“(İnsanları) Allah’a davet eden, sâlih ameller işleyen ve ‘Ben Müslümanlardanım’ diyenden daha güzel sözlü kim var?” (Fussilet, 33)
Müslüman ferdin (kadın-erkek) en önemli sorumluluklarından biridir davet. Ayrıca davet, Müslüman’ı ziyandan kurtarıp kurtuluşa götüren en önemli kulluk vazifesidir. “İnsan gerçekten ziyan içindedir. Bundan ancak iman edip, sâlih amel işleyenler ve birbirlerine hakkı ve sabrı tavsiye edenler müstesnadır.” (Asr, 2-3)
Davet; bir şeye meylettirme, bir şeye olan rağbeti artırma işidir. Hangi zaman ve mekânda, hangi şart ve koşulda olursa olsun İslami davet, yüce Rabbimizin bizden istediği kulluk vazifelerimizden biridir. Bu davet gerek hâl ve hareketlerimizle gerekse söz ve davranışlarımızla, hatta bazen bakışımızla, gülüşümüzle yerine getirmemiz gereken, insanları İslam’a meylettiren, İslami hayata rağbetin artırılmasını sağlayan en önemli sâlih amellerimizdendir.
Hâl böyle olunca Müslüman ferde düşen görev, davet alanlarını iyi değerlendirmesi ve fırsatları kaçırmamasıdır. Günümüzde bu davet alanlarından biri de daha 5 yaşlarında anaokulu ile başlayıp yükseköğrenim ile 25-30’lu yaşlara kadar devam eden okullardır. Hem öğretmenler hem de öğrenciler hayatlarının en önemli yıllarını ve günlerinin en verimli saatlerini okullarda geçirmektedirler. Özellikle öğrencilerin karakterlerinin oluşumunda ve hayatlarının şekillenmesinde okullar, çok önemli bir görev üstlenmektedirler. Neslimizin İslam inanç ve ahlakı üzerine yetişmesi için okullarda yapılacak davetin ihmal edilmemesi ve buradaki davet alanının en güzel bir şekilde değerlendirilmesi gerekmektedir.
Bu davet alanında en büyük sorumluluk ise, öncelikle öğretmenlerimize düşmektedir. Küçük yaşta kendilerine emanet edilen çocuklarımıza İslam’ı sevdirmeleri, onları sâlih amellere yönlendirip, İslam ahlakını benimsetmeleri öğretmenlerimizin çaba ve gayretine bağlıdır. Elbette bu çaba ve gayreti gösterecek öğretmenin, davetçide bulunması gereken vasıflara sahip olması, sadece sözlü davetle yetinmeyip öğrencilere örnek olması ayrıca önem arz etmektedir. Çünkü davetçinin insanlara tesir edebilmesi ve onları İslam’a kazandırabilmesi için öncelikle davet ettiği vasıfların kendi üzerinde bulunması başarısının en önemli unsurlarından biridir. Malkom X’in dediği gibi: “En iyi nasihat, iyi örnek olmaktır.”
Davetçide olması gereken vasıfları özetleyecek olursak bunların başında ilim gelmektedir. Çünkü kişi bilmediği şeyi yaşayamadığı gibi ona daveti de mümkün olmayacaktır. Ayrıca sevgi ve merhamet sahibi olup, sabırlı, mütevazı, alçak gönüllü, yumuşak huylu, güler yüzlü, doğru sözlü olması, ikram ve yardımda bulunması, insanların ihtiyaçlarını karşılayan ve kolaylaştırıcı bir ahlaka sahip olması bu vasıfların başında gelmektedir.
“İman edip sâlih ameller işleyenleri de ebedî olarak kalacakları, içlerinden ırmaklar akan cennetlere koyacağız. Allah gerçek bir vaadde bulunmuştur. Kimdir sözü Allah’ınkinden daha doğru olan?” (Nisâ, 122).
“Mümin olarak, erkek veya kadın, her kim sâlih ameller işlerse, işte onlar cennete girerler ve zerre kadar haksızlığa uğratılmazlar.” (Nisâ, 124) buyuran yüce Rabbimiz kadın-erkek herkese aynı sorumluluğu yüklemiş ve aynı mükâfatı vaat etmiştir. Bu sorumluluk çerçevesinde okullardaki davet alanında hanım kardeşlerimize de büyük görevler düştüğünü belirtmemiz gerekmektedir.
Asr-ı saadet döneminden bu yana baktığımızda kadın, sosyal hayattan hiçbir zaman soyutlanmamıştır. Kadınlar, İslami terbiye ve hayatın sosyal alanında, gerektiği kadar varlığını sürdürmüş, hatta buna teşvik edildiği dahi olmuş, İslami sınırlar ihmal edilmeden birçok alandaki sorumluluğunu yerine getirmiştir.
Bugün kadınların önemli görevler üstleneceği davet alanlardan biri de geleceğimizin inşa edildiği okullarımızdır. Hanım davetçi kardeşlerimizin bir davetçide bulunması gereken vasıflar yanında en önemli ve başta gelmesi gereken özelliği, iffet, hayâ ve tesettürüyle insanlara örnek olması, bu güzel hasletlerle onlara İslam’ı anlatmasıdır. Tüm davetçilerde olması gerekmekle beraber, bu özelliklerin hanım kardeşlerimizde olmasının önemini anlatan Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Adalet güzeldir. Fakat idarecilerde olursa daha güzeldir. Cömertlik güzeldir. Fakat zenginlerde olursa daha güzeldir. Dinde titiz olmak güzeldir. Fakat âlimlerde olursa daha güzeldir. Sabır güzeldir. Fakat fakirlerde olursa daha güzeldir. Tövbe güzeldir. Fakat gençlerde olursa daha güzeldir. Hayâ güzeldir. Fakat kadınlarda olursa daha güzeldir.”1
Geçmişten günümüze İslam’ın güzel hasletlerini hanım kardeşlerimizden soyutlamak ve İslam toplumunu ifsat etmek için bazı sloganik cümleleri (eşitlik, özgürlük, kadın hakları vs.) kendi çıkar ve menfaatlerinin aracı hâline getiren güçler, yalnızca kadınlarımızı değil aynı zamanda geleceğimiz olan nesillerimizi de ifsat etmeye çalışmaktadırlar. Bundan dolayıdır ki hanım davetçi kardeşlerimize daha fazla iş düşmekte, daha fazla çaba ve gayret göstermeleri gerekmektedir. Üstad Hasan el-Benna’nın dediği gibi “Toplumun yarısını kadınlar oluşturur. Diğer yarısını ise kadınlar yetiştirir.”
Hanım kardeşlerimizin, çocuk veya genç yaştaki öğrencilerine karşı anne şefkat ve merhameti ile yaklaşırken bedenin, gözün ve sözün tesettürüne dikkat ederek onlara örnek olması, onlarla ilgilenmesi, problemlerini çözmesi en güzel davet üslubudur.
Hanım davetçi kardeşlerim için, İslam’ın simgesi ve Müslüman kadının vazgeçilemez olan tesettürü, güler yüzüyle, tatlı diliyle, sevgi ve şefkatiyle küçük yaştaki çocuğun zihnine yerleştirmeleri, yeni yetişen neslin, öğretmenlerinin şahsında İslam’ı sevmeleri, hayatlarının daha sonraki dönemlerinde de sözüne kulak vermeleri ne büyük başarı olacaktır.
Genç neslin de öğretmenlerinin sözleriyle karakterlerini şekillendirmeleri, hayatlarındaki gaye ve hedefleri İslami doğrultuda belirleyip bu hedefe ulaşmak için tesettürden, iffet ve hayâdan taviz vermeden başarıya ulaşacaklarını öğretmenlerinin şahsında görmeleri ve bu yolda sebat etmeleri ne kadar da büyük destek olacaktır.
“Her dinin bir ahlakı vardır, İslam’ın ahlakı da hayâdır.”2 buyuran Efendimizin sözlerini her şart ve durumda hayâ timsali olan öğretmenlerinin üzerinde gören öğrenciler, hayânın insana nasıl bir meziyet kazandırdığını daha iyi anlayacak ve bu durumdan fazlasıyla etkileneceklerdir.
“Mü’min kadınlara da söyle: Gözlerini (harama bakmaktan) korusunlar; nâmus ve iffetlerini muhâfaza etsinler. Görünen kısımları müstesnâ, ziynetlerini teşhir etmesinler. Başörtülerini, yakalarının üzerine (kadar) örtsünler…” (Nur, 31) ayetinin tezahürünü öğretmeninde gören öğrenci için bu durum onlarca söz söylemekten daha etkili olacaktır.
İslam’ın hükümlerinin kıyamete kadar geçerli olduğunu duyan ama başta tesettür olmak üzere çağa uymanın bir zorunluluk olduğunu düşünenlere karşı, öğretmenlerinin tarz değil, farz tesettürleriyle, haramlara bakmayarak, sözleriyle ciddiyetlerini koruyarak, iffet ve hayâlarını muhafaza ederek sosyal hayatın içinde olunabileceğini görmesi, onları İslami hayata yönlendirme konusunda en güzel davet olacaktır.
Efendimiz (s.a.s.) şöyle buyurmuştur: “Kendi adınıza altı şeyi bana garanti edin, ben de size cenneti garanti edeyim: Konuştuğunuzda doğru söyleyin, söz verdiğinizde yerine getirin, size (bir şey) emanet edildiğinde onun gereğini yapın, namusunuzu muhafaza edin, gözlerinizi (bakılması yasak olandan) çevirin ve elinize sahip olun.”3 Başka bir sözünde de, “Kim bana iki çenesi arasındaki (dili) ile iffet ve namusunu koruma sözü verirse, ben de ona cennet sözü veririm.”4 buyurmuştur. Öğrenciler için, Hz. Peygamber’in (s.a.s.) bu buyruklarına uymak için dışlanan, alay edilen hatta bazen hakarete uğrayan ama iffet ve hayâsından taviz vermeyen öğretmenini gördüğünde, iffetsizliği ve hayâsızlığı modernlik, çağdaşlık, ilericilik olarak görenleri sorgulaması ve kıyaslaması böylece kendisinin doğruya yönelmesi acısından davetlerin en güzeli olacağından şüphe yoktur.
Ayrıca yıllar sonra öğretmenini, okuduğu veya duyduğu bu ayetle hatırlaması ve onun hâl ve hareketlerini, söz ve tavırlarını rehber edinerek İslam’a meyletmesi, hayatına yön vermesi davetçi için en güzel mükâfat olacaktır. “Müminler muhakkak kurtuluşa ermiştir. Namazlarını huşu içinde kılar, boş ve lüzumsuz şeylerden yüz çevirir, zekâtlarını verir, iffetlerini korur, emanet ve ahitlerine riayet ederler.” (Mü’minûn, 1-8)
Müslüman davetçi, davet ettiği şeyin canlı örneğini temsil ederek İslam’ın gerçek suretini apaçık bir şekilde beyan eder ve bilir ki Allah Resûlü’nün, “Senin sayende Allah’ın bir kimseye hidayet etmesi, senin için dünyadan ve dünyada olan her şeyden daha hayırlıdır.”5 müjdesine kavuşacaktır. Bunun için çektiği tüm zorluk ve meşakkat gözünde küçülür, tüm zahmetlere karşı dayanma gücü artar tıpkı Üstad Mustafa Meşhur’un dediği gibi, “Alacağın ürünü bilirsen saçtığın tohum gözünde büyümez.”
Davetçi, tüm zorluklara katlanır. Çünkü davetçinin gayesi, bir kişiyi daha İslam saflarına kazandırmak ve İslam’ın adaletini yeryüzünde hâkim kılmaktır. “Siz insanlar için çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz. İyiliği emreder, kötülükten menedersiniz.” (Âl-i İmrân, 110).
Hayırlı ümmetin safında yer alanlara ne mutlu… Daveti O’nun rızası için yapmak ne hoş… O’nun rızasına nail olmak için yapılan her gayret ne güzel…
Hayırlı ümmet safında, İslam’a davet görevini hakkıyla yerine getirip, O’nun rızasına nail olmak duasıyla… ■

Kaynakça
1) Deylemî, Müsnedü’l-Firdevs; Camiü’s-Sağir, No: 5685. 2) İbn Mace: Zühd. 3) İbn Hanbel, V, 323. 4) Buhârî, Rikàk, 23. 5) Buhârî, Cihad, 102.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?