İslam’ın, insanlığa bağışlanmasının ardından hayatın her sahasında Rabbani hakikatler geçerli olmaya başladı. İnsanların helal dairesinde yaptıkları ticaret devam ederken helal olmayan, yalana, kandırmaya ve aldatmaya dayalı alış-verişler ise yasaklandı. Haksızlığa geçit verilmedi. Helal kazanç/ticaret yolu varken haram yollara tevessül edilmemesi özellikle vurgulandı. Bizzat Resûlullah (sav) helal dairesinde ticarete teşvikte bulundu.

İslam’ın ilk yıllarında sahabiler de diğer insanlar gibi geçimlerini ya ticaret ya hayvancılık ya da tarımla temin ediyorlardı. Çobanlık yapan sahabiler vardı. İslam daha yeryüzüne nüzul etmeden önce Hz. Muhammed (sav) gibi, Hz. Hatice misali zengin kadınların ticaretlerinde de çalışan gençler de vardı. Ellerinde ticaret malı olmayanlar başkalarının ticaretlerinde çalışma sayesinde geçimlerini temin etme yoluna gidiyorlardı. Hz. Ebu Bekir, Abdurrahman b. Avf, Saîd b. Zeyd el-Kureşî, Talha b. Ubeydullah, Osman b. Affân gibi sahabiler, ticaretle tanınan kimselerdi. Kureyş, Kur’ân’a konu olduğu üzere ticaret için yaz ve kış seferlerine çıkardı ve bu da onlara Allah’ın bir ikramıydı. Kureyş’in idaresinde bulunan Mekke şehri panayırlarıyla meşhurdu. Onlar ticaretlerinin emniyet ve selamet içinde yürümesi için gerektiğinde çetelerle de çalışma yoluna gidebiliyorlardı. O günkü hayat bir nevi onları buna zorlayabiliyordu. Resûlullah daha peygamber olmadan önce Şam’a yapılan ticaret kervanlarına amcasıyla beraber iştirak etmişti.

Resûlullah (sav) İslam’ın nüzulünden sonra kendisini tamamen İslami davete adadı. Hz. Hatice varlıklı bir kadındı. Bu da Resûlullah’a İslami davette rahat hareket etme imkânı temin ediyor ve tüm zamanını İslami davete tahsis etmesini sağlıyordu. Sahabe-i kiram İslami davetlerinin yanı sıra ticaretlerine de devam ettiler. Hz. Ebu Bekir ticaretiyle elde ettiği kazancını Müslüman olmuş köleleri, efendilerinin işkence ve baskılarından kurtarmak için en karlı alış-verişi yapma yoluna gidiyor, onları satın alıp özgürlüklerine kavuşturuyordu. Saadet asrının en karlı ticareti bu olsa gerekti.

Mekke müşrikleri arasında faizli alış-veriş yaygındı. Resûlullah daha Medine’ye hicret etmeden önce faizi (riba) kötüleyen ayetler inmeye başlamıştı. Medine döneminde ise bu kötüleme daha da ileri seviyede yapıldı ve Resûlullah (sav) veda hutbesinde faizin her türlüsünün ayakları altında olduğunu söyleyerek bu haramı kesinkes yasaklama yoluna gitmişti. Kur’ân’da faizi kötüleyen on iki kadar ayet bu haramın ne şiddette olduğunu göstermesi açısından önemliydi.

Resûlullah (sav) Medine döneminde ticarete dair çeşitli ilkeler vazetti. Aldatma, hile ve ihtikara karşı çıkmış, ticaret erbabının dürüst olmasını istemiştir. Salih bir kişinin elinde bulunan malı (ticareti) övmüştür. Pazara mal getirenlerin yolda karşılanıp piyasa fiyatını öğrenmeden malları sahiplerinin elinden ucuza almalarını, bir satışta iki satış, malın ayıbını gizleme ve etiket bilgilerinde sahtekârlığı yasaklamıştır.

Ticaretin, kazancın ve alış-verişin hangi türünün hayırlı olduğunu soran sahabilere Resûlullah (sav) “kişinin elinin emeğiyle kazandığı” şeklinde cevap vermiştir. O, dürüst tacirin kıyamet gününde peygamberler, sıddîklar ve şehidlerle beraber haşredileceğini belirterek dürüst ticarete teşvik etmiştir. Resûlullah (sav), sahabeye öğütler verirken ticaret yapanların en hayırlısının borcunu güzellikle ödeyen, alacağını güzellikle isteyen, en kötü tâcirin de borcu ödemede ve alacağını istemede kötü davranan kimse olduğunu haber vermiş ve dürüst ticaretin esaslarını öğretmiştir. Ashabına malı alırken de satarken de insanlara kolaylık göstermelerini öğütlemiştir. Borçluya kolaylık göstermenin Müslümanın ticaret ahlakından olması gerektiğini ashabına öğretmiştir. Hatta bazen borcu bağışlama yoluna gitmeyi de tavsiye etmiştir. Malın bir kusurunun olması durumunda bunun gösterilmesi gerektiğini söylemiş ve bunu bizzat pazarda karşılaştığı bir durumla ortaya koymuştur. 

Sahabiler Medine döneminde cihad ve İslami davetlerini sürdürdükleri gibi ticaret ve ziraatlerini de gerçekleştirdiler. Ticaret, hayvancılık ve ziraat onları cihad ve davetten alıkoymadı. Sahabe arasında Hz. Osman gibi kimseler büyük ticaret erbabı oldular. Onların zaman zaman Medine’deki Yahudilerle ticari ilişkilere girdikleri de oluyordu. Hz. Osman Rume kuyusunda bir Yahudi ile ortaktı. Kuyudan bir gün Hz. Osman diğer gün de Yahudi istifade etmekteydi. Müslümanlar Hz. Osman’ın gününde kuyudan su almaya başladıklarında Yahudi kuyuyu Hz. Osman’a satmak zorunda kalmıştı. Bunun üzerine onu satın alan Hz. Osman kuyuyu Müslümanların istifadesine sunmuştu.

Hz. Ömer ticaretten anlamayanların ticaret yapmaktan menedilmesi gerektiğini düşünmüştür. Ayrıca Müslümanların ticarette aktif olmalarını istemiş ve bu işin İslam topraklarında yabancılara ve kölelere kaptırılmasını doğru bulmamıştır.

Saadet asrında hem Kur’ân-ı Kerîm hem de Resûlullah’ın (sav) hadisleri, neyin ticaretinin helal neyin haram olduğunu açık şekilde beyan etti ve Müslümanlar da buna göre hareket ederek ticaretlerinde de Rabbani emirleri uygulayadurdular. İslam onlara ticaret mesleğinin gayet şerefli bir meslek olduğunu söylemişti ve onlar da bu bilinçle bu mesleği icra etme yoluna gittiler. İçlerinden Abdurrahman b. Avf ve Hz. Osman gibi büyük tüccarlar neşet etti. Abdurrahman b. Avf Medine’ye hicret ettiğinde kendisine mal yardımında bulunmak isteyen ve ensardan olan mânevî kardeşi Sa’d b. Rebi’den pazarın yerini sormuş ve pazarın yolunu tutarak daha ilk günden itibaren ticaret yapma yoluna gitmişti. Onun denizde de ticaret yaptığı kaynaklarımızda aktarılmıştır.

İslam, kişinin elinin emeğiyle, alın teriyle kazandığını kutsal kabul etmiş ve bu şekilde bir kazanç için çalışmaya teşvik etmiştir. Çalışanların haklarının çiğnenmemesine, daha alın terleri kurumadan işçilerin haklarının verilmesine dikkat çekmiştir.

Kur’ân, helal ticarete işaret ederken önemli bir hususun da altını çizmiştir. O da ticaretin kişiyi Allah’ı zikretmekten ve namazdan alıkoymamasıdır. İnsanları Allah ve ahiret inancından uzaklaştıran bir ticaret İslam’ın kesinlikle karşı çıktığı bir ticarettir ve asr-ı saadetin Müslümanları buna dikkat ederek ticaretlerini gerçekleştirdiler. İbadetleri onları ticaretten alıkoymadığı gibi, ticaretleri de onları Allah’ı zikretmekten ve namazdan alıkoymadı. Günümüzde Müslümanların yoğun ticari faaliyet içine düşüp namazlarını aksattıkları ya da tamamen terk ettikleri şeklinde haberler duymaktayız. Bu şekildeki Müslümanların saadet asrı Müslümanlarından ibret almaları, onların böyle bir ticaretten uzak durdukları ve İslam’ın gerektirdiği şekilde bir hayat nizamı ortaya koyduklarını bilmeleri gerekir. Yine Kur’ân-ı Kerîm’de Cuma suresinde bir ticaret kervanını görüp de Resûlullah’ı (sav) Cuma hutbesinde yalnız bırakmalarından dolayı ashabın eleştirildiğini görmekteyiz. Bu da günümüz Müslümanları için ibretlik bir hadisedir ve yoğun ticari hayatın namaz gibi bir ibadetin aksatılmamasını gerekli kılmaktadır. Kaldı ki Allah (c.c) namazlarını ve sair ibadetlerini aksatmayan tüccarları en güzel şekilde mükâfatlandıracaktır. Onları bu dengeyi gözettikleri için cennetle ödüllendirecektir.

Buraya kadar anlattığımız hususlarda görüldüğü üzere İslam, asr-ı saadette ticari hayata dair ilkelerin en güzelini ortaya koymuş; hilenin, aldatmanın ve kandırmanın olmadığı bir alış-verişin yolunu öğretmiştir. Bunu sahabe hayatında pratize eden İslamiyet kıyamete kadar hep geçerli olacak olan prensipler vazetmiştir. Günümüz Müslümanlarına düşen vazife, bu ilkeleri en güzel şekilde ticari hayatlarında icra etmeleri ve başka milletlere örnek olmalardır. Sözlerimizi sahabe zamanında Diyar-ı Bekir (Diyarbakır) mıntıkasında Silvan’da bir ticaret yapan bir sahabinin yaşadıklarıyla noktalayalım:

“Ebu Reyhâne, Cezire bölgesinde Meyyafarikin’de (Silvan) İslâm ordusunda bir asker olarak bulunduğu sırada bir Hıristiyan’dan yular satın almıştı. Hıms’a döndükleri esnada hizmetinde bulunan gence yuların parasını ödeyip ödemediğini sormuş, karşılığının ödenmediğini öğrenince bineğinden inerek, ücretini çıkarıp gencin eline vermiş ve onu Meyyâfârikin’e göndermişti.” Ne de büyük bir davranış ne de ince bir anlayış! Silvan nere, Hıms nere?”

Yazar
1972 Şanlıurfa doğumlu, imam-hatip mezunu, lisans, yüksek lisans ve doktorayı Marmara Üniversitesi ilahiyat fakültesinde tamamladı. 2012 yılında doçent oldu. Suriye, Irak, Pakistan, Suud,Ürdün, Özbekistan, Bosna-Hersek ve Amerika’da araştırmalar yaptı. İslam halklarının kaynaşması adına Uluslararası sempozyumlar düzenledi. Savaş öncesinde Suriye sınır bölgesinde yaşayan kardeş halkların kaynaşması için bir grup arkadaşıyla beraber Dicle Kalkınma Ajansı destekli Sosyo-Kültürel sahada bir yıllık bir proje yaptı, fakat projenin uygulamasına bir ay kala Suriye savaşının patlak vermesi üzerine hedefini gerçekleştiremedi. Dicle Kalkınma Ajansında kalkınma kurulu üyesi olarak çalıştı. İslam halklarının manaya ve kardeşliğe daveti ve bu söylemde buluşması için Davet ve kardeşlik Vakfı mütevelli heyetinde yer aldı, temsilciliğini yaptı. İnsanımızın kültür seviyesinin yükselmesi ve okuması için bir grup arkadaşıyla beraber İstanbul’da Oku-Der’i (Okuma Alışkanlığını Kazandırma Derneği) kurdu. Beş yıl başkanlığını yaptı. Memurların hak-hukuk ve insani taleplerini savunma adına Hakkari Eğitim-Bir-Sen’i kurdu. Bir yıl başkanlığını yaptı. Ümraniye Eğitim-Bir-Sen şubesinde beş yıl sekreter olarak çalıştı. MEB bünyesinde 14 yıl öğretmenlik yaptı. Kürtçe’nin serbestiyet kazanmasıyla Kürtçe ezgi-ilahi-dua ve şiirlerden oluşan beş albüm yaptı. Arapça-Türkçe-Kürtçe ve İngilizce konuşur. Mardin Artuklu Üniversitesinde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.
×
blank
1972 Şanlıurfa doğumlu, imam-hatip mezunu, lisans, yüksek lisans ve doktorayı Marmara Üniversitesi ilahiyat fakültesinde tamamladı. 2012 yılında doçent oldu. Suriye, Irak, Pakistan, Suud,Ürdün, Özbekistan, Bosna-Hersek ve Amerika’da araştırmalar yaptı. İslam halklarının kaynaşması adına Uluslararası sempozyumlar düzenledi. Savaş öncesinde Suriye sınır bölgesinde yaşayan kardeş halkların kaynaşması için bir grup arkadaşıyla beraber Dicle Kalkınma Ajansı destekli Sosyo-Kültürel sahada bir yıllık bir proje yaptı, fakat projenin uygulamasına bir ay kala Suriye savaşının patlak vermesi üzerine hedefini gerçekleştiremedi. Dicle Kalkınma Ajansında kalkınma kurulu üyesi olarak çalıştı. İslam halklarının manaya ve kardeşliğe daveti ve bu söylemde buluşması için Davet ve kardeşlik Vakfı mütevelli heyetinde yer aldı, temsilciliğini yaptı. İnsanımızın kültür seviyesinin yükselmesi ve okuması için bir grup arkadaşıyla beraber İstanbul’da Oku-Der’i (Okuma Alışkanlığını Kazandırma Derneği) kurdu. Beş yıl başkanlığını yaptı. Memurların hak-hukuk ve insani taleplerini savunma adına Hakkari Eğitim-Bir-Sen’i kurdu. Bir yıl başkanlığını yaptı. Ümraniye Eğitim-Bir-Sen şubesinde beş yıl sekreter olarak çalıştı. MEB bünyesinde 14 yıl öğretmenlik yaptı. Kürtçe’nin serbestiyet kazanmasıyla Kürtçe ezgi-ilahi-dua ve şiirlerden oluşan beş albüm yaptı. Arapça-Türkçe-Kürtçe ve İngilizce konuşur. Mardin Artuklu Üniversitesinde öğretim üyesi olarak çalışmaktadır.

Bu yazıya yorum bırakmak ister misiniz?