Yoktan var eden Zatı Zülcelal, zerreden küreye kainattaki her eşya için mükemmel bir düzen ve intizam koymuştur. Tabi eşrefi mahlukat olan insanın başı boş bırakılması düşünülemez. Dünyadaki sair varlıkların kendisinin emrine verildiği insan, yaratıldığı günden itibaren gönderilen peygamberler ve vahyi ilahi ile aydınlatılmıştır. Hatta ilk insan, insanlığın rehberliği için görevlendirilen ilk peygamberdir. “İnsan, kendisinin başıboş bırakılacağını mı sanır!” (Kıyâmet, 36).
İslâm; doğumumuzdan ölümümüze kadar, hareket ve davranışlarımızın nasıl olacağını, iç ve dış dünyamızın ne şekilde olması gerektiğini, bize bildirmiştir. Ferdi, ailevi, sosyal hayatımızla ilgili tüm ilke ve kuralları koyduğu gibi, yeme içme, oturup kalkma, kazanıp harcama vs. tüm hayatın âdâbını da öğretmiştir. Öyle ki, Kur’ân ve Sünnet bize tuvalet âdâbını dahi öğretmiştir. Dolayısıyla madden ve mânen sağlıklı bir fert, sağlıklı bir aile ve sağlıklı bir toplumun yolu İslâm’ın emrettiği hayat tarzını yaşamak ile mümkün olabilecektir.
Hayat zaten devam ediyor ve bir şekilde geçiyor. Ancak adap erkan tanımaksızın rastgele yaşadığımızda, birçok illet ve huzursuzluğun yanında, yer yer günahlara bulaşabiliriz. Ama ıslama göre yaşadığımız zaman, hem meşru dairede fiziki zevk ve hazlarımızı yaşar hem de mükafat elde ederiz. Yani hem dünya izzeti hem de ahiretin ebedi saadeti, İslami bir hayatla mümkündür.
İslam’ın belirlediği, kural ve prensiplere göre yaşadığımız zaman, hem daha huzurlu, daha güvenli ve sağlıklı bir hayat yaşarız. Hem de Allah (c.c) ve Resulünün (sav) emrine ittiba etmiş olduğumuzdan, günübirlik sevaplarımıza sevaplar katmış oluruz. Yani ıslama göre yaşadığımız zaman çok yönlü kazanımlarımız olacaktır.
Başka bir deyimle durduk yerde sevap biriktirmeye devam ederiz. İslam’ın âdâbına riayet ettiğimiz zaman, yerken içerken, otururken kalkarken, konuşurken susarken, çalışırken ve istirahat ederken, sevap kazanırız. Sadece camiye, derse, sohbete değil, komşumuza, akrabamıza gidip gelirken sevap kazanırız. Sadece komşu ve akrabamızla, arkadaş ve çevremizle değil, kendi aile bireylerimizle muamelelerde bile sayısız sevap kazanırız. Bir selam, bir tebessüm, bir öğüt, kısaca bizim pek de önemsemediğimiz nice küçük iş ve davranışlarımızdan, büyük sevaplar kazanabiliriz.
Elbette İslam, hayatın her alanı için kural, prensip ve muaşeret âdâbı koymuştur. Ancak biz satırlarımızın el verdiği kadarıyla bunların ancak bir kısmına yer vereceğiz. Daha çok da sosyal hayata dair başlıkları seçeceğiz. Bu konuda yazılmış olan müstakil kitaplardan istifade etmek ve özellikle çocuklarımız ve gençlerimizi istifade ettirmek önemlidir. Ayrıca Kur’ân’da âdâb-ı muaşeret de ayrı bir başlık olarak dergimizde yer alacağı için ben daha çok hadislere yer vermeye çalışacağım inşallah.
Güzel Ahlakta Örneklik
▸ Müslüman güzel ahlaklıdır. “Kıyamet günü müminin mizanında güzel ahlaktan daha ağır bir şey yoktur. Muhakkak ki Allah söz ve fiilleri çirkin kimselere son derece öfkelenir.”1 “Hiçbir anne baba, çocuğuna güzel terbiyeden daha kıymetli bir bağışta bulunmamıştır.”2
▸ Müslüman hoşgörülü, müsamahakâr ve affedicidir. “İnsanların en şerlisi, kötülüklerinden korunmak için insanların kendisini terk ettiği kişidir.”3 “Seninle ilişkiyi kesen kimse ile ilişkini sürdür, seni mahrum edene ver, sana zulmedeni bağışla.”4
▸ Müslüman halimdir, yumuşak başlıdır. “(Rasûlüm!) O vakit, Allah’tan bir rahmet ile onlara yumuşak davrandın! Şâyet sen kaba ve katı yürekli olsaydın, hiç şüphesiz, etrafından dağılıp giderlerdi…” (Âl-i İmrân, 159)
▸ İnsanlara değer verme, gereğinde onlara danışarak onure etme. Nitekim Allah (c.c) şöyle buyurur: “… Şu hâlde onları affet; bağışlanmaları için duâ et, (yapacağın bir) iş hakkında onlarla istişâre et! Kararını verdiğin zaman da artık Allâh’a tevekkül et! Muhakkak ki Allah, kendisine tevekkül edenleri sever.” (Âl-i İmrân, 159)
▸ Müslüman güler yüzlü ve sevecendir. “Mümin cana yakındır. (İnsanlarla) yakınlık kurmayan ve kendisiyle yakınlık kurulamayan kimsede hayır yoktur.”5
▸ Müslüman büyüklerine karşı saygılı, küçüklerine karşı şefkatli ve merhametlidir. “Küçüklerimize merhamet etmeyen, büyüklerimize saygı göstermeyen bizden değildir.”6
▸ Yaşlı ve düşkünleri koruyup kollar. “Allah Teâlâ, yaşından ötürü bir ihtiyara saygı gösteren gence, yaşlılığında hizmet edecek kimseler lutfeder.”7
▸ Müslüman cömert ve mütevazidir. “Ey âdemoğlu! (Allah için) infak et ki, sana da infak olunsun!”8 “Her sabah iki melek iner. Biri: Ya Rabb! İyilik edene malının karşılığını (halef) ver, der. Diğeri de: Ya Rabb! Cimrilik edenin malını telef et, diye dua eder.”9
▸ Müslümanlar birbirleri ile karşılaşınca selamlaşır ve tokalaşır. Karşılaştıklarında selam verdikleri gibi, ayrılmadan önce de selam verirler. Selam vermek sünnet, verilen selamı almak farzdır:
“Ey iman edenler! Kendi evlerinizden başka evlere, geldiğinizi hissettirip (izin alıp) ev sahiplerine selâm vermeden girmeyin. Bu davranış sizin için daha hayırlıdır. Düşünüp anlayasınız diye size böyle öğüt veriliyor.” (Nûr, 27)
Rasûlullah (sav) şöyle buyurur:” Sizden biriniz bir meclise vardığında selam versin. Oturduğu meclisten kalkmak istediği zaman da selam versin. Önce verdiği selam, sonraki selamından daha üstün değildir.”10 “Siz, iman etmedikçe cennete giremezsiniz; birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olamazsınız. Yaptığınız zaman birbirinizi seveceğiniz bir şey söyleyeyim mi? Aranızda selâmı yayınız.”11 “Ey insanlar! Selâmı yayınız, yemek yediriniz, akrabalarınızla alâkanızı ve onlara yardımınızı devam ettiriniz. İnsanlar uyurken siz namaz kılınız. Bu sayede selâmetle cennete girersiniz”12
Selam Verme Âdâbı
1. İslam’ın emrettiği selamı unutmayıp “günaydın” “baaay” “selaaam” vb. batılı taklitçiliğini çağrıştıran sözcüklerden özellikle kaçınmalıyız.
2. Tanıdığımız veya tanımadığımız Müslümanlarla karşılaştığımız zaman selam vermeyi ihmal etmemeliyiz. Bir adam, Resulullah’a (sav): İslâm’ın hangi özelliği daha hayırlıdır, diye sordu? Resulullah (sav): “Yemek yedirmen, tanıdığın ve tanımadığın herkese selâm vermendir” buyurdu.
3. Biz daha önce selam veren olamaya çalışalım. “İnsanların Allah katında en makbulü ve O’na en yakın olanı, önce selâm verendir.”13
4. Selam verme şeklini Resulullah (sav) şöyle ifade eder: “Binitli olan yürüyene, yürüyen oturana, sayıca az olan çok olana selâm verir.”14 Buhârî’nin bir rivayetinde: “Küçük büyüğe selâm verir” ilâvesi de vardır.15
5. Selam o kadar önemlidir ki, Efendimiz (sav) selamı ihmal etmemeye dikkatlerimizi çekiyor: “Sizden biriniz din kardeşine rastladığında ona selâm versin. Eğer ikisinin arasına ağaç, duvar ve taş girer de tekrar karşılaşırlarsa, tekrar selâm versin.”16
6. Verilen selama onun misliyle veya ondan daha güzel bir şekilde cevap vermeliyiz. Allah (c.c) şöyle buyurur: “Size bir selâm verildiği zaman, ondan daha güzeliyle veya aynı selâmla karşılık verin. Şüphesiz Allah, her şeyin hesabını gereği gibi yapandır.” (Nisâ, 86)
7. Kendi evlerimiz ve ailemizi de selamın bereketinden mahrum bırakmayalım. Enes (r.a) der ki, Resulullah (sav) bana şöyle dedi: “Yavrucuğum! Kendi ailenin yanına girdiğinde onlara selâm ver ki, sana ve ev halkına bereket olsun” buyurdu.17
8. “Bir kimse meskûn olmayan (şenliği bulunmayan, içi boş) bir eve girdiği zaman: ‘Es-selamu aleyna ve alê ibadillêhi’s-Salihin’ desin.”18
9. Selam rahmet okumaktır ki, gayrı Müslimlere selam farklı olmalıdır. “Yahudi ve Hristiyanlara öncelikle siz selâm vermeyin…”19 “Kitap ehli olanlar size selâm verdiklerinde, onlara: Ve aleyküm, deyiniz.”20
10. Bir meclise girdiğimizde selam verdiğimiz gibi, çıkıp ayrılacağımız zaman da selam verelim. “Sizden biriniz bir meclise vardığında selâm versin. Oturduğu meclisten kalkmak istediği zaman da selâm versin. Önce verdiği selâm, sonraki selâmından daha üstün değildir.”21
Komşularımızla Muaşeret Âdâbı
Aile ve akrabamızdan sonra bize en yakın olan komşularımızdır. Komşularımızla olan muaşeret, karşılıklı davranışlara da dikkat etmeliyiz. Komşularımıza karşı vazifelerimizin başlıcaları şöyle özetlenebilir:
1. Komşulara el ve dil ile eziyet etmekten kaçınmalıdır. Evde gürültü yapmak, dökülen çöplerle komşuları zor durumda bırakmak, vb. Müslümanlıkla bağdaşmaz. Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Fenalıklardan komşusu güven içinde olmayan kimse, iman etmiş olamaz”22 “Allah’a ve ahiret gününe İman eden komşusuna eziyet etmesin.”23
2. Komşusunu çaresizlik içinde gören kimse, onun yardımına koşmalıdır. Cenab-ı Hak birden fazla ayet-i kerimede komşuya iyilik edilmesini tavsiye etmektedir. (Nisa, 4/36) bunlarda biridir. Resulullah (sav) şöyle buyurur: “Yanı başında komşusu açken tok yatan mümin değildir.”24
3. Komşunun evini, kendisinin bulunmadığı zamanlarda, göz kulak olup korumak.
4. Komşuları zaman zaman ziyaret etmek, hastalandıklarında kendileriyle yakından ilgilenmek, komşu hakkının önemini Peygamber Efendimizin (sav) şu vb. hadisi şeriflerinden daha iyi anlamaktayız: “Cebrail, bana durmadan komşuya iyilik yapmayı tavsiye etti. Bu sıkı tavsiyeden, komşuyu komşuya mirasçı yapacağını zannettim.”25
5. Komşumuz Müslüman olmasa bile onlarla iyi geçinmek (örnek olmak), eziyet etmekten sakınmak, iyi davranışlar içinde bulunmalıyız.
Misafirlerle Muaşeret
Misafirleri güzel bir şekilde ağırlamak, Müslümanlığın emirlerindendir. Peygamber Efendimiz (sav) kendisini ziyarete gelenlere elinde bulunan yiyeceklerden bol bol yedirir, hatta ev halkıyla birlikte geceyi aç olarak geçirdiği zamanlar da olurdu. Bir hadisi şeriflerinde şöyle buyurulmakta:
“Allah’a ve kıyamet gününe iman eden kimse, misafirine ikram etsin.”26
Atalarımız kahramanlığı ve dürüstlüğü yanında, misafirperverliği de sahip olduğu eşsiz üstünlüklerindendir. Bugün yurdumuzun birçok Köylerinde, misafirler için ayrılmış özel yerler (köy odaları) vardır. Misafirlerimize karşı olan vazifelerimizden başlıcaları şöyle özetlenebilir:
1.Misafirleri güler yüz ve tatlı dille karşılamak ve aynı şekilde de yolcu etmek.
2.Yediğimiz içtiğimiz şeylerin en iyisini onlara sunmak.
3.Misafirlerin üzerine fazla düşüp onları sıkmamak.
4.Misafirlerin yanında çocukları ve hizmetçileri azarlamamak.
5.Topluluklarda dikkat ettiğimiz önemli noktalara, misafirlerin yanında da dikkat etmek.
Ziyaretleşme Âdâbı
Müslümanların birbirlerini ziyaret etmeleri, aradaki sevgi, saygı ve dayanışmayı kuvvetlendirir. Zaman zaman akraba, yaşlı ve hasta kimseler ziyaret edilmek suretiyle gönülleri alınmalıdır. Ancak ziyaretlerin, usulüne uygun olarak yapılması gerekir. Ziyaretlerle ilgili edepleri şöyle sıralayabiliriz:
1.Ziyaretlerin vakti iyi seçilmelidir. Uyku, yemek ve iş zamanlarında ziyarete gidilmemelidir.
2.Ziyaretlere giderken, temiz ve düzgün elbiseler giyilmelidir.
3.Ziyaret edilen evin kapısı çalınmalı, ev sahibi izin verdikten sonra içeri girilmelidir. “Sizden biriniz üç kere izin istediği zaman kendisine izin verilmez ise, hemen geri dönsün.” buyurarak evlere ancak izin alınarak girilmesinin gerekliliğine vurgu yapmıştır.27
4.Ziyaret sırasında güler yüz gösterilmelidir.
5.Ziyaretine gidilen evde bulunanların, sevinçleri ve kederleri paylaşılmalıdır.
6.Ev sahibinin işi varsa, ziyareti uzatmadan müsaade isteyerek ayrılmalıdır.
7.Ziyaret edilen kimsenin yaş, akrabalık veya hastalık gibi durumları göz önünde bulundurularak, konuşma konusu ve üslubunda dikkat edilmelidir.
8.Özellikle yaşlılar ile hastalar, sık sık ziyaret edilmelerini beklerler. Bu bakımdan bu kimselerin ziyaretleri diğerlerine göre daha fazla yapılmalıdır.
Konuşma Âdâbı
Şahsımıza karşı vazifelerimizden biri de dilimizi terbiye ve ıslah etmektir. İnsan iyi ve kötü birçok şeyi dilinden bulur. Birçok insan dili sebebiyle en büyük musibetlere uğramışlardır. İnsanları cehenneme sürükleyip götüren de dilleridir.
1.Söylediği sözün nereye varacağını, düşünmek.
2.Dünya ve ahiret için faydası olmayan sözleri söylememek.
3.Sözleriyle kimsenin gönlünü kırmamak.
4.Musibet ve felaket getireceğinden korktuğu şeyi söylememek.
5.Konuşurken başkasının sözünü kesmemek.
6.Bir insanı överken veya yererken aşırı gitmemek.
7.Büyüklerin yanında yüksek sesle konuşmamak.
8.Boşboğazlık, gevezelik etmemek.
9.Söylerken ağzını eğip büzmemek, avurt çatlatmamak, ustalık, bilgiçlik satmamak.
10.Konuşurken karşısındakini hiçe sayarak ukalalık yapmamak, onun sözlerinde ayıp ve kusur aramamak.
11.Dilini lanete, küfüre ve kaba konuşmaya alıştırmamak.
12.Kendisine verilmiş bir sırrı başkasına söylememek.
13.Yalan yere bir söz vermemek, yapamayacağı bir şeyi söylememek.
14.Yalan söylemekten, yeminden, gıybet etmekten, koğuculuktan sakınmak.
15.Başkalarıyla alay etmemek, kimseye kötü bir ad takmamak.
16.İstemedikleri halde başkalarının konuşmalarına kulak kabartmamak” …Kim bundan hoşlanmadıkları ya da kendisinden uzaklaştıkları hâlde bir grubun konuşmalarına kulak kabartırsa, kıyamet günü kulağına kurşun dökülür.”28
Eve Giriş Çıkış Âdâbı
1. Kapı çaldıktan sonra, kapının sağında veya solunda durmak.
2. Kapıya üç defa vurmak, izin verilir ise, içeriye girmek, izin verilmez ise geri dönmek.
3. Eve girince ve çıkarken “Es-selamu Aleykum” diyerek selam vermek.
4. Evden çıkınca “Bismillahi tevekkeltü al-Allah la havle vela guvvete illabillah” demek.
Toplantılarda Âdâb
Kur’ân ve Sünnet, bir mecliste nasıl davranılacağını bildirmiştir.
1. Bir toplantıya herkesi iğrendirecek elbise ile, fena kokularla gitmemek.
2. Mecliste daima güler yüzlü olup, asık suratlı ve geveze olmamak.
3. İleri geçip oturmamak, hakkı olmadıkça ileriye geçmemek.
4. Kendisinden yaşça ve bilgice yüksek olanlara hürmet etmek.
5. Anası, babası veya hocasına daha çok hürmetli olmak.
6. Oturanlara sıkıntı verecek hallerden sakınmak.
7. İki kişi arasına oturmak lazım gelirse, onların iznini istemek.
8. Sonradan gelene yer göstermek.
9. Kendisinden büyük olanların yanında ayak ayak üstüne koymamak.
10. Ev sahibinin, gereği şekilde misafiri karşılaması ve gideceği zaman da uğurlaması.
11. Kalabalık içinde iki kişi arasında gizli konuşmamak.
12. Esnememek, mecbur olursa eli ile ağzını kapamak.
13. Öksürme veya geğirme ile çevreyi rahatsız etmemek, tiksindirmemek.
14. Meclis ve toplantılarda edebe riayet etmek. (Son üç konu “iman ve ihsan sitesinden özettir)
Eskiden nesillerimiz; aile içinde büyüklerinden, usta çırak misali yaşayarak âdâb-ı muaşereti öğrenirlerdi. Anne kucağı, baba ocağı, hatta köy odaları bile bu manada adeta bir okul görevi görürdü. Batılılaşma furyasıyla birlikte, tüm bu aktiviteler yok oldu. Kalan kalıntıları da sosyal medya TV ve çağdaşlık fırtınaları silip süpürdü. Dolayısıyla iş başa düşmüştür. Zararın neresinden dönülürse kardır diyerek bir şeyler yapalım. Bilindiği üzere Âdâb-ı muaşerete dair müstakil kitaplar telif edilmiştir ki, genç nesillerimizin bunlardan istifade etmesi önemlidir. Özellikle çocuklarımıza aile içinde kendimiz âdâb-ı muaşereti uygulamalı olarak öğretebiliriz. Subheneke… Bihamdike… Esteğfiruke…
1) Tirmizi, Birr ve Sıla, 62 2) Tirmizi, Birr ve Sıla, 33; İbn Hanbel, III, 412 3) Tirmizi, Birr ve Sıla, 59 4) Ahmed, IV, 158 5) İbn Hanbel, II, 400 6) Tirmizî, Birr, 15 7) Tirmizî, Birr, 75 8) Buhâri, Tevhid 35; Müslim, Zekât 36, 37 9) Buhârî, Zekât 27; Müslim, Zekât 57 10) Ebu Davud, Edeb, 138, 139, Buhârî, Îmân 20; İsti‘zân 9, 19; Müslim, Îmân 63. 11) Müslim, Îmân 93 12) Tirmizî, Kıyâmet 42 13) Ebû Dâvûd, Edeb 133 14) Buhârî, İsti’zân 5, 6; Müslim, Selâm 1; Âdâb 46 15) Buhârî, İsti’zân 7 16) Ebû Dâvûd, Edeb 135 17) Tirmizî, İsti’zân 10 18) Edebu’l-Müfred 1055 19) Edebu’l-Müfred 1055 20) Buhârî, İsti’zân 22, Mürteddîn 4; Müslim, Selâm 6–9 21) Ebû Dâvûd, Edeb 139; Tirmizî, İsti’zân 15 22) Buhârî, Edeb 29; Müslim, Îmân 73 23) Müslim, İman, 73, 75 24) Buhari 5382 25) Buhârî, Edeb, 28; Müslim, Birr ve Sıla, 140: 141 26) Buhârî, Edeb, 31, 85; Müslim, Îmân, 74, 75 27) Buhari, İsti’zan, 13 28) Buhari, Ta’bir, 45