İnsanlık var olalı hak batıl mücadelesi de vardır ve var olacaktır. Bu mücadelede hak tarafı tamamen meşru sınırlarda kalmak ve düşmanına karşı mücadele ederken bile adil davranmak zorundadır. Çünkü inancı bunu emreder. Ama batıl tarafı bağlayan ne bir ilke ne kural ne de ahlak vardır. Dolayısıyla batıl sadece güçten anlar. Eğer batıla karşı zayıf düşerseniz vay halinize… İşte İslam diyarında işgal, katliam ve talanlara bir de bu açıdan bakmak gerekir.
Diğer milletler zayıfken mecburen sakin ve kendi hadlerinde kalırlar. Dolayısıyla isteseler de pek zarar veremezler. Güçlü oldukları zaman ise hırçınlaşıp hem insanlığın hem de kendi kendilerinin baş belası olurlar. Biz kendimizi biliyoruz bileli İslam âleminin den batıya bir saldırı olmadı. Batı âleminden ise İslam âlemine saldırılar hiç durmadı. Başta ABD olmak üzere emperyalist batının bir asırdan fazladır giriştikleri; işgal, soykırım, katliam ve sömürü girişimleri bunun apaçık örneğidir.
İslam ümmeti ise güçlüyken insanlığa adalet dağıtan huzur ve güven kaynağı ve bir denge unsuru olmuştur. Zaafa uğradığında ise denge bozulmuş hem kendisi hem de insanlık çok şey kaybetmiştir. “Müslümanların gerilemesiyle dünya neler kaybetti” ismiyle yazılan kitaplar boşuna yazılmamış… Dolayısıyla İslam ümmetinin güçlülüğü sadece ümmeti değil tüm insanlığı ilgilendirmektedir. Bu gün tüm dünya İslam’ın adaletine muhtaçtır.
Hakla batıl arasındaki mücadele önceleri daha çok sıcak savaşlarla yapılıyordu. Ancak özellikle son birkaç asırdır batıl daha çok soğuk savaşa ağırlık vermektedir. Hatta nerdeyse tamamen soğuk savaşa yönelmiş bulunuyor. İşin sıcak tarafını ise bizim içimizden devşirdiği kimi hainlerden oluşturduğu kurşun askerlerle yapmaktadır. Çünkü sıcak savaş İslam düşmanlarına çok kabarık faturalar çıkarıyordu. Kaldı ki batıl tarafın ümmetin şehadete sevdalı evlatlarına karşı kazanma şansı yok. Onlarda tarih boyu yaşadıkları nice acı tecrübelerle iyi biliyorlar.
Soğuk savaşın birçok silahları/vasıtaları var içki, kumar, uyuşturucu, moda, müzik, ihdas edilen özel günler, çıplaklık, futbol, her tür oyun oynaşlar ve kültür emperyalizminin her türlüsü. Ancak kim ne derse desin, bu savaşta MEDYA işin lokomotif gücüdür. Görsel, işitsel, basım, yayın vs. cepheleriyle batılın hakka karşı en güçlü silahı tartışmasız medya silahıdır.
Medya eskiden dördüncü kuvvet olarak kabul edilirdi. Ama son yıllardaki teknolojik gelişmeler, medyayı çoktan açık ara farkla birinci kuvvet yapmıştır. Tüm algı operasyonları, entrikalar, Ali (ra) cambaz oyunları, tahrifat, tahribat çok sinsi ama çok hızlı bir şekilde medya üzerinden yapılmaktadır. Darbelere zemin hazırlamalar, siyasetçi ve lider pazarlamalar, hükümetler hatta devletler yıkıp yapmalar öncelikle medya gücüyle yapılmaktadır. Soğuk savaşın lokomotif gücü medyadır.
Ekonomik, sosyal, siyasal, askeri kısaca her çeşit savaş ve rekabetlerin öncü gücü medyadır. Dolayısıyla herhangi bir sahada güçlenmek isteyenlerin, öncelikle medyada güçlü olmaya çalıştıklarını görürsünüz. Bu gün nice küresel hasım, uluslararası medya gücüne sahiptir. Son yıllarda Müslümanlar her ne kadar medya konusuna yönelmeye başladıysa da, hala düşmanlarına kıyasla emekleme devresindedirler. Bu konuların her biri kitaplara sığmayacak kadar geniş ve önemlidir.
Dolayısıyla işin farkında olan hükema, ümera, ulema, cemiyet, cemaat, vakıf, dernek ve diğer ilgili çevrelerin; bilişim ve medyanın gücünü asla göz ardı etmemeleri gerekir. Düşman, en güçlü olan bu soğuk savaş silahıyla hem değerlerimizi yok ediyor hem de bundan akıl almaz servetler devşiriyor. Başka bir tabirle biz medya büyüsünün kuşatmasıyla adeta kendi paramızla
neslimizi zehirliyoruz. Zehir benzetmesi anlaşılması içindir. Yoksa normal zehir bedenimizi ve dolayısıyla dünyamızı imha eder. Ama soğuk savaş silahlarının zehri nesillerimizin imanını, dolayısıyla ebedi olan ahiretlerini hedeflemektedir.
Kaleyi içten fethetmek diye bir tabir vardır. “Kültürel yozlaşma” veya “kültür emperyalizmi” bunun en kestirme yoludur. Yıllarca sıcak savaş yoluyla İslam ümmetini alt edemeyenler, soğuk savaş yöntemine geçeli epey mesafe aldılar. Çok değil kırk elli yıl öncesiyle kıyasladığımızda yer yer bizim biz olmaktan çıktığımızı hemen fark edersiniz. İşte batıl cephenin bu denli başarı (!) elde etmesinde en büyük araç kesinlikle medyadır.
Medyanın sadece sosyal olanıyla ilgili küçük bir istatistik özeti paylaşalım. Bunun içinde TV ve radyo kanalları, gazete ve dergiler yok. Hepsini beraber düşündüğünüz zaman ne denli devasa bir güç olduğu ortada.
Maalesef Müslümanlar olarak bu sahada emekleme devresinde sayılırız. Yerlisi yabancısıyla batıl cephenin elindeki bu güç en az % 90 şer için kullanılmaktadır. Bunun neticesinde toplum olarak ne hale geldiğimizi hep beraber ibretle ve dehşetle gözlüyoruz. Fert, aile, toplum olarak biz biz olmaktan çıktık. Nereye bu gidiş…
Medya gücü üzerimize üzerimize devasa bir çığ gibi gelirken, bundan kaçmanın çaresi yok. Tek yol, bu devasa güçte bir an önce yerimizi alarak güçlenmek ve batılın silahına misliyle karşılık vermek. Zira bu silah öyle bir silah ki ancak misliyle karşılık vermekle mukavemet edilebilir. Aksi halde yarın çok geç olabilir.
Yani biz Müslümanların, mektep medrese, cami tekke, vakıf dernek kadar hatta daha fazla medya gücüne yönelmemiz lazım. Sosyal medya, TV, Radyo, gazete, dergi, kitap vs. tabi bunu hala birçok yaşlı ve orta yaşlı Müslüman camiaya anlatmak kolay değil. Ama bu bir geçek ve biz bu gerçekten kaçamayız.
Eskiden “bir okul açan bir hapishane kapatır” derlerdi. Ama şimdi neredeyse her okulun yanına bir hapishane kurma ihtiyacı oluştu. Bu da medya gücünün nesillerimizi ifsat etmesi sonucudur. Yeni neslin sosyal medya başta olmak üzere bu devasa gücün ne kadar mahkûmu olduğu malum… Dolayısıyla şimdilerde İslami medyada ne kadar güçlenirsek o kadar suç oranları düşer ve devasa süslü camilerimiz de dolar inşallah.
Nükleer silahlara, kıtalar arası füzelere karşı; kama, kılıç, değnekle karşı koyma imkânı olmadığı gibi, bizim şu anki halimizle batılın elindeki devasa medya gücüne karşı şu anki halimizle karşı koymamız mümkün görünmüyor. Dolayısıyla çare, medyanın her çeşidinde güçlenmektir.
Medya ahlakına gelince, medya gücü ahlaksızların, namussuzların, soysuzların, kalleşlerin elindeyken hangi ahlaktan bahsedebiliriz. Medyada iman, ahlak, dürüstlük, fazilet ve erdem sahipleri güçlendikçe, medya ahlakı da o denli fazilet ve erdeme evrilecektir. Öyle ya eser müessirini yansıtır. Medya kötüler ne kadar güçlüyse kötü, iyiler ne kadar güçlüyse iyi olacaktır. İki iki dört kadar açık… Allah (cc) yar ve yardımcımız olsun. Selam… Dua
2015 verilerine göre sosyal medya kullanımı
Dünyada Türkiye’de
7,21 milyar Toplam nüfus (Kentleşme %53) 76,7 milyon
3,01 milyar Aktif internet kullanıcıları 37,7 milyon
1,52 milyar Aktif mobil internet kullanıcıları 31,7 milyon
2,08 milyar Aktif sosyal medya hesapları 40 milyon
3,65 milyar Mobil hatlar 69,6 milyon
1,69 milyar Mobilde aktif sosyal hesaplar 32 milyon