Her şeye gücü yeten Rabbimiz (c.c) insanı yoktan var eder ve imtihan yurdu olan dünyaya gönderir. Konuşamayan, yürüyemeyen, kendi bakımını bile yapmaktan aciz olarak dünyaya gelen insan, bebeklik döneminde sevimli ve günahsızdır.
Bebeklerin bazı sesler çıkararak etrafındakilere neşe dağıtması, kendini daha da sevimli yapması Allah’ın (c.c) ona ve çevresindekilere bahşettiği nimetlerden sadece bir tanesidir. İnsanlar ne anlama geldiklerini bile bilmediği bu sesleri duymaktan zevk alırken, ne söylediğini bilmeyen bebek de karşısındakinin neşeli tepkisiyle sesler çıkarmaya ve sevimlilik yapmaya devam eder. Dünyaya gelirken konuşmaktan bile aciz olan insan büyür, bebeklikten çocukluğa, gençliğe ve yetişkinliğe ulaşır. Büyüdükçe çıkardığı sesler anlam kazanmaya başlar. Konuşabildiği için karşısındakine kendini daha iyi ifade edebilen insanoğlu geçmişini unutur. Konuşma yeteneğine sahip olan insan, bu yeteneği sayesinde duygu ve düşüncelerini etrafındakilere kolaylıkla aktarabilmektedir. Bebekken çıkardığı değişik seslerle etrafa neşe saçan insan, büyüdükçe çıkardığı sesler, karşısındakine; bazen nefret, bazen mutluluk, bazen kırgınlık, bazen de hakaret dağıtmaktadır. Peygamberimizin (sav) “Ya hayır konuş ya da sus” ihtarını idrak edemeyen insan, çok rahatlıkla etrafındakileri kırabilecek sözler sarf edebilir. Kalp kırmanın ne kadar ağır bir sorumluluk olduğunu düşünmeden, ağızdan çıkan her söz bir ok gibi geri dönülmez sonuçlara yol açmaktadır. Dil öyle bir parçadır ki bazen yapıcı, bezen de yıkıcı hasarlar bırakabilir. Bu sebeptendir ki, bazı sahabelerin ve bazı âlimlerin dilinin altına küçük bir taş koyarak ağzından çıkacak olan her kelimeyi düşünerek, sonuçlarını öngörmeye çalışarak konuşmuşlardır. Kalp kırmamış aksine gönül yapmışlardır. Hucurât suresini açıp baktığımızda bize edepten bahseder. Sesinizi yükseltmeyin, diyerek bize ses tonumuzu bile nasıl ayarlayacağımızı öğütlemektedir.
Konuştuğu, söylediği her sözden hesaba çekilecek olan insan, çok konuşup az düşünerek hataya düşmüş, malayani konuşmaktansa susmanın bir edep olduğunu fark etmemiştir. Konuştukça gıybet, yalan, iftiraya bulanmış, hem bu dünyasında diliyle etrafındakilere zarar vermiş hem de ahiretteki hesabını zorlaştırmıştır.
Susmak öyle bir erdemdir ki bazen susarak da konuşur insan. Onlarca kelimeyle anlatamadığı duyguları susarak anlatır. Susmanın konuşmaktan daha etkili olduğunu idrak edebilmek gerekir. Ya konuşma adabını bilerek konuşmalı insan, ya da nefsini terbiye edip susmalı.