“Onlar ağızlarıyla Allah’ın nurunu söndürmek istiyorlar. Hâlbuki kâfirler istemese de Allah nurunu tamamlayacaktır.” (Saf, 8)
İslam etrafında bilinçli bir şekilde şüphe uyandırmak isteyen sistematik bir küresel sol zihniyetle karşı karşıyayız. Kadın – erkek hukuku üzerinden sol zihniyet algı yanıltması yaparak İslam›ı kadına değer vermeyen, onları aşılayan bir sistem olarak gösterip İslam›ı itibarsızlaştırmak istiyor. Gençlik yıllarımda beraber olduğum bu zihniyet, sürekli kadınları gündeme getirerek özellikle gençlerin zihinlerini karıştırıp İslam›dan soğutmaya çalıştıklarına şahit oluyoruz. Bu yanıltıcı Sorulara cevap vererek hilelerini boşa çıkarmak ve gençlerin İslam›ı doğru anlamalarını istiyoruz.
Yanıltıcı Soru ve Cevaplardan bazıları şunlardır:
- 1-Şahitlik hususunda neden bir erkek, iki kadın şahit oluyor?
- 2-Mirasta kadın neden üçte bir pay alıyor?
- 3-Bir erkek dört kadına kadar neden evleniyor, evlenebiliyorsa neden bir kadın dört erkekle evlenmesin?
- 4-Neden kadınlar Peygamber ya da devlet başkanı olamıyor?
- 5-Neden kadına iş hayatı için izin verilmiyor?
1. Soruya Cevap: Şahitlik meselesinde Allah hem kadını hem de şahitlik edilecek kişiyi korumuştur.
Allah (c.c) ayette: “ …Erkeklerinizden iki kişiyi şahit tutun. İki erkek yoksa kabul edeceğiniz şahitlerden bir erkek ile iki kadın da olabilir. Biri yanılırsa, diğeri hatırlatır. Şahitler çağrıldıklarında gelmezlik etmesinler. Borç, ister büyük, ister küçük olsun, vâdesi ile birlikte yazmaktan üşenmeyin. Böylesi Allah katında daha doğru, şahitlik için daha sağlam, şüpheye düşmemeniz için daha uygun olur…” (Bakara, 282) diyor.
Dikkat edilirse Allah (c.c) burada şahitlik edecek kişiler yoluyla borçlu ve alacaklının haklarını koruyor. Şahitlerin de yanılma riskine karşı onları garantiye alıyor. Allah’ın (c.c) kadınlardan iki demesinin sebebi sadece yanılma ve unutma riskine karşı kadınların birbirine destek olmasını istemesi, şahitlik hususunda karşı tarafa karşı onları zor durumda bırakmaması ve onları koruması içindir. Şahitlik hususunda yanılma riskine karşı kadınlar arasında dayanışmaya vurgu yapıyor.
Şahitlikte kadınlar ezilmesin, kimse onlara eziyet etmesin diye kadınlar arasındaki birliğin öneminden bahsediyor. Çünkü erkeklerin yapısında kadına karşı bir önyargı vardır, bu yapıyı bilen yaratıcımız olan Allah bu hususta kadını koruyor. Fakat birileri olayı tamamen çarpıtarak insanları da aldatarak İslam’ın itibarını değersizleştirmek istiyor.
Bu iddiaları dile getiren ve dünyada kadını cinsel meta olarak gören en büyük sol ideoloji mensupları, kendi aralarında kadınlarla oturup kalkmak onlarla vakit geçirmek gibi arzularından vazgeçmek istemiyor. Çünkü bu ideolojiye göre kazanç ve kadın herkesin ortak malıdır, ikna etmek şartıyla herkes birbirleriyle olabilir, nikah ve evliliğe gerek yok, evlilik gereksiz faydasız bir iştir, deyip asıl niyetlerini ortaya koyuyor.
Fakat bazıları çocuk ve aile olmayı yaratılış gereği hisseder ve mecburi evlenirler. Çünkü yaratılış gerçeğinden kimse kaçamıyor
Sonuçta onların iddialarından çok Allah’ın kadının yaratılışı ve narin, naif yapısından dolayı birbirlerine destek olmasını istiyor. Yoksa kadın ile erkek arasında ayırım yapıyor iddiası iftiradan başka bir şey değildir. Bilakis pozitif ayrımcılık ile Allah (c.c) kadını erkeklerin olası baskısından koruyor.
2. Soruya Cevap: Mirasta kadın neden üçte bir pay alıyor?
Allah (c.c) ayette: “Allah çocuklarınız hakkında, erkeğe iki dişinin hissesi kadar tavsiye eder. Eğer kadınlar ikinin üstünde ise, bırakılanın üçte ikisi onlarındır; şayet bir ise yarısı onundur. Ana babadan her birine, ölenin çocuğu varsa yaptığı vasiyetten veya borcundan arta kalanın altıda biri, çocuğu yoksa anası babası ona varis olur, anasına üçte bir dü-şer. Kardeşleri varsa, altıda biri annesinindir; babalarınız ve oğullarınızdan menfaatçe hangisinin size daha yakın olduğunu siz bilmezsiniz. Bunlar Allah tarafından tespit edilmiştir. Doğrusu Allah bilendir, hakim olandır.” buyuruyor. (Nisa, 11)
Bu ayette eşitlikten çok ihtiyaca önem vermiş ve tavsiyelerde sosyal adalet prensibini öne çıkarmıştır. Çünkü İslam hukukunda aileyi geçindirme işini anneye veya kadına değil; babaya veya erkeğe yüklemiştir. Hatta çocuğunu doğuran anne isterse öz evlâdına anne sütünü bile vermez, çünkü çocuğa süt bulma sorumluluğu babaya aittir. Baba bu sorumluluk içinde anneye baskı bile yapamaz. Anne isterse -ki ister- doğurduğu çocuğa süt verir ya da süt verme karşılığında babadan ücret de isteyebilir.
Bir ailede yeme, içme, giyinme ve barındırma sorumluluğu babaya aittir. Annenin hiçbir sorumluluğu yoktur, kadın isterse çocuğa süt verir, isterse yemek yapar, isterse ev işlerini yapar! Baba, anneye baskı yapamaz, anne sadece eşi birlikte yaşar, eşi ile olan yükümlülüklerini yerine getirir, keyfine bakar. Hatta anne yaptığı her iş için de babadan ücret talep edebilir! Allah yine burada da kadını koruyor! Anne, evladının eğitimi ve ahlakı hususunda baba ile eşit haklara sahip olup annenin sorumluluğu bu hususta öncelikli ve önemlidir. İslam hukukunda Allah (c.c) işte tam da bu noktada bu ailevi yükümlülük içinde mirasta kadından çok, erkeğe biraz daha fazla pay verilmesini bu yüzden emrediyor.
Bir de şöyle düşünelim: Evli kadın kendi ailesinden bir pay alıyor, erkeği ise kendi ailesinden iki pay alıyor. Sonuçta yine aynı hesaba çıkıyor, diyebiliriz. Bizim geleneğimizde kadın, erkeğin yükümlülüklerini çok iyi bildiği için de kadınları- mız kendi miras hakkından kimi yerlerde gönüllü olarak da vazgeçebiliyor.
Ayete dikkat edilirse ailede erkek olmazsa veya kadın sayısının fazla olması durumunda kadına yarı pay ya da üçte iki pay var, deniliyor. Sosyal adalet bu işte, İslam sosyal adaleti canlı tutar ve buna göre davranır, sol zihniyet eşitlik adı altında maalesef kadınlarımızı bu tür yanıltıcı sorularla aldatıyor. Nisa 11. Ve 176. ayette Allah’ın (c.c) nasıl mükemmel bir sosyal adaleti sağladığını görmekteyiz. Yaratan mı daha iyi bilir yoksa yaratılmış bencil ve nankör olan insanoğlu mu?
Sosyal adaleti gözeten Allah, (c.c) Nisa 176. ayette duruma göre kadına daha fazla pay ayırdığını da görüyoruz. Böylelikle aileler arasında denge gözetilmiş olup kimseye zorluk çıkarılmamıştır. Allah (c.c) Nisa 176’da: “Senden fetva istiyorlar. De ki: “Allah, size “kelâle” babasız ve çocuksuz kimsenin mirası hakkında hükmünü açıklıyor: Çocuğu olmayan bir kişi ölür de kız kardeşi bulunursa, bıraktığı malın yarısı onundur. Eğer kız kardeşi ölür ve çocuğu da bulunmazsa, erkek kardeş ona varis olur. Eğer kız kardeşler iki iseler, (erkek kardeşin) bıraktığının üçte ikisi onlarındır. Eğer kardeşler erkekli kızlı iseler, o zaman (bir) erkeğe, iki kızın hissesi kadar (pay) vardır. Sapmayasınız diye Allah size (hükmünü) açıklıyor. Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.” diyerek tüm insanlığa sosyal adalet dersi vermiştir, tabi anlamak isteyene.
3. Soruya Cevap: Bir erkeğin ihtiyaç durumunda dört kadına kadar çok eşli olabilir mi?
Allah ayette: “Eğer, (velisi olduğunuz) yetim kızlar (ile evlenip onlar) hakkında adaletsizlik etmekten korkarsanız, (onları değil), size helâl olan (başka) kadınlardan ikişer, üçer, dörder olmak üzere nikâhlayın. Eğer (o kadınlar arasında da) adaletli davranmayacağınızdan korkarsanız, o takdirde bir tane alın veya sahip olduğunuz (cariyeler) ile yetinin. Bu, adaletten ayrılmamanız için daha uygundur.” der. (Nisa, 3)
Bu ayeti anlamak için 7. yy. ortamını iyi bilmek gerekir. Öncelikle Arap putperest toplumunda çok evlilik revaçtaydı. Hatta beş, on, on beşe kadar evlilik bile yapanlar vardı! Bu ortamda ilk bakışta çok evliliğe Allah bir sınır getirip sayıyı aşağıya çekti- ğini biliyoruz. Dikkat edin sınırsız evliliğe bir sınır getiriliyor ve bunu maksimum dörde indiriliyor.
Tabi bu dört sınırını tavsiye etmiyor, Allah’ın bize tavsiyesi tek evliliktir, sizin için hayırlı olan adalete uygun olan tek evliliktir, der.
Üstad Muhammed Kutup, İslam hukukunda birden fazla evliliğin olması için öncelikle o toplumun kadın sayısının erkek sayısından fazla olması gerektiğini söyler. Sayı eşit ya da kadın sayısı az ise zaten birden fazla evlilik için izin verilmez, bunun için İslam devletinden yargıçtan özel izin alınmalıdır.
Dört sayısı ruhsat içindir, yani ihtiyaç durumlarında kullanılabilen bir ruhsattır. Olur ki hanımında direkt veya dolaylı bir sıkıntı olursa, var olan hanımını sakın boşama, ona sahip çık, çok istersen sıkıntını gidermen için başka birini alabilirsin fakat adaleti gözet, adaletli olamazsan bu evliliği de yapma, der.
“Ne kadar özen gösterseniz de eşleriniz arasında adaleti sağlayamayacaksınız. O halde birine iyice tutulup ötekini ortada bırakmayınız. Eğer barışır Allah’tan korkarsanız, hiç kuşkusuz Allah affedicidir ve merhametlidir.” (Nisa, 129)
Bunu dışında sosyolojik durumlarda savaşta erkek ölünce dul kadın sayısı maalesef artar, fuhuşa kadınlar sürüklenmesin diye birden fazla evlilik sosyolojik olarak gerekli olabilir. Birçok savaşta kadınların ve kız çocuklarının nasıl fuhuşa zorlandığını biliyoruz! Ortadoğu’daki durum ortada. Ülkemize göç edip gelen kızların ve kadınların fuhuş çetesi tarafından nasıl aldatıldığını ve kaçırıldığını da biliyoruz.
Ya da biyolojik sebepler olabilir. İslam, kadının kısır olma olasılığına karşı eşini yine sakın boşama, istersen git başka bir evlilik yap adaleti gözet fakat unutma ki eğer erkek olarak sen kısır olursan kadının da seni boşama hakkı vardır, bunu da sakın aklından çıkarma, der.
İslami sistemde aile hukuku korunuyor ve aile birliğinin devamı isteniyor. Evlilik için birden fazla evlilik bir ruhsat olduğu ve bizim için hayırlı olanın ise tek evlilik olduğunu anlıyoruz, bize tavsiye edilen de budur. Çok evliliğe İslam bir sınır koymuş ve bunu dört ile sınırlandırdığını da gözden kaçırmamak gerekir.
4. ve 5. Sorulara Cevap: Kadının Peygamber ve devlet başkanı olamaması ve iş hayatı.
Allah (c.c) burada yine bir kadının gücünün yetmeyeceği bir görev olan Peygamberlik veya devlet başkanlığını kadına vermeyerek yine onu koruma altına almıştır. İstisnalar olsa da bu gibi ağır devlet işlerini yapan birçok kadının normal hayatlarından şikâyet ettiğini ve başarısız olduğunu, bir anne olarak, eş ve çocuklarından dolayı da özgür hareket edemediğini birçok işlerde sıkıntılar yaşaması nedeniyle devlet ve toplumsal konularda önü alınamaz çöküşler yaşadığını biliyoruz.
Kadının narin yapısı, annelik görevi ve doğurganlığı bu zor görevleri yapmaya müsait olmamakla birlikte gücünün yettiği bir işte yönetici olması mümkündür. Yeter ki yapacağı işte kadına zulüm ve haksızlık olmasın. Her kadın aile yapısını bozmayacak şekilde gücü yettiği her işi yapabilir. Bu cevap aynı zaman da beşinci iddiayı da yalanlı- yor. Çünkü İslam kadının çalışmasını engellemez, kadına uygun ve gücü nispetinde her iş verilebilir. Ancak Peygamberlik ya da devlet başkanlığı gibi benzeri görevleri kadına vermek kadın fıtratına uygun olmayan işlerdendir ve ona bu görevleri vermek ona zulüm ve haksızlık olur. Ayrıca İslam evin geçimi ve çocukların iaşesini kadına değil erkeğe vermiştir. Bu açıdan kimse eşini zorla çalıştıramaz, ondan para isteyemez. Eğer çalışsa da çalıştığı kurum İslam yapısına uygun olmalıdır. Kazandığını da erkek alamaz, kazandığı parayı da istediği gibi değerlendirir. Fakat bu çalışma saatlerinde eşini ve çocuklarını ihmal etmemeli, ailesini mağdur etmemelidir.
Bir anne evladına nasıl ağır iş vermeyip evladını koruyorsa işte Allah da (c.c) kadın olan kullarını insanların haksızlığından ve baskısından koruyor. Ayrıca Allah (c.c) insanların neslinin devamını anneye bağlı kıldığından annelere ayrı bir önem verip cenneti onların ayağının altına da koymuştur. Sonuçta İslam hükümlerinde Allah, (c.c) her hükmünde, her durumda kadını korumuş ve erkeklere karşı ezdirmemiştir.
Hakkı hak görüp hakka sarılana, batılı da batıl görüp batıldan uzaklaşana selam olsun..!