Hz. Muhammed (s.a.s), insanlara tebliğ ettiği dinde evlilik hususunda da bazı esaslar getirmiştir. O, cahiliye dönemindeki bazı evlilik uygulamalarını ortadan kaldırmış ve günümüzde Müslümanlar arasında uygulanagelen evlilik anlayışını esas kılmıştır. Bu sebeple Hz. Peygamber dönemindeki evlilik uygulamalarının, düğün merasimlerinin nasıl olduğunu tespit etmek önem arz etmektedir.
Hz. Peygamber zamanında evlilik müessesesi, Kur’ân-ı Kerim’in ayetleri ve Hz. Peygamber’in uygulamalarıyla şekillenmişti. Hem Kur’ân-ı Kerim hem Hz. Peygamber’in sözlerinde Müslümanlar evliliğe teşvik edilmiş ve bekar yaşama hoş kar- şılanmamıştır.
Hz. Peygamber evlenme çağına gelmiş olan gençlere evlenmeyi tavsiye etmiş, bunun önemini vurgulamıştır. Ashabın bu konuda Hz. Peygamber’in tavsiyelerini dinlediklerini görmekteyiz. Ashaptan Osman b. Maz’un, arkadaşlarıyla bulunduğu bir ortamda kadınlardan uzak durmayı arzuladığını dile getirmiş; fakat daha sonra Hz. Peygamber’in itirazıyla karşılaşınca bundan vazgeçmiştir (İbnü`l-Esir, Üsdü’l-Ğabe, III, 386, Beyrut 1965). Yine sahabeden bir grubun dünya nimetlerine fazla meyletmeme konusunda kendi aralarında yaptıkları bir konuşmada, birinin, “Ben kadınlardan ayrı yaşayacağım, hiç evlenmeyeceğim” demesi üzerine Hz. Peygamber’e haber verilmiş, o da bekarlığı arzu edenlere karşı tavrını açıkça ortaya koymuş, böyle bir tavrın sünnete uygun olmadığını belirtmiştir (Buhari, Sahih, et-Tergib fin-Nikah, 1). Bu hususta şunu söylemişti: “Evlenmek benim sünnetimdir. Kim benim sünnetimi yerine getirmezse benden değildir. Evlenin! Çünkü ben (kıyamet gününde diğer) ümmetlere karşı çoğunluğunuzla iftihar edeceğim. Kimin evlenmek için imkanı varsa evlensin! Kim bunu bulamazsa oruç tutsun, çünkü oruç onu korur.” (İbn Mace, Sünen, Hadis no: 1846). Bundan dolayıdır ki sahabiler de kendi aralarında birbirlerini evlenmeye teşvik etmişlerdir.
Hz. Peygamber, sahabiler arasında evlenenleri gördüğünde onları hayır ve duayla karşılardı. Abdurrahman b. Avf’ın ensardan bir kadınla evlendiğini gören Hz. Peygamber, ona, “Allah (evliliğini) sana mübarek eylesin” deyip kendisini tebrik etmişti.
Hz. Peygamber bizzat kendisi, Ümmü Eymen’i, Zeyd b. Harise ile evlendirmişti. Hz. Zeyd’in bu hanımdan Üsame adındaki oğlu dünyaya gelmiştir.
Hz. Peygamber, Mikdat ve Zeyd b. Harisey’i evlendirirken şöyle buyurmuştur: “Onlar, Allah katında en şereflileriniz ve müslüman olarak en iyileriniz olsunlar diye evlendirdim.” Mikdad, Zübeyr b. Abdülmüttalib’in kızı Zübaa ile, Zeyd de Zeyneb bint Cahş ile evlendirilmişti (Cevad Ali, el-Mufassal, VI, 153). Görüldüğü üzere Resûlüllah onların şeref bakımından yücelmeleri ve Allah katında değerlerinin artması için evliliklerine yardımcı olmuş, evliliğin böyle bir şeye vesile olacağına işaret etmiştir.
Hz. Peygamber kadınların dindar olanlarıyla evlenilmesi gerektiğini bildirmiştir. Sahabeden Ebu Hureyre’den rivayet edildiğine Hz. Peygamber, “Kadın dört şey için nikahlanır. Bunlar malı, nesebi, güzelliği ve dini içindir. Sen dindar olanı seç ki ellerin bereketlensin” buyurmuştur (Buhari, Nikah, 15). Hatta burnunun bir kısmı kesik, kula- ğı delik ve teni siyah dindar bir cariyenin, dindar olmayan hür bir kadına tercih edilmesini tavsiye etmiştir. Bunun dışında Hz. Peygamber, saliha/iyi kadınlarla evlenmeyi de teşvik etmiştir (Sünen-i İbn Mace Terc. ve Şerhi, V, 221).
Hz. Peygamber evlenmeyi arzu eden kimselerin bakire kızlarla evlenmelerini tavsiye buyurmuştur. O, “Bakire kızlarla evlenin! Onların ağızları daha tatlı(tatlı dilli), rahimleri daha çok çocuklu ve az mala daha razı kimselerdir” buyurmuştur (İbn Mace, Sünen, hadis no: 1861).
Hz. Peygamber, bir gazve esnasında sahabeden Cabir b. Abdullah’a evlenip evlenmediğini, evlendiyse kız mı, yoksa dul mu aldığını sorar. Hz. Cabir, bir dul aldığını söyleyince, Hz. Peygamber, “Neden bakire ile evlenmedin? Bakire olanla evlenseydin birbirinizle şaka eder, gülüşürdünüz” sözlerini söyler. Bunun üzerine Cabir, babasının vefat edip geride dokuz kız bıraktığını ve onlara bakması için bir dul getirdiğini söyler (Buhari, Nikah, 10; Müslim, Rada, 54).
Hz. Aişe bakire ile evlenme konusunda şöyle bir rivayette bulunmuştur: “Ben, “Ya Resûlallah! Bir vadiye insen ve orada mahsulü yenmiş ve yenmemiş halde iki otlak bulsan, deveni bunlardan hangisinde otlatırsın?” diye sordum. Resûlüllah, “Başkası tarafından otlatılmayan otlakta otlatırım” buyurdu (Buhari, Nikah, 4). Hz. Aişe, bu sorusuyla aynı zamanda Hz. Peygamber’in kendisinden baş- ka bakire birisiyle evlenmediğini kasdetmişti.
Bu dönemde dul kalma gibi bir duruma rastlamak neredeyse mümkün gözükmemektedir. Hem erkek hem de kadınların, eşlerinin vefat etmesi ya da boşanma durumunda çok geçmeden evlendikleri tespit edilmiştir.
Hz. Peygamber’in evlilik hususunda göz önünde bulundurduğu bir diğer husus da eşlerin birbirlerine denk olmasıydı. İslam’a göre evlenecek çiftler arasında dindarlık, ahlaki güzellik ve kültürel seviye gibi özellikler göz önünde bulundurulan hususlardır.
Hz. Peygamber, evlenecek olanların birbirlerini tanıması ve ileride bir anlaşmazlığın çıkmaması için tarafların birbirlerini bizzat görmelerini istemiştir. Çünkü ömür boyu sürecek olan bu birlikteliğin sıhhati için bu zaruri bir durumdur. Sahabeden Muğire b. Şu’be, bir kızla evlenmek istediğini Hz. Peygamber’e söyleyince, o da, “Git ona bak! Çünkü bakman, aranızda ülfet ve sevginin devam etmesi için daha uygundur” buyurmuştu. Bunun üzerine Muğire de söyleneni aynen yapmıştı (İbn Mace, Nikah 9).
Kaynaklarımızda kızın erkeği görmesi şeklinde her hangi bir bilgiye rastlanmazken ilâhî sünnetin buna cevaz vereceğini, İslam’ın ruhuna uygun olanın da bu olduğunu söyleyebiliriz. Buna göre evlenmeye karar vermiş olan gençlerin birbirlerini görmeleri bir zarurettir. Kaynaklarımızda evleneceği kadını gören ve beğenen sahabilerin isimlerine rastlamaktayız. Sahabeden Muhammed b. Mesleme’nin başından şu hadise geçmiştir: Kendisi şunu aktarmıştır: “Bir kadınla evlenmek istedim. Artık ona gizlice bakmak için çaba sarf ettim. Nihayet kendisine ait bir hurma bahçesinde ona baktım.” Ashap ona: “Sen Resûlüllah’ın ashabından olduğun halde bunu yapar mısın?” diye sorunca, o da Hz. Peygamber’den işittiği şu hadisi aktarır: “Allah Teala bir kadınla evlenme isteğini bir adamın kalbine attığı zaman artık adamın o kadına bakmasında hiç bir beis yoktur.” (Sünen-i İbn Mace Terc. ve Şerhi, V, 229).
Kızın Görüşünün Alınması
Hz. Peygamber evlenme konusunda kızlara baskı yapılmamasını emretmiştir (Buhari, Nikah, 41; İbn Mace, Nikah 12). Rivayete göre bekar bir kız Hz. Peygamber’in yanına gelir, babasının, kendisini amcası oğluyla evlendirdiğini, kendisine danışılmadığını ve kendisi için bu konuda bir yol olup olmadığını sorar. Hz. Peygamber, “Evet” dedikten sonra, kız, “Babamın yaptığı işi geri çevirmek istemiyorum, lakin kadınlar için kendilerinin yapabilecekleri bir şeyin olup olmadığını öğrenmek istedim” der (Aburrezzak, el-Musannef, VI, 146).
Yine sahabeden bir kız, amcası oğluyla evlenmek istiyordu, fakat babası onu başkasıyla evlendirmişti. Kız, Hz. Peygamber’e gelir ve olanları anlatır. Hz. Peygamber, kızın babasını getirtir ve ona, “İstemediği halde mi onu evlendirdin?” diye sorar. Adam, “Evet” deyince, Hz. Peygamber kıza, “Git, nikahın yoktur ve dilediğinle evlen!” der (Aburrezzak, el-Musannef, VI, 146-147).
Mihr
Allah (c.c) mihri, Müslüman erkekler üzerine kadının bir hakkı olarak farz kılmıştır. Mihr, kadına verilen değerin bir alametidir ve Allah Teala’nın kadına bir mükafatıdır. Allah bunun cömertçe verilmesini emretmektedir (Nisa (4) 4). Hatta boşanma durumunda erkeğin mihrden vazgeçmesi, bir takva ölçüsü olarak kabul edilmiştir (Bakara (2) 37). Bu hususta Hz. Peygamber en güzel örnek olmuş ve bütün evliliklerinde mihr vermiştir.
Hz. Peygamber’in evlendirdiği bir hanım sahabiye, eşinin mihr olarak vereceği malı-mülkü yoktu. Bunun üzerine Hz. Peygamber, o sahabiden Kur’an’dan bazı kısımları ezberlemesini ve hanımının da bunu mihr olarak kabul etmesini emir buyurmuştu (Buhari, Fedailu’l-Kur’an 21).
Hanım sahabi Ümmü Süleym, daha Müslüman olmamış olan Ebu Talha ile evlenirken ona mihr olarak Müslüman olmasını şart koşmuştu. Ebu Talha da bunu kabul etmiş ve onunla evlenmişti. Bunun üzerine o sırada sahabiler, kendi aralarında, “Ümmü Süleym’in mihrinden daha kıymetli bir mihr asla işitmedik” şeklinde sözler söylemiş- lerdi. (İbn Kayyım, Ahbaru’n-Nisa, 129; İbn Hacer, el-İsâbe, VIII, 243).
Bu dönemde mihrin miktarı konusunda herhangi bir sınırlama getirilmemiştir. İslam’ın ilk dönemlerinde fetihler neticesinde Müslümanların ellerinde mal çoğalmış ve zenginleşmişlerdi. Bu zenginleşme evlilik esnasında verilen mihrde kendisini göstermeye başlamıştı. Mihr miktarları yükselivermiş, hatta bazı kadınlar mihrin miktarı- nı çok yüksek tuttuklarından kocalarının kalbinde kendilerine karşı bir hoşnutsuzluk belirmişti. II. Halife Hz. Ömer buna bir sınırlama getirmek istedi. Halife’nin gayesi evliliği kolaylaştırmak, mihr yüzünden insanların birbirlerine karşı kalplerinde beliren düşmanlık hislerini ortadan kaldırmak içindi. Bu işe daha teşebbüs esnasındayken bir hanım sahabi Hz. Ömer’e: “… onlardan birine yüklerle mihr vermiş olsanız dahi…” şeklindeki Nisa suresi 20. ayetini okur. Bunun üzerine Hz. Ömer, susar ve sonra, “Ömer hatalı çıktı, kadın ise isabet etti” der. Ardından, “Bununla takva yahut dünyada bir şeref sağlanmış olsaydı Peygamberimiz buna sizden daha layık olurdu” diyen Hz. Ömer, bu sözleriyle dünya metaına fazla önem verilmemesi gerektiğini vurgulamıştı (İbn İshak, Siyer, 312). Durumları elverişli olanların mihrin miktarını yüksek tutmaları şüphesiz güzel ve hayırlı bir davranıştır. Fakat bunda aşırı gitmek hoş karşılanmamıştır.
Evliliğin İlanı
Evlilik düğün ile ilan edilir. Böylece düğün sayesinde eş, dost bu hayırlı işten haberdar olurlar. Düğün, aynı zamanda akla gelebilecek fitne ve dedikodulara da mahal bırakmaz.
Düğün, eğlenme ve sevinç demektir. Hz. Peygamber bu yüzden ashabına bu sevinçli günlerde def çalınmasını, şarkılar söylenmesini tavsiye etmiştir. Hz. Peygamber, “Nikahı ilan edin, onu mescidlerde yapın, üzerine de def çalın!” (Tirmizi, Nikah, 6) diyerek insanların böyle mutlu günlerde eğlenmesini istemiş, nikahta helalle haramı ayıran farkın def ve ses olduğunu belirtmiştir (Tirmizi, Nikah, 8).
Rivayete göre Hz. Aişe bakımını üzerine aldığı ensarlı bir kızı evlendirir. Bu düğünde Hz. Peygamber bir oyun ve eğlence göremeyince, “Ey Aişe! Eğlenceniz yok mu? Zira ensar eğlenceyi sever” deyip düğüne şarkıcılar gönderilmesini ister (Buhari, Nikah, 63). Hz. Peygamber katıldığı bir düğünde şarkı söyleyen kızların, aralarında Peygamberin bulunmasından dolayı şarkının sözlerine, “Aramızda yarın ne olacağını bilen Peygamber bulunmaktadır” sözünü ekleyince Hz. Peygamber şarkı söyleyen kızı ikaz eder ve daha önce söylediği şarkıları söylemesini emreder (Buhari, Nikah, 68).
Velime (Düğün Ziyafeti)
Hz. Peygamber düğünde yemek ziyafeti vermenin gerekliliğini vurgulamıştır. Düğünün bir parçası olmasından dolayı Abdurrahman b. Avf’ın evlendiğini gören Hz. Peygamber, bir koyunla da olsa ziyafet vermesini emretmişti (Buhari, Sahih, Nikah, 98). Hz. Peygamber, Zeyneb bt. Cahş validemizle evlenirken bir koyunla düğün yemeği vermişlerdi (Buhari, Nikah, 99). Safiyye bint Huyey ile olan evliliğinde Hz. Peygamber, hays yemeğiyle ziyafet vermişti (Buhari, Nikah, 100). Peygamber efendimizin hizmetinde bulunan sahabeden Enes ve Zeyd, Hz. Peygamber’in düğün yemeklerine ashabı davet ettiklerini haber vermişlerdir (Buhari, Nikah, 101).
Hz. Peygamber bu tür bir davete çağırılan kimselerin davete icabet etmesini emretmiş (Müslim, Nikah, 106), davetlerin en kötüsünün zenginlerin çağırılıp da fakirlerin çağrılmadığı davetler olduğunu belirtmiştir (Müslim, Nikah, 107,108).
Nebevi uygulamaya göre düğün yemeği iki günden fazla sürmemelidir. Çünkü üçüncü güne sarkan düğün yemeğinin gösteriş ve riya amacı taşıdığı rivayet edilmiştir.
Düğün ziyafetleri genellikle koç kesilerek yapılırdı. Hz. Ali ile Hz. Fâtıma’nın düğün yemeklerinde ise hurmadan başka bir şeyin olmadığı bildirilmiştir.
Çiftleri Kutlama
Hz. Peygamber nikah sonrasında karşılaştığı evli çiftleri tebrik etmiş, onlara hayır duada bulunmuştur (Ebu Davud, Nikah, 46). Cahiliyede çiftleri kutlama, “Kaynaşma ve oğullar dileriz” sözüyle yapılırken Hz. Peygamber bunu yasaklamış ve yerine, “Allah evliliğinizi mübarek kılsın, üzerinize bereket indirsin, ikinizin arasını hayırla birleştirsin” şeklinde hayır ve iyilik temennisi taşıyan sözleri geçerli kılmıştır.
Abdurrahman b. Avf’ın ensardan bir kadınla evlendiğini gören Hz. Peygamber, ona hayırlar dilemiş ve tebrik etmiştir (Buhari, Sahih, Nikah 98).
Hz. Peygamber’in Hz Ali ve Hz Fâtıma’nın evlili- ğini kutlaması daha farklı olmuştu. Hz. Fâtıma Hz. Ali’nin evine getirilince orada bulunan Hz. Peygamber, her ikisine de Kur’an’dan iki sûre okumuş ve bazı dualar etmişti. Sonra bir kaptan abdest alan Hz. Peygamber, abdest suyundan biraz alıp onların başına serpmişti. Bu sırada Hz. Peygamber orayı terk etmek üzereyken Hz. Fâtıma gözyaşlarını tutamamış ve ağlamıştı.
Netice olarak diyebiliriz ki Hz. Peygamber bir evlilik ahlakı meydana getirmiştir. Kur’an’ın direktiflerinin yanı sıra Hz. Peygamber, yönlendirme ve teşvikleriyle ashabı evlilik hususunda bazen bilgilendirmiş bazen onları ikaz etmiş bazen de tebrik ve tebcil etmiştir. Aile kurumunu inşa etme yolunda evliliğin bütün safhaları için Hz. Peygamber, mükemmel bir evlilik kültürü ortaya koymuştur. O, insanlara tebliğ ettiği dinde evlilik hususunda da insanları yönlendirmiş, tavsiye ve yönlendirmelerde bulunmuş, mutlu bir evliliğin inşası yolunda ashabıyla yakından ilgilenmiştir. Yeri gelince düğünlerine iştirak etmiş, evlilik zamanı gelip de bekar yaşayanların evlenmesi hususunda teşvikte bulunmuştur. Müslümanlar da onun söz ve yönlendirmelerini en güzel şekilde uygulama yoluna gitmişlerdir. Onun dizi dibinde yetişen ashab nesli evliliklerini bu anlayış çerçevesinde şekillendirmeye çalışmışlar ve bu manada saadeti elde etmeye muvaffak olmuşlardır.
Doç. Dr. Mehmet AKBAŞ