Arapça’da “bir işi başarmak için güç, gayret sarf ederek elinden geleni yapmak ve tüm imkânlarını bu uğurda sarf etmek” anlamına gelen cehd kökünden türeyen cihad, İslami terim olarak “dinin emirlerini yerine getirmeye gayret etmek, iyiliği emredip kötülükten menetme konusunda nefse ve harici düşmanlara karşı mücadele etmektir.” Genel anlamının yanı sıra fıkhî bir terim olarak zalim inkârcılarla savaşmak anlamına da gelmektedir. Ancak savaş manasındaki cihad erkeklere farzdır. Bu durum kadınların cihad konusunda sorumluluğunun olmadığı gibi bir anlayışa neden olmamalıdır.
Kadın, toplumda evlat, eş, anne, gelin olarak çeşitli rollerle yer alır. Bu rollerin her biri ona farklı sorumluluklar yüklemektedir. Üstat Hasan El-Bennâ’nın, “Toplumun yarısını kadınlar oluşturur, diğer yarısını kadınlar yetiştirir.” sözü bu konuda kadının sorumluluğunu özetler niteliktedir. Kadının cihad mahalli evidir. Kadın, evinde yetiştirdiği mücahit ve mücahidelerle üzerine düşen sorumluluğu yerine getirebilmektedir. Bir kadının, Müslüman kimliğine sahip olmasının sonucu olarak anne ve babasına, eşine, çocuklarına karşı vazifelerinin farkında olması ve bunları bu kimliğinin gereğini yerine getirme bilinci ile yapması, onun cihadını en güzel şekilde yerine getirdiğinin göstergesidir.
Müslüman bir kadının en önemli görevi, Rabbine karşı kulluk görevidir. Müslüman kadın, kendisini kul olarak kabul eden, iman ile şereflendiren, Hz. Peygamber’e ümmet olmaya eriştiren; anne, baba, eş, çocuk nimetleriyle taçlandıran; türlü türlü rızıklarla rızıklandıran Yüce Allah’a karşı kulluk görevini yerine getirmeyi bir borç bilir. Nimetlere şükretmeyi, acizliği için O’na sığınmayı, her türlü ihtiyacı için dua etmeyi sürekli vird edinir. Her zaman Allah tarafından izlendiği gerçeğinin farkında olarak ihlas ve ihsan şuuru ile yaşamaya özen gösterir. Helal ve haram konularında hassasiyetle davranır. Farz ibadetlerin yanı sıra kendini Allah’a daha da yaklaştırması için nafile ibadetlere de günlük programında yer verir. Yapmış olduğu her işte Allah’ın rızasını gözetir. Bu sayede her işine ibadet değeri kazandırmış olur. İslam’a mensup olmakla kendi yaşamış olduğu güzellikleri çevresindeki insanlara tebliğ ederek onları da İslam’a, İslam’ın güzelliklerini yaşamaya davet eder.
Müslüman bir kadının ikinci önemli görevi, anne ve babasına karşı yerine getirmesi gereken sorumluluklarıdır. Bu sorumluluk Allah’ın kullarına açık bir emrinin gereğidir. Yüce Allah, bunun gerekçesinin ise vefa olduğunu şu ayetle belirtmiştir: “Biz insana anne babasıyla ilgili öğütler verdik. Annesi, güçten kuvvetten düşerek onu karnında taşımıştır; çocuğun sütten kesilmesi iki yıl içinde olur. Bunun için (ey insan), hem bana hem anne babana minnet duymalısın; sonunda dönüş yalnız banadır. Eğer anne baban, hakkında bilgin olmayan bir şeyi bana ortak koşman için seni zorlarlarsa bu durumda onlara uyma ama yine de onlara dünyada iyi davran; yüzünü ve özünü bana çevirenlerin yolunu izle. Sonunda dönüşünüz yalnız banadır. O zaman yapıp ettiklerinizin sonucunu size bildireceğim.” (Lokman,14- 15)
Yüce Allah Kuran-ı Kerim’de tevhitten sonra anne babaya iyiliği emrederek bu konunun önemini işaret etmiştir. Peygamber Efendimize de (s.a.s.) iyiliğe en layık olanların kim olduğu sorulduğunda o, üç kez anne, dördüncü kez baba diyerek insanlara anne-babaya iyiliği öğütlemiştir. İşte bir Müslüman kadın için anne-babaya saygıyla hürmet etmek, onlara itaat etmek, onların ihtiyaçlarını karşılamalarında yardımcı olmak, onlara güzel bir üslupla hitap etmek, isteklerini geri çevirmemek de bir cihad mesabesindedir.
Müslüman kadının cihad değerinde diğer önemli bir sorumluluğu ise eşine karşı olan sorumluluğudur. Eşine değer verir, saygı gösterir, iyi davranır, ihtiyaçlarını karşılamasında yardımcı olur. Ayrıca evlatlarını da babalarını saymaları ve ona değer vermeleri konusunda eğitir, gerekirse aralarında köprü olur. Ona verdiği değerin göstergesi olarak eşinin ailesine de iyi davranır. Eşiyle arasındaki anlaşmazlıkları güzel bir dille çözmeye çalışır. Eşini hayırlı işlere sevk eder ve her zaman eşine destek olur. Evine geldiğinde ona samimi davranır; eşinin rahat edeceği, huzur hissedeceği bir ortam sunar. Müslüman kadın, güçlü kişiliğiyle eşinin başarısında da başarısızlığında da yanında yer alır. Eşinin üzüntüsünü de sevincini de paylaşır.
Müslüman kadın, kendisine emanet olarak verilen çocuklarına karşı sorumluklarının da farkındadır. Onları dokuz ay karnında sabırla taşıdığı gibi doğduktan sonra da emanet olarak görür ve başında bir taç gibi taşır. Çocuklarının eğitimini en güzel ve başarıya götüren metotlarla yapmak için kendini yetiştirir. İşte bu bilinçle onların hayatlarında kritik bir dönem olan ilk yedi yılda kazandırması gereken ahlaki ilkeleri onlara kazandırmaya çalışır. Çocuklarını gerekli ahlaki donanımla donattıktan sonra ilkokul ile başlayacak olan sosyal hayata hazırlamaya gayret eder. Çünkü anne evlatlarının İslami bir hassasiyetle yetiştirilmemiş bireylerle karşılaşacağının farkındadır ve bu yüzden hep bir tedirginlik içindedir. Bu defa da dua ile Yüce Allah’a yalvarış ve tevekkülü en önemli azık edinir. Toplum içerisinde bu kadar hassasiyetle davranmak zorunda hisseden bir kadın, cihad görevini böylelikle en güzel şekilde yerine getirmiş olacaktır.
Müslüman kadın, “Allah’a kulluk edin ve ona hiçbir şeyi ortak koşmayın. Anne babaya, akrabaya, yetimlere, yoksullara, yakın komşuya, uzak komşuya, yakın arkadaşa, yolcuya, ellerinizin altında bulunanlara iyi davranın. Allah kendini beğenen ve böbürlenip duran kimseyi asla sevmez.” (Nisa,36) ayetinin muhatabı olarak yaşadığı toplum içerisinde muhatap olduğu herkese karşı kendini sorumlu hisseder. İslam’ı yaşamakla sahip olduğu ahlaki güzellikleri gerek örneklikle gerek tebliğ ederek yaşadığı yakın çevresinde yaymaya çalışır. Bu sorumluluklarını yerine getirmekle toplum içerisinde iyiliği dalga dalga yayacak ve insanların gönüllerinde de hareketliliğe vesile olacaktır. Bu şekilde yüreklere dokunarak toplum olarak yaşamanın gereklerini, yardımlaşmanın, dayanışmanın, paylaşmanın topluluk için hayati önemini hatırlatır. Hele de günümüzde kendi değerlerinden oldukça uzaklaşmış, kültürel ve ahlaki yozlaşma içerisinde bulunan toplumumuzda özüne dönmeyi öğütleyen Müslüman kadın, elbette ki cihad görevini layıkıyla yerine getirdiğini düşünmelidir.
Sayılan tüm bu davranışlar, bireysel olarak yapılan davranışlar olarak görülse de her birey bunları ayrı ayrı yerine getirdiğinde yozlaşan toplumsal değerlerin yeniden hayat bulacağını da bilmelidir. Bu değerlerin farkına varmak, tüm bu vazifeleri ibadet bilinci ile yapmak hem bu dünya için hem de ahirette güzel sonuçlar doğuracaktır. Dünya hayatında kulluk sorumluluğunu yerine getirmenin ve ibadetin yanı sıra insanlardaki değişime vesile olmak toplumun daha iyiye yönelmesini sonuç verecektir. Ahirette ise cennet nimetlerine erişmenin, en önemlisi de Rabbin rızasını kazanmanın vesilesi olacaktır.
Rabbimiz bizlere, İslam’ı doğru anlamayı, doğru yaşamayı ve nihayetinde rızasına ermeyi nasip etsin.