“Muhacirler ve Ensardan öne geçerek (İslâm’a girmede ve hayırlı hizmetlerde) ilklerden olanlardan ve onlara iyilikle uyanlardan Allah razı olmuş, onlar da Allah’tan razı olmuşlardır. (Allah) onlara içinde sonsuza kadar kalacakları, altından ırmaklar akan cennetler hazırlamıştır. Büyük kurtuluş işte budur.” (Tevbe:100)
Ashab-ı Kiram; Efendimiz’e (sav) iman etmiş, onun yolunda hizmet ve mücadele eden, İslâm ümmeti içinde birer örneklik olan, Efendimizin (sav) dostları ve arkadaşlarıdır.
Yüce Rabbimizin Kur’ân-ı Kerim’de çeşitli vasıflarından ve fedakarlıklarından dolayı övdüğü (Bakara:143, Âl-i İmrân:172,173, Haşr:8,9, Enfâl:74), Allah Rasulü’nün (sav) “İnsanların en hayırlısı asrımdaki Müslümanlardır. Onlardan sonra en iyileri, onlardan sonra gelenlerdir. Onlardan sonra en iyileri, onlardan sonra gelenlerdir. Artık bunlardan sonra yalan yayılır. Bunların (Ashabımın yolunda olmayanların) sözlerine ve işlerine inanmayınız.”1 buyurarak insanlık tarihinin en hayırlı nesli olarak tarif ettiği, “Ashabımın hiçbirine dil uzatmayın. Onların şanlarına yakışmayan bir şey söylemeyin. Allah’a yemin ederim ki, bir kimse, Uhud dağı kadar altın sadaka verse, ashabımdan birinin bir avuç arpası kadar sevap alamaz.”2 buyurarak sevap ve ecirde kıyamete kadar gelecek insanların onlara erişemeyeceği, “Ashabıma dil uzatmakta Allah’tan korkun! Benden sonra onları kötü emellerinize alet etmeyin! Onları seven, beni sevdiği için sever. Beni sevmeyen de onları sevmez. Onları inciten beni incitmiş olur. Beni inciten de Allahü Teâlâyı incitmiş olur. Bunun da cezası gecikmeden verilir.”3 uyarısı ise Allah ve Rasulü (sav) katında ne kadar değerli olduklarını ifade etmektedir.
Ashab-ı Kiram hakkındaki tüm bu övgü ve uyarılar, bizlere onların her birinin bu değeri hak eden bir hayat yaşadıklarını ve onların bizler için birer örnek olduğunu göstermektedir. Bu ve benzeri nice ayet ve hadisler bizlere şunu düşündürmelidir. Ashab-ı Kiram nasıl bir hayat yaşadı ve nasıl bir fedakârlık yaptılar ki böyle bir övgü ve mükafata nail oldular?
Hemen şunu söyleyebiliriz ki erkeğiyle-kadınıyla sahabeyi sahabe yapan özellik, gerçek anlamdaki (Allah ve Resûlü’nün istediği gibi) imanları ve bu imandan kaynaklanan sevgi, teslimiyet ve fedakarlıklarıydı. Hem de çocuk, genç-ihtiyar, kadın-erkek, hür-köle demeden her yaş ve cinsten her bir sahabe, imanlarının gereği olan teslimiyet ve fedakarlıklarını ispat ettiler. Bundan dolayıdır ki ayet ve hadislerde Ashab-ı Kiram medhedilirken genç-ihtiyar, kadın-erkek, hür-köle denilmemiştir. Çünkü her biri gücünün zayıflığına, narin yaratılışına, sosyal statüsünün durumuna rağmen anam-babam, malım-canım her şeyim feda olsun diyerek bunu yaşantılarıyla ispatlamışlardır. Her biri İslâm dini yeryüzüne hâkim olsun diye candan da canandan da vazgeçip her türlü zorluğa göğüs germişlerdir.
Özellikle sahabe annelerimiz zayıf ve narin yapılarına rağmen İslâm dini yeryüzüne hâkim olsun diye Nübüvvetin başlamasıyla birlikte tıpkı sahabe efendilerimiz gibi her türlü işkenceye ve zorluklara birlikte göğüs germişlerdir.
Sümeyye bint Habbât demirden yelekler giydirilip kızgın güneş altında tutulmuş, şehid edilmiştir.4 Ebû Zer el-Gıfârî, Abdullah b. Mes‘ûd ve Zinnîre er-Rûmiyye hatun feci şekilde dövülmüş.5 Mekke’de uygulanan toplu boykot ve muhasara esnasında ot, yaprak ve kuru deri parçaları yiyerek hayatlarını sürdürmüşlerdir.6 Habeşistana hicret etmiş, zorluklarla dolu muhacir hayatı yaşamış, Medine’ye hicret emri gelmiş, düşünmeden teslimiyet göstermiş ve tüm bu zorluklara rağmen asla şikayet etmemişlerdir.
Medineli Müslümanlar ise (sahabe annelerimiz dahil) yurtlarını, mallarını, evlerini, bağ ve bahçelerini gönül hoşluğuyla misafirleriyle paylaşmışlardır.”7
Muhacir-Ensar, kadın-erkek İslâm’ın yayılması için Suffa’da eğitim görmüş ve yeryüzünü İslâm’ın nuruyla aydınlatmak için nice alim ve alimeler yetiştirmişlerdir.
Çünkü Efendimiz (sav) vahyi ulaştırmada kadın-erkek ayrımı yapmayarak herkesin bu sorumlulukta eşit olduğunu gözler önüne sermiştir. İbn İshak kaydettiği üzere, “Kur’ân, Resûlullah’a indiği zaman onu önce erkeklere sonra da kadınlara okurdu.” Ayrıca “Medine devrinde Hz. Peygamber Mescidinde kadınlara mahsus bir Suffenin olduğu ve sabah namazlarında erkek saflarının arkasında bir kadın safının oluşturulduğu rivayet edilmektedir.”8 “Suffe eğitim merkezinin dışında hicretin henüz 2. yılında Medine’de, Makrame b. Nevfel’in evinde Dâr’ul-Kurrâ adıyla Kur’ân öğretimine yönelik yeni bir okul faaliyete geçirilmiştir.”9
Çünkü yeryüzüne İslâm’ın nuru ancak ilim sayesinde yayılabilirdi. Bundan dolayıdır ki Efendimizin (sav) ilk icraatı, Medine’de mescidle birlikte İslâm’ın ilk üniversitesi konumundaki Suffe mektebini kurmak olmuştu. Ve bu eğitim sayesinde nice erkek-kadın ilim ehli yetişmiş ve yeryüzünü ilmin nuruyla aydınlatmışlardı.
Alime ve müctehide (ictihad edebilecek) sahabe annelerimizde bunlar arasındaydı. Üstad Hasan el-Benna’nın dediği gibi “Bu ümmetin yarısı kadınlardan oluşur, diğer yarısını da kadınlar yetiştirir.” İşte Asr-ı Saadet bunun en güzel örneğiydi.
Efendimiz (sav)in eşleri, Hz. Aişe, Hz. Hafsa ve Ümmü Seleme başta olmak üzere tüm hanımlar eğitim-öğretim işlerinde bulunuyorlardı. Bu hizmetlerden en önemlisi ise hadis alanıydı. Hadislerin tâbiûn nesline intikal etmesinde Hz. Peygamber’in (sav) hanımları dışında çok sayıda kadın sahâbînin de katkıları olmuştur. Nitekim Zehebî’nin el-Mu’în fî Tabakâti’l-Muhaddisîn adlı eserinde hadisle meşgul olduğu zikredilen 181 sahâbiden 28’i kadındır.
Hz. Peygamber’den (sav) sonra yarım asra yakın bir süre, sünnet ve hadis nakline kaynaklık etmiş olan Hz. Aişe’nin (r.anhüma) erkek-kadın yüzlerce talebesi olmuştur. Erkek talebeleri arasında sahabeden Amr b. el-Âs, Rabî’a b. Amr, Ebu Mûsa el-Eş’arî, Zeyd b. Hâlid el-Cühenî ve Ebu Hureyre gibi isimler vardır.”10 Hz. Âişe’nin Medine dışındaki diğer Müslümanların da eğitim ve öğretimine de önemli katkıları olduğu söylenebilir. Hz. Âişe’nin büyük talebelerinden olduğu anlaşılan ve Hicrî 153 tarihinde ölen Amre bint Abdirrahman b. Sa’d b. Zurare’nin hocasından hadisler rivayet ettiği ve Hz. Âişe’den öğrendiği bilgileri daha sonrakilere aktardığı ifade edilmektedir.11
Hz. Âişe, devam ettiği ilmi faaliyetlerle aynı zamanda ilim meraklısı hanımlara da örnek olmuş ve onların birçoğuna hocalık yaparak bu sahada yetişmelerini sağlamıştır. Hz. Âişe’nin kız öğrencileri arasında Safiyye bint Şeybe, Cesre bint Decâce, Zifre bint Gâlib, Zeyneb bint Nasr, Zeyneb es-Sehmiyye, Sümeyye el-Basriyye, Mercâne, Ümmü Muhammed b. Ebu Bekir’in kızları, Sumeyte el-Leysiyye ve Ümmü Külsüm bint Ebî Bekir’in Hz. Âişe’den hadis ezberledikleri zikredilebilir.12
Hz. Peygamber’den (sav) hadis öğrenen Hayre bint Ebî Hadra el-Eslemî (Ümmü Derda)’nin zeki bir kadın olduğu ve tabiûndan bir grup insanın, ondan hadis aldığı ifade edilmektedir. Şam’da vefat ettiği rivayet edilen Ümmü Derda’nın, hadis ve diğer konularda sahip olduğu bilgileri Medine dışına taşıyanlardan biri olduğu ve ilmin yayılmasını sağladığı söylenmektedir.13
Şam’a yerleşen bir başka kadın sahabî de Umeyme bint Abd b. Bicad’dır. Yukarıda kendisinden bahsettiğimiz Rukayka bint Huveylid’in kızı olan Umeyme’nin, Şam’da ilmi faaliyetlerde bulunduğu anlaşılmaktadır.14
Diğer yandan iki kıbleye namaz kıldığı rivayet edilen, Zeyneb bint Kays b. Mahreme b. el-Muttalib’in hürriyete kavuşturduğu kölesinin oğlu es-Süddi, büyük müfessirlerden kabul edilir. Es-Suddi’nin yetişmesinde bu hanımın çok katkılarının olduğu da belirtilmektedir.15
Beni Esed’den olan Ümmü Yakub isimli bir kadının, büyük müfessir Abdullah b. Abbas’la tartışacak kadar Kur’ân’ın muhtevasına hâkim olduğu bilinmektedir.16
Hz. Peygamber’den (sav) öğrendiklerini Medine dışına taşıyan ve İslâm âlemine yayılmasını sağlayan kadınlardan birinin de Ümmü Atiyye olduğu söylenebilir. Hz. Peygamber’le (sav) diyaloğu çok iyi olan Ümmü Atiyye’nin bu konuda ashab ve daha sonraki nesillere bilgiler aktardığı rivayet edilir. Basra’ya gelip yerleşen bu kadından Enes b. Malik, Muhammed b. Şirin ve Hafsa bint Şirin gibi önemli simaların hadis aldıkları kaydedilmektedir.17
Asr-ı saadette sahabe annelerimizden ve daha sonrasında onların yolunu takip eden alime hanımlardan yayılan İslâm’ın nuru, yakın zamana kadar devam etmiştir. İngiltere’de ikamet eden, aynı zamanda bir muhaddis olan “hadis ravileri” ve “rical ilmi” konusunda uzmanlaşmış, Ebu`l Hasan Ali El-Nedvi, Abdul-Fettah Ebu Gudde ve Yusuf El-Karadavi`den icazet almış Muhammed Ekrem en-Nedvi, Abdulaziz Tantik ile bir söyleşi yapar ve hadis âlimi kadınlar üzerine kaleme aldığı “Muhaddidat” isimli 40 ciltlik bir eseri tamamladığını söyler ve şöyle bilgi verir; “Bunun sebebi kadının değerini yeniden geri iade etmek ve batılı aydınların Müslüman hanımlar üzerine söylediklerini cevaplandırmaktır.” der. “Şimdiye kadar sekiz bin Müslüman Hanım âlimlerin hayatını 40 ciltlik kitapta topladım. Fakat elimde daha çok isim var, yaklaşık olarak 60/70 cildi bulur. Bu konu üzerinde derinleşirken tahminlerin çok üstünde hanım âlimelerinin var olduğunu gözlemledim. Eğer Müslüman hanım âlimelerinin sayısı bu kadarsa, artık bunların yetiştirdiği talebeler ve kitaplara ismi geçmeyen kişileri siz düşünün, 10 cildi daha yayına hazırlanıyor, 75 ciltte bırakmayı düşünüyorum, çünkü yapacağım farklı işler de var…” der.
“Hadis ilmine rivayet, sema ve icazet olarak önem veren 8 binden fazla bayanın adına ulaştım, İmam Şafi, İmam Ebu Hanife, İmam Malik, İmam Ahmed bin Hanbel, İmam Buhârî, İmam İbni Teymiyye, İmam Zehebi, İmam Suyuti ve benzeri birçok İslâm âliminin hanım hocaları vardı. Hem de bir iki bayan hocadan ders almadılar onlarca hanım şeyhlerden dersler aldılar. Müslim İbrahim Ferahidi, İmam Buhârî ve İmam Müslim gibi birçok hadis imamının hocasıdır. 70 binden fazla hanımdan rivayette bulunmuştur. Hatip el Bağdadi ve İbni Hacer El Askalani’nin hocalarının sayısı da 100’den fazladır. İbn-i Hacer, Şam’a gittiğinde Aişe binti Abdülhadi’den 80’den fazla hadis kitabı okumuştur…”
Hanım muhaddislerin ravi olarak durumlarını ise şöyle açıklar, “Biba binti Abdussamed el-Herzamiyye el-Hereviyye’nin rivayet ettiği hadislerin senetleri çok kuvvetlidir, hadis literatüründe buna âli senetler denir. Bundan dolayı birçok İslâm âlimi ondan ders almak için yolculuk yapmıştır. Hadis ilminde biliyorsunuz senet, kavi olmasının yanında âli olmalı. Bu da hadisin çok güvenilir ve güçlü bir rivayetle geldiğini gösterir. Hanım hadis âlimlerinin bu konuda gayretleri çok büyüktür. İmam Zehebi, ki kendisi Cerh ve Tadil ilminde bir insanın zayıf ve kavi olduğunu çok iyi bilenlerden biridir, şöyle der: “Şimdiye kadar hadis rivayet edilen hiçbir Hanım âlimeden kizb (yalan) sadır olmamıştır.” İmam Zehebi, birçok erkeğin kizbe bulaştığını belirtirken hanım muhaddislerin hiçbirinden böyle bir şey varit olmadığını belirtiyor. Aişe Binti Abdülhadi adlı hanım âlim, Buhârî isnadına ulaşacak âli bir rivayet silsilesine sahiptir. İbn-i Hacer, Aişe binti Abdülhadi’nin isnadını esas aldığında kendisi ile Hz. Peygamber (sav) arasında 18 kişinin olduğunu belirtir…”
“Bu çalışmama başladığımda şunu gördüm: O dönemin (Asr-ı Saadet) her ilim dalında meşhur olmuş hanım sahabi âlimeler var. Mesela fıkıh, sarf, nahiv, tabii ilimler, şiir, tefsir ve benzeri ilim dallarında. Kitabımda aynı zamanda birçok fıkıh alanında uzman hanım alimenin adını zikrettim. Bunlar aynı zamanda fetva veren hanım alimelerdi. İslâm âlimleri, hadis ve tefsir ilmi gibi ilimlerin günümüze ulaşmasında hanım âlimelerin büyük rolü olduğunu kabul ederler…”18
Peki İslâm’ın ilk dönemlerinde ve daha sonrasında hanımlar, İslâm’ın yayılması için bu kadar çaba ve gayret göstererek yeryüzünün yıldızları olurken, ne oldu da bugün hanımlar bu hale geldiler? Ne oldu ki “Hayırlı ümmet olma” davasından vazgeçtiler?
Şimdi özellikle hanım kardeşlerimizin düşünmesi gerekiyor, önümüzde böyle örnek ve önderlerimiz varken, aynı cennete talip olurken, biz bu davanın neresindeyiz?
Yıldızlaşan sahabe annelerimizle beraber olabilmek dileğiyle…
1) Buhârî 2) Buhârî, Ebu Davud 3) Buhârî 4) İbn Mâce,“Muķaddime”,11 5) İbn Hacer,el-İśâbe 6) Buhârî,Fezailüs’-sahabe,15 7) İbn Sa‘d,III,396;Buhârî,“Menâķıbü’l-enśâr”,3 8) İbn Asakir 9) İbn Sa’d,Tabakât,IV,150. 10) Nevzat Aşık, Hz. Âişe’nin Hadisçiliği, İzmir, 1987, s.32; Muhammet Yılmaz, İbn Hacer’in Hocaları Bağlamında Kadın Hadisçiler, Araştırma Yay., 2008,s.22; Rıza Savaş; Hz. Muhammed Döneminde Kadın, s.144; Ramazan Balcı;Hz. Âişe, Gelenek Yay., İstanbul 2000,s.134. 11) M. Yılmaz, age.,s.2. 12) N. Âşık; age., s.27,Rıza Savaş; Hz. Muhammed (sav) Devrinde Kadın,s.144, M.Yılmaz;age.,s.24. 13) Mehmet Dağ, İslâm Eğitim Tarihi 14) Nusret Bolelli; Kadınların Hadis İlmindeki Yeri 15) İbn’ul-Esir; Üsdü’l-Gâbe 16) Buhârî,Sahih,VI,58-59 17) Buhârî, Sahih, II, 74 18) Söyleşi: Abdulaziz Tantik