Gelin hep beraber Şeyh Ali Tantavî’nin hatıraları arasında geçen şu olaya kulak verelim ve ihlâsla çıkılan yolda bir davetçinin ne büyük hayırlara vesile olabileceğini görelim…
Şeyh Ali Tantavî ismini vermediği bir âlimin başına gelen ibretlik bir olayı anlatıyor:
Bu olayı “er-Risale” dergisi sahibi üstad Ahmet Hasan ez-Zeyyat nakletti. Hikayesini anlattığı zatın ismini zikretmişti ama ben unuttum. Bu zat müderris imiş. Ders verdiği Ezher Camii Şerifi ve onun yakınında bir yerde olan evi arasındaki yoldan başka bir şeyi bilmezmiş. Ömrü uzun olup yaş ilerleyince sağlığı bozulmuş ve dinlenmeye ihtiyaç duymuş. Doktoru onu dinlenmeye mecbur tutmuş ve iş ortamından, bulunduğu mekândan uzaklaşmasını, bağ ve bahçelerde, Nil kenarında sükûnet aramasını tavsiye etmiş. Olayı şöyle anlattı:
Bunun üzerine Şeyhimiz çıkar ve bir arabayı durdurur. O vakit otomobil mevcut değildir. Arabacıya der ki: “Oğlum beni gezinip istirahat edeceğim güzel bir yere götür.” Arabacı habis bir adammış. Şeyhimizi alır, randevu evlerinin bulunduğu Özbekler mahallesine götürür ve der ki: “Amca! İşte burası.” Şeyhimiz der ki: “Akşam vakti yaklaştı, nerede namaz kılacağım? Önce beni mescide götür.” Arabacı da “İşte mescit!” diyerek, bir evi işaret eder…
Kapı açıktır. Evin sahibesi kendi gibi olan kadınların hali ve tavrı üzere ayakta durmaktadır. Kadını görünce Şeyhimiz gözünü yumar. Orada bir iskemle görüp ezan okunmasını beklemek için oturur. Kadın ona bakar. Bu adamın evine ne sebeple geldiğini anlayamaz; evine daha önce gelip gidenlerden değildir. Ona soru sormaya da cesaret de edemez. Şeyhimiz tespih çekip saatine bakıp dururken, ehl-i salah insanların duruşu ve manevi ağırlığı, kadını soru sormaktan alıkoyar. O sırada uzaktan akşam ezanının sesi duyulur. Şeyhimiz kadına der ki: “Müezzin nerede? Vakit girdiği halde niçin ezan okumuyor? Sen onun kızı mısın?” Kadın cevap vermez. Şeyhimiz biraz bekledikten sonra, “Kızım akşam namazı gariptir, ertelenmesi caiz değildir. Burada kimseyi göremiyorum. Eğer abdestin varsa arkamda namaza dur, cemaat olursun.” der ve ezan okumaya başlar. Sonra da kadına bakmadan kamet getirmek ister. Kadından bir hareket hissedemeyince: “Neyin var? Yoksa abdestsiz misin?” diye sorar.
Bunun üzerine, bir anda kadının imanı uyanır. O anki durumunu unutup eski günlerine döner. İffetli, temiz ve günahtan uzak olduğu günlere… Ağlamaya ve hıçkırmaya başlar ve şeyhimin ayaklarına kapanır. Hocamız dehşet içindedir. Ona bakmak ve dokunmak istemez bir halde kızcağızı nasıl teselli edeceğini bilemez. Kadın ona hikâyesini anlatır. O da pişmanlığının ve tevbesinin sahih olduğunu görünce kadının doğruluğuna kani olur. Der ki:
“Beni dinle kızım, Rabbülalemin ne buyuruyor? “Ey kendilerine yazık eden kullarım, Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyiniz. Şüphesiz Allah günahları toptan affeder.” (39/Zümer, 53) Kendine gel kızım, toparlan. Tövbe kapısı her asi kula açıktır. Bu kapı geniştir. O kapıdan girenler için, genişler; günah yükleri ne kadar ağır olsa da. Hatta küfür bile olsa. Kim ki imandan sonra küfre düşer de sonra ölüm kapıya dayanmadan tevbe ederse, tevbesinde sadık olur ve İslam’ını yenilerse şüphesiz Allah onun tevbesini kabul eder. Ey kızım, Allah, ikram edenlerin en cömerdidir. Sen hiç kerim birisinin, kendisine yönelen, kendisine sığınan ve kendisine itimat eden bir kişinin yüzüne kapısını kapattığını gördün mü? Kalk git ve guslet, vücudunu suyla; kalbini de tevbe ve pişmanlıkla yıka ve Allah’a yönel! Ben seni burada bekliyorum. Ağır davranma! Çünkü akşam namazının vakti çabuk geçer.”
Kadın, hocanın dediğini yapar. Yeni bir elbise yeni bir kalple huzuruna çıkar. Hocanın arkasında namaza durur, namazın tadını alır. Namaz kalbini temizlemiştir.
Namaz bitince hocamız der ki: “Haydi gel, birlikte gidelim. Bu mekânla, buradaki kişilerle bütün rabıtanı koparmaya gayret et. Burada yaşadığın müddet içerisindeki her türlü izi hafızandan silmeye çalış. Allah’a istiğfar etmeye devam et. Salih amelleri çoğalt. Zina, küfürden daha büyük değildir ya! Hz. Hind ki önce kâfir idi, Rasulullah (s.a.s.)’e düşman idi. Onun amcası Hz. Hamza’yı öldürtüp kalbini çıkardı, yemeye çalıştı. Ancak sonraları tevbe edip tevbesinde sadık olunca saliha müminelerden oldu. Biz de adını anınca onun için “radiyallahu ‘anhâ” der olduk.”
Hocamız kadını alır, dindar kadınların bulunduğu bir eve götürür. Daha sonraları ise salih Müslümanlardan, onunla evlenmeyi kabul eden birisiyle onu evlendirir ve o Müslüman’a, bu kadına iyi davranmasını tavsiye eder.
Kardeşim! Sen yeter ki, niyetini halis tut; çevrendeki her insanı, İslam’ın güzelliğine hasret bir kul olarak gör! Yargıç değil davetçi olduğunu unutma! Zira Allah seni, hiç ummadığın yerde, hiç ummadığın hayırlara vesile kılabilir….
Kaynak:
https://umutrehberi.com/tag/seyh-ali-el-tantavi/
Hazırlayan: Dr. Ahmet Akbaş