İnsanlık var olalı mal ile imtihanda en başarılı toplum kimdir diye bir araştırma yapılsa Resûlullâh (sav) ve ashabı şüphesiz ilk akla gelen topluluk olacaktır. Gerek Kur’ân-ı Kerîm gerekse hadîs-i şerîflerde bu konuda sayılamayacak kadar çok örnek vardır. Kaldı ki, Resûlullâh (sav) ve ashabının hayatları, neredeyse baştan sona kadar bu imtihanla kuşatılmıştır.
Resûlullâh (sav) ve ashabının hayatını okuyan her aklıselim insanın aklına ilk gelecek şey, onların bu imtihanda ne kadar başarılı oldukları olacaktır. Kur’ân ve sünnette konuyla ilgili çok örnekler vardır. Ancak mal ile imtihan konusuna en güzel örnek, çok iyi bilinen ve Resûlullâh’ın (sav) tarihin derinliklerinden seçerek bize sunduğu şu kıssa olsa gerektir:
Ebû Hureyre (r.a) der ki: “Resûlullâh’ın (sav) şöyle dediğini duydum:
“israil oğullarından biri ala tenli (abraş), biri kel, biri de kör olan üç kişi vardı. Allah Teâla onları sınamak istedi ve kendilerine (insan suretinde) bir melek gönderdi.
Melek ala tenliye geldi:
– En çok istediğin şey nedir, dedi. Ala tenli:
– Güzel (bir) renk, güzel (bir) ten ve insanların iğrendiği şu halin benden giderilmesi, dedi. Melek onu sıvazladı ve ala tenliliği gitti, rengi güzelleşti. Melek bu defa:
– En çok sahip olmak istediğin mal nedir, dedi. Adam:
– Devedir (yahut da sığır), dedi. Ona on aylık gebe bir deve verildi. Melek:
– Allah sana bu deveyi bereketli kılsın, diye dua etti.
Sonra kel’e gelerek:
– En çok istediğin şey nedir, dedi. Kel:
– Güzel (bir) saç ve insanları benden uzaklaştıran şu kelliğin giderilmesi, dedi. Melek onu sıvazladı, kelliği kayboldu. Kendisine gür ve güzel (bir) saç verildi. Melek sordu:
– En çok sahip olmak istediğin mal nedir? Adam:
– Sığır… dedi. Ona da gebe bir inek verildi. Melek:
– Allah sana bunu bereketli kılsın, diye dua ettikten sonra körün yanına geldi ve:
– En çok istediğin şey nedir, dedi. Kör:
– Allah’ın gözlerimi iade etmesini ve insanları görmeyi çok istiyorum, dedi. Melek (onun gözlerini) sıvazladı. Allah onun gözlerini iade etti. Bu defa Melek:
– En çok sahip olmak istediğin şey nedir, dedi. O da:
– Koyun… dedi. Bunun üzerine ona bir gebe koyun verildi.
Deve ve sığır yavruladı, koyun kuzuladı. Neticede birinin vadi dolusu develeri, diğerinin vadi dolusu sığırı, ötekinin de bir vadi dolusu koyun sürüsü oldu.
Daha sonra melek ala tenliye, eski kılığında geldi ve:
– Fakirim, yoluma devam edecek imkânım yok. Gitmek istediğim yere önce Allah’ın, sonra senin yardımın sâyesinde ulaşabilirim. Rengini ve cildini güzelleştiren Allah aşkına senden yolculuğumu tamamlayabileceğim bir deve istiyorum, dedi.
Adam:
– Mal verilecek yer çok, dedi. Melek:
– Ben seni tanıyor gibiyim. Sen insanların kendisinden iğrendikleri, fakirken Allah’ın zengin ettiği abraş değil misin, dedi. Adam:
– Bana bu mal atalarımdan miras kaldı, dedi. Melek:
– Eğer yalan söylüyorsan, Allah seni eski haline çevirsin, dedi.
Sonra melek, eski kılığına girip kelin yanına geldi. Ona da abraşa söylediklerini söyledi. Kel de abraş gibi cevap verdi. Melek ona da:
– Yalan söylüyorsan, Allah seni eski haline çevirsin, dedi.
Körün kılığına girip bu defa da onun yanına gitti ve:
– Fakir ve yolcuyum. Yoluma devam edecek imkânım kalmadı. Bugün önce Allah’ın, sonra senin sâyende yoluma devam edebileceğim. Sana gözlerini geri veren Allah aşkına senden bir koyun istiyorum ki, onunla yoluma devam edebileyim, dedi. Bunun üzerine (eski) kör:
– Ben gerçekten kördüm. Allah gözlerimi iade etti. İstediğini al, istediğini bırak. Allah’a yemin ederim ki, bugün alacağın hiçbir şeyde sana zorluk çıkarmayacağım, dedi. Melek:
– Malın senin olsun. Bu sizin için bir imtihandı. Allah senden razı oldu, arkadaşlarına gazap etti, cevabını verdi (ve oradan ayrıldı).
Hadisten Çıkarılacak Dersler:
- Musibet de Bolluk da İmtihandır
Hadiste geçen bu insanlar gibi çevrenizde nice insanlar görürsünüz. Eğer bu insanlar eğitimsiz kalırsa genelde üçte ikisi imtihanı kaybeder. Kapitalizmin hegemonyası altındaki insanlık bugün neredeyse dünyalıklara tapınır olmuştur. Günümüzde böylesi bir sınavı korkarım üçte bir değil daha az kişi kazanır.
Ayrıca şunu da unutmayalım ki,bu dünyanın zararları ne kadar çok ve büyük olursa olsun telafisi vardır. Bir adamın evi yanar, kendisine yeni bir ev düzer… Fabrikası yanar, başka bir fabrikada çalışıp geçinir… Tüccardır iflas edip trilyonlarca zarara girer, seyyar satıcılık yapar, ayakkabı boyar yine geçinir… Deprem olur tüm serveti ve ailesi enkaz altında kalır, yine de tüm bu zararların telafisi vardır. Bu insanların her birinin hayata bir köşesinden devam etmesi mümkündür.
Ancak mahşer günü ilahi mizan kurulduğunda hayır terazimiz hafif çıkarsa bunun telafisi yok. Ne aşiretimizin yiğitleri, ne bileğimizin gücü, ne zekâmız, ne makam ve servetimiz o teraziyi ağır getiremez. O teraziyi ağır getirecek tek şey, iman, takva ve salih amellerimizdir ki, onu da henüz buradayken yapacağız. Oraya kalırsa iş bitmiştir.
Bizler de şu anda imtihandayız. Böyle ilginç olmasa da doğal olarak davamızın bizden beklediği fedakârlıklar da bu imtihana dâhildir. Ancak böyle ilginçlerini de yaşayabiliriz. Şu hâlde dikkatli olalım. Zira bu imtihanın tekrarı yoktur. Ayrıca bu imtihanın kaybı ebedi saadetin kaybıdır.
- Tüm Nimetleri Veren Allah’tır
İnsanlar ellerinde bulunan nimetlerin aslında bir emanet olduğunu bilmeli ve o nimetlerden yararlanmalarının Allah’ın lütfuyla olduğunu unutmamalıdırlar. Bazıları o nimetleri kendi çalışmalarıyla, zekâlarıyla ve birtakım üstün kabiliyetleriyle elde ettiklerini zannederler. Ama düşünmezler; çalışacak güç ve kuvveti, zekâyı, kabiliyeti vs. mevhibeleri veren kimdir?“O, istediğiniz şeylerin hepsinden size verdi. Eğer Allah’ın nimetlerini saymaya kalkışsanız sayamazsınız. Şüphesiz insan çok zalimdir, çok nankördür.”(İbrahim, 34)
- Nimetleri Allah’tan Bilip Mağrur Olmama
“Gururlanma padişahım, senden büyük Allah (c.c) var.”sözünü söyleyen ne güzel söylemiş. Zafer sarhoşluğu denen bir gerçek var maalesef… “İnsan ise Rabbi onu deneyip de kendisine ikramda bulunduğunda ona bol bol nimetler verdiğinde “Rabbim bana ikram etti” der. Ama onu deneyip rızkını daraltınca da “Rabbim beni aşağıladı” der.”(Fecr, 15-16) Ne garip! Allah (c.c) ikram ettiği zaman ben iyiyim, değerliyim, dolayısıyla tüm bu ihsanları hak ettim, diyor. Ama rızkı kısıldığı zaman galiba bir yerlerde hatta ettim ki, Rabbim “kulağımı çekti” demiyor.Yine kendisinin değerli olduğunu, hak ettiğini, (hâşâ) ihanete uğradığını söylüyor. Hâlbuki verdiğinde de aldığında da imtihan için vermektedir. Bu gerçeği unutmayıp varlıkta şükretmek, darlıktaysa sabretmek esastır.“Müminin durumu gıpta ve hayranlığa şayandır. Çünkü her hâli kendisi için bir hayır sebebidir. Böylesi bir özellik sadece müminde vardır: (Bollukla görüp) sevinecek olsa şükreder; bu onun için hayır olur. Başına bir belâ gelecek olsa sabreder; bu da onun için hayır olur.”
Mal sevgisi insanın fıtratında vardır ve şayet eğitilmezse insanı azdırır. Bu azgınlık maziyi inkâr ettirecek kadar sarhoş edebilir. İşte bu hadiste üç kişiden ikisinin kendi geçmişlerini inkâr ettiğini görüyoruz. Bunun en büyük sebebi murakabeden (denetim, kontrol) gaflettir. Hakikaten kendimizden başlayarak insanı düşünürsek hemen hemen herkesin dünyaya karşı zaafının olduğunu görürüz. Ancak insanların bir kısmı, dünyanın faniliğini ve ahiretin ebediliğini kavrayıp dengeyi kurarken diğer bir kısmı kendilerini tamamen dünyaya kaptırarak kendilerine emanet edilen ömürlerini dünyanın peşinde koşturmakla heba ederler. Bu gibiler, sonuçta burada arzularına kavuşsalar da kavuşamasalar da ahirette kaybetmeleri muhakkak olur
“Kadınlara, çocuklara altın ve gümüş cinsinden birikmiş hazinelere soylu atlara, sığırlara ve arazilere yönelik dünyevi zevkler insanoğlu için çekici kılınmıştır. Bütün bu zevkler bu dünya hayatının geçici şeyleridir. Ama hedeflerin en güzeli Allah katında olandır.”(Âl-i İmrân, 14)
“Altın, gümüş, kumaş ve abaya kul olanlar helâk oldular. Eğer onlara istedikleri verilirse hoşnut olur, verilmezse hoşnut olmazlar.”
- Tüm Nimetler Şükür Gerektirir
Nimetleri bahşeden Allah (c.c) onları belli bir gaye için vermiştir. Başta Rabbimize karşı görevlerimiz, sonra şahsımız, ailemiz, içinde yaşadığımız toplum ve tüm ümmete karşı belli görevlerimiz vardır. Bu görevleri yerine getirirken rabbimizin verdiği araç, imkân ve organları kullanmamız bir ibadet ve o nimetlere karşılık da şükürdür. Ama mülkün sahibinin emirlerine muhalif her davranış şükür değil nankörlüktür. Nimetin Allah’ın emrettiği doğrultuda değerlendirilmesi ve O’nun emrettiği birtakım hakların sahiplerine ulaştırılması o nimetle ilgili sorumlulukların başında gelir.
“Gerçek şu ki, her insanın vücudunda 360 eklem (ve kemik) bulunmaktadır. Kim bu eklem sayısı kadar Allahü ekber, elhamdülillah, lâ ilâhe illallah der, Allah’tan bağışlanma diler, insanların yolu üzerinden taş, diken veya kemik gibi şeyleri kaldırır, iyiliği emreder veya kötülükten nehyeder ise o günü kendisini cehennemden uzaklaştırmış olarak geçirir.”
Mülkün asıl sahibi: “Bu sana verdiğim benim malımdan birazını benim yolumda harca. Yarın yine yetmiş, yedi yüz hatta daha fazlasıyla sana ödeyeyim” dese de buna yanaşmaz gafil ve nankör insan. Hadiste de bunun açık bir örneğini görüyoruz. Şimdi şu ayetler üzerinde etraflıca düşünelim:
“Allah, Allah yolunda çarpışıp öldüren ve öldürülen müminlerden, karşılığı cennet olmak üzere, mallarını ve canlarını satın almıştır.”(Tevbe, 111)
“Bilin ki mallarınız ve çocuklarınız sizin için bir imtihandır. Büyük mükâfat ise şüphesiz Allah katındadır.”(Enfal, 28)
“Mallarını Allah yolunda harcayanların örneği, her bir başağında yüz tane olmak üzere yedi başak çıkaran bir taneye benzer. Allah dilediğine kat kat verir. Allah lütfu geniş olandır, bilendir.”(Bakara, 261)
- Varlıktaki İmtihan Yokluktakinden Daha Zordur
Nice insanlar görürsünüz: “Şu işimi bir halletsem, şunu yapsam, bunu yapsam” veya: “Allah (c.c) bana şunu verse ben de şöyle yaparım” gibi sözlerle avunurlar. Hâlbuki yoklukta fedakârlık yapmayan varlıkta yapamaz veya hakkıyla yapamaz. İnsan darlık içindeyken kendini muhtaç görüp tutunacak bir dal arar. Ama varlığa kavuşunca genelde bencilleşir, kendi kendine yeteceği hissine kapılır.
Kur’ân’ın ilk inen ayetleri olan Alak suresinin ilk beş ayetinde Allah (c.c) insanı yoktan var ettiğini ve ona muhtaç olduğu her şeyi öğrettiğini ifade ettikten sonra, onun kendi ayakları üzerine basınca kibir ve gurura kapılarak haddini aştığını anlatır. “Hayır, insan kendini yeterli gördüğü için mutlaka azgınlık eder.”(Alak, 6-7)
İki fakir arkadaş kendi aralarında konuşuyor, birtakım hayaller kuruyorlar. Biri der ki: “Ben seni çok seviyorum, benim yanımda çok değerlisin vs. eğer Allah (c.c) bana iki ev verse birini sana hibe ederim, iki arabam olsa birini sana hediye ederim.” Diğer arkadaş kalkıp giderken dışardaki üç beş tavuğa gözü ilişir ve der ki: “Uzun zamandır çocuklarıma et yediremedim, şu tavuklardan birini versen de akşama yemek yapalım.”Arkadaşı başlar bahaneler dizmeye… Böyle olunca arkadaşı taşı gediğine koyar ve: “Olmayan ev, araba değil, olan bir tavuğu istedim, kırk dereden su getiriyorsun, var olanın küçüğünü veremediğine göre büyüğünü hiç veremezsin”demiş ve yoluna devam etmiş.
- Şükür Nimeti Arttırır Nankörlük ise Helak Eder
İnfak malı azaltmaz, aksine bereketlendirir. Bunu yukarıdaki hadisten net olarak anlıyoruz. Böyle olduğunun daha nice delilleri ve canlı örnekleri var.
Ebû Hureyre’den (r.a)rivayet edildiğine göre Resûlullah (sav) şöyle buyurdu:”Her sabah iki melek iner. Biri:
– Ya Rab! İnfak edene malının karşılığını (halef) ver, der. Diğeri de:
– Ya Rab! Cimrilik edenin malını telef et, diye dua eder.”
“Hani Rabbiniz şöyle bildirmişti: “Andolsun, eğer şükrederseniz siz(e olan nimetimi) artırırım. Eğer nankörlük ederseniz şüphesiz azabım pek şiddetlidir.”(İbrahim, 7)
“Şeytan sizi fakirlikle korkutur ve size çirkinliği ve hayâsızlığı emreder. Allah ise size kendi katından mağfiret ve bol nimet vadediyor. Şüphesiz Allah, lütfu geniş olandır, hakkıyla bilendir.”(Bakara, 368) Allah (c.c) bizleri imtihanı kazananlardan eylesin. Subhâneke… Bihamdike… Estağfiruke…
Kaynakça:
1)Buhârî, Enbiyâ 51; Müslim, Zühd, 10. Ayrıca bkz. Riyâzu’s-Sâlihîn, Hadis No: 66. 2) Müslim, Zühd, 64. Riyâzu’s-Sâlihîn, Hadis No: 28. 3) Buhârî, Rikâk, 10. Ayrıca bkz. Buhârî, Cihâd 70; İbni Mâce, Zühd, 8. Riyâzu’s-Sâlihîn, Hadis No: 469. 4) Müslim, Zekât, 54; Riyâzu’s-Sâlihîn, Hadis No: 124. 5)Buhârî, Zekât, 27; Müslim, Zekât 57. Riyâzu’s-Sâlihîn, Hadis No: 549.