Davet Mektebi olarak yapmayı planladığımız röportajlar çerçevesinde bu ay da Türkiye’de Müslüman camianın çok yakından tanıdığı, bildiği yazarlardan biri olan Abdurrahman Dilipak ile bir röportaj yaptık. Abdurrahman Dilipak, yazıları, yaptığı TV programları, eylemleri ve düşünceleri ile Türkiye’de ana akım Müslüman yazarlar arasında bulunuyor. Hak, hakikat, adalet vurgusunun yanında zaman zaman yaptığı çıkışlar, onu birçok zaman Müslümanların ana tartışma gündeminin merkezine taşıyor. Gerçekten bir “Âkil Adam” olarak bugün ülkemiz, İslâm dünyası ve insanlığın huzuru için fikirleriyle mücadele eden Dilipak’la arkadaşımız Mehmet Şimşek bir röportaj yaptı. Neticede “Müslümanca siyasetin ilkeleri” üzerine keyifli bir sohbet ortaya çıktı. İstifadenize sunuyoruz.
1- Müslümanlar için siyasetin ilkeleri neler olmalıdır?
Dürüstlük, açıklık ve cesaret. Adalet merkezli bir siyaset anlayışı esas olmalı. Tabi ki, barış ve özgürlük de şart. İstişare ve şura önemli. “Râinâ” dememeliyiz, “unzurnâ” demeliyiz. Yoksa devlet “İlah” ve “Rab” konumuna yükselir. Devletsiz kalmak büyük belâ, ama devletin yurttaşının başına belâ olması daha da büyük bir belâ. Öte taraftan varlık ve meşruiyet temellerine ihanet eden politikacılar da gerçekten büyük bir belâdır.
2- Temiz ve İslâmî siyaset sizce mümkün mü?
Temiz ve Müslümanca siyaset, her zaman ve her yerde bu mümkün. Adil yöneticiler her zaman oldu. Kureyş müstekbirleri kendi halkına zulmederken Habeş meliki onlara ülkesinin kapısını açtı ve onları himaye etti.
Burada 3 ölçü var: Her topluluk lâyık olduğu gibi idare olunacaktır ve biz kendi hakkımızdaki hükmü değiştirmeden Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir. İki: Allah bizi mallarımız, canlarımız ve sevdiklerimizle kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir. Allah servet ve iktidarı halklar ve ülkeler arasında evirir, çevirir. Üç: Bize hayır gibi gelen şeyde şer, şer gibi gelen şeyde Allah hayır murat etmiş olabilir. Biz bilmeyiz, ama Allah bilir.
3- Siyaset ve davet-tebliğ bir arada yürütülebilir mi?
Elbette yürütülebilir. Neden olmasın? Siyaset icabında ön açıcı, kolaylaştırıcı, koruyucu, hızlandırıcı olabilir. Din Allah’ın açıklanmış rızasıdır. Bazı peygamberler aynı zamanda devlet başkanıdır da. Tebliğ de dinin en önemli şubelerinden biridir.
Devletin elinde eğitim kurumları var, medya var, bugün için Diyanet var, TİKA var, Diyanet Vakfı var. Bunları görmezden gelemeyiz. Öte taraftan tek parti döneminde devletin dine karşı nasıl bir tavır içinde olduğunu biliyoruz, 12 Eylül 1980 darbesinden sonra devletin dini nasıl kullanmak istediğini de biliyoruz. Devletin elinde “Dine karşı bir din” de söz konusu olabilir. TSE damgalı bir din de olabilir.
4- Müslüman liderler siyasî zeminde nelere dikkat etmelidir?
Adalet mülkün temelidir. Kibir ve israftan kaçınmak gerekir. İşi ehline vermek, haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana zalime karşı durmak gerekir. Ehliyet ve liyakat imandan önce gelir. İstişare ve şuraya dikkat etmek gerekir.
Hepsinden önce “el-emîn”, “veresetü’l-enbiyâ” ya da “yaşayan Kur’ân” karakterinde olmaları gerekir. Hakkın ve halkın gören gözü, işiten kulağı, tutan eli, haykıran sesi olmaları gerekir.
5-Ülke problemleri ve Müslümanların maslahatında kırmızı çizgiler çatıştığında nasıl bir yöntem izlenmelidir?
Muhkem nas ile mutlak zaruret noktasında bir çatışma olursa, maslahat zaruretin giderilmesine kadar hükmün ertelenmesine yol açar. Müteşabih konularda ise zarureti diniye açısından halkın maslahatı, kolaylık ve genel kabul (cumhurun tercihi) esas alınır. Azimet, takva yolu olarak şahısların tercihine bırakılır. Genel kural mübahatı esas alan ruhsat yoludur.
Kaldı ki, açık ve yakın tehlike karşısında Cihad, Hicret ve Takiye de bir yöntem olarak her olay ve her toplum açısından yeniden değerlendirilmesi gerekir. Bu konuda bir yandan konjonktür değerlendirilirken, öte yandan istişare ve şura ile imkanlar ve genel kabuller yeniden değerlendirilir.
6- İslâmî STK ‘ların iktidar ile ilişkisi nasıl olmalıdır? İktidarla görünür ve sıkı ilişkiler eğitim ve davet çalışmalarını uzun vadede nasıl etkiler?
Dirsek temasını kaybetmemeli, ancak birbiri ile iç içe geçmemelidir. Daha doğrusu STK fıkhî bir kavram değildir. Modern ulus devlet de aynı şekilde. Bugün için ise mevcut şartlar, dengeler ve ihtiyaçlar çerçevesinde İslâm’ın küllî kuralları, muhkem nasla çelişmemek üzere, mübahat çerçevesinde daha pragmatik bir yol izlenebilir. Yine iktidar sahiplerinin dili itibarı ile daha rasyonel, pragmatik, efradını cami, ağyarını mâni bir dil olması gerekir.
Hocam, bize zaman ayırdığınız için Davet Mektebi olarak çok teşekkür ederiz.
Ben teşekkür eder, okuyucularımıza selam ve en kalbî muhabbetlerimi sunarım.
Röportaj: Mehmet Şimşek