Hayatın her alanı genelde edebiyata özelde ise şiire konu olmuştur. Edebiyat, hayattan kopuk olamaz. Hayattan kopuk edebiyat halk tarafından benimsenmemiş ve tarihin tozlu sayfalarında kalmıştır. Yüce dinimiz İslâm’ın ister ferdî ister toplumsal birçok konusu edebiyata ve şiire konu olmuştur. Bu konulardan biri de ramazan ayıdır.
Allah’ın (cc) ramazan ve oruç ile ilgili emirlerinden biri olan “Sayılı günlerde olmak üzere (oruç size farz kılındı). Sizden her kim hasta yahut yolcu olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde kaza eder. (İhtiyarlık veya şifa umudu kalmamış hastalık gibi devamlı mazereti olup da) oruç tutmaya güçleri yetmeyenlere bir fakir doyumu kadar fidye gerekir. Bununla beraber kim gönüllü olarak hayır yaparsa bu kendisi için daha iyidir. Eğer bilirseniz (güçlüğüne rağmen) oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır (Bakara: 184).” emri, orucun farziyetine işaret etmektedir. Peygamber efendimiz (s.a.s)’in ramazan ve oruç ile ilgili “Oruçlu için iki sevinç vardır: Biri, orucu açtığı zamanki sevincidir; diğeri de Rabbine kavuştuğu zamanki sevincidir (Buhari: Savm). Oruç tutun. Şüphesiz oruç, cehennem ateşine ve dünyanın kötülük ve musibetlerine karşı kalkandır (Câmi’ü’s-Sağîr).” hadisleri orucun manevi kazanımlarını ifade etmektedir.
Bunlardan başka daha birçok hadiste geçen Peygamberimizin emir ve tavsiyelerine şairlerimiz kulak tıkamamışlar, ramazan ayını ve bu ayın her anını ilmek ilmek şiirlerinde dokumuşlardır. Bu aya ve oruca has şiirler yazmışlar, bu aya has şiir türleri oluşturmuşlardır. Bu türün en önemlisi kuşkusuz Ramazaniye adıyla bilinen kasidelerdir. Bunun dışında bu hususta maniler, ilahiler, mesneviler, gazeller, terkib-i bendler de söylenmiştir. Edipler, şairler, ozanlar bu mübarek aya kayıtsız kalmamışlardır.
Divan Edebiyatında, Ramazan ayı öncesi ruhî ve fizikî hazırlıkları, Ramazan ayını ve bu ayın bereketini, mağfiretini; bu ayın gecelerini ve gündüzlerini, bu ayın iftarını ve sahurunu ve yine bu ayda olan, bin aydan daha hayırlı bir gece olan Kadir Gecesini şiirlerine konu edinmişlerdir. Ramazan ve orucun, İslâm medeniyetinin ferdî ve içtimaî hayatına ve edebiyatına nasıl yansıtıldığını mükemmel örneklerle sanat dünyasında sergilemişlerdir.
Yüce dinimiz İslâm’ın beş temel esas üzerinde kurulduğunu ve bunlardan birsinin de oruç olduğunu Yunus Emre çok veciz bir şekilde ifade etmiştir:
Benden öğüt ister isen ey divirem bildiğimden
Budur Çalab’ın buyruğu tutun oruç kılın namazı
Ramazan orucunun farz oluşu Kur’ân-ı Kerîm, Peygamber efendimizin sünneti ve tüm ümmetin icmasıyla sabittir. Sebepsiz yere oruç tutmayan kimse, Allah’ın emrine karşı gelmiş ve büyük günah işlemiş olur. Divan şairlerinden Nahîfî bunu, şu beyitlerle ifade etmiştir:
Şehr-i mahsûs oldı çün şehr-i sıyâm
Farzdır anda oruç tutmak tamâm
Müslimîn ü müslimâta muttasıl
Mâh-ı savmın rûzesi farz oldı bil
Yukarıda da ramazan ayının ve orucun her anının şiire konu olduğunu söylemiştik. Bu durum, orucun farziyetinden başlar ve ilk hilâlin görünmesiyle devam eder; son hilâlin görünmesi ve bayram namazıyla sona erer.
Ramazan gecelerinin önemli unsurlarından biri de Ramazan davulcuları ve manilerdir. Ramazan sebebiyle manilerin okunması ayın görünmesiyle yani ramazanın ilk gününden itibaren başlar.
Gûş et sadâyı bu gece
Et merhabâyı bu gece
Benim devletlü efendim
Gördüler ayı bu gece.
Ramazanın birinci gününden itibaren her gün iftarda ve sahurda değişik mevzulara dair maniler okunmuştur. Her bir mani bir ders niteliğindedir.
Bu gece ayın evveli
Açıldı İslâm’ın gülü
Geldi mübârek ramazan
Mesrûr etti cân ü dili
Akşam göründü hilâl
Kazançlar olsun helâl,
Orucun sevâbını
Çok verecek Zülcelâl!
Ramazan, on bir ayın sultanıdır. Onu hoş karşılamak ve hoş tutmak gerekir. Sultanlara yaraşır bir karşılama ve sultanlara yaraşır bir hürmet gerekir. Senede bir ay Müslümanların misafiri olan ramazanın hoş karşılanması, hoş tutulması ve hoş bir şekilde uğurlanması ramazanla ilgili şiirlerde sıkça ifade edilmiştir. Divan şairlerinden Zâtî, bu şiirinde buna dikkat çekmiştir:
Gönderdi Hüdâ çün bize mihmân Ramazanı
Hoş tutmaga niyyet edelim biz dahi anı.
Ramazan ayının faziletleri sayılamayacak kadar çoktur. Yüce kitabımız Kur’an-ı Kerim bu ayda nazil olmuştur. Kur’ân-ı Kerîm’in bu ayda mukabele edilmesi, hatimlerin indirilmesi, günün ve gecenin çoğunda Kur’an’la hemhal olunması, meallerin okunması Ramazan ayının önemini ortaya koymaktadır. Bu vesileyle Ramazan biz Müslümanlar arasında daha da önem kazanmıştır. Ahmet Remzi bir şiirinde:
Bu aydadır ey mü’minün tenzîl-i Kur’ân-ı mübîn
Belki Hüdâ’nın nâmıdır geldi yine şehr-i sıyâm
diyerek Ramazan ayının Kur’an ayı olduğunu ifade etmiştir.
Ramazanda camilerin kandillerle ve mahyalarla süslenmesi, minarelerin adeta bir renk cümbüşü oluşturacak biçimde donatılması bazı değişikliklerle günümüze kadar uzanan bir gelenek olup ramazan konulu şiirlerde bu konuya da bolca yer verilmiştir. Kandillerle ve mahyalarla süslenen camiler birer nur harmanı haline getirilmişlerdir. Minareler sanki nurdan yapılmış sütunlar olarak işlenmiştir. Günümüzdeki bu tür süslemeler elektrikle yapılmaktadır. Ama biz bugünden sıyrılıp biraz da elektriğin olmadığı zamanı düşünelim ve rengarenk mahya ve ışıklandırmaları hayal edelim. Her bir kandil bir meşaleyi, her bir mahya bir şuleyi andırmaktadır. Şair Sâbit, bu manzarayı şöyle ifade etmektedir:
Oldu her cami-i zîbende birer hırmen-i nûr
Silme mikyal-i kanâdil-i zücâc-ı rahşân.
Bu ayda şeytanlar zincire vurulur, meyhanelerin kapıları kapatılır. Bunun içindir ki, camiler mü’minin kalbine benzetilir bu ayda. Çünkü mü’min kalp bu ayda coşkuludur, temizdir, zikir ve şükürle meşguldür. Meyhaneler de münafıkların kalbine benzetilir. Çünkü münafığın kalbi yıkılmış, viran olmuştur.
Çarşı ve pazarlar her türlü helal yiyecek ve içecek satılır. Bu ayda dikkati en çok çeken yiyecekler, renk cümbüşünü andıran şekerlemelerdir.
Ramazan ayının her gecesi Kadir gecesi, her gündüzü ise bayram gibi kıymetlidir. Her gecesi ve gündüzü kurtuluş reçetesidir. İftarların verilmesi, misafir ağırlama yarışına girilmesi, konu komşuya, fakir fukaraya yemek gönderilmesi, zekâtların ve sadakaların bu ayda verilmesi bu ayın ibadet ve taat ayı olduğunun açık delilidir. Gece namazlarını; gündüz vaktinde duha namazlarını eda etmek ramazanın ibadet ayı olduğunun açık göstergesidir. Ramazan ayının kadrine ve kıymetine paha biçilemez. Müminlerin de bunu çok iyi değerlendirmeleri gerekir. Bunu Enderunlu Vâsıf şöyle dile getirmiştir:
Baht u ikbâl ile tahtında mukîm oldukça
Her şebi leyle-i Kadr ola nehârı bayrâm
Bu mübarek ayın en bereketli ve faziletli gecesi, şüphesiz Kadir gecesidir. Bu gece, Kur’ân-ı Kerîm’in nazil olmaya başladığı gecedir. Kadir gecesi manevi hazların tadılabildiği en kutsal gecedir. Bu gece, bin aydan daha hayırlıdır. Bu gece, mü’minlerin fecre kadar kıyamda olduğu bir gecedir. Bu gece, meleklerin ve Ruh’un (Cebrail) her iş için indiği gecedir. Bu kadar kıymeti içinde barındırdığı içindir ki Kadir gecesi inci gibi saklıdır, gizlidir. Bu mübarek geceyi arayalım ve ramazanın her gecesini kadir gecesi mesabesinde yaşayalım diye Efendimiz aleyhisselâm ”Onu ramazanın son on gününde arayın.” diye buyurmuştur. Şeyhî şiirlerinden birinde Kadir gecesinin bin aydan hayırlı olduğunu şöyle ifade etmiştir:
Bu gece kadri bin aydan yeğ ise tan mı Hak
Kudret ile şeb-i Kadr etdi mukadder bu gece
Enderunlu Vâsıf da bu gecenin kıymetinin çok iyi bilinmesi gereği üzerinde dururken bu gecenin âlemlerin mağfiretine sebep olduğunu
Bil kadrini zirâ ki bu şehrin şeb-i Kadri
Bi-şekk sebeb-i mağfiret-i âlemiyândır
beytiyle ifade etmiştir.
Ramazan ayının sona ermesi ve sabahının bayram olması da ayrı bir güzelliktir. Bu güzellikler bu ayda yapılan ibadet ve taatın bir neticesidir. Bayram sabahı hazırlıkların yapılması, en güzel elbiselerin giyilmesi, en güzel kokuların sürülmesi, ramazan ayına vedanın da coşkusunu ifade eder. Şafak vaktinden itibaren minarelerden yükselen tekbirler, tehliller ve tahmidler, top sesleriyle birlikte yeri göğü inletir. Müslümanların saf saf dizilmesi ve Allah’ı zikretmeleri ayrı bir coşkudur. Bayramda masum çocukların yüzü güler. Tabi bu bir coşkudur, fakat buruk bir coşkudur. Çünkü ramazanın bereketi, yerini sıradan günlere bırakmaktadır. Bayram gününün coşkusunu merhum Mehmet Akif şu beyitleriyle dile getirir:
Âfâk bütün hande, cihân başka cihândır;
Bayrâm ne kadar hoş, ne şetâretli zamândır!
Bayrâmda güler çehre-i mâ’sûm-ı sabâvet,
Ümmîd çocuk sûret-i sâfında ıyândır.
Ramazan ayını hakkıyla idrak ve eda eden kullardan olmamız temennisiyle. Ramazanımız mübarek olsun, bayramımız mübarek olsun.