Güzel ahlak hayatın her karesini ihtiva edecek kadar geniş bir alana sahiptir. Dayanağını Kur’an-ı kerim ve peygamberimizin pratik hayatıyla sergilediği yaşam biçimi ve talimatlardan alır. Her yönüyle Allah tarafından vahiy yoluyla belirlenmiş, davranışlar bütünüdür.
Müslüman güzel ahlakı yüklenmekle mükelleftir. Kuran-ı kerim ve peygamberimizin (s.a.s) sünnetindeki her emir ve yasak mü’minler için bağlayıcıdır.
Kur’an-ı kerim’de Resulullah’a (s.a.s) hitaben: “Sen en yüce bir ahlâk üzeresin” (Kalem, 4) Hz. Peygamber de (s.a.s) kendisi için “Ben ancak güzel ahlâkî tamamlamak için gönderildim.” (İbn Hanbel, Müsned, II, 381) “Beni Rabbim terbiye etti ve güzel terbiye etti” (Camiu’s-Sağîr 1/14) buyurmuştur.
Peygamberimiz (s.a.s) Peygamberliğinden önce de doğru sözlülüğü, dürüstlüğü, ahde vefası, yardımseverliği ve her türlü güzel ahlakı ile takdirler kazanmıştır. Hatta Kureyşliler tarafından “el-Emin/güvenilir kişi” unvanına layık görülmüştür. Peygamberliğinden sonra da Allah’ın Kur’an yoluyla mü’minlere ve bütün insanlara emrettiği bütün ahlakî değerlere sımsıkı sarılmış ve bunları büyük bir titizlikle yerine getirmiştir.
Hz. Aişe’ye Ashab-ı kiram’dan birisi Hz. Peygamber’in ahlakını sorduğu zaman, Hz. Aişe (r.a); “O’nun ahlakı Kur’an idi” diye cevap vermişti. (Müslim, Müsafirîn 136).
Bize her konuda örnek olan peygamberimizin güzel ahlakını (s.a.s) Hz Aişe (r.a) validemiz bakınız, ne güzel anlatmıştır.
“Hz. Peygamber’in hiç kimseyi kötüleme ve hakaret etme âdeti yoktu. Kötülük karşısında kötülük yapmaz, aksine bağışlayıp affederdi. İki şeyden birini yapmakta serbest bırakılınca günah olmamak şartıyla kolay olanı tercih ederdi. Zaten O, (s.a.s) günahtan çok uzaktı. Hiç bir zaman kendi şahsıyla ilgili meselelerde hiç kimseden intikam almadı. (Müslim, Ebu Davut) Ama Allah’ın emirlerine karşı gelenlerden O’nun intikamını alırdı. Yani, Allah tarafından gönderilen emir ve hükümler gereği, Hz. Peygamber (s.a.s) o kişiye gereken cezayı uygulardı. Hz. Peygamber (s.a.s) isim vererek hiçbir zaman bir Müslüman’a lanet etmedi. Bir köleye, bir kadın hizmetçiye hatta bir hayvana kendi eliyle asla vurmadı. Hiçbir zaman birinin yersiz olmamak şartıyla isteğini geri çevirmedi. (Müslim, Hakim) Eve girdiği zaman son derece güler yüzlü, neşeli ve mütebessim olurdu. Dostları arasında ayaklarını uzatarak oturmazdı. Konuşmalarını, cümleleri teker teker söyleyerek, sanki ezberlemek isteyen kişi iyice ezberlesin dercesine ağır ağır konuşurdu. (Ebu davud)
Hz. Ali’ye oğlu Hüseyin (ra), Hz. Peygamberin (s.a.s) ahlâk ve alışkanlıklarını sorunca şöyle tarif etti: “Allah Resulü Muhammed (s.a.s) güleç yüzlü, yumuşak huylu, ince kalpliydi. Sert yapılı ve katı kalpli değildi. Konuşurken gürültü yapmazdı. Ağzından kötü bir kelime çıkmazdı. Kusur arayan, insanı sıkan biri değildi. Sevmediği bir hareket olursa, onu görmüyormuş gibi davranırdı. Birinin kendisinden olmayacak bir beklentisi varsa, onu ne ümitsiz bırakır, ne de kabul ettiğini gösterirdi. Yani açıkça ne reddeder, ne kabul ederdi. Aksine sessiz kalır, karakterini tanıyanlar, davranışından düşüncesini anlardı.”
Ebu Basra el-Gıfârî şunu anlatır: “Daha Müslüman olmadan önce Medine’ye gidip Hz. Peygambere (s.a.s) misafir olmuştum. Geceleyin bütün keçilerin sütünü içip tükettiğim halde Hz. Peygamber (s.a.s.) hiçbir şey demedi. Gece boyunca ev halkıyla birlikte aç olarak sabahladı. (İbn-i Hanbel)
Esma (r.a) şunu anlatmıştır: “Hudeybiye barışının yapıldığı sıralarda henüz müşrik olan annesi kendisine yardım yapılmasını istemek için Medine’ye, kızı Esma’nın (r.a) yanına geldi. Müşriklere nasıl muamele edileceği, Esma’nın (r.a) aklına takıldı. Hz. Peygamberin (s.a.s) yanına giderek sordu. Allah Resulü (s.a.s) ona, “Kendisine iyi davran” buyurdu. (Buhari)
Ebu Hüreyre (r.a) anlatıyor. Annem kâfirdi. Oğluyla birlikte Medine’de kalıyordu. Cahilliğinden dolayı Hz. Peygambere (s.a.s) küfrediyordu. Hz. Peygamberin (s.a.s) huzuruna gidip durumu anlattım. Öfke ve hiddet göstereceği yerde, ellerini kaldırıp dua ederek onun hakkında iyi dileklerde bulundu. (Buhari)
Bütün bu örneklerden anlaşılıyor ki, İslâm’ın getirdiği güzel ahlâk anlayışı her şeyden önce bir görevdir. Müslüman bu görevi hangi toplumda olursa olsun yerine getirmek zorundadır.
Güzel ahlak ili ilgili konumuza ışık tutması için hayat nizamımız Kur’an-ı kerim’den birkaç ayeti hatırlatmak istiyorum;
De ki: Gelin Rabbinizin size neleri haram kıldığını okuyayım: O’na hiçbir şeyi ortak koşmayın, ana babaya iyilik edin, fakirlik korkusuyla çocuklarınızı öldürmeyin. Sizin de onların da rızkını biz veririz; kötülüklerin açığına da gizlisine de yaklaşmayın ve Allah’ın yasakladığı cana haksız yere kıymayın! İşte bunlar Allah’ın size emrettikleridir. Umulur ki düşünüp anlarsınız.
Rüşd çağına erişinceye kadar, yetimin malına, sadece en iyi tutumla yaklaşın; ölçü ve tartıyı adaletle yapın. Biz herkese ancak gücünün yettiği kadarını yükleriz. Söz söylediğiniz zaman, yakınlarınız dahi olsa adaletli olun, Allah’a verdiğiniz sözü tutun. İşte Allah size, iyice düşünesiniz diye bunları emretti. (Enam, 151, 152)
Yine onlar (o müminler) ki, emanetlerine ve ahitlerine riayet ederler. (Mü’minun, 8)
(O kullar), yalan yere şahitlik etmezler, boş sözlerle karşılaştıklarında vakar ile (oradan) geçip giderler. (Furkan, 72)
Antlaşma yaptığınız zaman, Allah’ın ahdini yerine getirin ve Allah’ı üzerinize şahit tutarak, pekiştirdikten sonra yeminleri bozmayın. Şüphesiz Allah, yapacağınız şeyleri bilir. (Nahl, 91)
Rahman’ın kulları onlardır ki, yeryüzünde tevazu ile yürürler ve kendini bilmez kimseler onlara laf attığında (incitmeksizin) “Selam!” derler. (geçerler) (Furkan, 63)
Rabbin, sadece kendisine kulluk etmenizi, ana-babanıza da iyi davranmanızı kesin bir şekilde emretti. Onlardan biri veya her ikisi senin yanında yaşlanırsa, kendilerine “of!” bile deme; onları azarlama; ikisine de güzel söz söyle. (İsra, 23)
Yaşadığı toplumdada güzel ahlak sahibi olabilmek; Müslüman’a arı, duru, canlı ve net olmayı öğretir. Söyleyeceği sözü, takınılacak tavrı, vereceği rengi bellidir. Hayatta silik, sinik, sönük ve donuk olmayı kabul etmez. Mü’minin bulunduğu yerde rahmet, adalet, barış, huzur, fedakârlık, güven, sevgi ve saygı hakimdir.
Cahili toplumda güzel ahlak sahibi olabilmek; Müslüman’a Sevgili Peygamberimizin (s.a.s.) vasıflarını, güzel ahlakını, hayatına aktarmayı emreder. “İslâm, güzel ahlâktır.” gerçeğini pratiğe dökmesini ister. Müslüman’dan güzel ahlakı ile hayatını insanların İslam’a giriş kapısı yapmalarını emreder. Bu hali ile Müslüman hidayet rehberidir. Kullara kulluktan bir ve tek olan Allah’ın kulluğuna ulaşmalarını sağlar. İnsanlara huzur, mutluluk ve başarı yollarını açar.
Toplumda güzel ahlak sahibi olabilmek; Müslüman’a doğrulukta, affedicilikte, adalette, ticarette, eğitimde, emanete riayet etmede, ahdini yerine getirmede, namusunu korumada, kişisel ilişkilerinde, bireysel, ailevi ve toplumsal davranışlarında daima öncü olmayı başarabilmek demektir.
Toplumda güzel ahlak sahibi olabilmek Müslüman’a “Güzel ahlak, senden ilişiğini kesen akrabanı ziyaret etmek, sana vermeyene vermek, sana zulmedeni affetmendir.” (Beyhaki) prensibini benimsetir.
Cahili toplumda güzel ahlak sahibi olabilmek; Müslüman’a Müslüman fert, Müslüman aile ve Müslüman bir toplum olmak için çalışma hedefine kilitlenmeyi emreder. Bu şekilde ona akidesi sağlam, ibadeti dürüst, ilmi üstün, zamanını değerlendiren, hayatını Allah’a adayan, başkalarına faydalı bir birey olarak ailedeki görevlerini aksatmadan yapan, aile fertlerini seven, sayan mutlu ve başarıları için çalışan, sevgisini, saygısını, şefkatini esirgemeyen ve hiçbir fedakârlıktan çekinmeyen bir fert olmasını ister. Birlikte yaşadığı toplumun üyelerini İslam’la tanışmalarını sağlamak için çalışmayı emreder.Yaşadığı toplumda güzel ahlak sahibi olabilmek; Müslüman’a “Müslüman, müslümanın kardeşidir. Ona zulmetmez. Onu düşmanına teslim etmez. Kim, (mü’min) kardeşinin bir ihtiyacını giderirse Allah da onun bir ihtiyacını giderir. Kim (mü’min) kardeşini bir sıkıntıdan kurtarırsa, Allah da onu kıyamet günü sıkıntılarının birinden kurtarır. Kim bir müslümanın kusurunu örterse, Allah da Kıyamet günü onun kusurunu örter”. (Buhârî-Müslim), “Yumuşak davran! Sertlikten sakın! Yumuşaklık insanı süsler, çirkinliği giderir.” (Müslim), “İmanı en kuvvetli kişi, ahlakı en güzel ve hanımına en yumuşak olandır.” (Tirmizi) hakikatlerini nasıl yaşayacağını öğretir.
Güzel ahlak sahibi bir Müslüman şu nebevi nasihatleri hayatına rehber edinir ;
“İnsanlara merhamet etmeyene Allah merhamet etmez.” (Tirmizî)
“Kolaylaştırınız, güçleştirmeyiniz, müjdeleyiniz, nefret ettirmeyiniz.” (Buhârî, İlm, 12)
“Zarar vermek ve zarara zararla karşılık vermek yoktur.” (İbn Mâce, Ahkâm, 17)
“İman etmedikçe cennete giremezsiniz, birbirinizi sevmedikçe de (gerçek anlamda) iman etmiş olamazsınız.” (Müslim, Tirmizî)
“Müslüman, insanların elinden ve dilinden emin olduğu kimsedir.” (Tirmizî)
“(Mü’min) kardeşinle münakaşa etme, onun hoşuna gitmeyecek şakalar yapma ve ona yerine getirmeyeceğin bir söz verme.” (Tirmizî)
“Allah’a ve ahiret gününe iman eden, komşusuna eziyet etmesin. Allah’a ve ahiret gününe imân eden, misafirine ikramda bulunsun. Allah’a ve ahiret gününe imân eden, ya hayır söylesin veya sussun.” (Buhârî, Müslim)
Özetle; Müslüman her toplumda güzel ahlak sahibi olmak zorundadır. Güzel ahlakı yaşamak, her Müslüman’a farzdır. Neticesi, mükâfatı dünyada başarılı, huzurlu ve mutlu olması, ahirette de cenneti kazanmasıdır.
Güzel ahlak üzere, güzel bir hayat yaşayıp, güzel bir toplum inşa etme umudu ile…