Değerli Üstad, öncelikle kısaca kendinizi bize tanıtabilir misiniz?
Benim adım Ali CAVİŞ Sudan Müslüman Kardeşler Cemaati’nin şuan ki Murakıbıyım. Küçük yaşta Müslüman Kardeşler cemaati ile tanıştım. Sudan’ın kuzeyine yakın orta Sudan şehirlerinden olan Berber’de doğdum. Şu anda 65 yaşından büyüğüm, çünkü eskiden bizim doğum tarihi miladi takvime göre değildi. Tam olarak doğum tarihimi söyleyemeyeceğim.
Müslüman Kardeşler Cemaati ile kaç yaşında? Nasıl tanıştığınızdan bahsedebilir misiniz?
On dört yaşında iken Müslüman Kardeşler cemaati ile tanıştım. Okulda ders gördüğümüz hocalar Müslüman Kardeşler cemaatindendi. Onların aracılığıyla tanıştım. Tabi o zamanlar hocalarımın Müslüman Kardeşlerden olduğunu bilmiyordum. Bize sadece biraz Müslüman Kardeşlerden bahsederek; Sizlerde büyüdüğünüz zaman Müslüman Kardeşlerden olursunuz inşallah, diyorlardı. Bizler daha o yaşta bunu kabul ettik. Ortaokuldan sonra
liseye başladık. Müslüman Kardeşlerden hocalar bizleri artık İslam yolunda çalışmaya, amel etmeye ve daveti yaymaya teşvik ettiler. Liseden sonra Hartum üniversitesine okumaya gittim. Burada ise Müslüman Kardeşler cemaatinin daha geniş bir kitlesi içerisinde daveti anlamaya ve yaşamaya başladım. Bu yıllarda cemaatin tanzimine dâhil oldum. Ortaokuldan liseye ve beş yıl okuduğum Üniversiteden mezun oluncaya kadar bunu bir sır olarak gizliyorduk. Böylece Sudan’daki Müslüman Kardeşler ile beraber daveti yaymaya başladık.
Kendi döneminizdeki Sudan Müslüman Kardeşler Murakıbının adını hatırlıyor musunuz?
Evet. Üstad Sabri Muhammed Ahmet. O dönemin önemli üstatlarındandı. Ancak onunla tanışma fırsatım olmamıştı.
Üniversiteden hangi bölüm mezunusunuz?
Sudan’ın Başkenti Hartum üniversitesinin Siyasal Bilimler Fakültesi mezunuyum.
İHH İnsani Yardım vesilesi ile gitmiş olduğum Sudan’ın başkenti Hartum’da Müslüman Kardeşlerin Sudan Murakıbını evinde ziyaret etme fırsatı buldum. Kendisine “Davet Mektebi dergimizde yayınlanması üzerine bir röportaj yapabilir miyiz, teklifinde bulundum. Ancak Sudan’da bazı fitnelere sebep olmamak için başından girilmemesi gereken bir-iki husus olan; Partilerin birbirleriyle ve Sudan devlet başkanıyla olan ilişkileri gibi konular şuan Sudan gündemini oluşturduğu için değinemeyeceğini belirtme şartıyla teklifimizi kabul edebileceğini söyledi. Biz de bizi kırmayarak sorularımızı yanıtlayan Üstad Ali Caviş’e teşekkür ederek röportajımıza başlıyoruz.
Müslüman Kardeşlerin davası Sudan’a ne zaman ve nasıl ulaştı? Biraz bahsedebilir misiniz?
Müslüman Kardeşler Cemaatinin davası 1946 yılında Sudan’a, Şehit İmam Hasan el-Benna’nın Mısır’dan davayı yayması için gönderdiği iki kişi aracılığıyla ulaştı. O zamanlar cemaat daha yeni yayılıyordu. Sudan’da bu davayı tesis eden ilk kişi merhum şeyh Ali Taliballah adındaki değerli şahsiyettir. Sonra Müslüman Kardeşler davası 1949 yılında Omdurman İslam Üniversitesinde İslami davet çalışmaları yapmaya başladı. Bu çalışmalara burada 6 kişi katıldı. İlk etapta onlarda Müslüman Kardeşleri tanımıyordu. İslam Davasına gönül verenler 1952 yılında Mısır’da Müslüman Kardeşler cemaatinin merkezine bir tanışma ziyareti gerçekleştirdiler. Onları o dönemde Üstad Şehit Abdulkadir UDEH karşıladı. Onunla ve diğer üstatlar ile görüştüler. Sudanlı davetçiler bu ziyaretten döndükten sonra çalışmayı Hartum üniversitesine yaydılar. 1954 yılına gelindiğinde ise davayı artık liselerde de yayarak Sudan’a duyurmuş oldular.
Müslüman Kardeşlerin Sudan’da şu anki çalışmaları nelerdir?
Öncelikle Sudan’da Müslüman Kardeşler değişik merhalelerden geçti. İlk Amacımız Müslümanlara dinlerini öğretmektir. Tabii Müslüman Kardeşlerin ilk çalışmaları üniversitelerde ve bazı liselerde başladı. İnsanlara kendi dinlerine sarılmayı kavrattı. Bu yüzden bazı kitapları okuttuk. Müslüman Kardeşler Cemaatinin Mısır’dan nasıl yayıldığını anlatan kitapları… Özellikle Hasan el-Benna’nın, Seyid Kutub’un, Abdülkadir Udeh’in ve Cemaatten diğer üstatların kitaplarını okutuyoruz. Mısır’daki kardeşler nasıl ki davayı İslam âlemindeki insanların kalbine yerleştirdi ise; bizde davayı, aynı şekilde insanların kalbine yerleştirmeye çalıştık. Allah resulü (s.a.s): “Şüphesiz ki, Allah her yüzyılın başında bu ümmete dini işlerini yenileyecek bir müceddid gönderecektir.” (Ebu Davud, Melahim,1) buyuruyor. Hasan el-Benna’nın kastı ise yeni bir şey getirmek değil dini kalplere yerleştirme yöntemidir. Bunun için Allah’ın kitabı Kur’anı
Kerim’i okutuyor, Tefsir ve hadis dersleri veriyoruz ki, İslam’ı Müslümanların kalbinde diriltelim. Zaten Müslüman Kardeşler 80’den fazla ülkede bunu başarmış durumda.
Sudan’da Müslüman Kardeşlerin yaşadığı değişik merhaleler nelerdir? Ve şu anda kaç şubeniz bulunmaktadır?
Müslüman Kardeşler 1954 ile 1965 yılları arasında Üniversiteden liselere kadar yaptığı çalışma ile halkın güvenini kazandı. Öyle ki Sudan’da 1965 senesindeki milletvekili seçimlerinde 15 sandalye kazanmıştı. Bundan sonra 1969 yılında Hasan Turabi ile aralarında ihtilaf çıkana kadar. Birçok kişi Hasan Turabi’yi Müslüman Kardeşlerden zannettiği için, yapmış olduğu çalışmalar cemaatin arasına tefrika sokarak ikiye bölünmesine sebep oldu. Artık Müslüman Kardeşler safında çok az insan kalmıştı. Bu durum 1991 yılına kadar cemaati zayıflatmıştı. 1991 yılında cemaat yeniden toparlandı. Şu anda bütün şehirlerde olmasa da Sudan’ın büyükşehirlerinde bir den fazla şubeleri vardır.
Türkiye’de bir çok kişi Hasan Turabi’nin Müslüman Kardeşler üyesi olduğunu zannetmektedir. Doğrusunu sizden öğrenebilir miyiz?
Ben Hasan Turabi’yi 1964’te Üniversite yıllarımda tanıdım. O zamanlar kendisinin Müslüman Kardeşlerden olduğunu söylüyordu. Fakat Hasan Turabi, Müslüman Kardeşlere önem gösteren biri değildi. Müslüman Kardeşlerin düzenine, programına ve Hasan el Benna gibi önderlerine değer vermiyordu. Hatta onlarla alay ediyordu. Bazı âlimler ve sahabeler ile bile alay ettiğine rastlıyorduk. Ondaki nefsi hastalık ise; insanların kendisine yönelmesini istemesiydi. Sanki dünyada onun gibi biri insanların içerisinde yaşamamış gibi. Hatta kendisini beğenerek ben İngilizce, Arapça ve şunu bunu biliyorum diyerek övünüyordu. Müslüman Kardeşler cemaatinin liderlerinden çoğu kişi onu ihlaslı, çalışkan ve zeki biri zannediyordu. Cemaatin liderlerinden birçok kişi onun cemaatin programını, metodunu tahrif etmeye çalıştığını bilmiyordu. Bunlar Ömer el-Beşir 1989’da darbesini
yapana kadar devam etti. Daha sonra Ömer el-Beşir döneminde Hasan Turabi’ye devlet işlerinde gibi resmi görevler verildi. Bu görevde Hasan Turabi bütün İslami yapılara hükümete yardımcı olmaları için görevler verdi. Bu sırada Müslüman Kardeşlere yakın durdu. Zaten onu cemaatten zannedenler de vardı. 10 yıl sonra Hasan Turabi Hükümette hatalar yapınca Ömer el-Beşir ile arasında ihtilaf çıktı. Hasan Turabi dâhil herkes cezaevine atıldı. Hasan Turabi bütün suçu Müslüman Kardeşlere yükleyince, cemaatten ayrılmaların olmasına sebep oldu.
Müslüman Kardeşlerin Dünyanın farklı coğrafyasına ve Sudan’a genel yaklaşımı nasıldır?
Müslüman Kardeşler evrensel bir davadır. İslam’ı sahih bir şekilde anlamlandırmaya çalışmaktadır. İnsanları İslam’a nasıl davet edeceklerini çok iyi bilmektedir. Nasıl konferanslar düzenleyeceğini, partileri ve hükümeti İslam’a nasıl davet edeceği gibi meseleler bizler için genel görüşlerdir. Diğer ülkelerle Tarihi, İlmi, İktisadi ve siyasi olarak durumuna göre nasıl davranacağını iyi bilen bir hareketiz. Müslüman Kardeşler nerede olursa olsun karşılaştığı bir durumda Sudan için en uygun olanını seçer. Bunlar Müslüman Kardeşlerin genel görüşleridir.
Sudan’da sizden önceki “Müslüman Kardeşler Murakıpları” hizmette ne gibi izler bıraktı?
Benden önce Dr.Hubur, Yusuf Nureddani Murakıb seçilmişti. Hartum Üniversitesinde dört yıl boyunca ders vermiş değerli hocalardan biriydi. Sudan’da sevilen kişilerden biridir. 2012’ye kadar görevini sürdürdükten sonra bayrağı ben almak durumunda kaldım. Şeyh Sadık Abdullah Macid ise ondan önceki Murakıb idi. Bütün Sudan’da en fazla tanınan kişilerden biridir. İhlâslı, İslam için çalışmalara adanmış doğru bir kişi, Sudan’daki örnek şahsiyetlerden biridir. Bu dava için çok çeşitli musibetler görmüş, hapislere girmiş, işkenceler çekmiş, Sudan’da tanınan bilinen en önemli şahsiyetlerden biridir. 90
yaşını aşmış, hasta yatağında olmasına rağmen hala cemaatin programına önem veren, üsrelerine katılan ve dava tarihinde bilinen bir kişiliktir.
Sudan’da Müslüman Kardeşlerin karşılaştığı sıkıntılarına rağmen üye sayısı ne orandadır?
Müslüman Kardeşler sayıdan çok tesire önem vermektedir. Tam olarak sayıyı hatırlamasam da sadece davet için görevlendirdiğimiz binlerce davetçilerimiz vardır. Sudan’da Müslüman Kardeşler cemaati davete başladığında iki büyük problem ile karşı karşıya kalmışlardı. Bunlardan; Birincisi İngiliz Eğitim sistemine karşı mücadele vermek. İkincisi ise; Komünist hareketler, partiler en güçlü şekli ile her yere hâkim idiler. Suriye’deki Baas’ın bir benzeri gibi. Allah’a hamd olsun komünist diktatörler birbirlerine musallat oldular. Komünist parti devlete hâkim olduğu dönemde Allah kendi ordularının içinden başka bir zalim komünist olan Cafer Numeyri’yi onlara bir darbe yapması ile musallat etti. Bundan sonra Cafer Numeyri’nin zulmü başladı. Ta ki İslami kişiliği olan tuğgeneral Ömer el-Beşir’in Cafer Numeyri’ye kansız bir darbe yapmasına kadar. Allah razı olsun Ömer el-Beşir İslami hareketlerin ve partilerin önünü açtı ve onlara hükümette görevler verdi. İslami çalışmalara önem ve ağırlık verdi. Bizler de her şart ve koşulda çalışmalarımıza devam ediyoruz.
Sudan’da Müslüman Kardeşlerin kaç şubesi bulunmaktadır?
Elhamdulillah bugün Sudan’ın 15 eyaletinin başkentlerinde, Müslüman Kardeşlerin birden fazla Şubeleri bulunmaktadır. Bazı diğer şehirler de zayıf olsa da.
İslam âleminde şu anda gelişen olaylara yaklaşımınız nelerdir?
Şehit İmam Hasan el-Benna diyor ki; Sizler İslam daveti için çalışmalara başladığınız vakit, insanlar sizleri anladığında size düşman olacaklardır. Fakat buna rağmen İslam daveti ve Müslüman Kardeşlerin davası devam edecektir. Allah resulü (s.a.s) bir hadisinde diyor ki; “Ümmetimden Allah’ın emrini yerine getiren bir topluluk sürekli bulunacaktır. Onları aşağılayan veya onlara muhalefet edenler, onlara asla zarar veremeyecektir. Öyle ki Allah’ın kıyamet emri gelinceye kadar bu topluluk insanlara karşı böyle muzaffer halde kalacaklardır.” (Buhari, Menâkıb 28, Tevhid 29; Ahmed b. Hanbel, Müsned, 4/101.) Bu hadise baktığımızda İslam’a sımsıkı sarılanlar, Müslüman Kardeşlerden olsun veya başka bir cemaatten olsunlar, karşılarına çıkan bütün engellere rağmen Allah’ın (c.c.) yardımını alacaktır. İnsanları İslam’a davete devam edeceğiz, her türlü çeşitli işkence ve musibetlerle karşı karşıya kalsak bile bundan vazgeçmeyeceğiz. Bu Allah’ın vaadidir.
Dünya çapında Suriye’de, Mısır’da, Türkiye’de, Filistin’de hatta Sudan’da bile insanların Müslüman Kardeşlere bakışı nasıldır?
Öncelikle her birini ayrı ayrı değerlendirmek gerekmektedir. Bir biri ile kıyas etmek zor olur. Genel olarak İslam ve Arap halkları Müslüman Kardeşlerin davasını kabul etmektedir. Ve onlara inanmaktadır. Onların belirttiği düzeni istemektedir. Fakat Müslüman Kardeşlerin imkânları sınırlıdır ve programı aşamalıdır. Örneğin bizler Sudan’ın hangi köyüne gidip insanları Müslüman Kardeşlere davet edersek insanlar o davetçilere olumlu yaklaşmaktadır. Ancak Müslüman Kardeşler İlim ile eğitim ile ve iktisadi olarak insanların yetişmesini, kalkınmasını istemektedir. Bu da kolay değildir. Çünkü Müslüman Kardeşlerin ilmi, iktisadi gücü kendi şahıslarıdır. Malıyla canıyla işin içerisindedirler.
Türkiye’ye bakışınızı öğrenebilir miyiz, Türkiye’den ne bekliyorsunuz?
Türkiye’yi Merhum Erbakan hoca döneminde iki kez ziyaret ettim. Bu sıralarda Türkiye’de Atatürk döneminden kalma birçok uygulamanın değiştiğini gördüm. Erbakan Hoca sanki olacakları önceden görüp oturur, iki saat boyunca anlatırdı. O zaman olanlar Türkiye tarihi açısından çok büyük öneme sahipti. Adeta Atatürk’ün inkılâplarını İslamileştirmiş gibiydi. Erbakan’ın dönemi bittikten sonra Erdoğan dönemi geldi. Erdoğan doğru bir yol-yöntem üzere gidiyor. Bir gün Ak partili bir milletvekilinden birine sordum. Erdoğan’ın Amerika ile ilişkileri nasıl? Dedi ki iyidir. Dedim, Ordu ile ilişkileri nasıldır? Dedi iyidir. Erdoğan’ın bunlarla karşılaşmaya gücü yetmiyordu. Erdoğan’ın istediği Türkiye halkı ile beraberliği güçlendirmekti ki, bunu başardığını 15 Temmuz’daki darbe girişiminde gördük. Halk Erdoğan’ın arkasında durdu. Bu Türkiye tarihi için önemli bir dönüm noktasıydı. Amerika-İsrail Türkiye’nin laik ordu düzenini kullanarak Türkiye’den istifade etmek istiyordu. Erdoğan orduyu düzeltmeye kalkınca Avrupa’da demokrasiyi kullanarak Konya’daki Nato üssü aracılığıyla Türkiye’den istifade etmeye çalıştı. Erdoğan’ın halkla bütünleşme yöntemi doğru uyguladığından bütün bu girişimleri boşa düşürdü.
Türkiye’deki 15 Temmuz darbesi ile ilgili görüşleriniz tam olarak nelerdir?
Kısaca bu darbe girişiminin maksadı sadece Erdoğan’a karşı yapılması değildi. İslam’a karşı bütün Müslümanları yıkmak için yapıldı. Türkiye şu anda bir yandan İran, Rusya, Amerika bir yandan örgütler ve Suriye Meselesi üzerinden bölgede sıkışan bir devlet konumuna getirilmek isteniyor. Sizce bu durumdan nasıl çıkabilir? Türkiye için esas önemli olan kendi içerisini temizlemesidir. Diğer önemli bir esas ise ilmi seviyesini arttırarak, Avrupa’ya ulaşacak seviyede ilerleme sağlamasıdır. İktisadi olarak kalkınması gerekir. Bunun için Turistik faaliyetleri arttırabilir. Hatırladığım kadarıyla Türkiye turizmden yıllık geliri 25-30 milyar dolar seviyesindedir. Arapça eğitimine Türkiye ayrıca önem vermelidir. Çünkü ilimlerin en önemlisi Arapçadır. Kadınların toplumdaki konumuna önem vermeli. Tesettürden çalışma şartlarına kadar
yapılan düzenlemeler devam etmelidir. Kürt meselesini çözmeye çalışması, düşmanlığı bitirme çabaları ve bunun için bir araya gelmeleri önemlidir. Çünkü etrafındaki Kürtler ona düşman idi. Allah’ın yardımıyla Türkiye kendi iç meselelerini çözerse düşmanlar istediği kötülük fırsatını elde edemezler. Bu eskiden beri olan bir projedir. İran ezelden beri İslam’a düşmandır. Akideleri bozuktur. Bu bozukluğu birazda Yahudilerden alarak Ehl-i Sünnete-Müslümanlara düşmandır. İran şu an da iktisadi ve siyasi bakımdan güçlü bir ülkedir. İran’ın bu gücü şu anda Arap ülkelerinde de devam etmektedir. Bu yüzden İran İslam devletlerinin, Arap devletlerinin ve Türkiye’nin hiçbir zaman güçlenmesini istemez. Mısır’da bile Müslüman Kardeşlerden önce Mısır devletinin zayıflığını istemektedir. Çünkü biliyor ki bunlar güçlü olursa kendisi zelil olur. Suriye meselesine gelince; İran orada İsrail’in daha fazla güçlenmesi için, İsrail’in şemsiyesi altında çalışmaktadır. İsrail’i de Müslümanlara koz olarak kullanmaktadır. Ben Türkiye’ye bir gelişimde bu meselenin Müslümanlara karşı İran-İsrail projesi olduğundan bahsettim. İsrail’in ve İran’ın birbirinden farkı yoktu. Bunların ikisi de Ehl-i Sünnete-Müslümanlara karşı düşmandır.
İran’ın Afrika’da da bir çok çalışmalar yaptığını duyuyoruz. Nijerya’da, Cezayir’de, Mısır’da ve hatta Sudan’da bile. Müslüman Kardeşler buna karşı nasıl bir önlem almaktadır?
Bu İslam âlemi ve Araplar üzerine yapılan büyük bir projedir. Bu projede de batı ve İsrail, İran ile birlikte hareket etmektedir. Afrika’da da büyük bir hain projeleri bulunmaktadır. Müslüman Kardeşler bunların her türlü projelerine karşıdır. Müslüman Kardeşler bu oyunlara karşı çıkmak için Arapları iş birliği yapmaya davet etmektedir. Fakat şuan da Araplar zayıftır. Allah Teâlâ, inşallah iş birliğimizi güçlendirir.
Sudan’da İran’ın durumu nedir?
Allah Ömer el-Beşir’den razı olsun. Resmi olarak İran çalışmalarını yasakladı ve onları Sudan’dan
çıkardı. Ama şuan da gizli olarak çalışıyorlar. Ömer el-Beşir bu meseleye Suudi Arabistan’ı da dâhil etti. Türkiye ile de çalışmaları var. Türkiye’ye darbe yapmak isteyen Fetö’nün okullarını da kapattı. Türkiye hükümetinden Allah razı olsun, Sudan hükümetine davetlerde bulundu ve diplomatik, siyasi ve iktisadi ilişkileri arttırdı.
Son olarak Türkiye halkına mesajlarınız nelerdir?
Erdoğan ile 4-5 yıl önce büyük bir toplantıda tanıştım. Kendisine orada da söyledim. Son olarak Türkiye’ye yine söylemek istediğim; Dünya’da kardeşliği, barışı tesis etmek için gücüne, kuvvetine takviye yapması gerekir. İktisadi, ilmi, medya yönünden tutunda sosyal alanda, kadınların, gençliğin yetişmesine yönelik çalışmaları geliştirmesi önemli olan konulardır. Türkiye İslam ve Arap âlemine örnek olacak konumda olmalıdır. Gelecekte İslam ve Arap âleminde olacak değişimler Türkiye’nin örnekliğinden dolayı birleşmeyi sağlayacaktır. Mesela Pakistan gibi diğer İslami ülkelerde de iyi çalışmalar var. Malezya, Endonezya’da bu önemli gelişmelerin yaşandığı İslam ülkeleridir. Şu anda zapt edilmiş Mısır’daki kâbusta bir gün bitecektir. Onlarda Türkiye’nin düzeyini örnek alacak ve ona ulaşacak seviyeye gelmek isteyecektir. O vakit İslam birliğinin oluşumunda Türkiye devam ettirdiği örnekliği ortaya çıkarmış olacaktır. Bunlar büyük işlerdir, fakat zor değildir. Allah Teâlâ Bütün
İslam âleminin yardımcısı olsun.