Çoğunlukla bilinçdışı kullansak da her harfi ihtilâl etkisi yaratan bir deyim var lügatimizde: “Zaman öldürmek.” Hayatın rutini içerisinde yaptığımız işi anlamlandıramadığımızda; bir başka deyişle eşref-i mahlûkat olduğumuzu hissedip yapmakta olduğumuz fiili kendimize yakıştıramayınca koşuveriyoruz bu deyime. Vicdanımızı zaman öldürmek deyimi ile rahatlatmaya çalışıyoruz. Hepimizin bildiği gibi Müslüman olabilmenin ilk şartı Allah’ın varlığına ve birliğine şahadet etmektir. Bu sadece dil ile yapılabilecek bir şahitlik değildir. Bu şahitlik ömür sermayemizin her bir saniyesi ile kalbimizin her bir zerresi ile olmak zorundadır.
Şayet Müslümanca bir hayat yaşamayı arzuluyorsak İslami yaşantıya ters olan bu deyimi tekrar yorumlamalıyız. Üstünde biriken cahiliye tozunu silip varlık sahasını işgale değecek bir anlama kavuşturmalıyız.
“Asra and olsun ki, muhakkak insan hüsrandadır.” (Asr, 1-2)
İmam Şafiî’nin (r.a) “Hiçbir sure nazil olmasaydı, sadece Asr suresi bile yeterdi” dediği Asr suresinin ilk ayetinde Rabbimiz; asra, zamana yemin ederek dikkatimizi çekiyor. Yine hemen bu ayetten sonra insanların hüsranda olduğu belirtiliyor. Bize şah damarımızdan daha yakın olan yüce Rabbimiz, bizi ne kadar tanıdığını ve bizim vakte değer vermediğimizi, böylelikle hüsranda olduğumuzu çok iyi biliyor ve bizi bu konuda uyarıyor.
İmam-ı Râzî, bir şahsın kavlini naklederek “Ben bu sözden sonra Asr suresinin manasını anladım.” demiştir. Râzî şöyle nakleder: Buz satan birisi pazarda şöyle sesleniyordu: “Sermayesi eriyen bu şahsa merhamet edin.” Onun bu sözünü duyunca “İşte bu, Asr suresinin anlamıdır.” dedim. İnsana verilen ömür, buz gibi hızla erimektedir. Eğer bu ziyan edilir ve yanlış yere harcanırsa insanın hüsranına neden olur.
Bazen hayati önem arz eden işlerimizde bile “Vaktim yok.” “Yetiştiremiyorum.” nidalarını duyuyoruz. Ama aynı kişinin hayatında pek önem arz etmeyen yahut yaşamına bir katkısı bulunmayan işlerle saatlerini heba ettiğini görüyoruz.
Bu durumda vaktimizi yönetebilmek için ne gibi yollara başvurabiliriz onlara bakalım.
1) Öncelik Belirleme:
Yaşamımızdaki önceliğimizi belirlemeliyiz. “Benim bu hayattaki hedefim nedir? Gayem nedir? Neyi başarmak istiyorum?” sorularına bir cevap bulduktan sonra önem sırasına göre sıraladığımız işleri “parçala, böl, yönet” taktiğini kullanarak uygulamaya geçirebiliriz. Bu yöntemde, gözümüzde çok büyüttüğümüz bir işi parçalara bölüp en zor olanına tüm dikkatimizi vererek başlıyoruz. Zor olanı hallettikten sonra bir nevi büyük lokmayı yutmuş oluyoruz, ondan sonrası çok daha kolay oluyor bizler için. Tabii bunları yaparken zamanımızı verimli kullanabilmek adına dikkatimizi dağıtan her şeyden kurtarıyoruz kendimizi. O kısmı siz anladınız.
2) Uyku Düzeni:
Uzmanlara göre diye başlayan bir cümle kurmak istemiyorum siz de duymak istemeyebilirsiniz çünkü hepimiz insan fıtratına uyan uyku düzeni hakkında yeterli bilgiye sahibiz. Bu düzeni kurmak tamamen bizim elimizde fakat eğer yapamıyorsak çok da zorlamanın bir anlamı yok.
3) Not Alma:
Gün içerisinde yapmamız gereken görevleri bazen düşüne düşüne çığ gibi büyütür ve çoğu zaman hiçbirini yapamadan günü sonlandırırız. Hâlbuki yapmamız gerekenleri önem sırasına göre maddeler halinde not alırsak, zihnimizde büyüttüğümüz kadar da çok işimizin olmadığını ve hafiflediğini görürüz. Bir de yapılanların yanına bir tik attığımızdaki yaşadığımız hissiyat yaşamaya değer bence.
4) Hayır Diyebilmeliyiz:
Gereksiz konuşmaların olduğu, bize hiçbir şekilde getirisi olmayan muhabbetlerden, katkısı olmayan program ve aktivitelerden uzak kalıp hayır demeyi bilmeliyiz. Bu ince ruhlu insanlar için bir nebze daha zor olabilir ama imkânsız değil.
5) Muhasebe:
Hz. Ömer’in (r.a) tavsiyesi üzerine her gece yatmadan önce “Bugün Allah için ne yaptım?” sorusuna cevap arayarak en büyük görevimiz olan kulluk görevimizin muhasebesini yapmalı, böylelikle günün sonunda 24 saatimizi nereye harcadığımızı ve yine hedeflerimize ulaşma noktasında neler yapıp yapmadığımızı kontrol etmeliyiz.
Belki bu zaman kavramı ile ilgili üzerine okuyup ilham alacağınız ama ertesi güne hevesi kalmayacak yüzlerce yazıdan biridir, hatta belki de çoğu kimse, yazıyı buraya kadar okuyamadı bile. Biz bu modern çağın üşengeç insanlarıyız, bunlar beklediğimiz hareketler lakin biz aynı zamanda ümitvar da bir ümmetiz. Umalım ki yazının sonunu getirenler son tavsiyemize kulak verirler.
Şöyle ki dostlar:
“Güneşe ve onun aydınlığına and olsun” ayetinden yola çıkarak “Gün doğdu mu, her gün ilk gündür” düsturuyla hareket etmeli her mümin. Öyle ki bize verilen her gün karalanmayı bekleyen temiz bir sayfadan ibarettir. Onu allayıp pullamak, geriye dönüp baktığımızda pişman olmayacağımız dolu dolu bir gün geçirmek elbet bizim elimizdedir. Fark ettiniz mi, günlerimiz geçmişe takılıp kalmakla, yaşadığımız anı unutmakla ve yapılacak işlerimizi zamana bırakmakla geçiyor…
Peki ya zaman da bize bırakıyorsa?