Ortalığa keskin bir elma kokusu yayıldı. Çocuklar kokuya doğru koştu. Son sözleri ‘Daye bîhna sêva te!’ ‘Anne elma kokusu geliyor!’ oldu. Sonra da birer birer öldüler.
İslam Şehri Halepçe
Süleymaniye’ye bağlı Halepçe ilçesi, İran sınırında Irak topraklarında bulunan bir Kürt diyarıdır. Halkın tamamı Sünni Müslüman olup İslami hassasiyetleri olan dindar bir halktır. Halkın yaşamının her alanında İslami değerler olduğunu söylemek mümkündür. Camilerin dolup taşması, ilme ve okumaya önem vermeleri, İslami kurum ve kuruluşların etkinliği ve çalışmaları Halepçe’yi değerli kılmıştır.
Halepçe ve çevresi bölgenin İslami ve kültürel hayatın merkezi olarak bilinir. İslami faaliyet yürüten medreseler şunlardı: “Büyük (Ulu Camii) Medrese, Kani Aşkan Camisi, Ababeyl Medreseleri, Biyara Medreseleri, Prên Kütüphanesi, Şafi Medresesi»
Halepçeliler, Irak ve İran savaşına da Barzani ve Talabani Hareketine de hep mesafeli olmuşlardır. İran›ın Persliğe hizmet eden Şiiliği, Irak›ın ırkçı Arap milliyetçiliği, Talabani›nin Marksist-Leninist yapısı, Barzani›nin tek adamlılığı ve baskısı Halepçelileri temkinli davranmaya itmiştir.
Yaptığımız görüşmeler sonucunda Halepçe halkı, Kürt Sorunu noktasında Kürdistan davasının İslami temeller üzerinde çözülebileceğini, İslam Birliği içinde hakların iade edilmesinin mümkün olacağını dile getiriyor. Şu an ki sözde İslam ülkeleri milliyetçilik rüzgârı ve eğlencesi içinde Kürt Halkının haklarını iade etmeyeceğini; hatta haklarının gasp edilmesinin nedenlerinden bir tanesinin de onların bu milliyetçilik ve ırkçılık anlayışı olduğunu söylüyorlar. Batılılar ile beraber Lozan’da Kürdistan’ı beş parçaya bölüp kendi toprak sınırlarına Kürdistan’ı dâhil etmelerinin de ana sebebi bu ırkçılık ve milliyetçilik duygularıdır.
Bu hususta devletlerarasında kardeşlik temelli İslami birlik olursa Kürtlerin tüm hakları iade edilmiş olup bu sorun da çözülmüş olur düşüncesine sahipler. Kürdistan İslam Birliği Partisi›nin (YEKGURTÎ) Müslüman Kardeşler Hareketi›ni (İhvan) örnek alarak burada etkin olmasının sebebi de halkın İslami hassasiyetleridir. Halepçelilerin bu özelliği hem Kürt hareketlerinin hem de savaşın aktörleri İran ve Irak’ın hesabına gelen bir durum da değildi.
‘Kimyasal Ali’ İşbaşında
Saddam Hüseyin yönetimindeki Irak, 1980’li yılların ortalarında, bir yandan İran’la savaşırken, diğer yandan da Kürt Hareketleri ile mücadele ediyordu. Mesut Barzani liderliğindeki Kürdistan Demokrat Partisi ile Celal Talabani liderliğindeki Kürdistan Yurtseverler Birliği, Saddam Hüseyin yönetimine karşıydılar. İki rakip örgütün ‘Kürdistani Cephe’ adı altında birleşmesi ve Süleymaniye çevresini kontrol altına almaya başlaması ardında Talabani’nin İran ile ortak hareket etmesi Baasçı Arap milliyetçisi Saddam Hüseyin’i kızdırdı.
Önce kuzeni Hasan Ali Mecid’i (Kimyasal operasyonları yönettiği için Kimyasal Ali olarak tanınır) Baas Partisi’nin Kuzey Bürosu (Kürtlerin yaşadığı bölge) Genel Sekreteri olarak atadı. 27 Mart 1987’de Mecid’e kuzeydeki tüm devlet birimlerini yönetme yetkisi verdi. Yani kendisiyle eşdeğer yetkilerle donattı. Saddam Hüseyin ve Mecid, ‘Kürt sorunundan sonsuza kadar kurtulmak’ için adeta İslam alemi ve Müslüman Kürt halkı ile alay edercesine Kur’an sûrelerinde olan ‘Enfal’ ismini verdiği ülke tarihinin en kansız; ama en ölümlü operasyonuna girişti. Kara harekatları, havadan bombalamalar, yerleşim yerlerinin sistematik bir şekilde yıkılması, toplu ve zorunlu göçler, idam mangaları ve kimyasal saldırılar Enfal operasyonunun başlıca yöntemleriydi.
Kimyasal bombalar ilk olarak Balisan Vadisi’nde kullanıldı. Bu saldırıda kaç kişinin öldüğü hâlâ tam bilinmiyor. Balisan’ı, Şanexşê köyü takip etti. Baas Rejim güçleri burada toplanan Talabani’ye bağlı güçlere ve ailelerine saldırdı. 28 kişi öldü, 300 kişi yaralandı. Kimyasal saldırıların üçüncü ve en büyüğü ise Halepçe’ye yapıldı.
Halepçe Katliamı
Irak Kürdistanı’nın İran sınır kasabası Halepçe’de yaklaşık 78 bin kişi yaşıyordu. Hemen yukarısında, İran sınırına oldukça yakın Hurmal kasabası vardı. Her iki yerleşim merkezi de Irak için stratejik öneme sahipti.
İran-Irak savaşı tüm şiddetiyle sürerken, 15 Mart’ 1988’de İran ordusu ‘Zafer-7’ adıyla, Irak’ın içlerine doğru bir taarruz başlattı. Celal Talabani’ye bağlı güçler de, İran askerleriyle birlikte hareket ediyordu. İran ordusu ve Talabani’nin peşmergeleri Halepçe’yi geçerek, gece botlarla Derbendikan Gölü’nün güneyine çıktı ve Süleymaniye karayolunu tuttular.
Tüm iletişim hatları kesilmiş ve bölgenin Irak’la bağı kopmuştu. Bu bölgede dört bin Irak askeri de vardı. İran ordusunun bu kadar yaklaşması ve bölgenin Kürtlerin denetimine girmesi Baas rejiminde panik oluşturdu. Saddam Hüseyin, İran Ordusu’nun ilerlemesini durdurmak için Mecid’e bir kez daha kimyasal saldırı emri verdi.
Mecid’in komuta ettiği Irak birlikleri 16 Mart’ta
Enfal’in en acımasız saldırısı için düğmeye bastı. Önce hava bombardımanı, ardından topçu atışı başladı. Ancak Müslüman Halepçe halkı çok korkmadı. Saldırıyı, yıllardır süren İran-Irak savaşı nedeniyle, artık yaşamlarının bir parçası olarak algıladı.
Müslüman Halepçe halkı, rutin olarak algıladığı bu saldırıda evlerine ve sığınaklara girdiler. Ancak Irak Ordusunun taktiğinden haberdar değillerdi.
Irak ordusu önce bölgeyi konvansiyonel silahlarla bombalayarak camların kırılmasını sağladı. Bununla ikinci harekâtın önünü açtı. Sonra da kimyasal bombalar devreye girdi. Camlar kırıldığı için içeri kaçanlar da zehirli gazlardan kurtulamadı.
İkinci bombardıman başladığında ortaya kesif bir koku yayıldı. Hayatta kalanların çoğunun “elma kokusu” dediği kokuya kimse anlam veremedi. Çocuklar kokuya doğru koştu. Son sözleri ‘Daye behna seva te!’ yani ‘Anne elma kokusu geliyor!’ oldu. Kokuyu genizlerinde hissedenler birer birer ölmeye başladı. İlk olarak çocuklar, sonra yaşlılar, sonra kadınlar, sonra erkekler, sonra hayvanlar ve sonra insanlık…
Bombardımanda hardal, sarin ve VX gibi gazlar içeren bombalar kullanılmıştı. Gazı soluyanların derisi yanmaya başladı, solunum sistemleri çöktü. Kimisi evinin kapısının eşiğinde, kimisi bahçesinde, kimisi duvar dibinde, kimisi ise ‘kurtulurum’ umuduyla kaçtığı dağ yolunda ölüme yakalandı.
17 Mart’a kadar aralıklarla süren saldırılarda ölenlerin sayısı hâlâ net değil. Birçok kesimin kabul ettiği ortak sonuç, çoğu kadın ve çocuk en az 5 bin kişinin öldüğü, 14.765 kişinin yaralandığıdır. Ancak savaştan sonra kasabaya giden yabancı gözlemciler, sayının çok daha fazla olduğu görüşünde.
Katliam Aktörlerine İdam
Baas rejimi yıkıldıktan sonra Saddam Hüseyin ve Hasan Ali Mecid, Enfal Katliamından yargılandı. Bu sırada Duceyl Katliamından dolayı ölüm cezasına çarptırılan Saddam Hüseyin, asılarak idam edildi. Mecid ise, “İnsanlığa karşı suç işlemek ve soykırım” suçlarından yargılandığı davada 24 Haziran 2007’de ölüm cezasına çarptırıldı. Mecid’in cezası, 25 Ocak 2010’da infaz edildi. Mecid’in idam kararının imzalandığı kalem ve asıldığı ip Halepçe’deki müzede sergileniyor.
Katliamda suçlu bulunan 80 kişiden şu ana kadar ancak dört kişinin yargılanabildiğini de belirtelim.
Saldırıda Halepçe’nin içinde ölenler arasında peşmergeler ve İran askerleri de vardı. Ancak bu kayıpların sayısı hiçbir zaman açıklanmadı. Bu saldırı İran ile birlikte Irak’a karşı savaşan Kürtlerin direncini kırdı. Peşmergeler bir gün daha direndikten sonra geri çekildi. 19 Ağustos 1988’de Irak ve İran, ateşkes anlaşmasını imzaladılar. Irak ordusu ateşkesten beş gün sonra Halepçe’yi geri aldı.
Enfal’in tamamındaki kayıp sayısının 182.000 olduğu sanılıyor. Halepçe ise Enfal’in sadece bir parçası idi. Ancak bir kerede bu kadar çok insanın ölmesi nedeniyle, Enfal’in en acı kesiti olarak tarih sayfalarında yerini aldı. Olan yine mazlum Müslüman Kürt halkına olmuştu!
Zalimler bir şekilde oturup anlaştılar; ama kimse Kürt halkından ve bu halkın mazlumiyetinden, gasp edilen haklarından ve acılarından bahsetmedi… Kürdistan’ın beş parçaya bölündüğü gün gibi bu olayda da yine herkes devekuşu misali başlarını kuma gömecekti!
Teselli olsun diye 1 Mart 2010’da Irak Yüksek Ceza Mahkemesi Halepçe Katliamını soykırım olarak tanıdı. Bazı Avrupa ülkeleri de benzer kararlar aldı. Son yıllarda ise, Baas rejimine silah satan ülke ve şirketler aleyhine de davalar açılıyor. Kürt yönetimi de Enfal’den dolayı, merkezi hükümetten tazminat talep etmektedir.
Bu saldırı sonucunda çoğunluğunu çocuk, kadın ve yaşlıların oluşturduğu 6.357 kişi zehirlenerek ya da yanarak katledilmiş, 14.765 kişi ağır yaralanmıştır. Günümüze kadar 43.753 kişi şehid düşmüş, 61.200 kişi sakat kalmıştır.
Aradan yüz yıllar geçse de Halepçe’de işlenen soykırımın unutulması ve bu soykırımı gerçekleştirenlerin ve onları destekleyenlerin, ayrıca bu trajediye sessiz kalanların Kürd halkı ve insanlık vicdanında diğer katliamlarda olduğu gibi affedilmesi mümkün olmayacaktır. Halepçe soykırımı insanlık tarihine düşen kara bir sayfadır. Halepçe soykırımı Kürdistan’ın dört parçasında işlenen katliam ve soykırımlarının en acısı olan Enfal Harekâtının bir devamı olmakla beraber Enfal harekâtı vahşi Baas rejimi tarafından bir soykırıma dönüştürülerek Güney Kürdistan bölgesindeki 4.500 köyde halkın evlerinden yurtlarından edildiği bir Firavunlaşma harekâtının adı oldu.
“Size ne oluyor da, Allah yolunda ve ‘Ey Rabbimiz! Bizleri halkı zâlim olan şu memleketten çıkar, katından bize bir dost ver, bize katından bir yardımcı ver’ diye yalvarıp duran zayıf ve zavallı erkekler, kadınlar ve çocukların uğrunda savaşa çıkmıyorsunuz?” (Nisa 75) İlahi buyruğuna sessiz kalmayarak tüm katliam ve zulümlere karşı ortak hareket ederek evrensel İslami ve insani değerler ile Kürdistan halkının meşru ve fıtri hak ve özgürlüğü için canlarını vermiş olan başta ‘Halepçe Şehitleri’ni ve İslam davasının diğer güzide şehitlerini rahmetle anıyoruz…