Despotizmin dünyayı kavurduğu, büyük balığın küçük olanı yemesi gibi, gücü yeten yetene olduğu dönemlerde İslam, adaletin tüm ilkelerini en mükemmel bir şekilde inşa etti. İşte adaletin olmazsa olmaz sacayaklarından biri de Şûra prensibidir.
“Şûra mu’lim mi mülzim mi?” yani istişare sonucu varılan görüşler, sadece tavsiyeden mi ibarettir, yoksa bağlayıcı kararlar mıdır? Sorusu yeterince tartışılmış, bu konuda farklı görüşte olanlar olmakla beraber, cumhurun görüşüne göre Şûra kararlarının bağlayıcı olduğu sonucuna varılmıştır.
İran devriminden sonra Şia’nın özel propagandalarından etkilenen kimileri tarafından şûranın bağlayıcılığı tartışılır hale getirilmek istendi. İhvan hareketinin şûraya özel bir değer verdiği bilinen bir gerçektir. Nitekim ta kuruluş aşamasında şûra, davanın on ana rüknünden biri olarak kabul edilmiş ve olmazsa olmaz prensiplerinden biri olarak tespit edilmiştir. İşte Şia’nın algı operasyonları etkisinde kalan kimileri, ihvanın uzun süren mücadelesi ve ciddi bedeller ödemelerine rağmen bağımsız bir devlet gücüne kavuşamamasını, şûranın liderin yetkilerini sınırlandırmasına bağlamışlardır.
Hâlbuki ne İran devriminin başarısı liderin kurumlar üstü yetkiye sahip olması, ne de İhvan’ın başarısının gecikmiş olması şûrayı bağlayıcı kabul etmesinden değildir. Özellikle son çeyrek yüz yılda yaşananlar, İran devriminin kontrollü ve bir üst akıl projesi olma ihtimalini güçlendirmektedir. Kaldı ki “İhvan başarısız mı, başarılı mı” konusu ayrıca tartışmaya açıktır. Özellikle her aklıselim kabul eder ki, “şu an dünyanın herhangi bir yerinde ümmetin diriliş ve bağımsızlığı için mücadele eden hareketler içinde ihvandan herhangi bir şekilde istifade etmeyeni yoktur” diyebiliriz. Bu zaten başlı başına bir başarıdır.
Sonuç itibarıyla şûra, İslam’ın olmazsa olmaz müesseselerinden olup, hem ibadet hem de katılımcı yönetimin temel şartlarındandır. Tekrar edelim ki şûra basit bir tavsiye değil bağlayıcı bir müessesedir. Aşağıdaki ayet ve hadisler, Şûranın ne kadar önemli olduğunu net olarak ifade etmektedir.
“Allah’tan bir rahmet dolayısıyla, onlara yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın onlar çevrenden dağılır giderlerdi. Öyleyse onları bağışla, onlar için bağışlanma dile ve iş konusunda onlarla müşavere et. Eğer azmedersen artık Allah’a tevekkül et. Şüphesiz Allah, tevekkül edenleri sever” (Al-i İmran, 159)
“Rablerine icabet edenler, namazı dosdoğru kılanlar, işleri kendi aralarında Şûra ile olanlar ve kendilerine rızık olarak verdiklerimizden infak edenler…” (Şûra, 38) Bu ibadeti yerine getiren mü’minin öncelikli hedefi, karar verilen konuda en doğru sonuca ulaşmaktan önce, Allah’ın (cc) emrettiği bu ibadeti layığıyla yaparak onu razı etmek olmalıdır.
İstişare ibadetini yerine getiren kişi, kendini beğenme, kibir, gurur gibi hastalıklardan uzaklaşmış olur. Diğer mü’minlerin de fikrini alarak, olaya çok daha geniş bir ufukla bakmış olur. Böylece şeytanın oyununu da bozmuş, onun işe karışma şansını ciddi manada zayıflatmış olur. Aynı zamanda istişare, mü’minler arasındaki dayanışmanın da artmasına vesiledir. “Her bilgi sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır” (Yusuf, 76) ayeti gereği istişare eden kişiler, karşılarındaki mü’minlerin fikrine çok değer verirler.
Önemli işler, şûraya ehil kimselerin istişaresiyle olur elbette. Ama günü birlik kimi sıradan işlerde bile karar alırken, sıradan insanların fikrini almak birçok hikmet, hayır ve berekete vesiledir. İnsanlar iyi düşünceleri Allah’ın ilham ettiğini bildikleri için, her bir mü’minin verdiği fikrin Allah’tan geldiği bilinciyle hareket ederek rableriyle bağlarını pekiştirmiş olurlar. Bu konuya Kuran’dan verilecek en güzel örnek şüphesiz İbrahim’in (a.s) , henüz koşma çağına yeni gelmiş olan oğlu İsmail (a.s) ile yaptığı istişaredir.
“Böylece (çocuk) onun yanında koşabilecek çağa erişince (İbrahim ona): “Oğlum” dedi. “Gerçekten ben seni rüyamda boğazlıyorken gördüm. Bir bak, sen ne düşünüyorsun.” (Oğlu İsmail) Dedi ki: “Babacığım, emrolunduğun şeyi yap. İnşaallah, beni sabredenlerden bulacaksın.” (Saffat, 102)
İstişare ile ilgili bazı Hadis-i Şerifler:
Bu konuyla ilgili olarak gelen rivayetler, Resulullah’ın (s.a.s) ve ashabının (r.anhum) hayatlarında istişarenin önemli bir yer tuttuğunu gösterir. Öyle ki, bu mevzuda gelen hadislere dayanarak Resulullah’ın (s.a.s) etrafındakilerle istişare etmeden bir karara varmadığı, bir icraatta bulunmadığı bile söylenebilir. Bir rivayette şöyle der: “Müslümanların fikrini almadan “emir” tayin etseydim, İbnu Ümmi Abd’i tayin ederdim.”(İbn Sa’d, Tabakatu’l-Kübrâ)
“Müsteşar (kendisiyle istişare edilen kişi) güvenilen bir kimse olmalıdır.” (Ebû Dâvud, Tirmizî, İbn Mâce)
“Biriniz (din) kardeşine danıştığı zaman, danışılan kimse ona hak ve doğru bildiğini söylesin.” (İbn Mâce) “Azm, görüş sahipleriyle istişare etmek ve onların görüşlerine uymaktır.” (İbn Kesîr) “Kim bilmeden fetva verirse, yapılan işin günahı, o fetva verene gider. Kim Müslüman kardeşine bile bile yanlış yol gösterirse, ona hıyanet etmiş olur.” (Ebû Davud) “Kişiye bildiği bir şey sorulduğu zaman onu gizlerse; Allah, Kıyamet günü o kimseyi ateşten bir gemle bağlar.” (Ebû Dâvud) Resulullah (s.a.s) Ebubekir ve Ömer (ra) için: “Siz bir danışmada oy birliğine varırsanız, ben size aykırı hareket etmem.” demiştir. (Ahmed bin Hanbel)
Enes (ra): “Arkadaşları ile istişârede Hz. Peygamber kadar ileri giden bir başkasını görmedim” der (Tirmizî)
Ömer (ra), Peygamberimiz’in müslümanlarla alâkalı bir meselenin istişâresi için Ebû Bekir (ra) ile birçok geceler boyu baş başa kaldıklarını bazen bu istişârelere kendisinin de katıldığını belirtir (Hakim en-Nisaburî, el-Müstedrek)
Suyûtî, Resulullah (s.a.s) ın diğer insanlardan farklı olan husûsiyetlerini belirtirken, bu özelliklerden biri olarak “istişare yapma mecbûriyeti”ni de zikreder. Bu mecbûriyeti delillendirme sadedinde Hz. Peygamber’den: “Allah bana farzları yapmamı emrettiği gibi, (istişare yoluyla) insanları iyi idare etmemi (müdâretu’nnâs) de emretti” hadisini kaydeder. (Suyûtî, Hasâisu’l-Kübrâ)
İstişareyle İlgili Nebevi Tavsiyeler:
İstişare eden pişman olmaz.
Bir Müslüman diğer bir Müslüman üzerindeki haklarından biri de ondan tavsiye (bir hususta fikir vermesini) talep ettiği zaman kendisine tavsiyede bulunmasıdır.
Kardeşiniz birinizden bir şey soracak olsa, ona mutlaka yol gösterin.
Kendi görüşünü beğenen dalalete düşer, kendi aklıyla istiğna eden kayar.
Allah (cc) bana farzları yapmamı emrettiği gibi, istişare yoluyla insanları iyi idare etmemi dahi emretti.
Bir millet, istişare yaptığı müddetçe zillete düşmez.
Müşavere pişmanlığa karşı bir kale, kınanmaya karşı da emniyettir.
İşleriniz aranızda istişare ile yürürse, yerin üstü sizin için yerin altından hayırlıdır.
İstişare eden kimseler, işin iyisine ulaşırlar.
Resulullah (s.a.s), Ömer ile Ebubekir’e (ra) hitaben şöyle buyurmuşlardır: “Eğer siz bir fikirde ittifak etmiş olsanız, size asla muhalefet etmem.”
İstişare Ahlakı
İstişarenin ibadet olduğu bilinciyle istişareye katılmak ve bu bilinçten gafil olmamak. “Danışan dağı aşmış, danışmayan yolu şaşmış.” demiş eskiler…
Her amelde olduğu gibi istişarede de halisane Allah’ın (cc) rızasını hedeflemek. Başlarken tashihi niyette bulunmak.
İstişarenin yapılan ya da yapılacak işin temel esası olduğunu ve o işe renk vereceğini bilerek istişarede bulunmak. Sağlıklı bir şûra, yapılacak işte başarıya, aksi ise başarısızlığa sebep olacaktır.
Şûra için bir başkanın seçilmiş olması ve başkanın şûra ve zamanı iyi yönetme konusunda yeterli kabiliyet ve dirayete sahip olması.
Başkanın görüşülecek iş veya konuyla ilgili, şûra öncesinde yeterince açıklama yapması, varsa soruları cevaplaması.
Şûra üyelerinin söz almadan konuşmamaları ve mümkün mertebe karşılıklı tartışmalardan sakınmaları. Unutmayalım ki istişarelerde en çok zaman öldüren, başkan ve diğer üyeleri zorda bırakan şey, karşılıklı tartışmalardır.
Her üyenin yaptıkları istişarede maslahata en uygun ve doğru olanı bulmayı hedeflemeleri, şahsi temayüllerden uzak olmaları…
İstişarede “ben bilirim” “benim dediğim tek doğru” gibi önyargılardan sakınmak. Her bir üyenin görüşünün en az bizimki kadar değerli ve isabetli olabileceğinin bilincinde olmak.
Hep beraber zamana riayet etmek, sunum ve açıklamaları mümkün mertebe verilen süre içinde tamamlamaya çalışmak.
Şûra üyelerinin fikirlerine saygılı olmak, her üyenin kendi fikrini özgürce ifade etmesine imkân vermek.
Üye görüşünü tamamlamadan itiraz edip fikrini öldürme, boğma veya dikkatini dağıtma girişimlerinden sakınmak.
Herhangi bir şekilde üyeler üzerinde yönlendirme çabasına girmemek. Tabi açıklama gereken konularda ihtiyaç kadar açıklama yapmak ayrı bir konu.
Bizim görüşümüze aykırı olsa da istişarenin sonucuna saygı duyup, uymak. Alınan kararların bizi de bağladığını kabul etmek.
İstişare esnasında karşılıklı ses yükseltmeler olsa da, tüm üyelerin birbirlerini hoş görmeleri, sonunda da yürekten helalleşmeleri. Her bir üyenin en az bizim kadar bu işte Allah (cc) ın rızasını hedeflediğini unutmamak. Eğer, “ben Allah’ın (cc) rızasını hedefledim, ama karşı taraf, nefisinin arzularına, heveslerine kapıldı.” gibi bir düşünceye girersek, kendimize ve davamıza çok zararı olabilir.
Hepimizin beşer olduğumuzu, melek olmadığımızı, bir takım hata ve yanlışlarımızın olabileceğini kabullenerek istişarede bulunmak. Aksi halde küçük hataları büyüterek ciddi tahribatlara sebep olabiliriz.
Ayrıca bu maddelere birçok madde eklenebilir. Bilindiği üzere Şûra ve istişare konusunda yazılmış müstakil kitaplar mevcuttur. Her bir davetçinin, bu konuda birikimli olması önemlidir. Selam… Dua…