Bir dost istiyorum. Ama onu tanımıyorum, bilmiyorum. Onun ayak izlerini takip etmek istiyorum. Onun safında olmak istiyorum. Genç, yaşlı fark etmez. Ölü ya da diri olması da fark etmez. Onun yoldaşı olmak istiyorum. Arkadaşı, kardeşi, talebesi olmak istiyorum. Bu kara günlerde elimde sönmeye yüz tutmuş kandillerle köşe bucak onu/onları arıyorum. Ya da aramak istiyorum. Çünkü arasaydım bulurdum. Belki de kandilin loşluğundan, gündüzlerin karanlığından bulamıyorum onları. Belki de tek engel ben değilimdir. Onun, onların daha iyisini yapmalarını istiyorum. Kandilime zeytinyağı damlatsınlar, kurtarsınlar karanlığın pençesinden beni.
Ayaklarımıza Kudüs gücü gelsin istiyorum. Dimdik ayakta duralım. Bunca ihanete rağmen yine şefkatle bakalım dünyaya. Bunca zulme karşı yine kol kanat gerelim mazluma, yetime ama en çok da zalime. Zalimin ihtiyacı var merhamete. Asıl hüsrandakiler, asıl ihtiyaç sahibi onlar çünkü. Sonra Kâbe’de buluşsun kalplerimiz. Tavaf edelim onu, yedi tur dönelim etrafında. Yedi tur yetmesin, daha fazla dönelim, hep daha fazla. Elimizi sürelim o kapkara örtüye. Nur yerleşsin elimize, yüzümüze, bedenimize. Konuşalım onunla, dertleşelim. Kudüs’ten selam söyleyelim Mekke’ye. Aksa’dan Kâbe’ye. Sonra Hacerülesved’e de uğrayalım. Dokunalım Habibullah’ın dokunduğu yere, belki denk gelir parmaklarımız onun izine. Sonra varalım Rasulallah’ın yanına, Ravza-i Mutahhara’ya. Ben geleyim Safa’dan, o gelsin Merve’den. Üstümüzde mutluluğun yorgunluğu… Huzurdan bitap düşelim. Ama unutmayalım ümmetin derdini; ümmetin derdiyle hüzünlenelim, kahrolalım. Kimini şikâyet edelim Rasulallah’a, kiminden haber götürelim. Zemzem serpsin yüreklerimize, küllerden çiçek açmış gibi mis kokulu umutlar saçılsın her yere.
Sonra öğle namazını Mescid-i Nebi’de kılalım. Bilal’in okuduğu ezanla mescide koşalım. İmamımız Ebu Bekir… Sağında Ömer, solunda Osman, yanında da Ali… Musab’ı da görelim ama. Onunla konuşmam gerekenler var. Fatıma’nın sofrasına misafir olalım. Hz. Hatice’ye komşu olalım. Hz. Aişe ile muhabbet edelim. Maria’dan Mısır’a selam götürelim. Rabia Meydanında duyuralım bu selamı. Esma’nın kanını temizleyelim soğuk taşlardan. Muhammed Mursi’yi görelim topraktaki yansımamızdan. El-Benna’nın elini öpelim. Yüzüne bakamayalım. Onu yarı yolda bıraktığımız için ağlayalım, hıçkıralım. Müslüman kardeşler ile oturalım. Utanalım, sıkılmayalım. Kendimize gelelim. İşimiz vaktimizden çok olsun, Mısır’dan erken ayrılalım. Lübnan’a gidelim. Çöl aslanlarıyla birlikte çakalları savalım. Biz de aslan olalım. Doğu Türkistan’a kadar koşalım. Bozuk çağın kokuşmuş lüks arabalarına yüz basalım, bin basalım. Geçemesinler bizi. Doğu Türkistan’ın toplama kamplarına girelim. Çin İşkencelerini bozalım. Girdikleri Müslüman evlerinden kovalım onları. Sağ elle yemek yiyelim, başımızı örtelim, tavuk eti yiyelim, koyun eti yiyelim, kurban keselim, oruç tutalım, namaz kılalım.
Biz kıralım soykırımı. Arakan’da Müslüman olalım. Müslüman olamayalım. İzin verilmesin. Özgürlüğü savunanlar (!) tarafından engellenelim. Ama inatla vazgeçmeyelim. Arakan’da “Ben Müslüman’ım” diyelim. Haykıralım. Afrika’nın bir köyünde, bir kabilenin sofrasında lapa pirinç yiyelim. Açtığımız kuyudan su içelim. Yemen’e gidelim. Çocuklarla oyun oynayalım. Filistin’e geri dönelim. Yarım kalmış Kudüs davasına devam edelim, acele edelim. Gazze beklemez. O; annesizlere anne, babasızlara baba olur, evladından kopanlara da evlat. Ağlamaktan gözü kurudu Filistin’in. Kırmızı gözyaşı da bitmek üzere. Kıpkırmızı ırmak tükenmeden biz durduralım bu yaşları. Karınca olalım. Bu sefer ağzımızda su taşımayalım. Gezelim Roma sokaklarında “Aksa kurtuldu!” diye inletelim sokakları, dağları, taşları. Sonra Roma’ya da el atalım. Fatih’in fethettiği İstanbul’dan girelim Roma’ya. Selamlayalım Fatih’i, onun duasını alalım. Umudumuzun tükendiği yerde Eyyub el-Ensari’yi görelim rüyamızda. Boynu bükük umutlarımız salsın tomurcuklarından kırmızı gülleri, yayılsın Roma’ya; pahalı parfümlere, samimiyetsiz sohbetlere karşı yayılsın kokuları. Yayılsın Avrupa’ya, Asya’ya, tüm dünyaya. “Varmış” desinler, “Müslümanlar varmış”, “Müslümanlar varmış…” Kaçacak delik arasınlar. Deve kuşu gibi gömsünler kafalarını toprağa. Koca vücutlarına, insan yemekten balon gibi şişmiş göbeklerine biz atalım toprağı. Toprak kabul etmesin onları, yakalım. Ateş yetmesin, odun yetişmesin. Küllerini savuralım nehirlere, sular taşsın. Betonlara gömelim harç kalmasın. Mezara götüreceğimiz evlerde bitirelim tüm harcı, yetişmesin zalime.
Amerika’da, Hollanda’da camii inşa edelim. Camii bitmeden ikindi vakti girsin. Şehrin göbeğinde, çimlerin üstünde kılalım namazı. Akşam namazını Anadolu’da bir ‘ahırda’ kılalım. Unutmayalım ahıra çevrilen camileri. Analım eskileri, öfkelenelim. Yatsıyı kılalım rastgele bir camide, çıkmayalım sabaha kadar dışarı. Sabah ayrılalım oradan. Girelim Ayasofya’nın kapısından içeri. Kılalım sabah namazını ağır ağır, yavaş yavaş. Oturalım çay-simitle kahvaltı yapalım, Urfa’nın manzarasına karşı. Diğer uçtan Suriye’yi görelim. Arkamızı dönünce Afganistan, sonra Çeçenistan. Arap’a yardım edelim, Kürt’e el sallayalım, Türk’e tebessüm edelim. Oturalım. Kalkalım. Hadis, fıkıh, siyer dersi görelim. Sahabi olmak isteyelim, tabiin olmak isteyelim. İmam Azam’la zikir çekelim. Uyanmayalım bazı rüyalardan, bazılarını gerçekleştirelim. Daha çok gezelim. Dünyayı tam tur dönelim, yarısını dönelim, bulunduğumuz mahalleyi sokağı gezelim. Her yerde bizim izimiz olsun. Yoldaki taşı biz kaldıralım, balkondaki çiçeği biz sulayalım. Hayvan mama kaplarını biz dolduralım. Dağdaki çoban biz olalım. Ama durmayalım. Ahir zamanda Asr-ı Saadet yaşatalım.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?