“Allah her kimi doğruya erdirmek isterse onun göğsünü İslâm’a açar. Kimi de saptırmak isterse onun da göğsünü göğe çıkıyormuşçasına daraltır, sıkar. Allah inanmayanlara azap (ve sıkıntıyı) işte böyle verir.” (En’âm, 125)

Yüce Allah, kullarına mutluluk ve hidayetin alametleri ile azgınlık ve sapkınlığın alametlerini açıklayarak mealen şöyle buyuruyor: Kimin göğsü İslâm’a açılırsa veya başka bir ifadeyle bütün genişliğiyle İslâm’ı kuşatırsa o kişi iman nuruyla aydınlanır, yakin ışığıyla etrafına ışık saçar, kendini güvende hisseder, iyiliği ve hayrı sever. Artık nefsi, onu zorlamadan hayırlı işleri gönüllü olarak yapmaya sevkeder. İşte bu alametler, Yüce Allah’ın onu hidayete erdirdiğini, onu muvaffak kıldığını ve dosdoğru yola ilettiğini gösterir.

Azgınlık ve sapkınlığın alametlerine gelince, Yüce Allah, kimi saptırmak isterse onun göğsünü de daraltır, sıkar. Öyleki kalbine ne iman ne yakin ne de ilim girer. Şüphe ve şehvetlere daldığı için kendisine hiçbir hayır ulaşamadığı gibi, kalbi de onu iyilik yapmaya ve hayırlı işlerde bulunmaya sevketmez. Kalbi, sanki gökyüzüne çıkıyormuş gibi sıkılır ve daralır. İşte bütün bunlar, inançsızlıklarından kaynaklanmaktadır.

Kendi nefislerinde merhamet ve iyilik kapılarını kapattıklarından dolayı, Yüce Allah’ın nazarında sapkın ve azgın olmalarının nedeni onların bizatihi kendileridir. İşte bu hiç şaşmayan bir denge ve değişmeyen bir yoldur; Kim elinde bulunandan verir, Allah’a karşı gelmekten sakınır ve en güzel söz olan kelime-i tevhidi tasdik ederse Yüce Allah onu en kolay olana kolayca iletir. Fakat, kim cimrilik eder, kendini Allah’a muhtaç görmez ve kelime-i tevhidi yalanlarsa Yüce Allah da onu en zor olana kolayca iletir.

Başta dile getirdiğimiz bu ayet, Kur’ân-ı Kerîm’deki bilimsel mucizelerden biridir ve Peygamber Efendimizin (sav) peygamberliğinin bir delilidir. Havacılık ve uzay bilimleri, bir insanın dünya yüzeyinden gökyüzünün üst katmanlarına yükseldiğinde bazı hipoksi semptomlarına maruz kaldığını göstermiştir. Bu durumda, Kur’ân-ı Kerîm’in de bahsetmiş olduğu gibi, göğüs bölgesinde yoğunlaşan bir sıkışma hissi meydana gelir. Çünkü havada yükseldikçe hava basıncı düşerken oksijen de azalır.

İnsan, deniz seviyesinden 10 bin feet yükseğe çıkarsa basınç düşmesi ve nefes darlığı gibi hipoksi semptomlarından hiçbirini hissetmez. Ancak bu yükseklik 10 bin ile 16 bin feet arası olursa basınçtaki düşüş ve oksijen eksikliği gibi yaşanan bu değişim karşısında bunlara eşdeğer cihazların kullanıldığını görmekteyiz. Bu yükseklikte kalp atışı hızlanmaya başlar. Fakat eğer bu yükseklik 16 bin ile 25 bin feet arası olursa bu cihazların hiç biri bu yüksekliğe karşı amaçlarını yerine getiremez. Peki ne olur? Başta göğüste daralma olmak üzere semptomlar ortaya çıkmaya başlar. “Onun da göğsünü göğe çıkıyormuşçasına daraltır, sıkar.”1

İnsan, 25 bin feet ve daha fazla yükselmesi halinde ise bilincini tamamen kaydeber. Bu nedenle 40 bin feet yükseklikte uçan bir uçakta, uçaktaki hava basıncının yerdekiyle aynı olması için yüzeyde olduğundan sekiz kat daha fazla bir hava basıncı uygulanır. Aksi taktirde, bütün yolcular bilincini tamamen kaydeber. Şüphesiz bu ayet, Kur’ân-ı Kerîm’deki bilimsel mucizelerden biridir ve Peygamber Efendimizin (sav) peygamberliğinin bir delilidir.

Bu bahsettiklerimiz hipoksi semptomlarıdır. Düşük basınç semptomlarına gelince; bilim adamları şöyle diyorlar: Hava basıncının düşmesiyle vücuttaki tüm gazlar genişler ve gazların genişlemesiyle, dokular parçalanır, akciğer yıpranır, bağırsaklar ve kulak zarı zarar görür. Hava basıncının düşmesi, özellikle bağırsak ağrıları olmak üzere dayanılmaz karın ağrıları, akciğer ağrıları, kulak ağrıları ve eklem ağrıları gibi ciddi etkilere neden olur. Bilim ilerledikten sonra ve insanlar uçak ve balonlara binerek üst atmosfere doğru yükselmeye başladıktan sonra bütün bu gerçekler artık gün yüzüne çıkmaya başlamıştır.

Günümüzde uçağa bindiğinizde böyle bir şey hissetmezsiniz. Çünkü uçaktaki cihazlar, hava basıncı ve oksijen miktarını yerdekiyle aynı orantıda tutmak için sekiz kat daha fazla hava basıncı uygular. Eğer basınç cihazları havadayken aniden devre dışı kalırsa yolcuların hayati tehlikesi bulunduğu için pilot hemen inişe geçmek zorundadır.

Şanı Yüce olan Allah (c.c.) tüm noksanlıklardan münezzehtir. O (c.c.) şöyle buyurmaktadır: “Allah her kimi doğruya erdirmek isterse onun göğsünü İslâm’a açar. Kimi de saptırmak isterse onun da göğsünü göğe çıkıyormuşçasına daraltır, sıkar. Allah inanmayanlara azap (ve sıkıntıyı) işte böyle verir.” (En’âm, 125)

Kaynakça

1) Ali Muhammed Sallâbî, “Ebedî Mucize; Parlak Deliller ve Kesin Kanıtlar” Darü’l-ma’rife, s. 36-38. 2) Muhammed Râtıb en-Nablûsî, “Kur’ân ve Sünnet’te Bilimsel Mucizeler Ansiklopedisi” s. 117-119.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?