Senin fotoğrafına başımı kaldırıp bakacak kadar
yürekli değilim.
Bombalar altında yaşamaya, hergün ölüp ölüp
dirilmeye, aç kalmaya da alışkın değilim.
Yüzündeki donuk ifadeye de yabancıyım galiba.
Sana da Aylan’a da ağlamaz oldu taştan daha da
katılaşan kalbim, üstelik göz yaşlarım da ne zamandır
çekilmiş köşesine, dinlemez oldu beni…
Aylan çok şey anlattı o iç burkan ve insanı kalbinden
vuran ölümüyle..
Ama ya sen Umran!
Sen, o vicdanlara bakan bakışınla ne kadar aciz,
duygusuz, duyarsız, korkak ve dünyaya dalmış
olduğumu yüzüme haykırdın.
Ben, sen olamadım; olamam da…
Nasıl sen olabilirim ki?
Ben değilim ki toprağın altından çıkarılan ve dünyaya
sessizce haykıran.
Ben değilim ki bunca acıya rağmen dik durup
ağlamayan.
Ben, ben bile değilken nasıl sen olabilirim ki…
Umran…
Başından akan kanının bir damlası olabilseydim
keşke ya da yüzündeki toprağın bir zerresi…
Ama layık değilim buna öyle değil mi Aylan?
Çünkü seni de gömdüm toprağa ve tarihin acılarla
yazılmış sayfalarına….
Umran…
Sessizliğimin sessiz haykırışı.
Vicdanımın vicdansızlığı.
İnsanlığımın tükenişi.
Umran…
Bakışın Şeyh Ahmed Yasin’in ahı
Rantisi’nin ölüme meydan okuyuşu
Duruşun kimsesizliğimizin sahibi.
Umran………………………

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?