzerinden bir yıl geçmedi ki Allah’ın izniyle gençler akın akın çalışmaya koyulmuştu. Ancak Lübnan’daki tek İslami çalışma sadece bunlarla sınırlı değildi. Filistin’de 1948’de Yahudilere karşı verilen savaşın kaybedeni olan Arap savaşçılar da arayış içerisinde toplanmış oldukları Lübnan’da İslami çalışmalarda bulunuyordu. Bunların en önde geleni de Filistin’den sürülen Muhammed Ömer El-Dauk’un kurmuş olduğu İbadurrahman cemaati idi. Bu cemaatinde en temel görüşü bütün Arapları İslam sancağı altında toplamaktı. İslami çalışmalarına hız kesmeden devam eden Üstad Fethi Yeken 1954 yılında bu cemaatin önde gelenleriyle de yaptığı görüşmeler neticesinde buraya da katıldı ve Trablus’ta bu cemaatin bir şubesini açtı. Böylece başkent Beyrut’ta birçok farklı kesimlerle temas fırsatı bulacaktı. Zaten bu sıralarda Suriye’de 1949 darbesiyle Albay Edip Çiçekli (Şişekli) başa gelmişti. 1952’de ise Suriye Müslüman Kardeşler Cemaati kurucu genel murakıbı Üstad Prof.Dr. Mustafa Sıbai’yi de Beyrut’a sürgün etmişti. Üstad Fethi Yeken Bu dönemi Allah’ın kendisine bahşettiği bir lütuf Olarak görmüştü. Çünkü Üstad Sıbai Beyrut’a gelir gelmez bütün İslami çalışmalara katkı sunmuş ve hassaten İbadurrahman cemaatinin oluşumuna ve şekillenmesine kendisini vermişti. Üstad Yeken o günleri yıllar sonra şöyle anlatacaktı; ‘Sıbai ile Aramızdaki sıcak bağ önce Lübnan’da ikamet ettiği uzun dönem(2 yıl) sonra da uzun hastalığı boyunca vefatına kadar devam etti. Bu lider davetçi âlime vefa borcu olarak verdiği faydadan ve Lübnan’da İslami yolun yönlendirilmesi ve köklüleştirilmesindeki kapsamlı faziletinden başka bir şeyi kaydedemiyorum.’ 1954 yılı bütün Arap âlemi için değişikliklerin yaşandığı bir yıl olmuştu. 1954 Şubatında Mısır’dan Lübnan’a Müslüman Kardeşlerin ikinci genel mürşidi Üstad Hasan el-Hudeybi’nin bir ziyareti olacaktı. Üstad Hudeybi Trablus’ta Mekarimul Ahlakil İslamiyye Cemiyeti Merkezinde bir konferans vermişti. Konferansta İslam’ın Müslümanların hayatında bir metot olarak uygulanması çağrısında bulunmuştu. Bu sırada Suriye’de Kardeşleri yasaklayan ve Üstad Sıbai’yi sürgün eden Albay Edip başka bir darbeyle devrilecek Üstad Sıbai’de Üstad Hudeybi ile birlikte Lübnan’dan Suriye’ye geçecekti. Bu yıllar Üstad Yeken için en bereketli yıllar olmuştu. Ta ki 1954 ilkbaharında Mısır’da darbe sonucu başa gelen ve Arap milliyetçiliği yapan Yarbay Cemal Abdünnasır ortaya çıkana kadar. Yeni kurulmuş İşgalci İsrail devletine militan yaklaşımları ile bir kahraman gibi öne çıkan Nasır Arap milliyetçiliği ile de bütün Arap âlemini ve Lübnan’daki İbadurrahman Cemaatini etkisi altına almıştı. Bunun sonucunda 1958 yılında bu cemaatin Trablus merkezi İbadurrahman’dan ayrılacaktı. Ancak Üstad Fethi Yeken İslami çalışmalara ara vermeden devam edecekti. 1958’de Özgür Lübnan’ın sesi adlı radyoyu kurarak ve büyük camilerde hutbeler okuyarak İslami çalışmaları sürdürecek bu sırada Müslüman Kardeşlerle ilişkilerini daha da sıklaştıracaktı. Bu dönemde de Şeyh Selahaddin Ebu Ali ile ilişkilerini devam ettirmiş Şeyh er-Rabbani Ömer er-Rafi’den Kahire’de olduğu dönemde şehit Hasan El-Benna ile olan anılarını dinlemişti. 1958 Şubatının siyasi atmosferinde Lübnanlı Sünniler, Birleşik Arap Cumhuriyeti’ne katılmak isteyince buna karşı çıkan Hıristiyan Cumhurbaşkanı Kemil Şemun Batı’dan yardım istedi, ABD 15 Temmuz’da 15 bin askerden müteşekkil 6. filosunu yolladı. Bu arada Müslümanlarla Hıristiyanlar arasında yaklaşık 4 bin kişinin hayatına mal olacak ilk iç savaş başlamıştı. Amerika’nın bu tutumu, Üstad Yeken’in de aralarında bulunduğu siyasi ve dini mercilerden kapsamlı bir kitleyi kapsayan geniş çaplı kınama protestosuyla karşılaştı. Ayrıca Üstad net Hutbeleri ile toplumu bilinçlendirirken, Özgür Lübnan’ın Sesi radyosundan da İngilizce olarak Amerikan kuvvetlerine bu ülkeyi ve meselesini terk edip gitmesi ya da Lübnan halkının kızgınlığını ve devrimini beklemesi uyarısında bulunuyordu. Verilen bütün bu tepkiler karşısında Amerika’nın son askeri 4 ay gibi kısa bir süre sonra 27 Ekim’de Lübnan’ı terk edecekti.
Bu hareketli yılların ardından Üstad Fethi Yeken 1962 yılında Lübnan’ın Müslüman kardeşler kolu olan CEMAATİ İSLAMİ’yi kuracaktı. Cemaati İslami’nin genel murakıbı seçilecek ve 30 yıl boyunca liderliğini yapacaktı. 1975-1992 tarihlerinde Lübnan’da neredeyse 30 yıl sürecek olan iç savaşlar yaşanacaktı. Üstad Yeken ise sürekli Lübnan’ın birliğinden ve barıştan yana tavır alıp aynı zamanda ehlisünneti denge bir güç haline getirecek adımlar atacaktı. Çünkü Lübnan’da 1932’de yapılan ilk ve son nüfus dağılımına göre Hristiyanlar %51,2 (Maruni,Rum Ortodoks/Katolik,Ermeni vd), Ehli Sünnet %26,4, Şiiler %22,4 (Şii,Dürzi,Nusayri) oranına sahipti. Lübnan ordusunun bütün komutan kadrosu Hristiyanlardan, asker kadrosu da fakir Şiilerden oluşuyordu. Lübnan’ın kuzeyi Hristiyanların, güneyinde ise her bölge farklı milislerin kontrolünde idi. 1975-76’da patlak veren İlk İç savaş Hristiyanlar ile Filistinliler arasında olmuştu. 1977-82 yıllarında ise çoğunlukla Marunî ve Dürziler arasında olmuştu. 1982-90 yıllarında olan savaşlar ise Beyrut’ta İşgalci İsrail ile Filistinliler, Güney Lübnan’da Şii Emel(Hizbullah) örgütü ile Filistinliler, Trablus’ta Ehlisünnet ile Şiiler arasında kamplar savaşı olmuştu. Bu süreçte Üstad Yeken her ne kadar Lübnan ordusu içerisinde Ehlisünnet sayısının artmasını hedeflemiş ise de, Savaşlardaki tavırlarını Ehlisünnetten yana alsa da her fırsatta Lübnanlıların birliğinden yana olmuş, seçimlerin yapılmasını, devletin güçlenmesini desteklemiş, asıl fitnenin Lübnan konjoktöründe Amerika olduğunu, Beyaz saray olduğunu belirtmiştir. Bu sebeplerle 1992’de siyasi faaliyet yürütmek amacıyla cemaatin başkanlığından ayrıldı. Lübnan Parlamentosu’na milletvekili olarak girdi. Cemaati İslami ile dirsek temasında olmaya, bu süreçte dahi hep yönlendirmeye devam etti.
1996 yılında milletvekilliğinden sonra hanımıyla birlikte Trablus’ta Cinân (canan) Üniversitesi adlı özel İslâmî üniversiteyi kurdu. Bu sırada çok sayıda dersler verdi. İslami çalışmaya nice gençler yetiştirmeye devam etti. Birçok biyografi, fikir, davet ve hareket esaslarını içeren eserler kaleme aldı. Bu eserlerinin önemli bir kısmı 14 kitap şeklinde Fethi Yeken külliyatı olarak Türkçeye de tercüme edilmiştir. Bu eserlerin en önemlisi Müslüman olmam neyi gerektirir? adlı çalışmasıdır. Bu kitabın birinci bölümünde bir Müslümanın sahip olması gereken özelliklerinden bahsederken, ikinci bölümünde ise bir Müslümanın niçin İslami bir çalışmanın içerisinde bulunması gerektiğinden bahseder. Bu eser dünya Müslüman Kardeşler hareketi için vazgeçilmez bir eser olmuştur. Öyle ki Endonezya gibi bazı bölgelerdeki Müslüman Kardeşler hareketi bu kitabı programlarından çıkardıklarında gençlik çalışmalarının dağıldığını görmüşlerdir.
Üstad Fethi Yeken’in Cemaat içinde önem verdiği temel hususlar; öncü gurubun oluşması, hareketin yükünü omuzlayacak kadronun kurulması, saldırılara cevap verebilecek araçların teşekkülü ve davayı herkese tebliğle mücahitlerin yetiştirilmesine adamıştır. Ona göre hareketin nüvesini davet ve terbiye oluşturmalıdır. Eğer hareket, davet ve terbiye üzerine değil de, siyasi oyunlar üzerine bina edilirse, her an için hareket çökebilir demektir.
Üstad Fethi Yeken son döneminde cemaati ile bazı konularda ihtilafa düşmüştü. 2006 yılında bağımsız çalıştığı, İslâmî çalışma Cephesi adında bir hareket ortaya koyduğu bir gerçektir. Fakat kurduğu siyasi partinin adının Ürdün’deki Müslüman Kardeşler’in siyasi kanadını oluşturan partinin adıyla aynı olması dikkat çekicidir. Cemaati İslami’nin İstişare heyetinde olan Prof. Dr. Zuheyr el-Ubeydi, yaptığı bazı açıklamalarda; Üstat Yeken’in Cemaati İslâmiye ile özellikle siyasi etkinlikler konusunda bazı ihtilaflara düşmüş ama cemaatten ayrılmamış, mensubiyetini sürdürmüştür. Tamamen koptuğu ve ihtilafı bir muhalefete dönüştürdüğü bilgisinin doğru olmadığını belirtecekti. Zaten Üstad Yeken’e davet yolunda dökülenler kitabına atıf yaparak siz mi davet yolunda döküldünüz yoksa cemaat mi? Diye soru Soran gazeteciye, sadece siyaset açısından bu şekilde davranmanın Şehit İmam Hasan el-Benna’nın metoduna daha uygun olduğunu belirtmiştir ki cemaatteki kardeşleri ile yeni hareketinde de birlikte olmaya devam etmişti.
Birkaç yıl boyunca geçirmiş olduğu uzun süreli hastalıkların ardından Üstad Fethi Yeken’in tedavisi cemaatinin kucağında yapılmış ve hastalığı ağırlaşıp 13 Haziran 2009’da vefat edinceye kadar cemaatinin gözetiminde kalmıştır.
Vefatının 7. Yılında kendisini hayır ve rahmet ile anıyoruz. Genç nesiller için bıraktığı eserlerin harf sayısınca Rabbimizden kendisine büyük ecirler vermesini diliyoruz.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?